Dünya Bülteni / Haber Merkezi
Balkan ülkelerinde yaşayan Müslümanların sorunlarının ve geleceğinin tartışıldığı Balkan Sempozyumu İstanbul'da Grand Cevahir Otel'de başladı. İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından düzenlenen sempozyum, Bosna Hersek, Sırbistan, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan müftülerini yıllar sonra ilk defa bir araya getirdi.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Türkiye'nin Balkan coğrafyasında küresel ağırlığını hissettirmesi için bu coğrafyadaki Müslümanlarla tarihi ve kültürel bağlarını yeniden güçlendirmesi gerektiğini söyledi. Türkiye ile balkanları birbirinden ayırmayan, etle tırnak gibi gören Balkan Müslümanlarının ihmal edildiğine dikkat çeken Yıldırım, sempozyumla Balkanları ve Balkan Müslümanlarını yeniden gündeme getirmeyi amaçladıklarını söyledi.
Küresel güçlerin Balkanlarda çeşitli senaryoları hayata geçirmeye çalıştığını belirten Yıldırım, "Eğer Türkiye isterse Balkanlar üzerindeki oyunları engelleyebilir. Balkanlardaki barış ve huzura katkıda bulunabilir. Balkanlarda yaşayan 12 milyon Müslüman da bunu istiyor" dedi.
Yıldırım'dan sonra Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in başkanlığında ilk oturum konuşmaları yapıldı. Konuk müftüler konuşmalarında Balkanlardaki Müslümanların Osmanlı'dan sonra yetim kaldıklarını, uzun süren Komünist Yugoslavya yönetiminde Müslüman nüfusun her anlamda yaralandığını belirttiler. Ülkelerindeki sayısız cami, medrese ve okulun yerle bir edildiğini ifade eden din adamları, Yugoslavya'nın yıkılmasından sonra yaralarını sarmaya başladıklarını, bu noktada Türkiye'den de destek beklediklerini ifade ettiler. Müftüler, Türkiye ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin güçlenmesi gerektiğini vurguladılar.
Bosna Hersek Başmüftüsü Mustafa Çeriç, İslamı seçmelerinin ardından aşırı dinci, Türk veya Arap yaftasıyla sürekli baskı altında tutulduklarını söyledi. Gözlerinin sürekli Türkiye'de olduğunu söyleyen Çeriç, "Türkiye ne kadar güçlü özgür bir ülke olursa biz de o kadar güçlü ve özgür olacağız" ifadelerinde bulundu. "Her ne kadar farkında olmasa da Türkiye bizim anamızdır" diyen Çeriç, bir de önemli öneri de bulundu. Balkan Müslümanlarının sorunlarının çözümü, Osmanlı kültür mirasının araştırılması için Türkiye ile ortak bir kurul oluşturulmasını isteyen Çeriç, "Bizim hatalarımız olmuş olabilir, affetmenizi istiyoruz, bizim de hatalarımızı kabul etmemiz gerekir" dedi.
ÜNİVERSİTE TEKLİFİ
Balkanlardaki Türk okullarına da dikkat çeken Çeriç, okulların önemli bir işlev gördüğüne söyledi. Yüzyıllardır Balkanlarda medrese olarak eğitim veren Gazi Hüsrev Medresesi'ne ek olarak Gazi Hüsrev Üniversitesi'nin kurulmasını önerdi. Çeriç, üniversitenin Balkan Müslümanlarının sorunlarının çözülmesinde önemli katkılar sağlayacağının altını çizdi.
OSMANLI BALKANLARDA GERÇEK BİR LİBERAL GÜÇTÜ
Arnavutluk Diyanet İşleri Başkanı Selim Muça, Osmanlı döneminde kimsenin zorla İslamlaştırma veya Osmanlaştırılmadığını, Osmanlı'nın liberal ve hoşgörülü bir politikaya sahip olduğunu söyledi. Muça Osmanlı'dan sonra ise Komünist Yugoslavya döneminde Müslümanların asimile edilmeye çalışıldığını, sayısız İslam eserin yok edildiğini, hoşgörü ortamının yerini zorbalığa bıraktığını söyledi. Muça, "Balkanlarda ve Doğu Avrupa'da beş asır boyunca yaşanan hoşgörü ve medeniyetler toleransı, İslam'ın gerektirdiği bir yaşam tarzından başka bir şey değildir. İslam medeniyetini Avrupa'daki Orta Çağ'dan ayıran en belirgin özelliklerden biri, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde çeşitli ırk ve din mensuplarının yaşamasıdır. Ancak Osmanlı'dan sonra durum değişmiştir. Uzun bir dönemden sonra komünist rejimin yürüttüğü din karşıtı uygulamalar, halkın büyük çoğunluğunu zor durumda bırakmıştır. Osmanlı'dan sonra Balkanlar'daki yeni süreçten sadece Müslüman halklar değil İslam eserleri de büyük zarar görmüştür. Arnavutluk Diyanet İşleri Başkanlığı kaynaklarına dayanarak, 1939 senesine kadar Arnavutluk'ta Osmanlı döneminde inşa edilmiş 1667 cami ve mescidin mevcut olduğunu biliyoruz. Yüzyıllara dayanan bu müesseseler, komünist rejim tarafından yerle bir edildi ya da başkalaştırıldı. Sadece bir kısmı kültürel anıt olarak kullanılmak üzere bırakıldı" dedi.
BALKAN MÜSLÜMANLARI YETİM KALDI
Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüsü Muammer Zukorliç ise "Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Balkan Müslümanları, tıpkı korunmasız yetimler gibi, sürekli olarak soykırıma, zulme maruz kalmışlar ve özellikle azınlıkta oldukları ülkelerde insani haklarından önemli ölçüde mahrum bırakılmışlardır" dedi ve şöyle devam etti: "Tüm bunların sebebi ise, dinî vasıfları ve 500 yıllık bir Osmanlı geçmişine sahip olmalarıdır. Balkan Müslümanlarının uğradığı zulümlerin en şiddetlisi, Boşnaklara emsalsiz bir soykırımın uygulandığı Srebrenitsa'da yaşanmıştır. Sırp suç kuvvetlerinin lideri General Ratko Mladiç bunu şöyle itiraf etmiştir: 'Bu, Türklerden aldığımız bir intikamdır.' Bu düşmanlığın bir göstergesi de, Balkan Müslümanlarının bugün kendi ülkelerinde çok fazla göç etmeye zorlanmalarıdır" dedi.
MEDENİYETLER ÇATIŞMASI KABUL EDİLEMEZ
Balkanlar'da barış ve huzurun ancak diyalogla sağlanabileceğini ifade eden Muammer Zukorliç, şöyle konuştu: "Çarpışmaların mekânı olan Balkan toprakları, bir gün, bir araya gelme mekânı olabilir. Aradaki farkı oluşturacak olan, sadece buradaki aktörlerin irade ve isteğidir. Neden Balkanları farklı dinlerin, kültürlerin, milletlerin veya umumun çıkarlarının buluştuğu bir yere çevirmeyelim? Osmanlı'nın Balkan modelini yeniden hayata geçirmemiz lazım. Modern insan, Francis Fukuyama ve Samuel Huntington gibi, medeniyetin belirli ölçüde çatışmalara karşı çaresiz olduğunu ifade eden düşünürlerin iddialarını kabul edemez. Toplumsal hayat ve insan arasında göreli uyumun sadece diyalog yoluyla olabileceğine inanan pek çok kişi vardır. Bu sebeple bugün hemen herkes, genel bir diyalog çağrısında bulunmaktadır."
BALKAN MÜSLÜMANLARI DOĞU İLE BATI ARASINDA BİR KÖPRÜDÜR
Balkanlar'daki Müslüman halkın Doğu ile Batı arasında köprü olabileceğine işaret eden Muammer Zukorliç, "Bu yüzden bu milletler ve özellikle de onların temsilcileri, bu sorumluluklarının farkında olmalıdırlar. Çünkü oluşturulacak dinî örgütlenmelerin ve dinî ilişkilerin kalitesi, Balkanlarda Müslümanların ve İslam'ın geleceği adına, tüm Avrupa'da etkili olacak sonuçlara sebep olacaktır. Balkanlardaki İslami toplulukların örgütlenmesi noktasında sahip olunan yüzyıllık tecrübe göstermiştir ki, İslami yaşantı ve İslami kurumlar, Müslümanların kimliklerini korumaları için bir temel oluşturmaktadır. Güçlü İslami kurumların var olması, azınlıktaki Müslüman milletler için, özellikle de kendilerine ait bir ulus devleti olmayan Müslüman milletler için önemlidir" şeklinde konuştu.
KOMÜNİZMDEN SADECE MÜSLÜMANLAR ZARAR GÖRDÜ
Makedonya İslam Birliği Başkanı, Reisu'l Ulema Süleyman Recebi, modern dünyanın içine düştüğü durumdan ancak İslam'la çıkacağını vurguladı. Recebi, şunları söyledi: "Makedonya'da dinî yaşayış çok iyi organize edilmiş olup sürekli gelişme gösteren bir seyir izlemektedir. Eski ateist sistemde dine karşı yapılan baskıların ve olumsuz propagandaların ortadan kalkmış olması bugün Müslümanların düşünce yapılarında olumlu gelişmelerin meydana gelmesine vesile olmuştur. Bu yeni demokratik şartlardan istifade ederek, gün geçtikçe yozlaşan ve ahlaki açıdan dejenere olan modern dünya insanının içine düştüğü çıkmazdan kurtulmasının tek yolunun İslam olduğunu ispat etme fırsatı ortaya çıkmıştır. Bunlara ek olarak uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, fuhuş, insan ticareti, eşcinsellik vb. tehlikeler, global dünyayı felakete sürükleyen etkenlerdir. Bu yüzden, Müslümanlar olarak elimizdeki bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir."
ALİŞ: OSMANLIDAN SONRA BALKANLAR YETİM KALDI
Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş ise konuşmasında Bulgaristan Müslümanlarının Osmanlı'nın ardından Balkanlarda yetim kalan ilk Müslüman topluluklardan olduğunu söyledi. Bulgaristan Müslümanlarının sıkıntılarını anlatan Mustafa Aliş, şöyle konuştu: "Bugün Bulgaristan Müslüman cemaati 1,5 milyon civarında bir nüfustan oluşmaktadır. Bulgaristan'da 1200'ün üzerinde cami, 200 kadar da mescit bulunmaktadır. Bulgaristan'ın genel devlet politikası, Müslümanları büyük şehirlerden tehcir etmek, kırsal kesimlerde yaşayanları da cahil bırakmak şeklindedir. Bu politika sonucunda Müslümanların çoğu köylerde ikamet etmekte ve geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Komünizmin çöküşünden sonra az sayıda da olsa Müslüman, ticaretle uğraşmaya başlamıştır. Müslümanlara ait vakıf mallarının devlet tarafından iade edilmemesi en önemli sorunlarımızdandır. Müslümanlar kendilerine ait olan sayısız cami ve medreseden faydalanamıyor. Bulgaristan buraları devlet malı ilan etmiştir. Protestan Hıristiyanların -Evangelist, Metodist, Yehova Şahitleri vb.- ülkedeki faaliyetleri çok güçlüdür. Onlar çalışmalarını daha çok Müslüman Çingeneler arasında yürütmektedirler. Bulgaristan'daki Çingene nüfusunun gayrıresmî verilere göre bir milyon olduğu tahmin ediliyor. Bunların çoğunluğu 10 yıl öncesine kadar Müslüman'dı, ancak artık büyük bir ihtimalle pek çoğu Hristiyan oldu."
Sempozyum yarın Sevda Popović, Zenitsa Eski Müftüsü Halil Mehtiç, Makedonya Merhamet Derneği Başkanı Adnan İsmaili, Makedonya Türk Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (MATÜSITEB) Başkanı Süleyman Baki, Arnavutluk Admeria Derneği Başkanı Tahir Zenelhasani, Kosova AKEA Yardım Derneği Başkanı Hüsamedin Abazi'nin tebliğleriyle devam edecek.