BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  DAĞILMA DÖNEMİ'NİN MEDAR-I İFTİHARLARI:RODOP MUVAKKATESİ VE GARBİ TRAKYA MÜSTAKİLESİ ÖRNEKLERİ 19.03.2024 04:02 (UTC)
   
 
 


Çalışmada, 3 Mart 1878'de imzalanan Ayestafanos (Yeşilköy) Antlaşması'nın 130. yıldönümünde Rodoplar'da antlaşması sonrası dönemde Rus ve Bulgar Mezalimine karşı ortaya çıkmış olan Türk Direniş'i ele alacağız. İkinci bölümde ise, Tarihteki ilk Türk cumhuriyeti olma unvanına sahip olan Garbi Trakya Müstakil Hükümeti'ne veya daha doğru bir ifade ile Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ne değineceğiz.

Rodoplar ile Batı Trakya bölgesi hiç şüphesiz ki, Türk tarihi açısından özel bir anlam ihtiva etmektedir. Osmanlı Devleti'nin Dağılma Dönemi'nde büyük ve orta ölçekli devletlerin bölge üzerindeki farklı stratejileri ve buna karşılık bölge halkının bu oyunları bozmaktaki azmi, Batı Trakya'nın tarihsel ve efsanevi boyutu hakkında çeşitli ipuçları vermektedir. 93 Harbi sonrasında bölgede kurulmuş olan Rodop Hükümet-i Muvakkatesi, 1913'te kurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti bu kapsamda verilebilecek örneklerdendir.

Rodop Muvakkatesi

Rodoplar'daki Türk Direnişi'ni ele alırken, direnişi ortaya çıkaran Osmanlı-Rus savaş, savaşın gerekçeleri, savaşın kendisi ve sonrasında imzalanan Yeşilköy Antlaşması'na atıfta bulunmak kaçınılmaz olmaktadır. Bilindiği üzere, 1877-78 yıllarında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında büyük bir savaş yaşanmıştır. Bu savaş Osmanlı Devleti açısından makro yıkımlara neden olurken; çöküş döneminin, yani sonun başlangıcını başlatmış bulunmaktaydı.

Savaşın gerekçelerine baktığımız zaman, Osmanlı Dönemi'nin Dağılma Dönemi'ne ilişkin temel parametreler olan hususların burada da geçerliliğini korumakta olduğu görülüyor. 1789 Fransız İhtilali'nin beraberinde getirdiği toplumsal milliyetçi reaksiyon ve bunun Balkanlar izdüşümünde yarattığı bağımsızlıkçı, özgürlükçü ve istiklalci etki, Osmanlı Devleti gibi çok uluslu imparatorluklar açısından büyük tahribat yaratmıştı. Buna paralel olarak, Rusya'nın XIX. Yüzyılda özellikle Balkanlar'daki Sırplar ve Bulgarlar gibi Slav potansiyele yönelik olarak izlediği Panislavist politikalar, Osmanlı Devleti'nin Dağılma Dönemi'ne ilişkin temel faktörler arasında yer almıştır. Savaşın kâğıt üzerindeki gerekçesi, 1876 yılında gerçekleşen Bulgar İsyanı ve Sırplara yönelik olarak Osmanlı Devleti'nin çeşitli ıslahatları gerçekleştirmemesiydi. Bununla birlikte çeşitli nedenler de ileri sürülebilir. Ancak asıl gerekçesi, 1815 Viyana Kongresi ile ortaya konan ve "hasta adam" olarak tarif edilen Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki varlığından duyulan rahatsızlığın yüksek sesle dile getirilmesidir. Daha açık bir ifade ile Şark Meselesi, Balkanlar'da bulunan Türk ve Müslüman nüfusun varlığından duyulan rahatsızlık ve bununla birlikte Türkleri geldikleri yere yani Anadolu'ya geri gönderme projesi şeklinde de tanımlanabilir. Zira imzalanan Ayestafanos Antlaşması hükümleri itibariyle de bu savaşın Şark Meselesi'nin çok ileri aşamada bir uygulaması olduğundan bahsedilebilir.

Ruslar bu savaşta Osmanlı Devleti'ne karşı izledikleri her zamanki savaş stratejisini yine uygulamışlar ve Kafkasya ile Balkanlar olmak üzere iki koldan Osmanlı Devleti'ne saldırmışlardı. Kafkasya'da Ardahan ve Kars'ın düşmesinin ardından ancak Erzurum'da tutunabilmiştik. Balkanlar'da ise Plevne önlerinde Gazi Osman Paşa komutasında önemli bir direniş hareketi gerçekleştirmiş ancak İstanbul'dan beklenen yardımın gelmemesi ve çeşitli sebepler dolayısıyla Ruslar, Tuna'yı geçmişlerdi. Ruslar biraz daha güneye inerek Filibe'de Süleyman Paşa'nın ordusuyla karşılaşmıştır. Süleyman Paşa'nın ordusu da maalesef Rusları durduramamış ve Rus güçlerinin daha güneye inmelerinin yolunu açmıştır. Bu noktada, Süleyman Paşa'nın birliklerinin bir kısmının Rodop Dağları'na çekilmek zorunda kaldığının altını önemle çizelim. Ruslar güney istikametinde ilerleyerek Edirne'yi işgal etmişler ve Çatalca önlerine kadar gelerek İstanbul'u baskı altına almışlardı. İstanbul'un düşmesinden endişe eden Osmanlı Devleti Rusların inisiyatifi doğrultusunda hazırlanan ve hayli ağır şartlar içeren Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştır. (3 Mart 1878).

Antlaşmanın maddelerine kısaca değinmek gerekirse; söz konusu antlaşmanın maddeleri itibariyle Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da bir etkinliği kalmıyordu. Bu antlaşmanın temel maddelerine göre;

1. Tuna'dan Ege Denizi'ne Karadeniz'den Arnavutluk'a kadar olan bölgede Büyük Bulgar Krallığı kuruluyordu.
2. Yine bu antlaşma hükümleri itibariyle, Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsız oluyordu.
3. Bosna Hersek ise özerk bir statüye kavuşuyordu.
4. Ruslar Doğu'da bazı yerleri alıyor ve Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya 30 bin Ruble savaş tazminatı ödemesi öngörülüyordu.

Ancak konu itibariyle ilgili olan kısım Bulgaristan olduğu için daha ziyade bu husus üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Söz konusu antlaşmaya göre; Bulgaristan, Osmanlı Devleti'ne vergi verecek ancak, ülke sınırları içerisinde Osmanlı askerinin bulunmaması öngörülmekte idi. Bulgarlar kendi milis güçlerine sahip oluyorken; Ruslar da bunun kurulmasına katkı sağlamak amacıyla 2 yıl süreyle Bulgaristan'da kalıyordu.

Osmanlı Devleti Balkanlar'da kaybettiği topraklardan Anadolu'ya doğru büyük göç hareketleri gerçekleşmiştir. Bu savaş itibariyle de söz konusu olgu geçerliliğini korumuştur. Yüz binlerce insanımız göçmen durumuna düşmüşlerdir, ancak Rusların ve Bulgar çetecilerin yolda gerçekleştirmiş oldukları insanlık dışı eylemlere de maruz kalmışlardır. Bu durum Türkler arasında nefret duygusunu artırırken; direniş örgütlenmelerini de beraberinde getirmiştir.

Rodoplar'da başlayan ilk isyan hareketi sonrasında bütün Doğu Rumeli'ye yayılmıştır. Bu kapsamda Ayestafanos Antlaşmasının imzalanmasından 40 gün sonra Rodoplar'daki direnişçiler ile Rus-Kazak süvari birlikleri arasında sert çarpışmalar yaşanmıştır. Hacı İsmail Ağa yönetimindeki Türk milisleri/hürriyet kahramanları/gerillalar/özgürlük savaşçıları burada Ruslara ağır kayıplar verdirmişlerdir. Rodoplar'da yükselen tansiyon, General Gurko'yu bölgeye sevk etmiş ve Rus General, Rodoplar'ı ele geçirmekle söz konusu durumun sona ereceğini düşünmüştür. Bu doğrultuda Kırcali ile Mestanlı arasında bulunan 11 Rus süvari taburu ile 7-8 Bulgar gönüllü süvari taburu, Rodoplar'a doğru yürümüşlerdir. 20 Nisan 1878'de gerçekleşen bu çarpışmada Hacı İsmail Efendi komutasındaki Türk milisleri tarafından geri püskürtülmüşlerdir.

Bunu gerçekleştiren efsane isimler kimlerdir? Bu noktada ön plana çıkan 4 isim bulunmaktadır:

1. Hidayet Paşa (Başkomutan)
2. Timirski Ahmet Ağa (Başkomutan)
3. Hacı İsmail Efendi (Rodop Bölgesi komutanlığı)
4. Kara Yusuf Çavuş (Plevne, Tatarpazarcığı, İslimiye, Lofça ve Kızanlık sahası)
Bütün bunların yanı sıra, Çirmenli Ali Efendi, Hacı Mümin, Hacı Ragıp, Kırcalili Abdullah, Hacı Halil Efendi gibi önemli isimleri de saymamız mümkündür.
Rodoplar'daki direnişe yöre halkı en önde katıldığı gibi aynı zamanda Süleyman Paşa'nın Rodop Dağları'na çekilen kuvvetlerinin bir kısmının da katıldığını söyleyebilmek mümkündür. Direnişçilerimizin ellerinde dönemin en iyi silahlarında martin bulunmaktaydı.

Bu Direniş Niçin Kuruluyor?
Yukarıda Ruslar Plevne'yi geçtikten sonra büyük bir göç hareketinin ortaya çıktığından bahsetmiştik. 600.000 insanımızın;

" 100.000'i Anadolu'ya
" 180.000 Rodoplar ve Batı Trakya bölgesi
" 150.000 kişi İstanbul'a
" Kalanlar ise Doğu Rumeli vilayetinin çeşitli yerlerine göç ediyorlar…

Bu noktada üzücü olan husus, çok sayıda insanımız soykırıma tabi tutulmuş olmasıdır. Justin McCarthy'nin de "Ölüm ve Sürgün" isimli eserinde belirttiği gibi 93 Harbi bir "Irklar ve Yok Etme Savaşı" şeklinde gerçekleşmiş ve savaşın bedelini sivil halk ödemiştir. Kayıplarımıza ilişkin olarak verilebilecek olan değerler şunlardır.

- Irza tecavüz ve Öldürme: 56.000
- Öldürülen erkekler: 290.000
- Öldürülen Kadınlar: 190.000
- Öldürülen Çocuklar: 85.000

İşte, Rodoplar'daki Hürriyet kahramanları bütün bunların hesabını sormak için ve geride kalan Müslüman Türklerin can ve mal güvenliğini korumak için dağlara çıkmışlardır.

Rodoplar'daki direnişçiler, 16 Mayıs'ta İstanbul'da bulunan ve Paris Antlaşmasını parafe etmiş olan devletlerin elçiliklerine gönderdikleri ve Rodop Hükümet-i Muvakkatesi mührünü taşıyan mektubun bir kısmında direnişin gerekçesini şu şekilde anlatmaktadır:

"…Biz hiçbir meşru idareye ve şahsa isyan etmiş değiliz. Silaha sarılmaktaki maksadımız, kendi can, mal ve ırzımızı korumak içindir. Bu hareketimiz herhangi meşru bir hükümete isyan da değildir..."

Batılıların İlgisi

Rodoplarda gerçekleşen direniş Batılı Devletleri ve özellikle İngiltere'yi yakından ilgilendirmiştir. Bilindiği gibi, İngiltere Rusya'nın Yeşilköy Antlaşması'yla olması gerekenden fazla kazanç sağlamasını kendi çıkarları itibariyle sakıncalı görmüştür. Dolayısıyla Ayestafanos Antlaşmasının revize edilmesi gerektiği konusunda ısrarcı davranmış ve bu doğrultuda Fransa'yı da yanına çekmeyi başarmıştır. Rodoplarda gerçekleşen direniş Rusları Edirne'de ve İstanbul'da bir hayli güç duruma düşürmüştür. Kısacası, Rodoplar'daki direniş İngiltere'nin ve Osmanlı Devleti'nin elini kuvvetlendiren bir delil olmuştur.

Bu kapsamda 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imza edilmiş, Rodoplar'daki duruma ilişkin olarak bir tahkikat komisyonu kurulmuş ve Büyük Bulgaristan 3 kesime ayrılmıştı: Makedonya Osmanlı Devleti'ne bırakılıyordu. Kuzeyde bir Bulgar Prensliği kuruluyor ve Şarki Rumeli adı altında bir vilayet kuruluyordu.

Şarki Rumeli'ye ilişkin düzenleme hayli ilginçtir. Nüfusunun büyük çoğunluğu Türk olan bu vilayeti Padişahın onayı alınarak atanacak bir vali Filibe'den yönetecekti. Bu durum Rodoplar'da tepkiyle karşılanmış ve Hacı İsmail Efendi pek oralı davranmamıştır.

Netice itibariyle Ruslar, Berlin Antlaşması hükümleri gereğince, 9 aylık bir sürenin ardından Bulgaristan'ı boşaltmak zorunda kalmıştır. Filibe'de atanan vali (Aleko Paşa) 5 yıllık bir sürenin ardından görevinden alınmış ve yerine Gavril Paşa getirilmiştir. Daha sonra Bulgar liberalleri tarafından 1886 yılında gerçekleştirilen bir darbe sonucunda Doğu Rumeli vilayeti Bulgar Prensliği ile birleştirilmiştir. Osmanlı Devleti, olayı silah kullanmak yerine siyasetle çözme yoluna gitmiş, ancak bu politikasının sonucunu vilayetin kaybıyla görmüştür. Her ne kadar direnişçilere herhangi bir yardımda bulunulamamışsa da, Bulgaristan ile yapılacak bir savaşta direnişçilere silah yardımında bulunacağından bahsedilmektedir. Ancak Rodoplar'daki bu direnişçiler, Osmanlı Devleti'ne ve saltanata olan bağlılıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin yaptığı hata, ileriki dönemlerde Garbi Trakya Müstakil Hükümeti örnekleminde de kendisini gösterecektir.

Rodoplar'daki direnişçilere baktığımızda, 1886 yılına kadar gelindiğinde Rodoplar ve Ropçoz'da Filibe bulunan valinin herhangi bir otoritesine rastlamak mümkün değildir. Kırcali ve Ropçoz adeta kurtarılmış bir bölge görünümündedir. Zira bölge halkı kendi mahkemelerini kurmuş, kendi kolluk kuvvetleri olan ve halk temsilcileri bulunan bir statüye sahiptir. Doğu Rumeli'nin Bulgaristan ile birleşmesi otomatik olarak direniş hareketinin sona ermesi anlamına gelmekteydi.

Garbi Trakya Müstakilesi

Bağımsızlığını yeni kazanan Balkan devletlerinin birleşerek Osmanlı Devleti'ne sırayla Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan'ın harp ilanları, I.Balkan Savaşı'nın başlangıcını oluşturmaktadır. Yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı'nın küçük bir provası niteliğindeki bu savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. İkmal ve Levazım Teşkilatı'nın bozuk olması, muharebe gücü yüksek, deneyimli 120 tabur askerin terhis edilip Anadolu'ya gönderilmesi, askerin beslenme sıkıntısı, aynı zamanda ordunun siyasete karışması sonucu komutanlar arasında oluşan anlaşmazlık ve Balkan Devletlerinin birleşmesine ihtimal vermeyen Osmanlı Devleti'nin "stratejik akıldan" yoksun yöneticileri bu savaşın aleyhimizde sonuçlanmasında belirleyici nedenler olmuşlardır. Osmanlı ordusunun kısa sürede dağılması, Ekim sonlarında Bulgaristan'ın Çatalca önlerine gelmesine ve Osmanlı Devleti'nin Makedonya'yla irtibatının kopmasına neden olmuştur. Sırpların Üsküp'e girmesi ve Arnavutluğun işgal edilmesi, Balkanlarda artık söz sahibi olmadığımızın göstergesidir. I.Balkan Savaşı sonucunda 30 Mayıs 1913'te Londra Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre; Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklar Balkan devletlerine bırakılmış; Bulgaristan ise Dedeağaç ve Kavala arasındaki toprakların sahibi olarak Ege Denizi'ne çıkmış ve Osmanlı Devleti'nin batıdaki tek sınır komşusu olmuştur. Osmanlı'dan aldıkları toprakların paylaşılması konusunda birbirleriyle tutarsızlığa düşen Balkan bloğunun farklı menfaat algılamaları, II. Balkan Savaşı'nın temelini oluşturmuştur. Romanya'nın da çatışmalara intikal etmesi savaşa daha geniş bir boyut kazandırmıştır. Sofya merkezli çıkan bu savaş, Bulgaristan'ın fazlaca hırpalanmasına neden olmuştur. Bulgaristan'ın içinde bulunduğu açmazdan faydalanmayı bilen Osmanlı Devleti, Türkler için "namus" demek olan Edirne'yi geri almıştır. Bu savaş sonunda Osmanlı Devleti'yle Bulgaristan arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmaya göre Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti'ne geri verilirken; Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında da Atina Antlaşması imzalanmıştır.

Bütün bu gelişen şartlar arasında Batı Trakya bölgesi, 1912'de Balkan Savaşları'nın hemen başında Bulgarlar tarafından; II. Balkan Savaşı esnasında da Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Ancak, II. Balkan Savaşı sonucunda imzalanan Bükreş Antlaşması, Batı Trakya'nın bir kısmını Bulgar Devleti'ne bırakırken; Yunan tarafı bu bölgenin teslimi konusunda olabildiğince sorunlar çıkarmış hatta Batı Trakya sorununa Osmanlı Devleti'ni de karıştırmak istemiştir. Yunanlıların bu şekilde düşünmelerinde önemli çıkarlarının bulunduğu muhakkaktır. Batı Trakya'nın Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden sonra bölgedeki küçük azınlık olan Rumların Bulgaristan'ın zulmünden ve kötü idaresinden korunmak istenmesi ve son zamanlarda hayli toprak kaybederek önemli ölçüde gücünü yitiren Osmanlı Devleti'ni de bölge sorununa karıştırarak Batı Trakya'yı Türklerden daha kolay alabileceğini umması, Yunanistan'ın bölgeye ilişkin politik tutumlarını yansıtmaktadır. İşte bütün bu hesapların içinde II. Balkan savaşında Bulgaristan'ın içine düştüğü güç durumdan yararlanan Osmanlı Devleti 23 Temmuz 1913'te Edirne'yi geri almış ve Meriç nehrine kadar olan topraklarını kurtarmıştır. Ancak Meriç nehrinin batısında kalan ve demografik açıdan yüzde seksen beş gibi büyük bir oran teşkil eden Batı Trakya'daki Türk nüfusunun geleceği Bab-ı Ali yönetimince üzerinde düşünülmeye değer bir konu olmuştur.

II. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmaması konusunda sık sık nasihatlerde bulunan Batılı devletler, Edirne'nin kurtarılışından sonra Osmanlı yönetiminden Meriç nehrinin batısına geçilmeyeceğine dair garanti almışlardır. Ordumuz bu kuralı hiçe sayarak Edirne'nin kurtarılışının hemen sonrasında 3.000 kişilik bir akıncı müfrezesiyle Bulgaristan topraklarına girmiş; Habibçe, Harmanlı ve Hasköy'de akınlar gerçekleştirmiştir. Ancak nabız yoklama amacı taşıyan bu akınlar sonucu müfreze tahmin edilen tepkiyi görmüş ve Bulgaristan'ın Rusya ve Batının önde gelen devletlerine yaptığı baskı neticesinde Edirne'ye geri çekilmek zorunda kalmıştır. Tarihte "Edirne Fatihi" olarak da bilinen Enver Bey, bu 3000 kişilik müfreze içerisinden 16 subay ve 100 erden oluşan 116 kişilik bir çete kurdurmuş ve Eşref Kuşçubaşı'nın emrine verdiği bu birliği talimatıyla Edirne'den Ortaköy üzerine göndermiştir. Birlik, Ortaköy'e geldiğinde Papazköy civarındaki 1200 kişilik Bulgar Domuzciyef çetesi tarafından katledilen 400 Türk'ün cesetleriyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine Eşref Bey, Bulgar katilleri bulup cezalandırmak için Koşukavak üzerine yürümeye karar vermiş ve 16 Ağustos 1913'te Koşukavak'taki çarpışmada Bulgar çetesinden 83 er, Domuzciyef'le birlikte 5 subay ve 6 kaptan tutsak edilmiş, geri kalan ise dağıtılmış veya yok edilmiştir. Müfreze Koşukavak'ta milli bir tabur kurmuş, Kamber Ağa isimli bir kişiyi hükümet reisi olarak tayin etmiş ve burada durmayarak Mestanlı üzerine yürümüştür. 18 Ağustos 1913'te Mestanlı muharebesiz olarak ele geçirilmiş ve ertesi gün kısa bir çarpışma neticesinde Kırcali de alınmıştır. Burada 600 kişilik milli bir tabur meydana getirilmiş; Mestanlı ve Kırcali'ye de birer hükümet reisi tayin edilmiştir. Sonuçta bu üç kazada da asayiş sağlanmış ve kazaların idaresi sadece Eşref Bey'in müfrezesine bağlanmıştır. Bütün bu gelişmeler İstanbul yönetimince hiç de hoş karşılanmamış ve birliğe daha fazla ileri gitmemesi dair gerekli emir çoktan verilmiştir. Bunun üzerine Eşref Kuşçubaşı bağlı bulunduğu Enver Bey'le bizzat irtibata geçmiş ve Batı Trakya'nın tümünün ele geçirilmesini içeren bir dizi talimat almıştır. Bunun yanı sıra, Enver Bey bir grup subay ve askeri daha bölgeye takviye etmiştir. Bu gönderilen birlik içerisinde sonradan Teşkilat-ı Mahsusa'nın reisliğini ve I. Dünya Savaşı'nda Irak cephesi komutanlığını yapacak olan Süleyman Askeri Bey de bulunmaktadır. Böylece, Batı Trakya'daki mücadele dönemi farklı bir boyut kazanmıştır. Sağlanan bu taze güçle birlikte "yeniden fetih" çalışmalarına devam edilmiştir. 31 Ağustos 1913'te Gümülcine, 1 Eylül 1913'te ise İskeçe yeniden Türklerin diyarı olmuştur. Yapılan bütün bu çarpışmalar sonucunda Dedeağaç haricinde (o zaman Yunanlıların kontrolündedir) Batı Trakya tamamen ele geçirilmiş ve Meriç boyları Bulgar unsurlardan arındırılmıştır.

Gümülcine'nin kurtarılmasından sonra Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi kurulmuş ve reisliğine de Salih Hoca getirilmiştir. Diğer taraftan Süleyman Askeri Bey, Erkan-ı Harbiye ve Garbi Trakya Hükümeti İcraiye Reisi olarak bütün yetkileri elinde bulundurmakla bu hükümetin de üzerinde bir otoriteye sahip olmuştur. Batı Trakya'nın yeniden fethinin geniş bir boyut kazanmasıyla birlikte, Garbi Trakya Muvakkat Hükümeti'nin kurulması, Sofya ve İstanbul yönetimlerini şaşkınlığa uğratmış ve bu ilerleyişin büyük bir tehlikeye ön ayak olabileceğini düşünen Düveli Muazzama ise Osmanlı Devleti'ni uyarma yoluna gitmişlerdir. Dedeağaç haricinde Batı Trakya'nın tamamını kontrol altında tutan Türk askeri kuvvetlerinin Dedeağaç üzerine yürüyecekleriyle ilgili olarak istihbarat aldıklarını söyleyen Batılı devletler, Osmanlı Devleti'nden birliklerini geri çekmesini dayatmışlardır. Diplomatik kanallarla bu tür bilgilerin doğruluğunun bulunmadığını vurgulayan Osmanlı yönetimi birkaç birliğin sadece askeri manevralar için Meriç'i geçtiklerini, herhangi bir işgalin söz konusu olmadığını belirtmiş ve bölgeye giden kuvvetlerinin kesin olarak geri dönmelerini bir kez daha emretmiştir. Ancak geri çağrılan birliğin önde gelenleri bölgedeki Türk halkının yeniden baskı, zulüm ve sefalet altında yaşamalarından yana değildir. İstanbul yönetimince kendilerine tebliğ edilen emri hiçe sayarak Osmanlı Devleti'yle maddi ilişkilerini kesmekle kalmamışlar; Batı Trakya'da bağımsızlık ilan etmişlerdir. Netice itibariyle 12 Eylül 1913 tarihinde Garbi Trakya Müstakil Hükümeti adıyla tarih sahnesine yeni bir Türk Devleti çıkmıştır.

Başkenti Gümülcine olan bu yeni Türk Devleti siyasal yönetim açısından cumhuriyet rejimiyle idare edilirken; Türk Tarihinin labirentlerinde de bir ilke imza atılmıştır. Batı Trakya'daki Türk Cumhuriyeti, Kars civarında 1918'de kurulan Azerbaycan Türk Cumhuriyeti'nden 5 yıl önce, Ulu Önderimizin 29 Ekim 1923'te kurduğu cumhuriyetten de 10 yıl önce fiiliyata geçmesi ilginç bir ayrıntıdır. Yeni Devlet, ay yıldızlı, yeşil, beyaz bayrağı kullanmıştır. Bayrakta yer alan renklerden siyah matemi, yeşil Müslümanlığı, beyaz ise aydınlık günleri temsil etmektedir. Bütün bunların yanı sıra, cumhuriyetin ileri gelenleri amaçlarının ne olduğunu bildirmek ve seslerini dünya kamuoyuna duyurmak için Batı Trakya ajansını kurmuşlar ve bununla ilgili olarak Samuel Karaso adında bir Yahudi'yi görevlendirmişlerdir. Türkçe ve Fransızca yayın yapan 'bağımsız' anlamına gelen "independant" isimli bir gazete çıkarılmış; hatta Süleyman Askeri Bey tarafından Batı Trakya için milli bir marş bile kaleme alınmıştır. Yunan ve Bulgar posta pulları geçersiz sayılmış ve yerine hükümet tarafından yeni pullar bastırılmıştır. Öte yandan, Batı Trakya'nın Bulgarlara karşı müdafaa etmek amacıyla savunma planları yapılmış ve askeri kuvvetler buna göre tertiplenmiştir. İstanbul'dan Eylül sonlarında 3.000 tüfek ve 500 sandık mermi getirilmiş, Ekim ayında ise devlet bütçesi hazırlanmıştır. Devletin asker sayısı 30.000 kadardır. Bunların 6.000'i Osmanlı askerlerinden, geri kalan 24.000 ise bölgedeki Türk ahaliden oluşmaktadır. Bütün bu gelişmeler bize devlet yönetim organlarının teker teker tesis edildiğini gösterirken, Türklerin teşkilatçılık özelliğini de ortaya koymaktadır.

O sıralarda kadronun önde gelen isimlerinden biri olan Yüzbaşı Yakup Cemil söz konusu süreci şöyle anlatır: "Balkanlara hızla girip, kaybettiğimiz topraklarımızı geri almamız üzerine Düveli Muazzama derhal sadrazamın makamına koştular. Güya, Londra Antlaşması'nı tek taraflı olarak bozmuşuz, hemen işgal ettiğimiz topraklardan çıkmalıymışız. Kim kimin toprağını işgal etmişti? İttihat ve Terakki'nin uygun görmesiyle Süleyman Askeri Bey, Eşref Kuşçubaşı, Çerkez Reşid, Sapancalı Hakkı ve Fehmi Beyler gibi arkadaşlarla Meriç'i geçip Trakya'ya daldık. Gümülcine, Kırcali, Dimetoka gibi yerleri bir bir geri aldık. Serez'e de el atıp Yunan hududuna dayandık. Bulgarların Ege bağlantısını kesmiş olduk. Avrupa ayağa kalktı. Dış baskıları azaltmak için Garb-i Trakya Muvakkat Hükümeti'ni kurduk. Bu bir cumhuriyetti ve Türk Tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştik. Bayrağımız vardı, başkentimiz Gümülcine'ydi, pul bile bastırmıştık."

Bir taraftan kendi askerlerinin başarısı, öbür taraftan Batılı devletlerin gelişmelere olan muhalefeti arasında sıkışıp kalan Osmanlı Devleti ve başından beri yaşanan hadiseleri kendi politik çıkarlarına aykırı bulan Bulgaristan, yeni kurulan Türk Devleti'ni resmi manada tanımamışsa da Yunanistan bu devleti memnunluk içinde karşılamıştır. Bunun doğal sonucu olmalıdır ki, 2 Ekim 1913'te Dedeağaç, Yunanlılarca Türk Devleti'ne bırakılmıştır. Hatta Yunanlılar silah ve cephane yardımı bile yapabileceklerini belirtmişlerse de bunun zamanla boş bir vaat olduğu anlaşılmıştır.

Ne var ki, bütün bu gelişmeler Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin kalıcılığını sağlayamamıştır. Bulgaristan'ın Batılı devletler ve Rusya üzerinde yaptığı baskılar sonucu Osmanlı Devleti uluslararası arenada köşeye sıkıştırılmıştır. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Osmanlı Devleti, Bulgaristan'la 29 Eylül 1913'te İstanbul Antlaşmasını imzalamış ve Batı Trakya'nın Bulgaristan'a ilhakını resmen onaylamıştır. Ayrıca, Batı Trakya Hükümeti üyelerinin ve bu hükümet yanlısı kişilerin İstanbul Antlaşması'na uymaları istenmiş ve söz konusu kişilerin bölgeyi en geç 25 Ekim 1913 tarihine kadar Bulgarlara teslim etmeleri hususunda süre tanınmıştır. Nitekim 25 Ekim 1913'te Batı Trakya Müstakil Hükümeti kendini feshederken; İstanbul'dan gelen Albay Cemal Bey'in gözetiminde Bulgar kuvvetleri bölgenin işgalini 30 Ekim'e kadar sessizce tamamlamışlardır. Ancak, Devletin silah ve cephanesi ileride yeniden kullanmak ümidiyle bölge ahalisince saklanmıştır.
Osmanlı Devleti'nin bölgeyi Bulgarlara bırakmasının nedeni bazı kaynaklarda İttihat ve Terakkinin iç politik çekişmelerinin sonucu olduğu şeklinde de geçmektedir. Şöyle ki, Osmanlı Devleti'nin yönetimini beğenmeyen Türk aydınlar birer birer Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ne akın etmişler ve Devlet yönetim kademelerinde yer almışlardır. İş, bu safhaya varınca kurulan yeni Devlet, Osmanlı Devleti açısından potansiyel bir rakip durumuna gelmiştir. Ancak, olaya salt "iktidar olma hevesi uğruna İttihat ve Terakkinin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni gözden çıkardı" şeklinde bakmak yanlışa sebep olmaktadır. Bab-ı Ali baskınından sonra devlet kademelerinde görev alan İttihat ve Terakkinin acemi yöneticilerinin uygulamaları ve yabancı devletlerin telkinlerine uyularak yürütülen bir dış politika böylesi bir sonucun meydana gelmesinde belirleyici olmuştur. Ancak, Bulgarların silah gücüyle yıkamadıkları Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni başka bir Türk Devleti'nin aracı edilerek tarihten silinmesi, Osmanlı Devleti üzerinde olumsuz tenkitler yapılmasına zemin hazırlamıştır. Netice itibariyle, 56 günlük siyasi bir ömürden sonra Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin tarih sahnesinden çekilişi ve bölgenin Bulgarlara bırakılması, Batı Trakya Türk halkı üzerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Sonuç olarak bazı noktaların belirtilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Rodoplar'da gerçekleşen Türk direnişi Rodopları aşan nitelikte sonuçlara sahiptir. Kanaatimizce, Rodoplar'da ve Batı Trakya'da gerçekleşen bu direniş Kurtuluş savaşımız açısından bir laboratuar işlevi görmüştür. Bunun yanında, Kurtuluş savaşımıza can veren özgürlükçü havayı sadece İzmir'in işgali sonrasında ortaya çıkan atmosferde değil, aynı zamanda 93 Harbi sonrasında Rodoplar'da oluşan bağımsızlıkçı ve özgürlükçü havada aramak daha doğru olacaktır. Asıl ilginç ve üzücü olan nokta ise, günümüzde oralarda yaşayan insanlarımızın böylesi bir geçmişe sahip olmalarına rağmen, bu psikolojiden iyice soyutlanmış olmalarıdır. Bölgede yaşayan soydaşlarımız unutmamalıdırlar ki, bağlı bulundukları devletlerin bir parçası olmadan önce, Oğuz Türklüğünün doğal bir uzantısıdırlar.

Farklı bir nokta da Dış Türklere yönelik olarak ülkemizde sosyal bir ilgisizlik oluşudur. Türk halkı, maalesef Dış Türklere ve özellikle Balkan Türklüğü hususunda duyarsız ve bilgisiz kalmaktadır. Özellikle, soydaşları tanımlamaya yönelik olarak günlük hayatta ve çeşitli basın platformlarında "Bulgar Türkü", "Yunan Türkü", "Bulgar göçmenleri" gibi tanımlamaların yapılması hayli üzücüdür. Sorun, kimin daha Türk olduğu sorunu değildir, sorun duyarsızlıktır, ilgisizliktir, bilgisizliktir. Evlad-ı Fatihanlar önce Atatürk'ün çocukları, sonra da Fatih Sultan Mehmet'in torunlarıdırlar. Unutulmamalıdır ki, "Muhacirler kaybedilmiş toprakların aziz hatıralarıdır."

KAYNAKLAR

AYDIN, Ahmet; "Batı Trakya Faciasının İç Yüzü", İstanbul: Akın Yayınları, 1971.
Batı Trakya'nın Sesi, Sayı:65, Ağustos 1988.
BIYIKLIOĞLU, Tevfik; Trakya'da Milli Mücadele, I.Cilt, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1987.
GÜNDAĞ, Nevzat; "Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi", Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987.
ÖZKAN, Tuncay; "MİT'in Gizli Tarihi", İstanbul: Alfa Yayınları, 2003.
YALÇIN, Soner; "Teşkilatın İki Silahşoru", İstanbul: Doğan Kitap, 2001. 
 
(*) Kader Özlem Kimdir?
1986 Kırcali-Bulgaristan doğumlu. 1989 yılında Bulgaristan Türkleri için dönüm noktası olan göçle birlikte Türkiye’ye göç etti. Eğitim-öğretim hayatına Bursa’da devam etti. Orta öğrenimini Bursa Anadolu Hürriyet Lisesi’nde tamamladıktan sonra 2003 yılında Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. Uluslar arası İlişkiler Bölümünü kazandı. 1 yıllık İngilizce hazırlık sınıfı sonrası lisans dalıma devam etti. Lisans eğitimi  boyunca başta Balkan kökenli dernekler olmak üzere çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif rol üstlendi. 2007 yılında bir yurtdışı eğitim bursuyla Portekiz’de 6 ay süreyle eğitim gördü. 2008 yılında Uluslararası İlişkiler bölümünde mezun olurken; aynı bölümde lisansüstü eğitine devam etmektedir. Başta Balkanlar olmak üzere, Avrupa Birliği ve Güvenlik konularında bilimsel çalışmalar yapmaktadır. İleri derecede İngilizcenin yanı sıra temel-orta düzeyde İspanyolca ve Portekizce bilmektedir. Ocak 2009 itibarıyla Bal-Göç Genel Sekreter Yardımcılığı görevine getirilmiştir.
 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 18 ziyaretçi (52 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol