İK İKİ ARADA
Senin mi, benim mi? Sende mi, bende mi? Orada mı, burada mı? Ötede mi, beride mi? Var mı, yok mu? Ne demek var mı, yok mu? Var ve hem de iki yerde var… İki ev düşünün, toplam insan sayısı diyelim ki yirmi. Ev sahiplerine ev nüfuslarını soruyoruz ve belgelerle ispat ederek veriyorlar. Bu sonuçları topluyoruz yirmi değil de yirmi beş çıkıyor. Nasıl oluyor, oluyor işte: Biz göçmenler iki kişiye bedeliz. Hem Bulgaristan’da varız, hem de Türkiye’de. Varız, varız da, yarım kişi kadar bedelimiz yok. Türkiye’de halkımızın gözünde Bulgar’ız. Niçin mi? Sen halkına tarihini mazisini öğretmezsen ve tarih şuuru aşılamazsan, böyle olur. Bulgar halkının gözünde ise, işgalci barbar Türkleriz. Onlar da yok olma korkusuyla halkını gerçeklerden saptırmışlar. Gelelim devletin kayıtlarında statümüze; Türkiye’de kardeş değil soydaşız. Yani, mesela; Macarlar kadar uzak akrabamız. Evet, evet tam öyledir. Kardeşe kardeş denir, amcaya amca, dayıya dayı, kardeş oğluna yeğen ve amca dayıoğullarına kuzen. Dedelerinin dedesinden yakınlarına da akrabam dersin. Üç beş bin yıllık ayni soy akrabalarına da soydaşım dersin. Senden olmayan da soydaşım der, tabii haklı olarak. Dünürün yabancıdır ama senin torunun onun da torunudur. Şimdi soruyorum? Konya Karaman Türkleri ne zaman soydaş sayılacak kadar uzaklaştı. Yoksa Türkiye’mizi mi soydaşlar yönetiyordu? Gelelim öbür tarafa; Bulgar devletinin kayıtlarında ise, yurtdışında çalışan Bulgarlarız. Gözün aydın ilk sorumlu devlet bakanımız Sayın E. Konukman’dan sonuncusuna kadar. Evet, yurtdışında çalışan Bulgarlar ve bu insanların Bulgaristan’da beş, on, on beş ve yirmi yıl hizmetleri var. Var da, son yıllarda sigorta primi yatırmadıkları için hiçbir sağlık hizmeti alamıyorlar. Fakat Bulgar devleti Avrupa Birliğinden bu insanlar üzerinden yardım alıyor. Bitmedi; oradaki siyasi partiler de oylarını sömürüyor. Sömüremeyen parti iktidarda olunca da oy kullanma haklarını gasp ediyor. Bitmedi; bin bir zorlukla öz doğum Türk adını geri alanlar, Türkiye’de değil de, Avrupa’da çalışıyorsa; her yerde karşılarına gizli konmuş ‘’HAÇLI AMBARGOSU’’çıkıyor. Biz de o kardeşlerimizi Türk isimlerini geri almadıkları için hainlikle suçluyoruz değil mi? Avrupa’da engelsiz barınabilmen için ya Kürt kozunu oynayacaksın, ya da Hıristiyan ismi taşıyacaksın. Bulgaristan doğumluların Kurt kozu oynama şansları yok. Doksanlı yıllarda Bulgaristan Roman’ları(Çingeneleri) bir defa oynadı o kozu. Kıbrıs’ta vatandaşlık aldıktan sonra İngiltere’ye gittiler ve ‘’Biz Kürt’üz Kıbrıs Türk hükümeti bize baskı yapıyor, onun için İngiltere’den sığınma istiyoruz’’ demişler. Kılavuzları her halde kargaymış. ‘’Kılavuzu karga olanın gagası boktan arınmaz’’ derler ya. Onlar, şimdi de Fransa’nın başına bela. Bitmedi, bitmedi, bitmedi de... Çok, çok, çok deliller var da, birkaç tanesine daha değinelim. Savaş zamanı değildi ve Bulgaristan işgal de edilmemişti. Bulgaristan Türklerini her türlü manevi soykırım işlevinden geçirdikten sonra üç yüz elli binini bir çöp misali sınırın beri tarafına boşaltabildiler. Türkiye devlet sorumluluğuyla kapıları aşarak kucak açtı. Öbür tarafta düzen değişikliği oldu. Sözde demokrasi geldi de; Türkler hep potansiyel düşman göründüğü için hakları olan haklarına kavuşamadı. Acaba diyeceği geliyor insanın. Evet, acaba yakıp yıkmadıkları için mi? Ülkede insanlık dışı olan barbarlıklar yapmadıkları için mi, hakları verilmiyor? Tarih boyu uygar kalmış, cihana örnek olmuş, kölesi olmayan imparatorluklar kurmuş bir milletin torunları elbette ki; ne bileyim bir ‘’ETA’’, bir ‘’İRA’’ ve terör listesinde olan diğerleri gibi insanlık dışı barbarlıklar yapamaz. Ancak, unutulmamalıdır ki; insanoğlu suçsuz halkın yanmaması için ‘’yıldız savaşları’’ ve daha çeşit, çeşit bilim nimetleri mücadele modelleri de icat etmiştir…
Yeni Bulgaristan hükümetlerinden haklarımızı istediğimizde; ‘’Sizler bizim vazgeçilmez vatandaşlarımızsınız, vatandaşlıktan çıkaramayız. Türkiye’deki hizmetinizi belgelerinizle getirin, biz Avrupa kanunlarına göre Türkiye’den tazminatınızı isteyelim ve sizi burada emekli yapalım.’’deniyor. Gözün aydın Ankara… Elbette ki; dönmeyeceğimizi biliyorlar. Vatandaşlıktan çıkarırlarsa çalışmalarımız için borçlanacaklar ve altından kalkamazlar. Türk vatandaşı olarak babanın mirasını satmaya hakkın var da, üzerine tapu almaya hakkın yok. İlle de vatandaşlık kayıtlarını yenileyeceksin ve tekrar Bulgar vatandaşı nüfus cüzdanı ve pasaport alacaksın. Her yıl Bulgaristan’a giderek altın yumurtlayan tavuk oluyorsun. Hiç adamlar seni silerler mi? Bakkalına, dükkânına, ulaşımına, kaplıcasına ve doktoruna sigortasız müşterisin ve hem de cömert müşteri. Ankara, hizmet birleştirme ve aktartma fırsatını daha doksanlarda kaçırdı. Bir gün bunu başardığını sanır da ve Bulgar razı gelirse, ne zaman gelecek biliyor musunuz? Hizmeti olan bizlerin % 95’i öbür dünyaya göç ettiğimiz zaman. Halk arasında buna ne derler biliyor musunuz? ‘’Eşeği ölmüş kurtaramamış, ancak yularını ve semerini kurtara bilmiş’’. Ankara hükümetleri Bulgaristan’dan hizmetleri aktartamadı ve ödemeyle emeklilik hakkı verdi. Alan memnun, veren memnun da, çelişkili durumlar mevcuttur. Ankara’ya sadece şunu hatırlatmak istiyorum: Balkanların barbar hükümetleri 1912’de Türkiye’yi işgal ettiler mi? Bu gün Türkiye’ye, Bulgaristan bir Trakya Bulgarları tazminatı çıkararak Avrupa’ya sundu mu? Dışişleri de Bulgar tarafını susturdum diyor. Bulgar bunu sadece ve sadece Türk tarafı tazminat konusunu gündeme getirmesin diye yapmaktadır. Ne demek ‘’sıfır sorun’’ politikası? Karşı tarafın beş alacağı varsa, benim elli beş var. Ödemeyle emekli etmek yüksek devlet bilinci ve sorumluluğuyla yapılmamıştır. Günü birlik politikalarla yapılmıştır. İki ülke de Birleşmiş Millerler üyesi ve A.B. içinde konumları vardır. Bu mu Avrupa hukuku? Benim on beş yirmi yıl hizmetimi yok sayacaklar ve bunları satın alarak, ödeyerek emekli olacağım. Nedir bu hak, hizmet gaspı. Çok gariptir, Türk devleti gerektiği kadarını ödeyeceksin derken, emekli yaptığı vatandaşının yurtdışında kalan hizmetinin tamamını bile kayıtlayamadı. Nedir bu devlet sorumsuzluğu. Sana elli iki yıl sonra Bulgarların yüz elli yıllık Trakya istekleri, önüne geldiğinde, siz benim Bulgaristan’da kalan yirmi yılımın yerine, emekliliğime yeterli olan, istediğiniz sadece bir yılın belgesini mi sunacaksınız? Biz ne zaman uyanacağız. Osmanlı arşivlerini kâğıt olarak sattığımız bilinçsizlikten ne zaman kurtulacağız? Kaç yerde vatandaş gözükürsem gözükeyim, dedelerimizin özlemi olan Türk vatandaşlığı bize nasip olmuştur. Devletim benim hakkımı korumalı. Devletim, bana üç-beş yıl emekliliğe ihtiyacım olanı karşılasa, bende devletime yurtdışında çalışmışlığımın yirmi yıllık belgesini bir taahhütnameyle sunsam ve devletime, kalan hakkımı bağışlasam olmaz mı? Kanımca gerçek Türk-İslam hukuku böyle olmalı. Devletimin elinde tüm benim belgelerim olmalı. Olmalı ki; bu gün alamadığımız haklarım gelecek nesillerimize alacak miras olarak aktarılmalı. Çifte vatandaş kandırmacılığının sonucu olarak; yarın bazımız Bulgaristan’da rahmetli olursak, Bizde memleketine defnetme geleneği var ya; yıllar sonra Bulgar tarafı bir sahte düzenlenmiş vasiyetname belgesiyle Türkiye’den rahmetlinin mal varlığını talep ederse hiç kimse şaşmasın...
Bulgaristan’da kalan mal varlığımızın ürününü, bırakınız ticaret boyutunu, aile ihtiyacı olan boyutunu niye serbest, serbest getiremiyoruz. Alın terimiz ne zamana kadar, gümrük memurlarının insafına bırakılacak. O memurlarımız da niçin güç durumda bırakılıyor. Bir tarafta ezbere alınmış kanunlar ve sorumluluklar, öbür tarafta mağdur olan yeni vatandaşın ‘’soydaşın’’. Taşınmaz mallarımızı taşıyamıyoruz, onların ürününü kaçak geçirmeye çalışıyoruz. Bu ne rezalet, bu ne işkence ve bu ne alın teri gaspı? Yurtdışından dönen işçilerimize tanınan gümrüksüz haklar var, buna benzerler bize niçin yok. Herkes bizi çifte vatandaş artı haklı (avantajlı) görüyor. Görüyor da, gerçekler farklı. Eğer tabir uygunsa iki arada bir deredeyiz. Yirmi yıldır devlet kurumlarındaki bilgi ve mantık yetersizliğinin sonuçlarına acı, acı katlandık. Düşünebiliyor musun? Birçok evraklarımızı kurumlara teslim ettik ve gerektiğinde istedik de alamadık. Askeri şubeye teslim edilen Askerlik terhis cüzdanı askerliği ödeyip emekliliğe saydırmak için istendiğinde yok imha edildi dendi. Bulgaristan’a gidilerek tekrar alındı. Bir başka örnek; Bin dokuz yüz otuz doğumlu biri, bin dokuz yüz elli yılında askere alınacağı sırada, Türkiye’ye göç edecekler listesinde olduğu için, askerliğinin bedeli ödettirilmiş. Aniden sınır kapandığında göç edememiş. 1990’da Türkiye’ye göç geliyor ve iki bin senesinde artık yetmiş yaşında ve üç bin iş günü var. Askerliğini tekrar ödeyip emekli olmak istiyor. Türk devleti Sosyal Sigorta sorumluları kabul etmiyor, askerlik yapmamışsın diye. Bulgaristan Tırnovo Askeri Arşivinden tapu gibi belgesi var, askerliğinin bedelinin ödendiğinin ve sebeplerini açıklayan. O belge Bulgaristan’da emekliliğe geçerli hizmet olarak kabul de, Türkiye’de tekrar ödemek için bile geçerli değil. Bu adaletsizlikler hangi kanuna göre, hangi mantığa göredir diye sorulduğunda, yanıt yok. Bu yanıtsızlıklar içimizde düğümleniyor. Beğenmediğimiz, ödeme sistemi de tüm göçmenleri kapsamıyor. Büyük bir kısım mağdur göçmenim, gasp edilen haklarını tekrar ödeyerek emeklilik kazanmaya razı. Yaşları hayli ilerlemiş, ama Allahın vereceği ömür belli olmaz ya.
Öte tarafta Bulgar yetkilileri, sinsi, sinsi yol almaya devam ediyor. Belediye Başkanlarının yirmi yıldır Türk olduğu, Nüfusun % 95’inin de Türk olduğu ilçelerde olanlara bakın: Türkiye’de oturan bir vatandaşın babası 1950’li yıllarda rahmetli ve annesi İzmir’de oturuyor. Yaşlı, hiç Bulgaristan’a gidip gelememiş. O vatandaşın elinde 2005 yılında alınmış Doğum Belgesi ve belgede anne ve baba isimleri Türk. Doğal olan da budur zaten. Doğru da, 2009 yılında alınan yeni Doğum Belgesi’nde anne ve baba isimleri Bulgar. Seksen beş doksan yaşındaki nine İzmir’den Bulgaristan’a gitmeden Bulgar ismi mi almış ve elli yıl önce rahmetli olan baba mezardan çıkarak Bulgar ismi mi almış? Soruyorum, dünyaya, Bulgaristan’a ve hele oradaki Türk yöneticilere; Manevi soykırım(Genosit) ne zaman son bulacak?
Bu milleti ne zamana kadar sömürecekler. Bulgaristan’dakiler malum. Vatandaşının sokağını, yolunu, asfaltını ve kaldırımını bile yapamayan yerel yönetimler hele bu çağda fabrika yaparak istihdam mı sağlayabilecek. Geçin onları. Türkiye’dekiler birleşebiliyor mu? Yoksa her aklına gelen toplum adına dernek kurarak, ahlaksız siyasetçilerin kurbanı olarak kendi sapık bencilliklerini mi(egolarını) tatmin etmeye çalışıyor? Vatandaşımızı memleketine götürenler, ne zamana kadar, Avrupa’nın hurda arabalarına çeki düzen verdiklerini sanarak, on beş saat yolculuk işkencesi çektirecekler? Bu vasıtaların Türk karayollarına girmeleri bile sakıncalı. Bu kılıfına uydurmalara karşı devletin vatandaşını koruma tedbirleri niye yok? Vatandaşı ikamet mahallelerine ulaştıracak servisleri olmadığı gibi, zaman seyahat çizelgeleri bile uygunsuz saatlere ayarlanıp taksicilere peşkeş çekiliyor. Seyahat şirketlerinde birde vize yolsuzluğu oluşmuş. Vize koşullarını ve şartlarını bildikleri halde, vatandaşa izah edilmiyor. Örnek mi; Tamamı Bulgaristan göçmeni bir ailenin bir velisinin Bulgaristan’dan çıkartılmış çifte vatandaş pasaportu olduğunda, o birey, eşini ve çocuklarını vizesiz sadece on liraya Bulgaristan’a götürebiliyor. Konsolosluklar on liraya vize veriyor. Bizim seyahat şirketleri ise harıl, harıl vize aldırtıyorlar. Vize karşılığı iki yüz kırk lira. Pasaporttaki vize pulu altmış avro eşittir yaklaşık yüz yirmi lira. Tamam, onunda bedeli var. Peki, acil vize aldığında üç yüz kırk lira. Doğruda pasaporttaki vize pulu yine altmış avroluk. Sadece orada mı? İsim denklik belgeleri önceden Köy Hizmetleri’nden alınıyordu. Sonra Özel İdareye devredildi. Buraya kadar vatandaşımız oturduğu ilin Özel idaresine giderek alabiliyordu. Şimdi Ankara Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğüne devredilmiş. Galiba yol boyunda bazı evraklar firar etmiş. Köy Hizmetlerinden bir sorunum için İsim Denklik Belgesi almıştım. Kullandım ve fotokopisi elimde. Yine lazım oldu. Ankara’ya ‘’APS’’ posta havalesiyle dilekçemi gönderdim. Eşiminki iki ayda geldi. Ben, hem Aile reisi olarak kayıtlarda yokum. Gereken belge gelmedi, devletim beni kaybetmiş. Dikkat çekici bir yönü daha var. Verilen her dilekçenin kaydı yapılarak sıraya alınıyor ve sırası gelenin işlemi yapılıyor, denildi. Doğrusuda budur. İyi de; Vekâletli alan aracılar bir günde yirmi kişinin belgesini nasıl olup ta alıyor. Aracıya yüz elli lira verince ne Ankara’ya gideceksin, ne işinden olacaksın ve nede iki ay bekleyeceksin. Nüfus Müdürlüklerimizin bütün belgeleri ücretsiz ve anında verebildiği bir sağlıklı ve çağdaş hizmet çağına girdiğimiz bir huzur dönemi yaşarken bu Ankara işkencelerine akıl erdiremiyoruz…
Milletimin yaşadığı yüzlerce haksızlıklar zincirinin sadece çok azını dile getirdim. Bu böyle olmamalı, biz bunları hak etmiyoruz. Bulgaristan’da Türklerden sermaye sahipleri Avrupa kanunları çerçevesinde haklarını korumalı ve geliştirmeli. Avrupa’da çalışan Türkler sermayelerini açıklık, gönüllülük ve hukuk çerçevesinde birleştirmeli. Ekonomik güçlü sivil birliklerini oluşturmalı. Yatırımlarını memleketlerine yapmalı. Gurbet sonsuz kaderleri olmamalı. Aksi halde eriyip yok olunur. Büyük tarihiyle dünyaya dağılmış ve birçok milletin genlerinin çimentosu olmuşuz. Artık kendimize bakalım. Türkiye’mizde de sivil örgütlerimizi güçlendirmeliyiz. Unutulmamalıdır ki; Yirmi birinci yüzyıl sivillerin, sivil güçlerin yüzyılı olacaktır. Bir sivil örgütte bedenen, ruhen ne kadar varsan, o kadar güvencede ve güçlüsün demektir. Tanrı’m Anadolu’nun torunları olan Balkan Türk’ünün zihnini açık kılsın. Dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde de sivil güçleşmenin açık ara gücünü ve etkilerine şahit oluyoruz. Senin kurtuluşunun temeli yine senin özünden gelecektir. Bizi bizden başkası asla kurtaramaz. Başkasından sadece ve sadece üzerimizde kurulmak istenen hâkimiyet ve sonucu kölelik gelir. BALGÖÇ derneğimizin doğuş tarihine, kuruluş ilkelerine, namusuna, şerefine sağdık kalarak birlik ve beraberlik içinde varlığımızı güçlendirmeliyiz.