Berlin Kongre’sinden Bugüne Geçen Yılların Ardından
Bulgaristan’daki Türk azınlığı Tarihçesi
Bulgaristan’daki Türkler, devletler hukuku ve anlaşmalar bakımından azınlık statüsündedirler. Konuşurken ve yazarken Bulgaristan Türk Azınlığı, demek lâzımdır.
Azınlık, çoğunluktan ayrı özellikleri ve özel hakları olan topluluktur. Bulgaristan’da Bulgarlar çoğunluk, Türkler ise azınlıktır. Türk azınlığının Bulgar çoğunluğundan ayrı özellikleri vardır. Türklerin soyu ayrıdır, dili ayrıdır, dini ayrıdır, geleneği, göreneği ayrıdır. Anlaşmalar, azınlığın bu ayrılıklarını tanır, bunlara saygı gösterilmesini ister, azınlığın hak ve özgürlüklerini güvence altına alır.
Bulgaristan Türk azınlığının haklarını ve özgürlüklerini anlaşmaların güvencesi altındadır. Bulgaristan, kurulduğu günden beri bir Türk azınlığının hak ve özgürlüklerine saygı göstermeyi taahhüt etmiş, bu uğurda bir dizi anlaşmaya imza atmıştır. Bulgaristan Türklerinin azınlık haklarını güvence altına alan bir düzine kadar anlaşma vardır. Şöyle ki:
Berlin Antlaşması (1878), İstanbul Protokolü ve Sözleşmesi (1909), Türkiye-Bulgaristan Barış Antlaşması (1913), Müftülüklerle ilgili sözleşme (1913), Neuilly (Nöyyi) Barış Antlaşması (1919), Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması (1925), Türkiye-Bulgaristan İkamet (Oturma) Sözleşmesi (192), Bulgar Barış Antlaşması (!947), İnsan Haklarıyla İlgili Belgeler (1945-1973), Türkiye Bulgaristan Göç Anlaşması (1968)… İnsan haklarıyla ilgili çeşitli Avrupa Anlaşmaları.
Bütün bu ahdi belgelerde, anlaşma ve antlaşmalarda Bulgaristan Türk azınlığının haklarını ve özgürlüklerini koruyan hükümler yer almaktadır. Birkaçına kısaca değinelim.
Berlin Barış Antlaşması (13 Temmuz 1878)
Bulgaristan, 13 Temmuz 1878 günü, Almanya’nın başkenti Berlin’de imzalanan çok taraflı barış antlaşmasıyla “Padişaha bağlı ve vergi veren bir prenslik” (Knajestvo) olarak kuruldu. Bu antlaşmanın 3. maddesi, Bulgaristan Prensinin “ahali tarafından serbestçe seçileceğini ve… Osmanlı Hükümeti (Babıâli) tarafından tasdik olunacağını” belirtiyordu. Aynı maddenin 2. paragrafı, gerek prensin seçiminde, gerekse Bulgar anayasasının hazırlanmasına Bulgaristan’daki Türklerin “hak ve çıkarlarının gözetileceğini” vurguluyordu. Anlaşmada Türk-Müslüman azınlığı için “Türk” kelimesi kullanılmıştı.
Berlin antlaşmasının 5. maddesi, Bulgaristan’daki azınlıkların hak ve özgürlüklerine ilişkin ilkeleri koymuştu. Bulgaristan’daki azınlıklar denince, öncelikle Türk-Müslüman azınlığı anlaşılır. Çünkü Bulgarlardan sonra en kalabalık nüfus Türk-Müslüman nüfusu idi. Anlaşmanın 5. maddesi, Türk-Müslüman azınlık göz önünde tutularak kaleme alınmıştı. Bu maddeye göre, Bulgaristan’daki Türk-Müslüman azınlık, tıpkı Bulgar çoğunluk gibi bütün medeni ve siyasi haklardan yararlanacaktı. Bulgar hükümeti, ülkede yaşayan azınlıklara bütün azınlık haklarını ve özgürlüklerini sağlamakla yükümlüydü. Bulgar yasalarıyla, azınlık haklan kısıtlanamayacak, ortadan kaldırılmayacaktı.
Berlin antlaşmasının 12. maddesi, Bulgaristan Türklerinin taşınmaz mallarıyla ilgilidir. Buna göre, mal sahibi Türkler, Bulgaristan’dan ayrılmış ve göç etmiş bile olsalar, geride bırakacakları mülklerini koruyabilirler ve bunları üçüncü kişiler aracılığıyla işletebilirler. Sahipleri Bulgaristan’dan ayrılınca bu mülklere Bulgar makamlarınca el konulamayacaktı.
Demek ki, Bulgaristan daha devlet olarak doğarken, 1878 Berlin antlaşmasıyla, ülkesinde yaşayan Türk-Müslüman halkın azınlık haklarını ve özgürlüklerini tanımış, bu hak ve özgürlüklere saygı göstermeyi, hem Türkiye’ye, hem de Avrupa’ya taahhüt etmişti. Berlin antlaşması iki taraflı değil, çok taraflı bir antlaşma idi. Avrupa büyük devletleri de bunu imzalamıştı. Dolayısıyla Bulgaristan antlaşmayı imzalayan bütün devletlere karşı yükümlülük altına girmiştir…
Bu konuda benim Bulgaristan Türkleri, adlı kitabımda daha fazla bilgi vardır. Bunları atlayarak şimdi daha yakın tarihlere geliyorum. Neully (Nöyyi) Barış Antlaşması (27 Kasım 1919)
Bulgaristan, Birinci Dünya Savaşı’ndan (1914-1918) yenik çıktı. 27 Kasım 1919 günü Paris yakınındaki Neully (Nöyyi okunur) kentinde, galip devletler Bulgaristan ile barış antlaşması imzaladılar. Bu ant-
laşmanın dokuz maddeden oluşan dördüncü bölümü, Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların korunmasıyla ilgilidir. Bulgaristan, bu bölümdeki maddeleri anayasa değerinde saymayı kabul etmiştir. Yani azınlıkların korunmasıyla ilgili hükümler anayasa gücünde, Bulgar yasalarının ve kararlarının üstünde sayılmıştır.
Neully antlaşmasının azınlıklarla ilgili başlıca maddeleri şöyledir:
Madde 50-Bulgaristan, doğum, milliyet, dil, ırk ve din ayrımı gözetmeksizin Bulgaristan’ın bütün ahalisinin hayat ve özgürlüklerin tam ve eksiksiz olarak korumayı yükümlenir.
Bulgaristan’ın bütün ahalisi, kamu güvenliğine ve iyi ahlaka ters düşmeyen iman, dinç ve inançlarını apaçık veya özel olarak yerine getirme hakkına sahiptir…
Madde 53-Bütün Bulgaristan vatandaşları yasa önünde eşittir ve ırk, dil veya din ayrımına bakılmaksızın aynı medeni ve siyasi haklardan yararlanırlar.
Medeni ve siyasi haklardan yararlanma, özellikle kamu görevlerine alınma veya çeşitli mesleklerde ve işlerde çalışma bakımından din, inanç ve mezhep ayrılığı hiçbir Bulgar vatandaşına zarar veremez.
Bulgar vatandaşlarının gerek özel ve ticari işlerinde, gerek din, basın veya her türlü yayın konusunda ve gerekse açık toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmalarına hiçbir kısıtlama konamaz.
Bulgar Hükümeti resmi bir dil kabul etmiş olsa da, Bulgar vatandaşlarının Bulgarca’dan başka bir dili mahkemeler önünde gerek sözlü, gerek yazılı olarak kullanmalarına gereken kolaylıklar gösterilir.
Madde 54-Irk, din veya dil azınlıklarından olan Bulgar vatandaşları, diğer Bulgar vatandaşlarının fiilen ve hukuken yararlandıkları aynı maddelerden ve güvencelerden yararlanırlar.
(Azınlıklardan olan Bulgar vatandaşları) özellikle, masrafları kendileri tarafından karşılanacak hayır kurumları, dini ve sosyal kurumlar, okullar ve diğer eğitim kurumları açmak, bunları yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve serbestçe ibadet etmek bakımından eşit haklara sahip olacaklardır.
Madde 55-Eğitim, öğretim konusunda Bulgar Hükümeti Bulgarca’dan başka bir dil konuşan Bulgar vatandaşlarının önemli oranda yaşadıkları şehir ve bölgelerde bu Bulgar vatandaşlarının çocuklarına ilkokullarda kendi dillerinde eğitim öğretim verilmesi için gereken kolaylıkları sağlar.
Irk, din veya dil azınlıklarından olan Bulgar vatandaşlarının önemli oranda bulundukları şehir ve bölgelerde eğitim, din ve hayır amacıyla Devlet ve belediye bütçeleriyle diğer bütçelere konmuş olan kamu fonlarından (ödeneklerden) bu azınlıklara da adil bir pay ayrılır…
Madde 57-Bulgaristan işbu bölümdeki maddelerin, ırk, din veya dil azınlıklarından olan kişileri etkilediği ölçüde, uluslararası nitelikte yükümlülükler olduklarını ve bu hükümlerin Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altına alınmasını kabul eder…”
Görülüyor ki, azınlıkların korunmasıyla ilgili hükümler, Bulgaristan için uluslararası bir yükümlülüktür. Bunlar aynı zamanda Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altındadır, yani bunları Bulgaristan tek yanlı olarak bozamaz, çiğneyemez, ortadan kaldıramaz.
Bulgaristan’da korunması gereken azınlıkların başında Türk azınlığı gelir, çünkü Türk azınlığı nüfus bakımından en büyük, en önemli azınlıktır.
Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve Ekli Protokol (18 Ekim 1925)
(Dogovor za Priyatelstvo mejdu Bıgariya i Turtsi-ya i prilojen kim nego protokol) (18 oktomvri 1925g-)
Türkiye’nin imzaladığı Lozan Barış Antlaşması’nda da (24 Temmuz 1923) azınlıkların korunmasıyla ilgili hükümler vardır; tıpkı Neully antlaşmasında olduğu gibi. Lozan antlaşmasından sonra Türkiye, çeşitli ülkelerle barış ve dostluk antlaşmaları imzaladı. Bu arada 18 Ekim 1925 tarihinde, Ankara’da, Türkiye ile Bulgaristan arasında bir Dostluk Antlaşması ve ona bağlı bir Protokol imzalandı. Bunun tam resmi adı şudur: Türkiye ile Bulgaristan arasında imza olunan muhadenez mukavelenamesi ve umumi protokol (Dogovor za Priyatelstvo mejdu Bıgariya i Turtsiya i prilojen kim nego protokol).
İki yıl kadar süren çetin müzakereler sonunda imzalanmış olan Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması bugün de geçerlidir ve yürürlüktedir. Türkiye -Bulgaristan ilişkilerinin en kötü günlerinde bile bu dostluk antlaşması fesh edilmemiş, yürürlükten kaldırılmamıştır. Türk-Bulgar Dostluk Antlaşmasına ekli Protokol, Bulgaristan Türk azınlığı bakımından çok önemlidir. Buna kısaca parmak basalım.
Türkiye ile Bulgaristan Arasında münakit Muhadenet (Dostluk) Muahedenamesine merbut Protokol (Protokol prilojen kam Dogovara za priyatelstvo mejdu Bılgariya i Turtsiya)
Bu protokol, dostluk antlaşmasının ayrılmaz parçasıdır. Dostluk antlaşması bugün de yürürlükte olduğuna göre buna bağlı Protokol da yürürlüktedir.
Protokolün (A) Paragrafı şöyle kaleme alınmıştır:
“İki hükümet, azınlıkların korunmasına ilişkin olarak, Neuilly Antlaşmasında yazılı hükümlerin tümünden Bulgaristan’da oturan Müslüman azınlıklarını ve Lozan Antlaşmasında yazılı hükümlerin tümünden Türkiye’de oturan Bulgar azınlıklarını yararlandırmayı, karşılıklı olarak yükümlenirler.
Neuilly ve Lozan antlaşmalarından herhangi birini imzalayan devletlerin azınlıklar konusunda sahip oldukları tüm hakları Bulgaristan Türkiye’ye, Türkiye de Bulgaristan’a karşılıklı olarak tanır…”
Demek oluyor ki, Neuilly Antlaşmasının azınlıkların korunmasıyla ilgili bütün hükümleri, 1925 tarihli Türk-Bulgar Dostluk Antlaşması’nın ayrılmaz parçası, mütemmim cüz’üdür ve geçerlidir. Neuilly Antlaşmasında yazılı olan azınlıklarla ilgili tüm hükümlerden Bulgaristan’da yaşayan Müslüman (yani Türk) azınlığı yararlandırmayı Bulgar Hükümeti Türk Hükümetine karşı taahhüt etmiştir.
1925 Türk-Bulgar Dostluk Antlaşması süresiz olarak yapılmıştır. O günden beri bozulmamış, ortadan kaldırılmamıştır. Yani bugün de geçerlidir. Dolayısıyla, Dostluk Antlaşmasının bir parçası durumunda olan azınlıklara ilişkin Neuilly hükümleri de geçerlidir.
Protokolün B paragrafı
Bu paragrafta bugün bazı göçmenleri de doğrudan ilgilendiren bir hüküm yer almaktadır. Bu hüküm, o zamanki ifadeleriyle, sadeleştirilmeden aşağıya aktarılmıştır. Aynen şöyledir:
“…Türkiye arazisinde tevellüt edip de Bulgaristan’a hicret ile Kraliyet’te meri kavanini dahiliye mucibince Bulgar tabiiyetini iktisap eylemiş bulunan bilcümle Bulgarları, Türk Hükümeti Bulgar tebaası olarak tanır.
Bulgaristan guduru dahilinde tevellüt edip de Türkiye’ye hicret ile Cumhuriyet’te mer’i kavanni dahiliye mucibince Türk tabiiyetini iktisap eylemiş bulunan bilcümle Müslümanları Bulgar Hükümeti, Türk tebaası olarak tanır…”
Bu hükmün Bulgarcası da şöyledir:
“Turskoto Pravitelstvo priznava kaçestvo na Bılgarski poddanitsi na vsiçki Bılgari, rodeni vırhu teri-toriyata na Turtsiya… koito ca se izseleni v Bılgarıya… i sa pridobili bılgarskoto podanstvo vız osnova na vıtreşnoto zakonodatelstvo v sila v Tsarstvboto.
Bılgarskoto Pravitelstvo priznava kaçestvoto na turski podanitsi na vsiçki müsülmani, rodeni v granit-site na Bılgariya koito sa se izseleli v Turstiya… i sa predobili turskoto podanstvo vız osnova na vıtreşnoto zakonodatelsvo v sila v Republikata.”
Bu hükmün anlamı açıktır. Türkçesinin dili biraz eski olmakla beraber anlamı gayet açıktır. Deniyor ki, Bulgaristan’da doğmuş ve Türkiye’ye göç edip Türk vatandaşlığını almış olan bütün Müslümanları Bulgar Hükümeti Türk vatandaşları olarak tanır. Aynı şekilde Türkiye’den göç etmiş ve Bulgar vatandaşlığını almış olan bütün Bulgarları da Türk Hükümeti Bulgar vatandaşları olarak tanır. Bu hüküm 1925 yılından beri değiştirilmemiştir ve bugün de geçerlidir.
Bu hükme göre, Bulgar Hükümeti, Türk yasalarına göre Türk vatandaşlığını kazanmış olan eski Bulgar vatandaşlarını artık Bulgar vatandaşı sayamaz. Eski Bulgar vatandaşları Türk vatandaşı olmuşlarsa, Bulgar hükümeti artık onlar benim de vatandaşımdır diyemez, böyle bir iddiada bulunamaz. Bulunmaya kalkışırsa, altına imza atmış olduğu bu protokolü çiğnemiş olur. Yani Türkiye ile Bulgaristan arasında çifte vatandaşlık söz konusu olamaz. Bulgar Hükümeti, Türk vatandaşlığına geçmiş, Türk nüfus cüzdanı, ay-yıldızlı Türk pasaportu almış olan göçmenlerimizi Bulgar vatandaşı sayamayacağı gibi, bu durumdaki vatandaşlarımız da çifte vatandaşlık iddiasında bulunamazlar. Bulunurlarsa anlaşmayı ve yasaları çiğnemiş olurlar. Türk hükümeti, bu gibi kimseleri vatandaşlığa aldığı gibi aynı şekilde vatandaşlıktan çıkarabilir. Hukuki durum budur. Bu durumda olanlar varsa, durumlarını yeniden gözden geçirsinler.
Türkiye ile Bulgaristan Arasında İkamet Mukavelenamesi (18 Ekim 1925)
(Konventsiya za ustanovyavane mejdu Bıgariya i Turtsiya, 18.X.1925g.)
Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşmasının yapıldığı 18 Ekim 1925 günü, yine Ankara’da bir de Türk-Bulgar İkamet Mukavelenamesi (yani Oturma Sözleşmesi) imzalandı. Bu sözleşmenin 1. Maddesine göre, Türk vatandaşları Bulgaristan’da veya Bulgar vatandaşları Türkiye’de oturup yerleşebileceklerdir. Taraflardan birinin vatandaşları diğerinin ülkesine serbestçe gidip gelebilecekler ve o ülkede dolaşabileceklerdir.
Türkiye-Bulgaristan İkamet Mukavelenamesinin 2. Maddesi doğrudan Bulgaristan Türk azınlığını ilgilendirmektedir. Bu madde, sadeleştirilmiş olarak şöyledir:
Madde 2-Akit taraflar, Bulgaristan Türklerinin ve Türkiye Bulgarlarının isteğe bağlı göçlerine hiçbir engel çıkarılmamasını kabul ederler. Göçmenler, taşınabilen mallarını ve hayvanlarını yanlarında götürmek hakkına sahip olacaklar, taşınmaz mallarını ise göç ettikten sonra iki yıl içinde tasfiye etmek zorundadırlar.
Mallarının tasfiyesinden elde edecekleri meblağı nasıl yurtdışına çıkaracakları konusunda iki hükümet arasında bir anlaşma yapılacaktır.
Bu madde Bulgaristan Türk azınlığı için çok önemlidir. Hele kriz zamanlarında bu madde soydaşlarımız için yaşamsal önem kazanmıştır. Çünkü, bu maddeye göre Bulgar makamları, Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye göç etmelerine engel olmayacaklardır, oysa Bulgar Hükümeti, Türklerin göçlerine zaman zaman engel olmuşlar, hatta bazı yıllarda göçü büsbütün yasaklamışlardır. Öyle dönemlerde Bulgarlar’a bu madde hatırlatılmıştır.
Yine bu maddeye göre, göçmenler taşınabilen mallarıyla hayvanlarını yanlarında getirebileceklerdir. Taşınmaz mallarını serbestçe elden çıkarılmasına da Bulgar makamları engel çıkarmayacaklardır. Bu konuda göçmenlere daha da kolaylık sağlanmıştır. Göçmenler, Türkiye’ye göç ettikten sonra iki yıl içinde taşınmaz mallarını, yani evlerini, tarlalarını v.s. satabileceklerdir.
Bu anlaşma Atatürk döneminde yapılmış ve o dönemde oldukça düzgün biçimde uygulanmıştır. Yerel Bulgar makamları, o dönemde Türk göçmenlere yine çeşitli güçler çıkarmışlarsa da, anlaşma uyarınca Bulgaristan’dan Türkiye’ye düzgün bir göç akını başlamıştır. 1930′lu yıllarda her yıl Bulgaristan’dan Türkiye’ye 15-20 bin kadar göçmen gelmiştir. Yıllık ortalama 17 bin kadar olmuştur ki bu miktar, Bulgar ekonomisinde bir sarsıntı yaratmadığı gibi Türkiye’ye de fazla yük olmamıştır.
Atatürk’ten sonra ve özellikle Soğuk Savaş döneminde ise, 1925 İkamet Sözleşmesinin göçle ilgili 2. maddesi pek uygulanamamış ve Bulgaristan’dan ülkemize göçler çok inişli çıkışlı olmuştur…
Şimdi Bulgaristan Türk azınlığının ana dilde eğitim ve öğretim davası üzerine eğilelim.
II . BULGARİSTAN’DA KAPATILMIŞ OLAN TÜRK AZINLIK OKULLARI SORUNU
Bugün Türkiye ile komşu Bulgaristan arasındaki ilişkiler iyidir. Ancak arada ciddi bir sorun vardır, çözüm bekleyen çok önemli bir sorun vardır. Bulgaristan’da komünist Todor Jivkov yönetimi tarafından kapatılmış ve hâlâ açılmamış olan Türk azınlık okulları sorunu, Bulgaristan’da 150.000 kadar Türk çocuğu halen Türkçe eğitim hakkından mahrum tutulmaktadır. Devletler hukukuna göre, Bulgaristan Türkleri azınlık statüsündedirler. Ahdi azınlıktırlar. Bulgar idaresi altında yaşayan soydaşlarımızın azınlık haklan, ta 1878 Berlin antlaşmasından beri imzalanmış bir düzine kadar anlaşma ile güvence altına alınmış bulunmaktadır. Jivkov yönetimi, bu antlaşmaları çiğnemiş, Türk azınlığının okullarını kapatmış, Türk azınlık çocuklarını Türkçe eğitim-öğretim hakkından mahrum bırakmıştır. Bulgar komünist rejiminin çökmesinden ve Todor Jivkov’un devrilmesinden sonra da bu vahim hata düzeltilmemiştir. On iki yıldan beri iktidara gelen Bulgar hükümetlerinin eski komünist hükümetin hukuk dışı hatasını hâlâ devam ettirmesini anlayamıyor ve Türk-Bulgar dostluğu ile bağdaştıramıyoruz. Bu sorun, Bulgaristan’daki soydaşlarımızın geleceği bakımından son derece önemlidir.
Tarihçe…: Osmanlı Dönemi
Bulgaristan’daki Türk okullarının köklü bir geçmişi vardır. Bu okulların tarihi, İmparatorluk dönemine uzanır. XIX. yüzyıla gelinceye kadar Balkanlar’da eğitim, din esasına ve eski skolastik usule dayanıyordu. Türklerin camilere dayalı medreseleri ile mahalle mektepleri vardı. Bulgarların da “Bulgar mahalle mektebi” demek olan Kiliyni uçilişta adındaki okulları vardı.
Çağdaş anlamda okullar, Balkanlar’da XIX. yüzyıl ortalarında açılmaya başlandı. 1835′te ilk modern Bulgar okulu, Balkan dağlarının orta yerindeki Gabrova kasabasında açıldı ve hemen aynı tarihlerde, 1838′de bizim rüştiye okulları açılmaya başlandı. Rüştiyeler o zamana göre, Avrupai anlamda, modern Türk okullarıydı. Bu okulları vakıflar ve halk destekliyordu. Hükümet de “ıslahat” politikası çerçevesinde yeni okulları özendiriyordu.
1864 yılında Tuna Vilayeti Kuruldu
1864 yılında “Tuna vilayeti” kuruldu. Bugünkü kuzey Bulgaristan’ı kapsayan bu vilayet, reformlar bakımından bütün Osmanlı İmparatorluğu’nun bir “pilot bölgesi” durumundaydı. Bu vilayetin başına atanan ünlü Mithat Paşa, bu vilayette oldukça köklü reformlar yaptı ve bu reformların Balkanlar’da Türk eğitiminin gelişmesinde tarihi bir yeri oldu. O dönemde Tuna vilayetinde yeni yeni okullar açıldı. Vilayette sıbyan mektepleri ve rüştiyeler ağı genişletildi. Eğitim bakımından Tuna vilayeti, İstanbul ve çevresinden sonra, İmparatorluğun en ileri bölgesi oldu. Vilayet salnamelerine göre, 1875 yılında Tuna vilayetinde Türklerin 2700 sıbyan mektebi, 150 medresesi ve 40 rüştiyesi vardı. Şu şehir ve kasabalarda rüştiye okullan vardı: Rusçuk, Şumnu, Razgrad, Eskicuma, Ziştovi, Plevne, Vidin, Lom, Belgradçık, Berkofça, İvraca, Rahova, Sofya, Dupniça, Köstendil, Samakov, İzladi, Tırnova, Lofça, Osmanpazarı, Selvi, Tulça, Köstence, Hırsova, Mecidiye, Varna, Balçık, Hacıoğlu, Pazarcık… Tuna vilayetinde toplam 40 rüştiye okulu bulunuyordu. Türk okulları yıldan yıla serpiliyordu.
Bulgar Prensliği dönemi (1878-1908)
Tuna ve Edirne vilayetlerinde Bulgar idaresinin kurulması yıllarında (1877-1886) oralardaki Türk eğitimi ağır bir darbe yedi. Türkler, kitle halinde göç etmiş, Türk mallan Bulgarlar tarafından yağma ve gasp edilmiş ve birçok Türk mektep ve medrese binası da yakılıp yıkılmış idi. Fakat Bulgaristan Türk eğitimi, 1886-1894 yıllarında kendisini toparladı. Bulgar istatistiklerine göre, 1894-95 ders yılında Bulgaristan Müslümanlarının 1284′ü ilkokul, 16’sı ortaokul (rüştiye) olmak üzere toplam 1300 okulu vardı. Bu okullarda 1516 öğretmen ders veriyor. 72.582 öğrenci okuyordu. Bu sadece bugünkü Kuzey Bulgaristan’daki durumdu.
1878′den 1908 yılına kadar Bulgaristan, tam bağımsız bir devlet değildi. Osmanlı devletine vergi veren yarı bağımsız bir prenslikti. Dolayısıyla o 30 yıllık dönemde Osmanlı Devleti Bulgaristan’daki Türk rüştiyelerine yardım ediyor, rüştiye öğretmenlerinin maaşlarını ödüyor ve bu okullara İstanbul’dan araç-gereç gönderiyordu. 1908 yılında Bulgaristan tam bağımsızlığını ilan ettikten sonra Türkiye’nin Bulgar okullanna desteği kesildi ve Türk azınlık okullan tam olarak Bulgar eğitim sistemi içine girdiler ve Bulgar eğitim yasalarına bağlandılar.
1884 yılında Bulgar “Resmi ve Özel Okullar Yasası” çıkanldı. Bu yasa biçimsel olarak Bulgaristan’daki Türk okullannı da kapsadı, çünkü bu okulların hepsi “özel okul” statüsündeydi. 1891 yılında Bulgar “Milli Eğitim Yasası” çıkarıldı. Bu yasa ile Türk azınlık okulları üzerine Bulgar yönetimin kontrolü getirildi.
8 Ocak 1908 tarihinde Bulgaristan “İlk ve Orta Öğretim Yasası” çıkarıldı. Bu yasada “Müslüman okulları” denen Türk azınlık okullan konusunda özetle şu hükümler getirildi:
Türk azınlık okulları, Türk toplumu tarafından yaşatılır. Okul