|
|
|
|
|
|
|
|
II. Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı
1877-1878 Türk-Rus Savaşı sonucu bir Bul-
garistan devleti kurulur. Yeni devletin sınırları içe-
risinde kalan Türklere de Bulgaristan Türkleri den-
meye başlar.
Yeni koşullar içerisinde Bulgaristan Türk-
lerinin yaratbildikleri edebiyata bundan böyle Bul-
garistan Türkleri edebiyatı denir. Rumeli Türk ede-
biyatı ifadesi sadece eski bir dönemi belirten bir
tarihî ifade olarak kalır.
Bulgar devleri kurulalıdan beri Bulgarların
Türklere yönelik esas politikalarında hiçbir de
ğişiklik olmamıştır. Baskılar, zorunlu göçlerle
Türklerin sayısını azaltmak, Bulgaristan'da de
mografik manzarayı değiştirmek, Bulgarların baş
lıca amacı olmuştur. Türk azınlığına yönelik böyle
bir siyasetin güdüldüğü bir ülkede elbette Türk
edebiyatı da gelişemezdi, zirvelere ulaşamazdı.
Ancak tüm frenlemelere rağmen Türk azınlığın
edebiyatı varlığını sürdürebildi.
1. BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN SÖZLÜ
EDEBİYATI
Bulgaristan Türklerinin edebiyatı, Rumeli
Türk edebiyatının bir devamı olarak iki yönde ge-
lişmesini sürdürür. Bir yandan sözlü halk ede-
biyatı vardır, öte yandan da bir yazılı edebiyat var-
dır. Sözlü edebiyat, kendi özelliğinden dolayı
Rumeli topraklarında yüzyıllar boyunca Rumeli
Türklerinin yaratmış oldukları sözlü edebiyat ge-
leneklerini Bulgaristan Türkleri sürdürebilmiş ve
yeni koşullarda yaratılan eserlerle bu sözlü ede-
biyatı daha da zenginleştirebilmişlerdir. Bul-
garistan Türkü yeni efsaneler ve yeni destanlar ya-
ratarak gönlünü avutmuş, karanlık günlerinde
kendine teselli bulmuştur.
Sunulan Antoloji'de verilen örneklerden de gö-
rülüyor ki, halk edebiyatının atasözü, bilmece, te-
kerleme, mani, türkü, destan, fıkra, efsane,masal gibi
türleri Bulgaristan Türk halk edebiyatında da esas
türler olarak varlığını sürdürmüş ve yeni eserlerle
zenginleşmiştir.
Bulgaristan Türklerinin sözlü edebiyatı bu-
güne kadar gerektiği bir biçimde tanıtılmamış, uz-
manlar tarafından da gereken değerlendirmeler ya
pılmamıştır. Bazı yabancı araştırmacılar bu konuya
değinerek birkaç örnek göstermekle yetinmişlerdir.
Bulgar araştırmacılar ise daha çok Türk Halk ede
biyatının, kısmen de Bulgaristan Türkleri halk ede
biyatının Bulgar halk edebiyatına etkisi konusu
üzerinde durmuşlardır. Bu konuda çalışmaları kı
saca şöyle özetleyebiliriz:
Geçen yüzyılın kırklarından başlayarak dok-
sanlı yılların başlarına kadar çalışmalarını sür-
dürmüş Bulgar aydını, öğretmen, şair, gazeteci
Petko R. Slaveykov, Türk atasözleri ve özlü sözleri,
bunların birçoğunun Bulgarlar tarafından da kul-
lanıldığını tespit ederek malzeme toplamaya baş-
lamıştır. Slaveykov, Türk atasözleri ve özlü sözler
Türkçe olarak Bulgarlar tarafından sık sık kul-
lanıldığından başka, bazen Bulgarca konuştukları
zaman da, anlamına göre ve Bulgarların yaşayış
tarzına, Hıristiyan âdet ve geleneklerine uygun bi-
çimlerini bularak bunlann çevirisini yapmışlardır
demektedir.
24
Bilimsel amaçla malzeme toplayan ilk Bulgar
bilgini St. Mladenov'dur. Bilgin, Türk atasözlerini
toplamış ve bunları 1914 yılında bir derlemede ya-
yımlamıştır.
25
Macar Türkoloğı J. Nemeth, St. Mla-
denov'un derlemesini inceler ve malzemenin Türk-
çe bilen Bulgarlardan toplanmış olmasını eleştirir.
Derlemedeki malzemenin nereden ve kimlerden
toplandığına dair bilgi verilmiş olsa da, Türk ağız-
larının özelliği açıkça görülmemektedir. Bilgiyi ve-
renlerin konuşmalarında öteki Türk ağızlarının da
özellikleri vardır.
26
Dilcilik açısından St.Mladenov'un der-
lemesindeki malzemeden yararlanmanın sakıncalı
olduğunu bildiren J. Nemeth haklıdır. Ancak folk-
lor açısından bu derlemenin büyük değeri vardır:
Yüzyılımızın başlarında Bulgarlar tarafından kul-
lanılmakta olan atasözleri, özlü sözler, bunların
kaç varyantta kullanıldıkları, nasıl değişmelere uğ-
radıkları hakkında geniş bilgi vermektedir.
Bulgar araştırmacı St. Çilingirov da Türk ata
sözleri ve özlü sözlerini toplayarak bunları Sofya
Millî Etnografya Müzesinin bülteninde ya
yımlamıştır.
27
24. Slaveykov P.R., Bılgarski Pritçi (Bulgar Atasözleri), 2 çasti, 1856.
25. Mladenov St., Ein Beitrag zum türkishen Sprich-VVörterschatz, ZDMG, LXVIII, 1914.
26. Nemeth }., Zur einteüung zum türkischen Mundarten Bulgariens, Sofia, 1956.
27. Çilingirov St, Turski poslovitsi, porovorki i harakterni izrazi (Türk atasözleri ve Deyimler) - Bulletin du Musee National d'et-
nographine de la Sofia. II-eme annee (1922), 157-171; III-eme annee (1923), 59-65; XII-eme annee (1936), 153-156.
İstanbul Galatasaray Lisesi'nden mezun
olmuş, bir süre İstanbul'da tıp öğrenimini sür-
dürmüş, daha sonraları da Rusya'da hukuk bi-
tirmiş Sofya Üiversitesi profesörlerinden St. Bob-
çev de Türk atasözleri ve özlü sözleri üzerinde
araştırmalar yapmıştır. Türkçeyi ana dili gibi bilen
bilgin "Bulgaristan'da Türk Atasözleri" başlıklı ese-
rinde şöyle demektedir: "... Türkçe kelime, Türk
deyim ve atasözleri, (Türk) dili(ni) az veya çok
bilen ya da hiç bilmeyenler tarafından pek çok kul-
lanılmıştır. Çünkü insanlar bunları daha etkili ve
daha canlı bulmuşlardır.
28
B. Tsonev "Bulgar Dilinin Tarihi" başlıklı ese-
rinde Türkçenin Bulgarca üzerindeki etkisinden
bahsederken, bu etkinin sadece kelimelerden ibaret
olmadığını, Bulgarcada birçok Türkçe deyimin, ata-
sözünün ve özlü sözlerin de kullanıldığını vur-
gulamakta ve bir hayli örnek vermektedir. Gös-
termiş olduğu örneklerden "Kendi düşen ağlamaz",
"Artık mal göz çıkarmaz" gibi Türk atasözlerinin
günümüzde Bulgarca, daha yaşlı kuşak tarafından
ise Türkçe kullanıldıkları bir gerçektir.
29
'irsyimç
Ünlü Bulgar folklorcusu M. Arnaudov da
sözlü halk edebiyatının büyük bir bölümünü oluş-
turan ve hacim bakımından en kısa, en yaygın ve
en sevilen eserlerin atasözleri olduğunu yazarak,
bu sözlü edebiyat türünde özellikle Türk folklor et-
kisinin çok güçlü olduğunu bildirmektedir.
30
Türk folkloru sayesinde Bulgar folklorunda
masal ve özellikle efsane türünün oluştuğu Bulgar
bilginlerince itiraf edilmektedir. Türk etkisi Bul-
garların şehir şarkılarına, musikisine
31
, oyunlarına
kadar uzanmaktadır.
Türk folklorunun malı olmaktan başka, Bal-
kan halklarının ve dünya folklorunun bir mirası
durumuna gelmiş Nasreddin Hoca fıkraları da bil-
ginlerce sık sık araştırma konusu olmuştur. Nas-
reddin Hoca ile Hitır Petır (Kurnaz Petre) folklorik
simaları üzerinde V. Vılçev'in araştırması Bulgar
histeriografisinde orijinal bir monografidir. Araş-
tırmacı, Bulgar folklorunda Nasreddin Hoca'nın
son derece popülerliği, Bulgar halk edebiyatında
benzer bir simanın ortaya çıkmasına neden ol-
muştur, diyor. Bu olayın, öteki Balkan halkları
sözlü edebiyatında ve başka halkların folklorunda
rastlanmayan bir olay olduğu vurgulanmaktadır.
32
Bulgar folklorunda varlığını sürdüren Nas-
reddin Hoca fıkraları ya değişmemiş olarak ya da
değişik varyantlarda bilinmektedir. Birçok fıkranın
3-4 varyantı vardır. Antolojide verilen fıkralar Bul-
gar folklorunda halen var olan fıkralardır ve ba-
zıları varyantlarıyla verilmiştir.
Nasreddin Hoca Hitır Petır olayıyla ilgili şunu
önemle belirtmek gerekir: Bu olaya ve Hitır Petır
simasına Bulgarlar sahip çıktığı kadar Ma-
kedonlular da sahip çıkmaktadır. Bu konuda Oli-
vera Yaşar - Nasdeva gibi ünlü Makedonlu bil-
ginlerin çok değerli araştırmaları vardır.
33
* **
Bulgaristan Türk aydınları kendi tarihleri hak
kında bilgi toplama ve folklor ürünlerini toplama
gibi çalışmaların yapılmasını Türk Öğretmenler
Derneği'nin VI. Kongresinde gündeme getirmiş ve
kabul edilen Talimatnamenin 25. maddesinde
şöyle denmiştir: "Her öğretmen boş vakitlerinde,
bahusus tatil günlerinde ilmî ve terbiyevî
malûmatını artırmaya ve genişletmeye mecburdur,
arzu olunur ki, öğretmenler topografya, coğrafya,
tabaka (jeoloji) fenlerine de malûmat almaya,
memleketin iktisadî ahvalini öğrenmeye, millî tür
küleri, masalları, âdetleri, hasılı yurdun umumî ah
valini zaptetmeye çalışsınlar."
Bu talimatnameye uyarak Servi'de (Sev-
lievo'da) öğretmenlik yapan İbrahim Hakkı'nın
Servi tarihçesini yazarak Muallimler Mecmuasında
tefrika ettiği bilinmektedir. Ancak bundan sonra
bu uğurda çalışmalar yapılıp yapılmadığı hak-
kında bilgi yoktur.
34
1944'ten sonra komünist rejim döneminde
(1944-1990) Türk aydınlan sözlü halk edebiyatına,
folkloruna ilgi göstermeye başlamıştır. 1950'lerde
bir hayli malzeme toplanmış ve oldukça zengin bir
arşiv oluşmuştur.
1952-1953 ders yılında Sofya Üniversitesinde
Türk gençlerine ait Türkoloji Anabilim Dalı'nın
açılmasıyla Türk folkloruna ilgi daha da artmıştır.
28. BobçevSt, tstoriko-filologiçeski fakultet, kn. XXV, 4,1929.
29. Tsonev B., Istoriya na bılgarskiya ezik (Bulgar Dili Tarihi), tom 2. Sofiya, 1984.
30. Arnaudov M., Oçertsi po bılgarskiya folklor (Bulgar Folkloru Üzerine Denemeler), Tom L, Sofiya 1968; tom II., Sofiya, 1969.
31. Katsarova R., Balkanski varianri na dve turski pesni (İki Türk Şarkısının Balkan VaryanÜarı), Izvestiya na Instituta za mu-
zikoznanie, tom 16, Souiya.
32. VılçevV., Hitır Petır i Nastradin Hoca (Kurnaz Petır ve Nasreddin Hoca), Safi ya 1975.
33. Jaşar-Nasteva O., Makedonya'da Nasreddin Hoca, Balkanlar'da Türk Kültürü Dergisi, yıl 2, Sayı 3, s 8 11
34. Keskioğlu., Bulgaristan'da Türkler. Tarih ve Kültür, Ankara, 1985.
Öğrencilere Türk folkloru dersleri vermeye baş-
layan Riza Mollov bu alanda hem kendini iyi bir
uzman olarak yetiştirmiş, hem de öğrencilerinde
de Türk folkloruna ilgi uyandırmış, sevgi aşı-
lamıştır. Türk liselerinde, öğretmen okullarında ve
enstitülerinde Türk dili ve edebiyatı dersleri ver-
meye başlayan genç uzmanlar, öğretmenler, Türk-
çe çıkan gazetelerde çalışan Türk aydınları Türk
folklor malzemesi toplamakla çok hayırlı iş yap-
mışlardır. "Eylülcü Çocuk" gazetesi ise Türk folklor
malzemesi toplayanlar arasında yarışmalar dü-
zenleyerek öğrencilerin bu yönde çalışmalarını teş-
vik etmiştir. Böylece birkaç yıl içerisinde Sofya
Üniversitesinde, Bulgar Bilimler Akademisi Et-
nografya Enstitüsünde, Eğitim Bakanlığına bağlı
"Halk Eğitimi" Yayınevinin Türkçe Kitaplar Şu-
besinde, "Eylülcü Çocuk" gazetesinde zengin bir
arşiv oluşmuştur.Çok geçmeden de Türk folkloru
derlemeleri yayımlanmaya başlamıştır.^^ Türk est-
rat tiyatroları da folklor incileri toplamış, en güzel
türküleri Kadriye Lâtifova, Ulviye Ahmedova ve
daha birçok ses sanatçısının yanı sesleriyle bunları
Türk azınlığı arasında yaymışlardır.
Bulgaristan Türk halk edebiyatı üzerinde ilk
bilimsel çalışmalara da başlanmıştı. Riza Mollov
yıllar boyunca çalışmış ve sonunda 570 sayfalık
monografisini incelemeye sunmuştu.Ancak bu güzel
eser, araştırmacının başına çok huzursuzluklar ge-
tirmiş ve eserin de yayımlanmasına imkân ve-
rilmemiştir. Hayriye Memova-Süleymanova'nın
(Süleymanoğlu Yenisoy) Güney Bulgaristan Türk
Folkloru ve Kriçim Türklerinin Folkloru (Araş-
tırma ve Metinler) başlıklı iki eserinin ve Salih Bak-
lacı'nın Türk-Bulgar Atasözleri Paralelleri başlıklı
eserinin de akibeti böyle olmuştur. Bunu takip
eden acı olaylardan biri de 11 Ağustos 1983
tarihinde Riza Molov, Hayriye Memova-
Süleymanova, İbrahim Tatarlı ve Salih Baklacı'nm
evleri basılarak kitaplıklarına el kondu.. Hayriye
Süleymanova'nın Bulgar güvenlik organlarınca
evinden alınan folklor malzemeleri, eserleri (mü-
seveddeleri dahil) ve kitapları bir daha iade edil-
memiştir. Riza Mollov'un da eserleri ve kitapları
iade edilmemiştir. Böylece Bulgaristan Türk folk-
loru üzerine başlamış araştırmalar sadece birkaç
kısa makalenin yayımlanmasıyla noktalanmış oldu.
1990'dan bu yana Bulgaristan'ın Türklerle
yoğun bazı bölgelerinde folklor ekipleri kurularak
eski geleneklerin yeniden hayata geçirilmesi için
çaba harcanmaktadır. "Hakve Özgürlük" gazetesi
sayfalarında zaman zaman bazı yazıların çıkmış ol-
ması ve özellikle çocuklara ait "Filiz" gazetesinde
verilen bilmeceler, atasözleri, Ramazan manileri ve
fıkralar çok sevindirici olmuştur. Öğrencilerin folk-
lor eserleri toplamaları "Filiz" gazetesi tarafından
teşvik edilmektedir.
1996 yılı, UNESCO tarafından Nasreddin Hoca
Yılı olarak ilân edilmiştir. Bulgaristan Türk ay-
dınlan da Sofya'da Nasreddin Hoca konulu bir
sempozyum düzenlediler. Bu sempozyum günleri
Bulgaristan Türklerinin âdeta bir folklor kültürü
bayramına dönüştü. Totaliter rejimin onyıllarca ya-
saklamış olduğu eski geleneklerimizi, aydınlarımız
yeniden canlandırmaya kararlıdırlar. Halen Bul-
garistan Türklerinin Folkloru başlıklı bir proje üze-
rinde çalışmaların hazırlığı yapılmaktadır.
Nasreddin Hoca Sempozyumunda sunulan
bildiriler ve sanat eserleri Sofya'da dört kitap ha-
linde yayımlanmıştır.
36
Üç-dört yıl önce Kırcaali, Şumnu,Razgrat,
Dobriç gibi şehirlerde Türk Edebiyatı ve Kültürü
Dernekleri "kurulmuş ve bu yörelerdeki aydınlar
kurdukları derneklerde faaliyet göstermektedirler.
Çalışmaları kapsamına folklor da girmektedir. Ay-
rıca Şumnu Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı
ile Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'nda, Filibe
(Plovdiv) Üniversitesine bağlı Kırcaali Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı, Bulgar Dili ve Edebiyatı Bö-
lümü'nde öğrenim görmekte olanTürk gençleri de
folklor malzemesi toplamaya teşvik edilmektedir.
Bütün bu çalışmalar önceden hazırlanmış bir prog-
ram üzere ve daha teşkilâtlı bir surette yapılırsa,
elde edilecek sonuçlar da daha sevindirici olacaktır.
Bulgaristan Türklerinin sözlü edebiyatının öteki
Balkan ülkelerindeki Türklerin sözlü etebiyabyla kar-
şılaştırmalı olarak incelenmesi de araştırmacılar önün-
de duran önemli konulardan biridir. 11 k araştırmalar
bunun çok ilginç bir konu olduğunu göstermektedir.
35. Türk Atalar Sözleri ve Özlü Sözler. Derleyenler: Yusuf Kerimov, Beytullah Şişmanov, Sofya, 1955; Bulgaristan Türklerinin Halk
Şiiri. Seçen ve Redakte eden: R. Mollof, Sofya, 1958.
Bilmeceler, Derleyen: Mefkure Mollova, Sofya, 1958; Rodop Manileri. Derleyenler: Hayriye Süleymanova, Emil Boev, Sofya, 1962.
ikinci Genişletilmiş Baskı: 1965; Rodop Türk Halk Masalları. Derleyenler: Emil Boev, Hayriye Memova, Sofya 1963; Rodop Tür-
küleri. Derleyenler: Emil Boev, Hayriye Süleymanova, Sofya, 1964.
36. UNESCO-1996 Uluslararası Nasreddin Hoca Yılı: Dokunmayın Hırsıza, Hazırlayanlar: M.Tahsin, Y.Popov, Î.Çavuş, Sofya, 1997;
Eskil ve Çağdaş Nasreddin, Derleyen ve Bulgarcadan Çeviren: t.Yalımov, Sofya, 1997; Nasrradin Hoca (Nasreddin Hoca), Sıs-
raviteli: I.Çauş, Y.Popov, M.Tahsinov, Sofiya, 1997. Dördüncü kitapçık da baskıdadır.
2. BULGARİSTAN TÜRKLERİ'NİN
YAZILI EDEBİYATI
Bulgaristan Türklerinin yazılı edebiyatı 120 yıllık
tarihi boyunca bir azınlık edebiyatı olarak Rumeli
Türk Edebiyatı geleneklerini sürdürmeye çalışmış;
ancak, ağır toplumsal koşullar yüzünden sık sık
durgunluk hattâ suskunluk dönemi yaşamıştır.
Doksanüç Savaşı, sonra da Balkan Savaşının
getirdiği büyük felâketler Bulgaristan Türkünün
sözlü edebiyatında ağıt, destan, efsane şeklinde eser-
lerde dile getirilmişse de, yazılı edebiyatta bu ko-
nularda eserler yayımlamak kolay olmamıştır. Bir
sanat eserinin yayımlanması ve okurlara ula-
şabilmesi, Bulgar devletinin Türklere yönelik iz-
lediği politikaya ve uyguladığı sansüre bağlı ol-
muştur.*
Bulgaristan Türklerinin yazılı edebiyatı bir-
bütün olarak araştırılmamış, birçok sorunun açık-
lığa kavuşturulmasına geç başlanmıştır. Bu alanda
ilk yazılara Türkçe çıkan Yeni Işık ve Halk Gençliği
gazetelerinin 1948 tarihli sayılarında rastlıyoruz.
Süleyman Hafızov, Edebiyatımız (Yeni Işık, Sayı 16,
1948), Sağlam Esaslara Dayanarak Tenkit Edelim (Yeni
Işık, Sayı 52, 1948); Osman Sungur, Edebiyata Dair
(Halk Gençliği, Sayı 5, 1948), Edebiyat (Yeni Işık,
Sayı 39, 41, 42, 44, 45, 46, 48, 50, 1948) başlıklı ya-
zılarla Bulgaristan Türklerinin sanat eserlerini de-
ğerlendirmeye çalışmışlardır. Bu yıllarda edebiyat
ile ilgili yazılarda Hafız İslâm Ergin'inn de imzası
bulunmaktadır.
Bulgaristan Türkleri edebiyatının bilimsel
esaslara dayanarak araştırılması Riza Mollov'un
adıyla bağlıdır. Araştırmacı Edebiyat ve Onun Da-
vası - Eskiden Edebiyatımız Var mıydı? yazısını Yeni
Işık gazetesinin 1948 tarihli 49. sayısında ya-
yımlamış ve 1949,1950 yıllarında da şu başlıklarla
yazılar yazmaya devam etmiştir: Tenkit ve Tenkit
(Yeni Işık Sayı 7, 8, 1949), Bulgaristan Türkleri Ede-
biyatı Üzerinde Bir inceleme Denemesi (Yeni Işık, Sayı
19, 1950), Vatan Cephesi Devrinde Bulgaristan Türk-
lerinin Beş Yıllık Edebiyatı (Yeni Işık, Sayı 20, 21, 22,
23, 29,1950) vb. Bu araştırmalarında R. Mollov baş-
lıca iki konuyu işlemiştir:
Bir - İkinci Dünya Savaşından önce Bul-
garistan Türklerinin edebiyatının var olduğunu ka-
nıtlayarak şöyle yazmıştır:
"9 Eylül (1944 yılı) öncesi edebiyatımız, ek-
seriya Türkiye edebiyatının tesiri altında kalmıştır.
Fakat inkişafında vatanımızdaki muayyen devrelere
ait siyasî, ideolojik ve kültürel değişikliklerden
kendisini alamamıştır. Türkiye realitesinde olmayan
gelişmiş kapitalizm cemiyetindeki içtimai mü-
nasebetleri ve tipik düşünceleri, yazarları sınıf gö-
rüşüne göre aksettirmiştir. 9 Eylül'den sonraki ede-
biyatımızda da aynı hali görmekteyiz. Yalnız şu
farkla ki Bulgaristan Türklerinin edebiyatı, 9
Eylül'den evvel kapitalizm zıddiyetleri yüzünden
sağlam inkişaf raylara oturtulmayarak, zikzaklar
kaydederek tekâmül etmiştir. Fakat bu tarihten
sonra onun için imkânlar büsbütün değişmiştir."
İki - Bulgaristan Türkleri şiirinin beş yıllık
(1945-1950) bir dönemde nasıl gelişebildiği ko-
nusunu işlemiş ve ilginç düşünceler ortaya at-
mıştır.
R. Mollov'un edebiyata ilişkin yazıları Edebî
Makaleler (İlim ve Tenkit) başlıklı kitabında (Sofya
1958) toplanarak yayımlanmıştır.
1950'lerde Yeni Işık, Halk Gençliği ga-
zetelerinde Yeni Hayat Dergisinde Türk azınlığın
edebiyatına ilişkin yazılar yazılmış, kimi sa-
(*) Yukarıda da belirtildiği üzre, Bulgar bilim adamları Türklerin sözlü edebiyatına ilgi göstererek araştırmalar yapmışlardır. Ancak
bu azınlığın yazılı edebiyatı Bulgarlara araştırma konusu olmamıştır. Türk aydınlarının yazdıkları eserlerin birer sanat eseri dü-
zeyinde olmadığı iddia edilmekte, özellikle ikinci Dünya Savaşından sonra yazılan eserlerin komünist yöneticilerin siparişi üzere ya-
zıldıkları vurgulanmaktadır. Bunu söyleyenler bir dereceye kadar haklıydılar. Ancak bu dönemin Bulgar sanatçıları da, bazı istisnalar
dışında, komünist rejimin başarılarını "terennüm" ediyorlardı. Bu konuyla ügilişair Ahmet Şerif Şerefli şöyle yazıyor:
"Totaliter rejimin ömrü 45 yıldı. 45 yaşında öldü. Bulgar yazarlar Birliğinin 3000 kayıtlı üyesi bulunuyordu. Kulukça ma-
kinesinin ürettiği civcivler gibiydi onlar. Kırmızı ışık yanmca uykuya yattılar, yeşil ışık yanmca uyandılar. Fabrikada üretilen mallar
için bile roman yazma emri aldılar ve yazdılar, tütün kırımı, derin güz sürümü için şiirler yazdılar. Güdümcülük, şiarcılık Bul-
garistan'a Sovyetler'den gelmişti. 300 milyon Sovyetler'de 300 bin yazar kayıtlıydı. Kızıl Sovyet faşizmi yetmiş yaşında öldü. Gerçi
edebiyat ve sanat için yatırım yapılıyordu. Ama pazarda sadece konfeksiyon bulunuyordu. Bu rejimler dünyaya edebiyatçı, sanatçı
veremediler" (Balkanlar'da Türk Kültürü, Sayı 15. sf.: 37, Bursa, 1995)
Bulgar ve Sovyet "kardeşleri" örnek alan birçok Bulgaristan Türk yazar ve şairi de elbette geri kalmamak için çok çaba harcadı ve
Komünist Partisinin isteği doğrultusunda sanatla ilgisi olmayan "eserler" yazarak ödüllendirildiler.
Partinin istekleri üzere eser yazmayan sanatçılar ise BELENE ölüm kampında, hapisanelerde ve sürgün edildikleri Bulgarların
yoğun yaşadığı bölgelerde, duygularını gizlice şiire döker, karanlık günlerin aydınlığa kavuşmasını beklerlerdi, işte bu sanatçıların
birçoğu şimdi Anavatan'da böyle eserlerini kitap halinde yayımlamakta, estetik değeri daha da yüksek eserler yazarak edebiyatımızı
gerçek sanat eserleriyle zenginleştirmektedirler.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |