Kütüphanemi internette aramaya açtığım ilk günden beri aldığım mesajların çoğu aynı düşünceyi paylaşıyor ve aynı eleştiriyi yöneltiyorlar:
- Neden kitaplarınızı kimseye vermiyorsunuz?
- Madem kimseye kitap vermeyeceksiniz neden böyle bir site kurdunuz?
Bazı bazı bu eleştirilerin dozunun kaçtığı da olmuyor değil. İyi niyetle yapılan eleştirileri elimden geldiğince yanıtlamaya çalışıyorum. Ancak, öyle eleştiriler oluyor ki, bunlar ancak sefil bir kıskançlığın adi saldırıları olarak telakki edilebileceğinden ciddiye almak gereği duymuyorum. Yine de, sitemi bulup da gezen, kafasında sorular oluşan kişileri tatmin etmek amacı ile bu konulara bir açıklama yapma gereği duydum.
SİTEYİ OLUŞTURMA AMAÇLARIM
Sitemde yer alan bir başka sayfada toplama serüvenümden ve amaçlarımdan bahsedilmiştir. Burada ise topladığım kitapların indeksini İnternete koyma amaçlarımdan bahsolunacaktır.
Sitemin bir Bibliyografya (kaynakça) olarak kullanılması
Araştırmacılar iyi bilir: Bir araştırmanın başlangıç noktası literatür taramasıdır. Araştırmacı herşeyden önce bu çalışmayı yapmalıdır ki, konusunda kim ne yapmış, nasıl çalışmış, çalışma sonuçları ne olmuş haberdar olsun ve tekerleği yeniden keşfetmesin. Ayrıca bu çalışmayla araştırmacı, sürdüreceği çalışmalarda kullanacağı kaynakları saptayarak kendine bir çalışma zemini hazırlar.
Özellikle belli bir konuda kitap yazan kişiler, bulgularını kağıda dökerken bunlar için kullandıkları kaynakları da kitabın içinde listelerler. Bu tür listelere Bibliyografya (yeni dildeki adıyla Kaynakça) denir. Bu tür kitap içi özel bibliyografyalara ek olarak, yine araştırmacılara yardımcı olması açısından özel bibliyografya kitapları da oluşturulur. Genellikle belli bir konuyu hedef alan bu kitaplarda, o konu ile ilgili olarak yayınlanmış olan kitap ve makalelerin tümünün künyeleri verilmeye çalışılır. Böylece bir araştırmacı konusuyla ilgili bibliyografya kitaplarını tarayarak çalışmalarında kullanabileceği kitap ve makalelere kolayca ulaşabilir (bu tür kitaplar için lütfen arama sayfamda BİBLİYOGRAFYA maddesini tıklayınız). Bir araştırmacının son olarak başvuracağı kaynak ise kütüphane kataloglarıdır. Bu kataloglar ilgili kütüphanede yer alan tüm kitapların künyelerini belli bir sınıflandırma dahilinde listelerler. Kataloglar basılı, kartlarda ya da elektronik ortamda olabilir. Elbette en yararlı olanları elektronik ortamda arama yapılabilenlerdir.
Buraya kadar söylediklerimizi özetlersek:
-
Bibliyografyalar araştırmacılar için vazgeçilmez başvuru kaynaklarıdır.
-
Bibliyografyalar 3 çeşittir:
Şimdi, kütüphane kataloglarını bir kenara bırakarak, kitap biçiminde basılmış, ya da bu biçimde hazırlanıp elektronik ortama aktarılmış bibliyografyalara bir göz atalım.
Öncelikle araştırma kitaplarının arkasında yer alan "kaynakça" (bibliyografya) bölümlerini düşününüz. Acaba bu bölüme kitap künyelerini yazmaktaki amaç nedir? Yazar bununla egosunu mu tatmin etmek ister yoksa herkese "bakın bende şu kitaplar var, gelin yağmalayın" mı der. Elbette ikisi de değil. Burada amaç belli bir konuda çalışacak kişilere yol göstermek, onları bazı kitapların varlığından haberdar etmektir. Ben, bir kaynakçada yer alan herhangi bir kitabı yazarından isteyecek kişi olabileceğini düşünemiyorum. Meğer ki istesin, alacağı cevap çok açıktır: Kitaplarımı kimseye vermem. Bir kitapsever, kolleksiyoner ve toplayıcı için bunun akla yatkın pek çok nedeni vardır, aşağıda bunları sıralayacağım. Burada vurgulamak istediğim şudur: Benim sitem temelde araştırmacılar için bir kaynakça görevi görmektedir. Buradan bulunan bir kitabın elde edilme eylemi ise tamamiyle araştırmacının cevvallığına ve araştırma yeteneğine kalmıştır. Aşağıda bu konuya da temas etmeye çalışacağım.
Hasılı, benim sitemin, bir araştırmacının kaynakçası olarak görülmesi gerekmektedir. Bu kaynakça sadece araştırmacılara yol göstermeyi amaçlar.
Ego Tatmini
Her insan bir şey toplar. Kimi pul kimi para. Kimisi gittiği yerden bir şeyler alır kimi gümüş eşyaya yatırır parasını. Peki insanlar bu aldıklarını ne yaparlar? Hiç topladığı şeyleri sandıkta ya da kasada saklayan birini duydunuz mu? Ben duymadım. Bildiğim tek bir şey var insanların aldıkları şeyleri sergilemekten daha doğrusu başkalarına göstermekten zevk aldıkları. Bu nedenledir ki insanlar "gümüşlük" tabir edilen dolaplar alırlar. Genellikle orta masalarının üzerleri ev sahibinin özenle seçip aldığı objelerle doludur. Çok parası olanlar ise bu aldıklarını özel müzelerde teşhir ederler.
Ben pek az kişinin başarabileceği bir işe giriştim: BÜYÜK BİR REFERANS KÜTÜPHANESİ KURMAK. Bu amaçla 13 senede 48 000 kitap topladım. Belki bu rakam bazılarınıza olağanüstü gelmiyebilir. Ama kütüphanemin TÜRKİYENİN VE DÜNYANIN İNDEKSLENMİŞ BELKİ DE İLK, TEK VE EN BÜYÜK KÜTÜPHANESİ olma yolunda hızla ilerlediğini düşünürseniz benim heyecanımı biraz olsun anlayabilirsiniz. Peki, benim bu eserimi sergilemeye hiç mi hakkım yok? Müze kuracak ya da kitaplarımı herkese gösterecek olanağım yok. Ayrıca İnternet gibi bir olanak varken neden bunu kullanmayayım?
Evet. Sitem benim kütüphanemi sergilememde kullandığım en önemli aracımdır. Hiç kimsenin evinde, işyerinde, müzesinde sergilediği objeleri kimseye vermiyeceği gibi, ben de kitaplarımı kimseye vermem.
NEDEN KİTAPLARIMI KİMSEYE VERMİYORUM
-
Sizden bir şey rica edeceğim. Kütüphanenize bakınız ve çok değer verdiğiniz 10 kitabı bulmaya çalışınız.
İddia ediyorum en az üçünü bulamayacaksınız. Çünkü bunları verdiğiniz kişiler (inanıyorum ki pek çoğu yakından tanıdığınız ve sevdiğiniz kişilerdir) geri getirmemişlerdir. Pek sevdiğim bir söz vardır (Ben bu sözün Andre Gide'e ait olduğunu zannediyordum, Sayın Cumhur Kaygusuz bizi "Cemil Meriç Beyefendi'nin bu sözü Anatole France'dan naklettiği" konusunda ikaz ettiler): "Kimseye ödünç kitap vermeyin çünkü ben kütüphanemi ödünç aldığım kitaplarla kurdum." Şu anda kütüphanemde bulunmayan 2 kitap beraber çalıştığımız iki arkadaş tarafından alınmış ve geri getirilmemiştir.
Bu konuda bir de beyit var. Mealen şöyle: "Benden kitaplarımı size vermemi istiyorsunuz. Onlar benim sevgililerimdir. Hiç sevgili emanet verilir mi?" Belki çağımıza göre biraz romantik geliyor ama hangi toplayıcının objeleriyle arasında romantik bir ilişki yok ki.
-
Halkımız çoğunlukla kitaba saygı göstermez. Sayfaları çevirmek için salyalı parmaklarını kullanır. Kitabı yere bırakmak gerektiğinde kaldığı yer kaybolmasın diye yüzükoyun yere bırakır. Okurken rahat etsin diye iyice ayırır hatta ortasından ikiye katlar. Kaldığı yeri belli etmek için sayfaların köşesini kıvırır.
Tüm bu eylemler kitaba saygısızlıktır, kitabı yıpratmaya yöneliktir. Hiç bir şekilde bir kitap sever tarafından kabul edilemez. Hele benim gibi bir toplayıcı için kitaba yapılan bu eziyetler etimden et koparmakla eşdeğerdir.
Lütfen bir halk kütüphanesine gidiniz. Kitapların en iyi durumda olanlarını seçip inceleyiniz. Göreceksiniz ki hiçbiri ele alınacak durumda değildir. İnsanımız kendine ait olmayan mala "yavur malı" muamelesi yaptıklarından kitaplar perişan durumdadır.
Ben kitaplarıma insanca muamele edilmesini ve durumlarının bozulmamasını isterim. Bu özeni insanlarda (acaba Türklerde mi demeliyim?) bulamayacağıma emin olduğumdan kitaplarıma elletmem.
-
Ben ODTÜ mezunuyum. Okurken kütüphaneyi çok kullanırdım. Ama ne yazık ki çok yararlandığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü ne zaman bir kitabın çok yararlı bir bölümüne ihtiyaç duysam o bölümün jiletle kesilmiş olduğunu görürdüm. Hele hele süreli yayınlarda bu durum had safhasındadır. İnsanlar nerede güzel bir resim görseler orayı kesip almışlardır.
Türk insanının geleneksel bencilliği ile son derece güzel uyum gösteren bu "jiletleme eylemi" kitapları öldürmekten öte süründürür. Ben buna dayanamam. Ben bir kitabın içindeki tek eksik yaprağı tamamlamak için haftalarca sahaflarda dolaşan bir kişiyim. Verdiğim bir kitabın eksik dönmesi beni fevkalade yaralar. Buna maruz kalmamak için kitaplarımı kimseye vermem
ÖRNEKLER
http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=12122 bağındaki örnekleri okumanınızı öneririm.
Safranbolu ve Konya Yusuf Ağa kütüphanesindeki olayları bilirsiniz. Safranbolu müzesinden çalınan eserler dolayısıyla müze iyice fakirleşmiştir. Yusuf Ağa kütüphanesinde ise durum daha da vahimdir. Yetkili kişi kitap çalmamış ama kitapların inanılmaz değerli ciltlerini söküp satmış ve içlerini atmıştır (bence bu insan derisi yüzmekle eşdeğerdir).
Safranboludaki bir yakınım elindeki kitapları müzeye bağışlamak mazeretiyle bana vermedi. Bende kesin bir koruma altında saklanacak olan kitaplar az kalsın hırsızların eline geçecekti. Neyse ki bana vermeyip ahırda (evet yanlış duymadınız ahırdaki, tandır artığı -yani tandırda yakılan kitaplardan arta kalanlar- kitaplara talip oldum, bana vermedi, ahırda çürümeye terketti. Tek tesellim hırsızların eline geçmemiş olmalarıdır).
Dedem Zeynelabidin Efendi'nin kitaplarını Yusuf Ağa kütüphanesine bağışlamıştık (birkaç araba -Antalya yaylısı- dolusu kitap). Son gittiğimde mühim bir kısmının bakımsızlıktan heba olduğunu bir kısmının ise yerinde bulunmadığını gördüm. Bu kitaplar bende olsaydı şimdi yerlerinde olacaklardı.
NEDEN KİTAP İSTİYORUM
Ben ve benim gibi toplayıcıların kaynakları şöyle sıralanabilir:
-
Vefat: Ne yazıktır ki, kişi ölünce hatta amelden kesilince yakınlarının ilk yaptığı iş kitaplarını satmaktır. Bu kitaplar şanslıysalar işten anlayan sahaflar aracılığı ile toplayıcıların eline düşerler. Şanssız olanlar ise SEKA da hamur olmaya mahkumdur (Koskoca CHP arşivi 12 Eylül de SEKA da hamur olmuştur, Uzunçarşılının arşivi Hollandaya satılmıştır, vs. vs).
Sonuç: Eğer öldükten sonra kütüphanenizin dağılmasını istemiyorsanız kitaplarınızı bana veriniz. sizin adınıza benim kütüphanemde dursun.
(Ben öldükten sonra ne olacağını bilmiyorum. Ama şu anda bazı girişimlerim var. Özel kurallara tabi bir kütüphane kurmayı düşünüyorum).
-
Çalıntı kitaplar: Müze ve kütüphanelerden çalınan kitaplar en ucuza alınabilecek en iyi kitaplardır. Diyeceksiniz ki "çalıntı mal alınır mı"? Alınır. Yurt dışına çıkmasını ya da yok olmasını önlemek için alınır. Benim elimde (çok değerli değiller onu söyleyebilirim) Milli Kütüphaneden, Meclis Kütüphanesinden hatta MİT kütüphanesinden çıkma kitap vardır. Ben bunları almakla kaybolmalarını önledim. Bu anlamda çok yararlı bir iş yaptığıma eminim.
-
Devlet eliyle kütüphane imhaları:
Gaziosmanpaşa da ki Ali Dayı çocuk kütüphanesi 1994 civarlarında restore edilmek istendi. Kitaplar 2 ve 3. kattan bodruma indirilirken 150 çuval kitap hurdacılara düştü. Yetkililerin bu kütüphaneyi özellikle incelemesii ve bu büyük kıyımı ortaya çıkartmaları en büyük dileğimdir.
Ankara Yenimahalle halk kütüphanesinin tüm kitapları (evet yanlış duymadınız tüm kitapları) müdür tarafından kağıtçıya satıldı. Kağıtçı önce kitapları kiloyla sattı sonra araya ayak.ılar girdi ve kitaplar toplayıcıların ve sahafların eline düştü (Ben 80 çuval kitap aldım). Bu kitapların satışında aracı olan kitapçılar hakkında soruşturma açıldı. Ancak satışlar yasal ve faturalı olduğundan bir yere varılamadı.
Herşeyi bırakın, devlet 1932 yılında Bulgaristana hamur edilmek üzere vagonlarla hurda kağıt gönderdi. Sonradan bu hurda kağıtların paha biçilmez osmanlı arşiv vesikaları olduğu ortaya çıktı. Bulgaristandaki Osmanlı arşivinin mühim kısmını bu hurda diye gönderilen kağıtlar oluşturur.
Konumuzla belki doğrudan bir ilgisi yok ama yine de örnek vermeden geçemeyeceğim: Bizzat padişahın söylediği "Memaliki Osmaniyede taş mı kalmamış, bırakın götürsünler" sözüyle koca Bergama Sunağı elimizden çıkmıştır.
Bu ve benzeri örneklerden de görüldüğü gibi, kolleksiyonerlerim eline geçmeyen obje ve kitaplar eninde sonunda ya yok olur ya da yurtdışına gider. Ben ve benim gibi kişiler buna karşı bir önlem, bir garantiyiz.
ARAŞTIRMACILAR İÇİN ÖZEL KURAL VE KOŞULLAR
Sitemde "herkese kitap verilir" diye yazmış olsaydım neler başıma gelirdi tahmin edebilirsiniz: Hergün binlerce kişi benden kitap isterdi. Bırakın kitaplarımı korumayı, zamanım hayır demekle geçerdi.
"Kitap vermem, değişmem, satmam, göstermem" ibaresine rağmen her gün en az 40-50 kitap isteğine ilişkin mesaj alıyorum. Bu mesajların kimi ortaokul ödevlerine yardım istiyor. Kimisi yapıcı kimisi yıkıcı eleştirilerde bulunuyor. En önemlileri ise gerçek araştırmacılardan gelenler. Bu kişiler benim sitemde adı geçen ama başka yerden bulamadıkları kitaplar için bana başvuruyorlar. Ben de böyle istekleri geri çevirmiyorum.
Benden kitap isteyenlere söylediklerim şunlar:
-
Gerçekten başka yerden bulamadınız mı
-
Aldığınız kitabı geri getirmeye hem de aldığınız gibi geri getirmeye beni ikna ediniz
-
Gelin kütüphaneme arayıp bulunuz
Birinci madde açık: Milli Kütüphanede bulunan bir kitabı neden benden istesinler ki? Gidip oradan kullansınlar daha kolay.
İkinci madde biraz lastikli: Ama bugüne kadar yanıldığım olmadı (kitap verdiklerim konusunda). Kişiyi gördüğüm zaman kararımı veriyorum.
Üçüncü madde en çetrefilli olanı: Kütüphanem de belli bir tasnif sistemi olsa da yine de çok karışık. Örneğin şehir monografileri konusunda 3000i aşkın kitap var. 2500ü aşkın banka yayını, 1500 adet hatıra kitabı, 1000 den fazla TDK kitabı var. Benim herhangi bir kitabı bulmak için harcayacak vaktim yok. Dolayısıyla bu konuda tek yapabildiğim kitabın bulunduğu yeri göstermek. Arayıp bulmak araştırmacıya kalmış.
Bu yolla haftada 3-4 araştırmacıya yardımcı olduğumu söyleyebilirim.
Eğer siz de isteğinizi uygun bir dille belirtirseniz cevap alacağınızdan emin olabilirsiniz.
SONUÇ
Gördüğünüz gibi kitaplarımı kıskançlıkla korumak konusunda son derece geçerli nedenlerim var. Sanırım siz de bir kitapsever olarak bu nedenlere katılacaksınız. Araştırmacılara kitap verme konusunda söylediklerimle bu nedenleri birleştirdiğinizde bendenize karşı fikrinizi değiştirip biraz daha müsamahakar olacağınıza inanıyorum. Ancak, hala kuşkularınız kalır ise lütfen zahmet edip bir mesaj gönderin, tartışalım.