Kültürel Meselelerimiz - 7] Kültür kurumları
Ülkemizin kabuk değiştirerek gelişmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. Hepimiz, üzerimize düşeni yapmaktan sorumluyuz.
Kültür ve sanat alanında ağır aksak, topal çolak da olsa bir vizyon kazandık. Şimdi buna her kesimden insanın ivme kazandırma dönemidir.
Kültür ve sanat, insanın en temel ihtiyaçlarından olduğu halde bugün algı sıralamamızda temel insani ihtiyaçlardan sonra gelmektedir. Bu, varlık düşüncesi ve parayla ilgili bir sorun olup insanlar ancak karınları doyduktan ve her türlü bedensel ihtiyaçlarını giderdikten sonra sanatı düşünürler. Hükümetler ve devletler de böyledir. Önce vatandaşların temel gereksinimlerine cevap verir, sonra sanata ödenek ayırırlar. Çok şükür ülkemizde artık sanata ödenek ayrılmaya başladığı bir çağı yaşıyoruz. Üstelik sermaye sınıfı da yavaş yavaş sanata ilgi göstermeye başlamıştır. Gerekçesi ve sebebi ne olursa olsun, bir zamanlar yalnızca kazançlarını düşünen sermayedarlar artık sanata yatırım yapmayı önemsiyorlar. İster vergilerini bu yolla ödemiş olsunlar, ister sanat yatırımlarında indirim veya devlet desteği alsınlar, önemli olan paranın kültür ve sanat ile buluşmasıdır. Yazık ki sağ eğilimli veya muhafazakar sermayedarların bir kısmı henüz kültür sanat yatırımlarını ve bu yolda devlet imkanlarını kullanmayı keşfedemediler. Keşfettikleri vakit çok önemli çalışmalar yapacaklarının, İslam ve Türk medeniyet birikimi adına önemli adımlar atacaklarının henüz farkında değiller. Müzeler kurabileceklerinin, özel kültür merkezleri açabileceklerinin henüz farkında değiller. Sabancı Sadberk Hanım Müzesi'ni, Koçlar Koç Müzesi'ni, Eczacıbaşı da İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı (İKSV) kurarken bu nimetlerin farkında idiler.
İtiraf edelim ki bu üç kurumun kültür ve sanat hayatımıza katkıları takdire şayandır. Türk kamuoyunda kültür ve sanat algısını değiştirmiş, çıtayı yükseltmişlerdir. Üstelik bundan kendileri de kazançlı çıkmış, başta itibar olmak üzere reklam ve tanıtımlarını artırmışlardır. Söz gelimi İKSV bugün devlet adına etkinlikler düzenleyebilmekte, uluslararası sanat zeminlerinde neredeyse Türkiye'nin yegane temsilcisi gibi davranabilmektedir. Dahası, hangi hükümet olursa olsun bağlantılarını sağlam tutabilmektedir. Öte yandan bunların çoğunu devlet imkanlarıyla yaptığını da kimse bilmez. Söz gelimi İstiklal Caddesi'nde altı katlı bir kamu binasını tek başına kullandığını (Buranın aylık kira değerini düşünün), yılda gerçekleştirdiği dört etkinlik (İstanbul Bienali, Caz ve Müzik Festivali, Film Festivali, Tiyatro Festivali) için ödeneğinin belli bir miktarını kamu sponsorluğuyla sağladığını, tanıtım ve mekan desteği olarak İBB imkanlarını kullandığını (Her yıl İBB kendi kültürel etkinliklerine ayıramadığı tanıtım desteğini İKSV'ye ayırır), kamu yararına çalışan bir vakıf statüsünü almayı başardığı için de vergiden muaf olduğunu fazla kimse bilmez. Adı vakıf olmasına rağmen yaptıkları etkinliklerin biletleri daima pahalı satılır. Bu kadar kâr ile adının Kültür Sanat Vakfı yerine Kültür Sanat Şirketi olmasında da bir mahsur yoktur zaten. Maslak'ta yıllardır yapmakta olduğu kültür merkezi ayrı bir bahistir. İstanbul Modern adı altında bir modern sanatlar müzesi kurmak için 50 yıllığına devletten aldıkları Boğaziçi'nin en güzel yerindeki antrepo ise bir modern sanatlar müzesi olmaktan çok Eczacıbaşı koleksiyonunun sergilendiği bir mekan olarak dönmektedir. Bütün bunlara rağmen İKSV ülkemizin en önemli ve başarılı kültür-sanat kurumu olarak bilinir. Mesela İBB yılda 1.200 civarında kültürel ve sanatsal etkinlik yapar, İKSV'nin katılımcı sayısını yüzlerce defa katlar, İstanbul halkının her kesimden insanına kültür ve sanatı yaymak için çırpınır ama bazı sol geleneğe sahip gazete ve televizyonlar İstanbul ve sanat deyince Kültür AŞ'den değil, İKSV'den bahsetmeyi, parlatmayı, öne çıkarmayı marifet sayarlar. Buna gücenemeyiz ve ayıplayamayız da. Sağ ayağın yapması gereken şey İKSV ile aynı standartlarda kültür sanat üretecek bir kuruluşu gerçekleştirmektir. Ancak o zaman İKSV'nin çıtasının nerede durduğunu gerçekten görebiliriz. Yurtdışında devlet adına yapılan kültürel ve sanatsal faaliyetlerde İslam ve Türk medeniyetinin ne derece temsil edildiğini ancak o zaman kavrayabiliriz. Ramazan gününde sergi açılışı için iftar saatinden yarım saat evvel kokteyl düzenleyecek kadar yaşadığı ülkenin kültürünü hiçe sayan böyle bir kurumun ülke adına yurtdışında kültür sanatı temsil ediyor olmasından rahatsızlık duyan muhafazakarlar İKSV'yi kopyalayamazsa kültür sanat alanında daha çok dayak yiyeceklerdir. Çünkü sağ ayak ile sol ayak birbirlerinden güç alır, ülkenin sağlıklı yolculukları ancak böyle yapılır. Sağ ayağın bunu yapması kolay değilse de başarılmaz da değildir. Çok şükür artık uluslararası network kurabilecek kadrolar vardır.
Muhafazakar zeminde kültür ve sanata değer veren İKSV ölçeğinde iş yapabilecek mesela bir Ülker grubu vardır. Ülker grubunun kimlere destek verdiğini, ne tür sanatsal etkinlikler yaptığını, sponsorluk için İslam ve Türk medeniyetine dair alanlarda neyi önemseyip neyi başardığını yeniden sorgulayarak bünyesinden bir İKSV çıkarması o kadar da zor değildir. Elbette bazı ülküler yalnızca para harcayarak başarılamaz. Bunun için ekip lazımdır, teorisyenler, uygulayıcılar, adanmış sanatçılar falan lazımdır. Yoksa sağ ayağın aydınları gazetelere şöyle ilanlar vereceklerdir:
İslam estetik bilincine erişmiş vatandaşlar aranıyor. Batı standartlarında kültür ve sanat duyarlılığı olan, yabancı dil bilen muhafazakarlar aranıyor. En az Avrupa standartlarında kaliteli iş yapmayı başarmış profesyonel sanat yöneticileri ve kültür adamları aranıyor. Kendi değerlerine saygılı ve ondan ilham alan sanat eleştirmenleri ve teorisyenler aranıyor. Holdingleri bünyesinde müzeler ve kültür merkezleri kuracak yöneticiler aranıyor. Kendi geleceğine yatırım yapmak üzere Boğaziçi'nde genişçe bir mekanı sanata tahsis edecek bürokratlar aranıyor!