Şehit Allah’ın huzurunda diri olarak hazır bulunup rızıklanacağı ve cennete gireceğine şehadet olunduğu için bu adı almıştır. Kur’an-ı Kerim’de şehitler hakkında şöyle buyurulur:
“Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz onu anlayamazsınız.” (Bakara, 154)
uğrunda ölenlere şehit denir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ:
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar ölü değil,
diridirler, fakat siz (o yüksek hayatın) farkında değilsiniz.” (Bakara,
154) buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de hadisi şeriflerinde; “Hiç kimse
Cennet’e girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya
dönmek istemez, yalnız şehitler kendilerine verilen nimetler sebebiyle
dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler. (Buhârî, Cihad, 6)
“Şehitleri al kanları ile, kanlı elbiseleri ile gömünüz. Allah yolunda
yaralananların damarlarından kan akar, onların rengi kan rengidir.
Fakat kokusu misk kokusudur.” (Muvatta, 2-463) buyurmaktadır.
Milletimizin şanlı tarihinde çok muhteşem zaferleri vardır. 26
Ağustos 1071 yılında Anadolu’nun kapılarının milletimize açılmasına
sebep olan Malazgirt Zaferi ve bu yıl 81. yıl dönümünü idrak edeceğimiz
30 Ağustos Zafer Bayramı tarihimizde çok büyük önemi hâizdir.
Müslüman milletimizi zaferden zafere koşturan, tarih sayfalarını
kahramanlık destanları ile süsleten sebep, vatana hizmet etmek ve şehit
olmak arzusudur. Büyük bir felaket olan haçlı ordularını bu ruh ve
heyecan durdurmuştur. Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün
önderliğinde ecdadımız, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar Meydan
Savaşı’nı kazanarak, ülkeyi düşmandan kurtarmıştır.
Bu nedenle her karış toprağı şehit kanlarıyla yoğrulan vatanımızın
kıymetini çok iyi bilmemiz gerekiyor.
Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy İstiklâl Marşı’nda:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı
Verme dünyaları alsan da, bu Cennet vatanı” demiştir.
Bunun için vatanı sevmek, gerektiğinde vatanımızı düşmandan
korumak için savaşmak ve bu uğurda canımızı seve seve vermek kutsal
bir görevdir. Vatanını seven, toprağını işler, yollarını yapar, ormanlarını
korur, camiler, okullar, hastahaneler yapar, göğe yükselen minarelerin
yanında fabrika bacalarını da yükseltir. Böylece hem manevî hem de
maddî kalkınmayı birlikte gerçekleştirir. Yurdunu seven, milletine
hizmet etmeyi şerefli bir görev bilir. Sevgili Peygamberimiz; “İnsanların
hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Müslim, c. 2, s. 45) buyurmuştur.
Dinimizde vatan sevgisinin önemi şu cümlede özetlenmiştir:
“Vatan sevgisi imandandır.” (Age., c. 7, s. 32) İşte bu şuur ve anlayışla
ay yıldızlı bayrağımızın gönderde dalgalandığı, ezanların minarelerden
çınladığı Anadoluyu, bize ebedî vatan yapan ecdadımızı rahmetle
anıyoruz. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da topla,
tüfekle istiklâl ve hürriyetimizi elimizden alamayanlar, günümüzde
kaleyi içten fethetmenin yolunu aramaktadırlar. Özellikle milletimizin
arasına çeşitli vesilelere sokulmak istenen ayrımcılıkların hepsi, esasen
bu sinsi oyunların bir parçasıdır.
Öyleyse bize düşen, tarihî hadiselerden ibret alarak uyanık olmak,
bu hâin oyunlara gelmemektir. Yüce dinimizin bizden istediği birlik,
beraberlik, kardeşlik, sevgi, saygı ve hoşgörü içerisinde; vatanımızın
imarı, gelişmesi ve güçlenmesi için hep birlikte gayret göstermeliyiz.
Bunu başarabildiğimiz takdirde geleceğimize güvenle bakabilir ve
kanları ile bu vatanı sulayarak bizlere emanet eden, şehitlerimizin ve
gazilerimizin ruhlarını şâd etmiş oluruz. Bu vesile ile canlarını feda
ederek miletimize hür bir vatan bırakan aziz şehitlerimizi ve
gazilerimizi rahmetle anıyoruz.
Büyük şairlerimizden Yahya Kemal, ordumuz ve milletimiz için ne
güzel söylemiştir:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabb
Senin uğrunda ölen ordu, bu ordudur Ya Rabb
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”