DEMİR BABA TEKKESİ
BULGARİSTAN’DA ALEVİ-BEKTAŞİ İNANCI-KÜLTÜRÜ
VE
DEMİR BABA TEKKESİ
KENAN OFLAZ
‘’Tanrıyı ararsan, git, insanda ara‘’
Değerli izleyenler,
Konumuzun ana başlığı, Bulgaristan’da Alevi-Bektaşi inancıdır. İnanmış olmanın odağında, insan bulunduğuna, inanmış olmanın ana ögesi insan olduğuna göre, söze inanmışlıkla, insan unsuruyla başlamalıyız.
İnsan evrende var olup kendini bilmeye başladıktan itibaren ‘’insan nedir-ben neyim, nasıl var olmuşum’’ sorusunu kendisine sormuştur. İnsanın evrendeki yerini, kendisini gelecekte nelerin beklediğini hep merak etmiş bunların yanıtlarını aramıştır. İşte bu arayış ve soruşlardan inanç ekolleri (dinler-tarikatlar), bilim ve sanat dalları doğmuş, oluşmuştur.
Zaman içinde oluşan kültür sayesinde, bir kültür varlığı olarak yaşadığı toplumun inançları,eğitim öğretisi ve o toplumun yaşam tarzıyla şekillenen insan, tamamen canlı bir kültürel varlık olarak şekillenmiş, yaşadığı toplum içinde türlü değişimlerle gelecek nesillere de bir kültür mirası bırakmıştır.
Değerli izleyenler
Balkanlarda özellikle Balkanların geniş bir kültür tarlası olan Bulgaristan’da Alevi-Bektaşi kültürünün oluşum, gelişim, tarihi ve coğrafi dağılımına geçmeden önce şu tarihi saptamayı bilgilerinize sunmak istiyorum. Biz günümüze değin tarih denilince hep uluslar arasındaki savaşları anlamış, tarih kitaplarımızı savaş öyküleriyle doldurmuş, okullarımıza sürekli bir savaşlar zincirini sunmuşuzdur, öğrencilerimize tarihtir diyerek bize böyle öğrettiler, biz de gençlerimize sürekli bunları öğretip durmuşuzdur. Kültürlerin tarihi bizi pek ilgilendirmemiştir. Uluslar ancak kültürleri sayesinde tarih sahnesinde var olmuşlardır.
Türk egemenliğinin ve kültürünün önce Anadolu’da mayalanıp ondan sonra Rumeli’ye geçişle Türk Kültürü’nün tüm birimlerinde etkisini gösteren inanç biçiminin bir itici yönlendirici gücün temelinde onu unsur olarak neyin bulunduğunu acaba hiç ciddi olarak düşünmüşüzdür. Bu konu gerçekten incelenmeye ve sonuç olarak şu kanıya varmaya değerdir.
Uluslar bir inançlar manzumesine sahip olmadan ve bu inançlar silsilesi içinde bir kültür mayalanmasına ulaşmadan kendilerini tarihe kabul ettiremez, tarih içinde varlıklarını sürdüremezler.
İşte burada Türkler Asya ortalarından gelip yeni dinleri İslamlığın ilk heyecanı ile Anadolu’yu kendilerine vatan tutma duygu ve istencinin başlangıcında Bektaşi inancının hümanist olgunluğu bu olgunluğu sağlamlaştırıp perçinlemiştir ifadesini kullanmış olmamız yanıltıcı olmayıp tarihi bir doğruluğu saptamış olduğumuz doğrulardır kanısındayım.
Bu saptamayla Rumeli ve Bulgaristan’da da Türk kültürünün gelişmesindeki itici gücün temelinde Bektaşilik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
İlk bakışta Bektaşilik denilince akla yalnızca kaba bir tarikat ve mistik düşünce sistemi gelebileceğini sanırız. Onun sosyal ve kültürel boyutunu hiç hesaba katmayabiliriz. Ama Bektaşilik daha Türklerin Anadolu’ya ilk gelişlerindeki yeni bir vatana sahip olma heyecanının adeta bir kültürel zamkı olmuş, bir beyliğin kıl çadırlar medeniyetinden dışarı fırlayıp kıtalara yayılıp hükmeden, bazılarının deyimiyle cihangir bir devlet olarak altı asır hüküm sürmesinin ana mayası olmuştur.
Bu genellemeyi burada bırakıp, konumuz gereği, Türklerin Asya’dan Avrupa yakasına geçişte Bektaşilik inancı ve kültürünün itici güç olduğunu, o inancın içinde bozulmamış homojen Türk-Oğuz töre ve kültürünün yeni din İslam kültürüyle iyi bir Türk kültür mayalı hamur yapılarak başta Sarı Saltuk, Kızıl Deli (Seyyid Ali Sultan) olmak üzere onlarca ve yüzlerce Bektaşi inançlı Türk ulularının sayesinde Rumeli’ye geçişin ve yayılışın gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Burada bir saptama olarak yukarıda adı geçen Bektaşi Ulularından Sarı Saltuk’un geçişinin bir keşif niteliğinde, Seyyid Ali Sultan’ın ise geçişinin bir fetih niteliğinde olduğunu belirtmeliyiz. Bu ululardan sonra Avrupa’nın ortalarına kadar geniş dağınık bir coğrafyada bulunan Bektaşi tekkelerinin fetih ve fethin akıncılarını barındıran birer öncü karakol olduklarını da söyleyebiliriz.
Değerli izleyenler,
Şu anda sizlere sunduğum bildiri konumu hazırlarken konuyla ilgili çok sayıda yerli ve yabancı kaynaktan yararlandığımı ayrıca Bulgaristan’da Alevi-Bektaşi inançlı Türklerin yoğunlukta bulunduğu özellikle Deliorman bölgesinde ve Demir Baba Dergahı’nda (tekkesi) bizzat alan araştırması yaptığımı söyleyebilirim.
Yararlandığım eserler arasında otantik olmaları ve araştırma tarihlerinin eskiliği bakımından en değerli iki yapıt olarak Prof. Stefan Savoy Bobçev (1853-1940) DELİORMAN TÜRKLERİNİN KÖKENİ VE F. R. HASLOK’un BEKTAŞİLİK TETKİKLERİ (1913-1915 yıllarında Bektaşiler arasındaki seyahat ve incelemeler) adlı yapıtlarından söz etmeliyim.
Aleviler-Bektaşiler (ki onlara Kızılbaş da denir.) Bulgaristan’da en çok Deliorman bölgesinde bulunurlar. Önce Deliorman bölgesinin coğrafi konumundan söz etmeliyiz:
Bulgaristan’ın Kuzeydoğusundaki büyük bir alanı kaplayan bölgeye denir. Sınırı kesin olarak belirtilmemesine karşın jeolojik durumuna bakılarak sınırları şu şekilde ifade edilebilir:
Kuzey-batısı Tuna nehrinden ayrılan alüvyal düzlük (Brasiyan Alçağı-Yalısı), Kuzeyde Hacıoğlu pazarcığı (Dobriç), Kurtpınar (Tervel) enlem çizgisi, doğuda Frongel platosu, güneyi Ak Lom ve Provadi Çavina‘dır.
Deliorman bölgesinde Alevi (Kızılbaş) denilen insanların yaşadığı pek çok köy vardır. Buralarda öteki inançtaki Türklerle birlikte karışık olarak bulunurlar.
Deliorman bölgesinde Alevi (Kızılbaş) denilen insanların yaşadığı pek çok köy vardır. Buralarda öteki inançtaki Türklerle birlikte karışık olarak bulunurlar .Aleviler Bulgaristan’da yalnız Deliorman’da değil, Bulgaristan’ın başka yerlerinde de, özellikle kuzey ve güney bölgelerinde bulunmaktadır. Gerlova Bölgesinin Alvonlar, Küçükler, Belgler köylerinde, Varna’nın Kumluca köyünde, Karin-abat (Karnobat) yakınındaki Balkan dağında, Eski Zagra, Bela, Hasköy, Kırcaali, Çırpan, Koşu-Kavak yörelerinde yoğun olarak bulunurlar. Aleviler diğer inançtaki Türklerle, sanki yerleşirken ayrı olmamaları özel bir yaşamları bulunmamaları gözetilmiş gibi öteki Türklerle karışık olarak yaşamaktadırlar. Bununla birlikte tümüyle Alevilerin oturduğu kimi Türk köyleri de vardır. Örnek olarak; Hoca Bucağı’nın 120 haneli, 700 nüfuslu Sinan köyü; Bela’nın Alat-Baba, Koşu Kavak’ın Konacık, Orta-Köy'ün Kızıl-Çal, Kırcaali’nin 100 haneli Balcı-bölük köyleri vb.
Aleviler asıl sayı bakımından en çok Deliorman’da Kemallar (İsperih), Ak-kadınlar, Silistre ve Tutrakan yörelerinde bulunurlar.
Ben de 1999 yılı 16 Ağustos günü (büyük 17 Ağustos depreminden bir gün önce) Kemallar’a yakınındaki, Demirbaba tekkesine gidip orada inançları gereği ibadetlerini yapan Nasrettin (Bisertsi) ve Mesim Mahalle (Mıdrova) köylerinden gelen inançlı Alevi Türklerle söyleşiler yapıp incelemelerde bulunmuştum.
Kültürün bir toplum insanlarının yaşamları süresince olan (beşikten mezara) yaşam biçimleri olduğunu bilmekteyiz. Buna bağlı olarak ta Alevilerin kültürlerinde (yaşam biçimlerinde) orijinal özellikler taşıyan davranışlar vardır. Onların bu kültürel özelliklerin tümünden bahsetmek zaman açısından bir sempozyum bildirisinin boyutunu çok aşacağı için önemli ve özellik taşıyan kültürel inanç ve adetlerinden kısa kısa söz edeceğim.
Alevilik, adını Peygamberin damadı Osman’dan sonra halife olan Ali’den alır. Mistik rivayetlerle ağızdan ağıza yayılan İslam’ın bir Şii (Alevi) mezhebidir.
Deliorman’daki Kızılbaşlar bünye boy-pos, yüz rengi bakımlarından öteki Deliorman Türklerinden ayrılmaktadır. Giysilerinden kimin kızılbaş olduğu anlaşılmaz Bobçev’e göre; Kızılbaşların sarıklarının altında şapka, öteki Deliormanlılarda ise fes bulunmaktadır. Lecoq’a göre Kızılbaş adı öteki Türklerden ayrılmaları için bu isim başa sarılan sarıkla ilgilidir.
Deliorman’daki kızılbaşlar dinsel ilişkilerinde diğer müslüman Türklerle bir olmadığını gizlemezler. Belli günlerde (Pazar-pazartesi) dua ederler. Ramazan ayına inanırlar ama yalnızca Muharremde 10 gün oruç tutarlar. Kızılbaşlarda yeni doğan çocuğa yalnızca ‘’dede’’ ad takabilir. Genç kız-erkek görüşmelerinde serbestlik vardır. Kızılbaş ancak Kızılbaşla evlenebilir. Kız ve kadınlar ferace ve yaşmak (başörtüsü) örtmezler. Erkekler sakallarını kesmezler. Dualarında dinsel şarkılar, ilahiler söylerler. Ölüm halinde dua töreni yapıp sofra kurarlar. Kızılbaşlarda dönmeler yoktur, oysa sünni Türklerden Kızılbaşların mezhebine geçenler olabilir. Sünni Türklere saygı duymazlar hatta bazı hallerde nefret ederler. Buna karşılık sünni Türkler onlara ‘’dinsiz,imansız, Allahsız‘’ derler.
Kızılbaşlar yalnız dinsel toplantılarda değil, hısım-akraba, konu-komşu meclisleri de yaparlar. Meclislerinde kadınlı erkekli helal saydıkları alkollü içkiler içerler, kullanırlar.
Eski Bulgarca’da (aile) bugün birleşik toplu olma anlamına gelen ‘’Zadruga’’, bir anlamda köklü geniş büyük aile düzeni ve yaşayışını temsil eden Kızılbaş aileleri vardır. Bobçav Zadrugo’ya örnek olarak Ruzgrad ilinin Köse-Abdi köyünden Şişmanlar, Kamberkler, Bayramlar, Karahasanlar adlı aileleri göstermektedir.
Anadolu’da Aleviler gibi tavşan eti yemezler, Tavşana Hz. Ali’nin kedisi derler.
Kızılbaşların tekkelere karşı olan saygısı büyüktür. Aziz ve kutsal ermişlerin mezar ve tekkelere sık sık gidip ibadet ederler. Bu tekkelerin en ünlüsü Demir Baba tekkesidir. Ayrıca Hüseyin Baba, Mansur Baba ve Kumluca tekkeleri ünlüdür.
Sonuç olarak araştırmacı Bobçov, Prof.Miletiç'le birlikte Deliorman Alevilerin Anadolu’dan Rumeli’ye geçen Türkler olduğu kanısındadır. Bulgaristan’daki tüm Alevilerin konuşmalarının Anadolu’nun da bazı köylerinde olduğunca çok küçük şive farklılığının dışında aynı Türkçe’yi konuştuklarını söylerler. Buna karşın; araştırmacı Şkorpil kardeşler Moşkov ise Deliorman Türklerinin Tuna’nın kuzeyinden Bulgaristan topraklarına sarkıp yerleşen proto-Bulgarlar beşinci yüzyılda güney Rusya steplerinden güneye inen Peçenek- Uz-Kuman Türkleri olabilecekleri faraziyesini ortaya atarlar.
DEMİR BABA TEKKESİ
Daha Selçuklular ve Beylikler döneminde Anadolu’da maya tutan Türk-İslam kültürü,Türklük ulusal unsurlarını hiç kaybetmeden coğrafyanın bugün Rumeli dediğimiz Avrupa yakasına açılırken bu toprakları vatan tutma, oralarda yerleşme aşamasında Türk soyundan misyonerler diyebileceğimiz dervişlerin ve ulu kişilerin büyük rolü ve yardımı olmuştur.
Bu ulu kişiler bir yönüyle bir yönüyle yeni keşfedilen yeni yurtların, yeni topraklarının mürşitleri (bilgi aydınlatıcıları) kısacası toplumsal liderleridir.
İşte halk tarafından adeta tapılırcasına benimsenip sevilen ulu kişilerin Türk ulularının etraflarına müritlerini (dervişlerini) topladıkları yerler dergahları yani tekkeleridir.
Yazımızın daha en başında sözünü ettiğimiz Sarı Saltuk ve Kızıl Deli (Seyyid Ali Sultan) ile başlayan Rumeli’deki misyoner dervişler hareketi daha sonraki yıllarda artarak devam etmiş bu dervişlerin bir yönüyle otağı diyebileceğimiz tekkeleri kendi dönemleri için Rumeli’nin yerli halkları için bile bir irşat etme merkezleri olmuştur fikrini ileri sürebiliriz.
Bugünkü Rumeli coğrafyasında bulunan Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Romanya devletlerinin sınırları içinde Türklerin yerleşim dönemlerinden kalma çok sayıda Alevi-Bektaşi tekkesi vardır.
Konumuz ‘’Bulgaristan topraklarındaki Alevi-Bektaşi kültürü ve Demir Baba Tekkesi‘’ olduğu için biz yalnızca Bulgaristan topraklarındaki tekkelerin sadece adlarını söyleyip Demir Baba tekkesi hakkında bilgi vereceğiz.
Bulgaristan’daki Demir Baba Tekkesi denebilir ki Rumeli topraklarındaki tekke ve dergahların en ünlüsüdür. Şahsen o bölgede yaptığım gezilerde ve incelediğim eserlerde tespit ettiğimiz tekkelerin yalnızca isimlerini söyleyin Demir Baba Dergahı (tekkesi) hakkında geniş bilgi vereceğim. Yaptığım bölge gezileri ve incelediğim yazılı eserlerde Bulgaristan topraklarında tümü halk arasında çok bilinen ve ünlü olan 24 adet Bektaşi Tekkesi tespit ettim. Bunlar sırasıyla;
1- Demir Baba Tekkesi; Razgrat-İsparih (Mumcular Köyü)
2- Otman Baba Tekkesi; Haskova (Hasköy) yakınında
3- Akyazılı Sultan Tekkesi; Balçık yakınlarındandır.
4- Sarı Saltuk Tekkesi; Kalikra’dadır.
5- Abdullah Dede Tekkesi; Yeni Zagra’dadır.
6- Kademli Baba; Yeni Zagra’dadır.
7- Seyyid Ali Sultan Tekkesi; Bulgaristan’da Edirne topraklarına çok yakın bir yerdedir.
8- Timur Baba Tekkesi; Silistre’dedir.
9- Hüseyin Baba Tekkesi; Silistre’dedir.
10- Musa Baba Tekkesi; Silistre’dedir.
11- Koca Doğan Tekkesi; Silistre’dedir.
12- Hakir Ali Baba Tekkesi; Rusçuk’tadır.
13- Horasanlı Ali Baba tekkesi; Rusçuk’tadır.
14- Ali Koca Baba Tekkesi; Rusçuk’tadır.
15- Hüsam Dede Tekkesi; Sofya yakınlarında Dobeşince’de
16- Yahya Paşa Bali Tekkesi; Ruzgrat yakınlarında
17- Hüseyin Baba Tekkesi; Duraç Köyü’ndedir.
18- Genç Baba Tekkesi; Miralar Köyü’ndedir.
19- Kızana Tekkesi; Eski Cuma yakınlarındadır.
20- Kurt Baba Tekkesi; Belveren kasabasındadır.
21- Mustafa Baba Tekkesi; Rusçuk-Silistre arasındandır.
22- Mustafa Baba Tekkesi; Hasköy-Filibe arasındandır.
23- Baba Kamber Tekkesi; Rusçuk’tadır.
24- Ali Baba Tekkesi; Güneydoğu Bulgaristan’dadır.
DEMİR BABA TEKKESİ:
Rumeli topraklarında bulunan Alevi-Bektaşi tekkeleri içinde Demir Baba Tekkesi en ünlü olanıdır. Demir Baba tekkesi (Sboryanovo) denilen yer Kemaller (İsperih) kasabasının altı kilometre batısında bulunur. 16 Ağustos 1999 tarihinde Kemaller Kasabasının eski ve ilk Belediye Başkanının mihmandarlığında bu yöreye ve tekkeye bir gezi yaptım. Çok önemli orijinal incelemeler ve canlı saptamalarda bulundum.
Demir Baba Tekkesi hakkında çok sayıda yazılı eserde geniş bilgi vardır. Ne var ki Bulgaristan’da 1982-1985 yılları arasında Kuzeydoğu Bulgaristan (Deliorman) bölgesinde yaşayan Aleviler (Kızılbaşlar) üzerine ‘’Getika’’ adlı ulusal program çerçevesinde Prof. Dr. Alexander Folün yönetiminde Kemaller (İsperih) kasabası Müze Müdürü Yordan Stefanov’un organizasyon yardımıyla Prof. Dr. İvaniçka Georgieva’nın bilimsel yönetimi altında bir etnografya (ve halkbilim) araştırması gerçekleştirilmişti.
Bu araştırma ve sonuçları daha sonra ‘’BULGARİSTAN ALEVİLERİ VE DEMİR BABA TEKKESİ’’ adıyla kitaplaştırılmıştır. Bu kitap M. Türker Acaroğlu tarafından Türkçe’ye çevrilip 1998 yılında Türkçe olarak basılmıştır. Bu kitapta Bulgaristan Alevilerinin yaşayış olarak en otantik özelliklerini taşıyan Razgrad Nasrettin (Bisertsi) ve Mesimmahalle (Mıdrova) Türk köylerindeki Alevi-Bektaşi geleneği Sofiya Biserova Hristo Hristov tarafından incelenip kaleme alınmıştır. Kitapta Yordan Stefonov tarafından Demir Baba Tekkesiyle ilgili coğrafi, tarihi, arkeolojik, etnolojik, mitolojik yönlerden derin bir inceleme ve araştırma yazısı vardır. Ben de incelediğim eserler içinde en çok bu yapıttan yararlandığımı ifade etmek isterim.
Demir Baba Tekkesi’nin bulunduğu yer coğrafi konum içinde bulunan su kaynağı çevresindeki çok güzel ormanlık yapısı itibariyle tarihin ilk çağlarından beri insanları yaşamak ve dergah kurmak belki de günümüzde piknik yapmak için bile az bulunur güzellik ve çekiciliğe sahip çok güzel ve şirin bir doğa köşesidir. Deliorman’ın (Usola-gorie) en büyük karst (kireçli taş tabakası) ocakları, Mumcular (Omurtag Han) höyüğü (21 metre, Bulgaristan’ın en büyük höyüğü) buradadır.
Tekkenin kurulduğu yer Deliorman Yaylasının derin vadisinde akan (50 metre) Karapinets deresinin kaynağı Demir Baba Dergahının iç avlusundadır. Tekke bu kaynak başında nal biçiminde bir çukur vadide kurulmuştur, çevresi yüksek kayalık uçurumlar ve sık meşe ormanlarıyla kaplıdır.
Demir Baba Tekkesinin çevresi eski yolların, kalelerin ve yerleşim yerlerinin varlığıyla araştırmacı ve uzmanların dikkatini çekmiştir. Bulgaristan’ın ilk hanlarından Omurtag Asparuh Han’ın mezarınında burada bulunduğu çok iddia edilmiştir. Ne var ki yapılan kazı ve araştırmalar sonucu bu iddia sonuçsuz kalmıştır. Bu konuda 1930 yılında Sofya Devlet Kazıbilim Müzesinden (Macar Bilgini) Prof. Geza Feher kazılar yapmıştır. Demir Baba Tekkesiyle ilgili ünlü araştırmacılardan Karel Şkorpil, S. İ. Upenski, Anoni Yavaşov, İvan Venedikov, Geza Feher, Simeon Dobrevski, Rafail Yanov, Vasil Marinov, Todor Gerasimov, Vasil Mikov vb. ilginç yayınları vardır.
Demir Baba Tekkesi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yalnız 1651’lerde buraları gezen Evliya Çelebi tekkenin varlığına değinir. K. J. Jirecek, 1891 yılındaki yayınında Deliorman (Ağaç Denizi)’deki Bedrettin topluluğunun zamanla Ali yanlılığına dönüştüğünü, Alevilik, Şiilik, Bektaşilik olarak sürdüğünü belirtir. Babinger 1911 ve 1931 yıllarındaki çalışmalarında; Bobçev ile Gadzanov’un alan araştırmalarında yöredeki Alevi-Bektaşi halkı ve kurumlarıyla ilgili bilgiler verilir. Macar bilgini Felix Kanitz (1829-1904)’in verdiği bilgiler yalnızca söylencelere dayanır. Jirecek dergahın Rus Savaşı yıllarında kurulduğunu söylerken yanılgıya düşer. Babinger yaptığı alan araştırmasında Demir Baba'nın Horasanlı Ali Dede adlı birinin oğlu olduğunu Hüseyin Dede adlı bir kardeşinin bulunduğunu ve 1520’de öldüğünü belirtir.
Demir Baba’nın dergahı eski kaynaklarda ‘’Deliorman Bektaşi Tekkesi’’, ‘’Timur Baba Tekkesi’’, ‘’Hasan Demir Baba Tekkesi’’, ‘’Pehlivan Baba Tekkesi’’ olarak adlandırılır. Demir Baba Velayetnamesi 1619’da yazıldığına, Evliya Çelebi 1651’lerde bu tekkeyi görüp varlığına değindiğine göre tekke bu tarihlerden çok önceleri kurulmuş olmalıdır. 1789’da Sadrazam olan Tekirdağ’lı Hasan Paşa (Cezayirli Hasan Paşa) Bektaşidir ve Rusçuk’ta bir Bektaşi Dergahı kurdurur. Demir Baba tekkesi 1826’da II. Mahmut dönemi yenilik hareketleri çerçevesinde kapatılmıştır.