Bulgarslavı zulümlerinden zihinlerde kalan bir üzücü gerçek vardır. O da bu anlı şanlı Bulgarslavı Devletinin, Bulgartürklerinin dilini ve adını değiştirmekle onun niyetinin Bulgartürklerini Bulgarslavı yapmak olmadığı gerçeğidir. Bulgartürklerini asimle etmek için zulmederek, onları topraklarından kovma, onların topraklarına yerleşme isteği gerçeğidir. 1877 - 1878 Osmanlı Rus Muharebesinden beri süren kanlı ad değiştirmeler, dil değiştirmeler; Bulgartürklerine zulüm ederek, onların düzenini bozmak ve bozgunluk havalarında, onlara ezelî vatanları olan, Bulgaristanı terk ettirtmektir.
Rus telkiniyle İlk Bozgunluk esnasında uygulanmaya koyulan çekingen ad değiştirmeleri; Bulgarslavlarının çoğunluk oldukları bölgelerde (Sofya, Orhaniye, Belogradçik, Vidin) kalmış Bulgartürklerinin bazıları, Doğu Rumelinin ilhakından sonra, Filibe alçağında bulunan Bulgartürklerinin bir kısmının Müslüman adları değiştirilmiştir. Bu sırada adları değiştirilen kişiler; Bulgarslavlarının ve Rusların, azgın baskınlarına, katliamlarına şahit olmuş, ödleri alınmış, korkmuş kişilerdir. Bu ilk ad değiştirmelere mukavemet göstermemelerine diğer bir sebep mağdurların bu şekilde mallarına, mülklerine sahip çıkabilmeleridir. Ayrıca yine bir diğer garip gerçek; Bulgartürkünün, Bulgarslavını sevmesidir. Böyle bir millet; katillerini seven, özleyen millet yeryüzünde yoktur... İlk ad değiştirmeler; yarı serbest, yarı mecburi bir hava içinde gerçekleştiler ve daha fazla nabız yoklama ve Bulgartürklerini korkutma mahiyetliydiler. O sıralar bu sebeple birçok Bulgartürkü mahallelerini ve köylerini boşalttılar.
Rus telkiniyle, Rus tecrübelerine dayanarak başlatılan kanlı ad değiştirmeler; kanlı Balkan Muharebesi hemen sona erer ermez, İkinci Bozgunlukta, tekrar acımasızca başlatıldılar. Rodoplarda, Makedonyanın Bulgaristana kalan kısmında, Lovça yöresinde "Krıstilka" - (Haçlama) Müfrezeleri; kanlı papazların eşliğinde, Müslüman komşularını keserek, kalanların adlarını zorla bağırta bağırta, Hrıstıyan adlarıyla değiştirdiler. Bulgartürklerinin yanısıra, Hint-Avrupa dillerinden konuşan Müslüman Romların adlarını, nüfuslarının az oluşu sebebiyle, kamuoyu ses çıkarmayacak diye, onlara istediği zulmü yaparak, Hrıstıyan adlarıyla değiştirdiler. Bu Romların adlarının değiştirilmesi; Sofya, Samokov, Vidin, Rusçuk yörelerinde, otuzlu yıllara kadar sürdü.
Türkiye ve Dünya kamuoyunun Bulgaristanda Müslüman adlarının Hrıstıyan Slav adlarıyla değiştirilmesine adeta seyirci kalmaları, bilhassa Pomaktürklerinden çok kurbanlar, çok şehitler aldı. Pomaktürkleri, aslında Bulgarpomakları, kadim Bulgar boylarındandır; dolayısıyla tüm Bulgar boyları gibi uçları; Hunlara, Skitlere, meşhur Traklara gitmektedir. Slav kitlelerinin aralarında kalmalarından, dilleri Slavca meyilli değişmiştir. Konuşmalarının yumuşaklığıyla Slav dillerinden ayrılması, konuştukları dilin Türkçe esaslarına işaret etmektedir. Pomaktürklerinin, Bulgartürkleri ile şive farkının dışında asla hiçbir farkları yoktur. Örf, adet, töre, yaşayış tarzı, din, iman esasları Bulgartürkleriyle birdir.
Pomaktürklerinin; Bulgartürklerinden farklı şivelerine dayanılarak, onların mukavemetlerine rağmen, Hrıstıyanlaştırma cereyanları, bilhassa Balkan Harbinden sonra hırsla cereyan ettirilmişlerdir. Pomaktürklerini Hrıstıyanlaştırma, Birinci Cihan Harbi sırasında ve sonrasında bir aralık durdurulmuş ancak Pomaktürklerine yapılanlardan hiç kimse alâkadar olmadığından, otuzlu yıllarda ad değiştirmeler tekrar başlatılmışlardır. O sıralarda; Dövlen, Ahı Çelebi, Lofça yörelerindeki Bulgartürklerinin Müslüman adları şiddet kullanılarak, Hrıstıyan adlarıyla değiştirilmiştir.
Bulgaristanda Çiftçi Partisi idaresinden sonra, iktidara gelen partiler; memleketin ağır ekonomik vaziyetinin vatandaşlar arasında etnik farklılığın kaldırılmasıyla, üstesinden gelinebileceğine işaret ederler ve tekrar Pomaktürkleri üstüne çullanırlar. Bulgarslavı Devleti yeni ad değiştirme kampanyalarına çok yönlü çalışmalarla başlar. Bütün iletişim vasıtalarıyla ve güçle; evvelâ asılsız bir Türk düşmanlığı propagandası başlatılır. Bulgartürklerinin ileri gelenleri sokakta, kamu yerlerinde dövülürler, küçümsenirler, aşağılanırlar ve öldürülürler. Onlar sokağa çıkamaz olurlar. Bütün memleket çapında Bulgartürklerine devamlı aşağılık muamelesi yapılır. Aynı zamanda Bulgartürkleri arasında durmadan Eskici - Yenici cereyanları oluşturulur. Müslümanlar cephelere bölünüp huzursuz edilirler. Bulgartürklerine çare göç gösterilir.
Bulgartürkleri acılı sıkıntılı telâşlarında; Pomaktürkleriyle alâkadar olamazlar. Zaten alâkadar olunacak gibi de, değildir. Şimdi Bulgarslavları; Pomaktürkleri cephesini sağlam tutmuşlar, onlara Bulgartürklerini nefret ve kinle göstererek: "Siz Hrıstıyanken, sizi zorla Müslüman yapan bu aşağılık Türklerden değilsiniz! Siz bizim kardeşlerimizsiniz!" diye, Pomaktürklerini aldatmaktadırlar. Ayrıca Bulgarslavları; Bulgartürkleri yörelerinde cinayetler tertipleyerek "Bu cinayetleri Pomaktürkleri işlediler" diye, Bulgartürklerini Pomaktürklerine karşı kışkırtmaktadırlar. Onlar arasında kavga çıkartmaktadırlar. Öte taraftan bir sırasında Pomaktürklerini Bulgartürkleri önünde; Batak, Peruştitsa hadiseleri ile suçlarlar ve şimdi onlardan intikam aldıklarını, "Pomaktürklerinin ne millete ne devlete yaradıklarını", söylerler...
Şimdi Bulgartürklerinin her türlü haklarını kısıtlayan Bulgarslavları, onların bir parçası olan Pomaktürklerine imtiyazlar sağlarlar. Sonra uygulanan farkı Bulgartürklerine adeta nümayiş ederler. Pomaktürkleri ile, Bulgartürkleri arasında nifak ve hoşnutsuzluk çıkartırlar. Ve çıkan kavgada Pomaktürklerini destekliyor gibi görünürler... Diğer taraftan, Bulgarslavlarının bu oyunlarına gelmeyen Pomaktürkleri öldürülür ya da Türkiyeye göçe zorlanırlar...
Bulgarslavı Devleti siyasetine boyun eğen, yaklaşan Pomaktürkleri mükâfatlandırılır. O yıllarda Pomaktürleri arasında faaliyete geçirilen "Rodina" veya Vatan adlı derneğin, memlekette şubeleri resmi yazılara göre 40 olarak verilirler. Bu derneğin en aktif kolu olarak Paşmaklıdaki "Kamen Bolyarov" adını almış Arif Beyoğlunun başında bulunduğu şube bildirilir...
Rodina adlı derneğin ahali tarafından hoş ve iyi karşılandığı, yalnız Bulgarslavlarının bu dernek hakkında yazmış olduklarında olmuş olsa da, o yıllarda Pomaktürklerinin adları, zor kullanılarak, genelde bu derneğin faaliyetlerine dayanılarak, değiştirildiler. Otuzlu yılların başlarından, İkinci Cihan Harbinin sonlarına kadar süren ad değiştirmelerinde, altmış binin üstünde Pomaktürkünün adı Hrıstıyan Slav adlarıyla değiştirildi, bir o kadarı da Türkiyeye göçtürüldü. Baştan bu ad değiştirmelere sessiz kalan Türkiye ve Dünya Kamuoyu kim bilir arada ne değişen oldu da, Birleşik Milletler Teşkilâtının kuruluş safhasında; otuzlu yıllardan itibaren adları değiştirilen Müslümanların adları, 1948 yılında iade edildi. Allah buna vesile olanlardan Razı Olsun!
Komunist Rejim zamanında, Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmelerine; ellili yılların sonlarına doğru, altmışlı yılların başlarında girişildi. Ellili yıllarda Sovyet Rusyada muharebe zaferi heyecanının tükenmesi ile, acı ekonomik gerçekler ortaya çıktı. Bunun farkında olan Stalin; güya Komunizmin zaferi için, Kore Harbini başlatmakla, dünyayı üçüncü umum harbin eşiğine getirdi. Stalinin ölümüyle, Komunizmin elverdiği kadar, Rusya bulunduğu vahim ekonomik vaziyetten çıkma yolunu aramaya koyuldu ve o zamana kadar çeşitli demagojilerle gizlediği şovencilik kösteğine takıldı, kaldı. Bütün Doğu Bloğu ülkeleri; Sovyet Rusyanın yayılmacı siyasetlerine alet edilen "Milletlerarası Komunizm Dayanışması" meselelerinden, hızla kendi millî meselelerine, dönmeğe başladılar. Doğu Bloğu ülkelerinden Macaristan, Çekoslovakya, Polonya ayaklanarak komunist iktidarları hemen devirmek istediler; Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya, hakimiyetinde bulundurdukları iktidarlara yabancı halkları sindirmeye, onların mallarına konmaya kalkıştılar. Sovyet Rusya bu cihette onlara emsal teşkil ediyordu. Evvelâ onun; tüm kurum ve kuruluşlarında azılı Rus şovenciliği başlatıldı.
Komunist Bloğunda oluşmuş olan millî esaslarda devlet terörü temayülü; en çok Bulgarslavı Devletinin işine yaradı. Bu esaslarda 1956 yılında Parti Merkez Komitesinin Nisan Plenumunda, Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmesi kararı alındı. Bu sebepten Nisan Plenumunun kararları ne o zaman ne de daha sonraları; ne Bulgaristan ne de Dünya Kamuoyuna açıklandılar. Bu kararlar; halâ da açıklanmış değildirler (1991). Komunist Bulgarslavı Devletinin Bulgartürkleriyle alâkalı 1956 Nisan Plenumu kararlarının muhtevası 1958 yılında Bulgartürkleri Mekteplerinin kapatılmaları ve Bulgartürkü çocuklarının, Bulgarslavı Mekteplerine alınmalarıyla meydana çıktı. Ayrıca aynı yıl, yani tam 1958 yılında Bulgarslavı Devletinin; Bulgartürklerini yoğun olarak sindirme girişimlerinde bulunacağı anlaşıldı. Şimdi Bulgarslavı Komunist Partisinin Merkez Komitesi 1958 yılında "Türkler Arasında Çalışma Tezisleri" ni yayımladı. Merkez Komitesinin Tezisleri genelge niteliğindedirler. Bu Tezislerden; Bulgaristan vatandaşlarının; kısa bir zaman içinde "Edinna homogenna sotsialistiçeska natsiya"ya; yani anlayacağınız "Bütünleşmiş Sosyalist-Homojen Bulgarslavı Milleti"ne dönüşeceği anlaşılıyordu...
Bulgartürklerinin, Slavlaştırılmaları tehdidiyle alâkalı Parti Kararları; farklı üst seviyelerde benimsendikten sonra, kasıtlı olarak belirli ölçülerde basına sızdırıldı. Gazetelerde bu yönde yazılar çıkmaya başladı. Çıkan yazılarda Bulgartürkleri, kendilerinden geri kalan tüm "azınlıkların" Slav kökenli olduklarına inandırılmak isteniyordu. Parti Sancak Komitelerince Bulgartürkü münevverleriyle yapılan toplantılarda; Pomaktürklerinden, Çingenetürklerinden, Karışık Ailelerden ve sairelerden daima Slav asıllı topluluklar olarak bahsedilmeğe başlandı.
Çok geçmeden; "Bulgaristanda, Bulgartürklerinden geri kalan azınlıkların Slav asıllı oldukları" mevzuu sancak ve şehir parti komiteleri tarafından, Bulgartürkleri münevverleri ile düzenlenen toplantılarda da ele alınmaya başladılar. Mevzuun ağırlığı da bu idi. Yani "Türklerin dışında her azınlık Slav kökenli" mevzuunun ağırlığı, Bulgartürklerinin üstüne yıkılıyordu. "Siz Slav kökenli değilsiniz. Diğerleri Slav kökenli. Onları Slav yazmaya başlasak, münasebetiniz ne olur?" Ağırlık buydu. Meselelerin maksatlarından bihaber Bulgartürkü münevverleri; "Bana ne!", "Susmak konuşmaktan iyidir" ve "Komşuya gelen ayı, bize de gelir" esaslarında münasebetler aldılar. Sonuncu esasa göre; büyük Marksizmin, Leninizmin milliyetleri kucaklayışlarından; Sovyetler Birliğinde yüz küsur halkın kendi dilleri ile yazdıklarından, konuştuklarından, bir anlattılar, bir anlattılar...
Bunlar ölmüş değil, ölü doğmuş eşeğin tırnaklarını, öyle bir bir söküyorlardı. Ama Bulgarslavları bu boşboğazlığa, hiç de boş vermediler. Bulgarslavı Devleti; Bulgartürkleri münevverlerinin bu mevzuda; konuşup konuşmadıklarına bakıp, onlardan hangilerinin Ad Değiştirmeleri başlatıldıklarında, engel çıkartacaklarını, ne yapacaklarını belirledi. Tehlikeli olacaklar, daha o zamanlar Ölüm Listelerine alındılar. Sonraları hastanelerde, kazalarda öldürüldüler. Diğer taraftan Komunist Bulgarslavı Devleti, Ad Değiştirmeleri başladığında; neyi, nasıl tutup yapacağını, bu nabız yoklaması konuşmalara göre ayarladı. Bundan başka; hangi Bulgartürkü münevveriyle ne yapılacağını da çok iyi belirledi. Devlet; öldürüleceklerin, kullanılacakların, hususi muamele uygulanacakların listelerini hazırladı. Listeler daha altmışlı yıllarda alâkalı makamlara teslim edildiler!
Ad değiştirmeler, yine Pomaktürklerinden başlatıldılar. Ancak bu sırada hafifçe yoklamalar Bulgartürkleri arasında da yapıldı. Onlardan kolay elde edile bilinecekler devlet dairelerine çağrılarak, kendilerine arzu ettikleri şeyler vaat edilerek veya tehdit edilerek; adlarını değiştirmelerine ikna edildiler. Bu şekilde 1960 yılında, adlarını değiştirenlerden, benim tanıdıklarım Kırcali şehri Serhoşlar semtinden Pomaktürkü olarak bilinen Yaşar; Kırcali sancağının Çakal köyünden Şumnu lise mezunu tornacı İsmail ve Bulgartürkü olduğunu bildiğim Kırcali sancağı Öküzcüler nahiyesi Hambarcılar köyünden Naci'nin; hepsinin, aileleri de dahil, Müslüman adları, Hrıstıyan Slav adlarıyla değiştirildi. Yıl 1960.
Bulgarslavı Devleti Komunist iktidarı, ad değiştirmelerini demagojisi ile haklı çıkarmaya çalışıyordu. Aslında haklı çıkmaya da pek ehemmiyet vermiyordu. Kimin ne diyeceği umurunda değildi. Bu işi nasıl olsa; kimin yalancı Bulgar, kimin has Bulgar olduğu anlaşılıncaya kadar bir saat ileri bitirmeliydi. Bunun için bizim; Hrıstıyanlıktan İslâm dinine geçirildiğimizi ve Müslüman olunca da, neden bilinmez, Bulgartürkçesi öğrendiğimizi iddia ediyordu. Burada doğru olan Bulgartürklerinin üç dini de ikrar ettikleridir. Geri kalanı yalandır. Bu mantığa göre, mevcut Pomaktürklerinin şiveleri de, Bulgartürkçesi olmalıydı. Yahut Yahudiler de Bulgartürklerinin İbrani olduklarını ileri sürebilirlerdi... Ama adamlar, masaldaki kurt gibi, suyunu bulandırmayan Bulgartürklerini yemeyi kararlaştırmışlardı...
Bulgartürklerinin adlarının değiştirilmesi hususunda 1959 ve 1960 yıllarında yapılan tatbikatlardan edinilen tecrübeler işlendiler ve altmışlı yılların ortalarında; Yoğun olarak, Ad Değiştirmelere başlandı. Tabîi olarak bu Ad Değiştirme Kampanyasında da hedef Pomaktürkleriydi. Bulgarslavı Devleti başlatacağı Ad Değiştirme Kampanyası için Pomaktürkleri arasında kendine zemin hazırladı. Pomaktürklerinin gelirlerine gelir kattı, köylerini kasabalarını yeniden düzenledi ve onlara arzu ettiklerini verdi. Diğer taraftan onlara mektepte, Bulgartürklerine karşı Bulgarslavı muallimleri vasıtasıyla nefret aşıladılar. Askerde Bulgartürklerine karşı nefret aşıladılar. Bu nefret aşılamaları Bulgarslavı muallimleri ve askerleri karşılıklı yapıyorlardı. Halk arasında da aynı fitneyi işliyorlardı.
Bulgartürkleri ve Pomaktürkleri arasında hep kavgalar çıkartılıyor. Kavga nasıl azdırılacaksa, Bulgarslavları o tarafı destekliyorlardı. Bu sinsi faaliyetlerin ağırlığı "Tazıya tut; tavşana kaç!" tespitine dayanıyordu. Pomaktürklerini umum olarak "tavşan" yerine, yani "geri zekâlı" yerine koymaları ve onlardan, geçmişte güya kendilerine "yaptıklarının" intikamını aldıklarına sevinmeleri, Bulgarslavlarının hastalıklı düşüncelerine işaret ediyordu...
Bulgarslavı Devleti komunizme çok eskiden bağlılığı sebebiyle; Milletlerarası Komunizmin itibarını zedelememek için de, sanki gayret sarf etmiyor değildi. Bulgaristanda ve dış ülkelerde düzenlenen her türlü toplantılara katılıyor, onlarda; Bulgaristan tarihini, kendi oluşturduğu esas siyaseti hizasında yorumluyor ve söylediklerine, dünyayı inandırmaya çalışıyordu. Daha altmışlı yılların başında Bulgarslavı Devleti; Osmanlının Hrıstıyanları "zorunlu olarak Müslümanlaştırıldığını" mevzu edinen erotik romanlar hazırlatıyor ve onları müthiş paralar harcayarak; Amerikada, İngilterede, Fransada, İtalyada o dillerde yayımlatıyordu. İslâm ülkelerine de, Osmanlı Devrinde, kendileri gibi aynı düşmana (Osmanlıya) karşı mücadele verdiklerini, yazılarla ve sinema filimleriyle anlatıyordu. Bazılarına (Süriye, Mısır ve İrak) hibe işler yapıyorlar, karşılıksız olarak milyonları bulan miktarda dolarlar veriyorlardı. Ne zengin devlet idi şu petrol, silâh ve uyuşturucu kaçakçısı Komunist Bulgarslavı Devleti!...
Bulgartürklerine uyguladığı siyasette, Bulgarslavı Devleti için en büyük engel bir Türkiye Cumhuriyeti Ordusu; iki Türk Kamuoyu idi. Türk Ordusundan, delibaş zabitlerin kendi başlarına harekete geçeceklerinden; Türk kamuoyundan, Ordusunu arkasına takıp, Bulgaristana getireceğinden korkuyordu. Başka türlü Bulgarslavları yaptıkları çeşitli anlaşmalarla Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini adeta bağlamışlardı. Bu bağlayıcı sinsi antlaşmalara göre Türkiye Cumhuriyeti hükümeti; Bulgarslavı Devletinin, Bulgartürklerine uyguladığı Soykırım Siyasetini, Bulgaristanın "iç işleri" olarak kabul ediyordu.
Bulgarslavı Devleti; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleriyle imzalamış olduğu çeşitli bağlayıcı anlaşmalardan sonra; Müslüman Pomaktürklerinin, Türk soyundan olmadıklarını, Türkiye Hükümeti tarafından kabul edilmiş olduğunu Ad Değiştirme Kampanyalarında kendi gazetelerinde yayınladı. Buna da Türk Hükümetleri asla hiç bir tepki göstermediler...
Bunlar bizi kaçıncı defa satıyorlardı?!... Şimdi de satacaklar mıydı?.. Neticede şimdi 1970'lerde yoğun olarak, Pomaktürklerinin Müslüman adları Hrıstıyan adlarıyla değiştirildi. Pirin, Rodop ve Lofça yörelerinde Ad Değiştirme Kampanyalarında; aciz ve silâhsız insanlarla, çocuklarla, kadınlarla, ihtiyarlarla, Bulgarslavı ordularının kanlı çatışmaları, ta 1976 yılına kadar devam etti ve bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleştirilen bu kanlı katliam, Bulgarslavı Devleti değerlendirmelerine göre; başarı ile neticelendi.
Diğer taraftan, Bulgarslavı Devletinin; Türkiye Cumhuriyeti ile imzalamış olduğu 1968 - 1978 Göç Anlaşmasıyla, Pomaktürklerinin ve Karışık Ailelerin Müslüman adlarının; Slav Hrıstıyan adlarıyla sükut içinde değiştirilmeleri sağlandı. Bu göçler isyanı çekerek, halkın potansiyel gücünün nefretle patlamasına meydan vermediler. Göç olmamış olsaydı çaresiz bırakılan halk patlayacaktı... Türk Hükümetleri bunları bilmiyorlar mıydı?! Kim kiminle iş birliği içindeydi?!...
Bulgarslavları, Bulgarslavlaştırdıkları, Pomaktürkleri köylerini, mahallelerini ziyaret ederek, bir zamanlar ayak atamadıkları bu köylerde "Kardeş Şenlikleri" düzenliyorlar, aynı zamanda "gözdağı" veriyorlardı...
Halk; yediden yetmişe kadar kan ağlıyor. Hayvanlar yerine koyulup adlarının değiştirilmelerine ağlıyor, ne yapacağını kara kara düşünüyordu. Onların kimlikleri yeni; yeni adları göğüslerine iğnelenmiş kartlarda yazılı. Yeni adlarla hitap etmek mecburî... Ölenler Hrıstıyan usullerine göre defnediliyor. Sünnetler hep yasak... Ancak çocukların sünnet olmaları lâzım!.. İhtiyarlar gençleri kıyamıyor ve sünnetleri gelmiş çocukları toplayıp, ormanlarda sünnet ettirdikten sonra, sanki herhangi bir suç işlemişler gibi, giderek kendileri karakollara teslim oluyorlar; "Biz torunlarımızı sünnet ettirdik, cezalarımızı çekmeye hazırız!" diye. Ancak burada sünnetçileri de ele vermek gerekiyor... İşte onlar bunu yapamıyorlar. Ve onları sünnetçilerin adlarını söylesinler diye, döve döve öldürüyorlar... Allah şehitlerin ruhlarını şad eylesin!
Bulgarslavları; en küçük kademeden en büyüğüne kadar, Bulgartürkleri hep kan ağlarken, zaferlerini kutluyorlardı. Bulgarslavı memurları ve çeşitli çaptan Parti Fonksiyonerleri terfi etmişlerdi. Bazıları; eli kolu bağlı Bulgartürklerini zevkle öldürttüklerinden "Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Kahramanı" ilân edilmişlerdi. Böyle bir devlet olur mu?! Halkın bir kısmı ağlarken... Onlar kendi halk türkülerini söyleyerek zaferden serhoş, içkiden sarhoş, bunu kutluyorlardı. Bizim dilimiz yasak, türkülerimiz yasaktı...
Bulgarslavı Devletinin; Müslüman adlarının değiştirilmesinde, Pomaktürkleri gibi, Çingenetürkleri de yer alıyorlardı. Çingene Türkleri; İslâm dinine, Türk diline, Türk örf ve adetlerine bağlı insanlardı. Sayıları bir milyonun üstünde olan bu insanlar; dilce, dince, örf ve adetçe, hayat tarzları itibarıyla, Pomaktürkleri gibi, Bulgartürkleri gibi; hep Türk soyundandılar. Onlar da tarihte Kara Bulgarların, yani Batı Bulgarlarının, bir boyu idiler. Yalnız bu boy; ne hikmetse, Ağustos Böceği gibi hep fakir kalıyordu. Yazın türkü söyleyip, çalıp oynuyor, kışları aç kalıyordu. Yani yarını pek düşünmeyen bir soydu... Türkçenin çok eski çağlarında "çingene" sözü de, bu yüzden "yoksul" manasına geliyordu. Yani "Çingene", "çıplak" veya "fakir" anlamına gelir millet manasına gelmez! Bu Çingeneler Türkçeden başka hiç dil bilmezler. Bunun için onlar Türk oğlu Türktürler!
Bulgarslavları işte bu Çingeneleri, Bulgartürkü kardeşlerine yabancı bildirmek için, ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Aslında Bulgarslavı Devleti, Bulgartürklerini, bölerek birbirlerine düşman etme yolunda, her çeşit kalleşliğe başvuruyordu. Bu hususta; mezhep, aşiret ve hattâ yöre ayrılıklarından faydalanıp, Bulgartürkleri arasına nifak sokuyor, bu nifakların neticeleriyle alâkalı olanlar, olmayanlar; Ad Değiştirmeleri Kampanyaları başlatılmadan evvel yoğun şayialarla "gerçeklik" kazanıyorlardı.
Çingenetürklerinin Adlarını Değiştirmelere bir iki ay varken Yambol şehri hastanesi morgunda çalışan Çingenetürkleri hakkında hiç akla, ağza alınmayacak lâflar söylediler. Onların, morgda ölülerin ırzlarına geçtikleri söylentisini, yaydılar. Mezarlardan ölü çıkardıklarını, Hrıstıyan mezarları kirlettiklerini yaydılar. Benzeri asılsız şayialara dayanılarak Sliven Çingenetürklerinin mahalleleri yıkıldı, insanları öldürüldü. Kırcali şehrinde şehrin maskotu haline gelmiş koca cüce meşhur "Sıçan Bekiri" onlara, öldürttüler. Bir Bulgartürkü kızını işkenceyle öldürttüler. Kırcali şehrinde, Bulgartürkleriyle, Çingenetürklerinin beraber çalıştıkları yerlerde yıllardır kavga çıkmamışken, şimdi her gün kavga çıkartılıyordu. Bulgarslavı Komunist Rejimi için bu hiç de zor değildi...
Böyle bir kavgaya beni de kurban etmek istediler. Kırcali İnşaat Meslek Lisesinde 1976 yılında "Gece Eğitimcisi" olarak, çalışıyordum. Kasım ayı olacak, bir gece yarısı, işyerimden yaya evime dönmekteydim. Yürüdüğüm Georgi Dimitrov caddesi ıssızdı. Henüz bulvarın terminale yakın olan kısmındaydım. Bulunduğum kaldırımın karşısındaki kaldırımda iki kişi dövüşüyorlardı. Benden belki 100 - 150 metre uzaktaydılar. Bunlar Çingene semtinin Aşağı Mahallesinden yaşları 30 dolaylarında olan Muratla, Ramadandı. Biri, beni "Ahmet!" diye güya imdada çağırıyordu...
İçimden "Tam benim bilinen tabiatıma göre ayarlanmış bir vaziyet!" dedim. Çingenetürklerine yakınlığım ve benzeri vaziyetlerde onlara tesir edebileceğime, inandığım zannediliyordu. Yani şimdiki bu vaziyete göre; bunları ayırmaya atılacaktım!...
Usule göre iki Çingenetürkü delikanlısı tutulup, çekiştiriliyor, onları ayırmaya gelen Bulgartürkü verilen talimata göre ya dövülüyordu ya da öldürülüyordu. Bulgarslavlarının akıllarına hayret ederek; Allahın izniyle, ortalıktan kayboldum. Ertesi gün, ertesi gece, Kırcali şehrine çok yakın Ercilden Tüfekçinin yirmi beş yaşlarındaki oğlunun başına, beni Allahın koruduğu hadise geldi. Genç, kavga eden Çingeneleri ayırmaya gitmiş ve sakatlanılıncaya kadar onlar tarafından dövülmüştü. Çingenetürklerini, bu şekilde Bulgartürklerinden ayırıyorlardı.
Vaziyet Bulgartürkleriyle Çingenetürklerinin bir arada çalıştıkları yerlerde de aynıydı. En küçük bir bahaneyle iki arada kavga çıkartılıyordu. Devletçe teşvik edilenlerin yaptıkları bu belâlar, onların çingeneliklerine yorumlanıyor ve savunuluyor, böylelikle iki arada bir kör düşmanlık körükleniyordu. Bu mevzuda Kırcali Türk Tiyatrosundan da intibalarım var. Bulgarslavları; önceleri tiyatroyu dağıtmak için, oyuncuları "Çingene" ve "Türk" olarak ayırdılar. Sonra birbirleriyle onları ölesiye kavga ettirdiler. Bulgarslavları burada da siyasetini, Pomaktürkleriyle de olduğu gibi, iki tarafın birbirini aşağılamasına bağlıyorlardı. Çıkarılan bütün bu kavgalarda öncülük Çingenetürklerine tanınıyordu. Kavga bittiğinde ortada Bulgartürkleri kalmadı. Ancak Tiyatro da kalmadı. Fakat bundan evvel Çingenetürklerini emekli ettiler. Bulgartürkleri ise bu kıyak emeklilik verilmeden, tiyatroyu bırakmaya mecbur edilmişlerdi...
Bulgarslavlarının, Çingenetürklerini tabî tuttukları muamele, sanki Pomaktürklerinde olduğu gibi, yine Türk Devleti tarafından, destekleniyor gibi görünüyordu. Bulgaristan Müslümanları arasında, Çingenetürkleriyle alâkalı fıkra gibi bir hadise halâ anlatılmaktadır. Çingenetürkleri yıllardır Türk kimliği mücadelesi vermektedir. Türkçeden başka dil bilmemelerine, Türk kültüründen başka kültür tanımamalarına rağmen, "Çingene" adları itibarıyla, her taraftan aşağılanırlar. Nihayet bunu halletmenin bir yolunun Türk Devletinden geçtiği kanaatine varırlar. Aralarından üç-dört kişi, Sofyaya Türk Elçiliğine ulaşır.
Orada, Çingenetürkleri "Biz de Türküz, bizi de savunun" dedikleri zaman onlara "Onların Padişahı var, devleti var. Sizin neyiniz vardı da, size sahip çıkalım?!" derler...
Aslında bunlar yalancı! Çünkü Bulgartürklerinin de ne Padişahları var ne de devletleri var!... Bu yalancılar; Bulgarslavlarını düşündükleri kadar, Bulgartürklerini de düşünselerdi, çıkıp bize de "Sizin Padişahınız yok, devletiniz yok!" derlerdi. Ve o zaman biz Bulgartürkleri; şimdiye kadar, bu yüz yılın içinde; vallahi de billâhi de, yeryüzünde dünyanın en mükemmel devletini kurardık! Devlet kuracağımızdan, korktuklarından, bize böyle demediler! Bu böyle bilinmeli!...
Şimdi biz tekrar garip Çingenetürklerine dönelim. Kırcalide Müslümanların adlarının Hrıstıyan adlarıyla değiştirilmesi biteli iki üç gün olmuştu. Yani Sıcak Ocak 1985 yılı. Yollar adım adım tepeden tırnağa silâhlı başıbozuk ve üniformalı Bulgarslavlarıyla dolu ve her birinin kanlı gözleri ellerimizde. Kendi elleri de tetiklerde...
Buralarda her yerde, ama her yerde kan var, insan kanı var. Sokaklarda, duvarlarda, evlerin içlerinde; köpeklerin, çocukların, anaların yattıkları bütün yerlerde; babalarının, oğullarının kanları; yaralıları, şehit edilenleri taşıyan bütün Bulgaristandan getirilmiş Can Çıkaran arabalarında ki ambulanslar, Polis Arabaları olarak kullanılıyorlardı... İşte o kanlı günlerde; Çingenetürklerinden Kırcali Çingene semti Aşağı Mahalleden "Kole" diye takıldığımız Tenekeci Mehmet Usta, sokakta yolumu kesti ve "Aga ba, hana sizin Padışahınız vardı? Devletiniz vardı? Ne oldu?!" demesin mi...
Başımızda dönen felâketlerin karşısında, düşmanın oyunları neticesi, birbirimizden ayrılıyorduk. Evvelâ Bulgartürklerinden bazıları Bulgarslavı Devleti oyunları neticesi Pomaktürklerinin adları değiştirilirken, katillere şuursuzca yamaklık ettiler. Sonra Bulgartürklerinin adları değiştirilirken katil Bulgarslavlarına şimdi Pomaktürkleri yamaklık ettiler. Tanıdık bir Pomaktürkü asıllı polise sordum "Falana böyle neden yaptın?" diye "Ben, onun bana yaptıkları için, polis oldum, dedi. O da bana aynısını yaptı"... Öyle zamanlar geldi ki "Bu komşuda karışıklık var" diye, komşularının adlarının Hrıstıyan adlarıyla değiştirilmesi için, Bulgarslavı Devleti Makam kapılarından, eksik olmayan Bulgartürkleri vardı...
Düşman teker teker bizleri yutuyordu. Bunun farkında olanlar, yine Bulgarslavlarının oyunları neticesi, sanki ibretlik için, birbirlerinin kurbanları olduruluyorlardı. Felâketimiz bile Bulgarslavı Devleti tarafından, aramızda düşmanlık oluşturmak için kullanılıyordu. (Bir canavar gelip Ak Danayı yutmuş, Kara Danayı yutmuş, Alaca Danayı yutunca, anaları olacak inek dayanamamış. İnek gelip boynuzuyla, canavarın karnını yırtmış ve yavrularını kurtarmış. - Kırcali bölgesinde anlatılan hikâye. 1987 yılı). Bu inek ben olabilir miyim?!...
Pomaktürklerinin Müslüman adlarının değiştirilmesi esnasında; Yeni Cuma, Rupça, Paşmaklı, Lofça, Eğridere kazasından Akpınar, Sarıkız, Pazarcık - Velingratdan daha ötelere, Belasitsa taraflarda Bulgarslavlarına karşı koydular, teslim alınınca da, Sofyaya kadar yürüyüşler yaptılar. Ordu ve milis güçleriyle tek başına, sadece İmanlarına sarılarak, direndiler ve çok şehitler verdiler. Ruhları şad olsun!
Kanlı Ad Değiştirmeleri Kampanyaları sırasında, Çingenetürkleri arasında da bazı ayaklanmalar oldu. Hattâ çoğu yerlerde, hükümet bu ayaklanmalara, şu veya bu sebebe takılarak, onlara şahsî muhteva verme mecburiyetinde kaldı. Böylece bu ayaklanmaların tesirini azaltmayı başardı. Slivende Çingenetürklerinin adları değiştirilirken, karşı koyanlar öldürüldü. Onları öldürenlerden bazıları da, öldürülenlerin yakınları tarafından öldürülünce, koca bir Sliven mahallesi tank ve dozerlerle, yerle bir edildi. Mahallenin yerle bir edilmesi hadisesi Bulgaristana yayıldı, ve olanlarla alâkalı çeşitli yorumlar yapıldı. O zaman; Bulgarslavı basını ve televizyonu, hadiseyi resmen "yalanlamaya" mecbur kaldı. Kamuoyundan bu "yalanlama" hadiseyi doğrulama olarak, kabul edildi. Sliven gibi; Kırcali, Filibe, Karınabat, Yanbol, Aytos, Burgas, Varna, Vidin, Plevne, Preslav, Tırgovişte, Şumnu, Rusçuk, Sofya Çingenetürleri arasında; ezelî Bulgartürklüklerine, Dinlerine kurban olanlar, şehit olanlar, oldu. Ruhları şad olsun!
Bulgaristandan - Türkiyeye olan 1968 - 1978 Göçü sona erdiği vakit, Çingenetürklerinin de adlarının değiştirilmeleri kapanmıştı. Şimdi sıra "Karışıklara" geldi. "Karışık Ailelerin" adlarının değiştirilmeleri diğerleri kadar meseleli olmayacaktı. Onlardan Toplu mukavemetler beklenmiyordu Karışık Evlilikler; Bulgartürkleriyle Bulgarslavları arasında olduğunda, bu zavallılar her iki topluluk tarafından da, dışlanıyorlardı. Ancak Bulgarslavı Devleti "Karışık Aile" kapsamına; şimdi Bulgartürkleri, Çingenetürkleri, Pomaktürkleri aralarında evlilikleri de ilâve ediyordu. Alelâde sıradan insanların mantığına göre bu çok büyük bir adaletsizlikti. Oysa bu mantıksızlığa göre Bulgaristanda, Hrıstıyan-Slav adı taşımayan, asla hiç kimse kalmayacak, anlamına geliyordu. Ama bunu anlamak değil, işitmek bile çok acı vericiydi. Şimdi Bulgartürkleri arasında, hattâ Bulgaristan vatandaşları arasında, birbirlerinden alıp vermeler kesildi. İnsanın sevdiği ile aile kurmasına, yasak inmişti!...
Karışık aileler; bucak bucak kaçıştırıyorlardı. Bir ışık, bir kurtulma yolu, kurtulma yolları aranıyordu öyle. Ancak güneşe giden bütün yollar kapatılmıştı. Her yol çok karanlıktı, karanlığa götürüyordu bu koskocaman kahpe dünyada. Aslında Ad Değiştirmeleri Kampanyaları esnasında en üzüldüğüm kesim bu "Karışıklardı". Burada Aşk, İnsan Sevgisi, İnsana has olan her şey, yasaklanıyordu! Devlet tarafından cezalandırılıyordu. Çok acımasız, insanlıktan çok yoksun, bir devlet idi, şu Bulgarslavı Devleti! Bunu, böyle bir şeyi, şimdiye kadar tarihte hiç bir devletin yapmak, aklına gelmemişti! Bulgartürklerinin bir kısmı dururken, bir kısmının adlarını; "Çingene karışıklığı var", "Pomak karışıklığı var" diye tutup Hrıstıyan Slav adıyla değiştirmek, Bulgartürklerini sarsıyordu. Bulgarslavları şimdi aşağılık saydıkları; Çingeneden, Pomaktan; nefret ettikleri Bulgartürklerini temizlemek istiyorlardı! Bulgarslavlarının bu kaygıları çok garip ve aynı zamanda bu soykırım siyasetlerinin en başarılı olan taktiklerinden biriydi.
Olanlar; Müslümanlar arasında, bölücülük yapanlara dersti. Birbirlerinden soğutulan Bulgartürkleri; Türkün de, Pomağın da, Çingenenin de adlarının değiştirildiklerini gördüklerinde; parçalanmaz bir bütünün unsurları olduklarını, yalnız o zaman anlayacaklardı. Ve inşallah anladıkları zaman; yağmurda, kurakta beraber olmayı öğrenirlerdi...
Bulgarslavı Devleti, Bulgartürklerinin adlarını değiştirmelerde, baskı şiddetini kasıtlı olarak artırıyordu, yani bütün bunları artırmadan da yapabilirdi. Lâki