BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  Bulgaristan Türkleri 23.12.2024 04:04 (UTC)
   
 

BULGARİSTAN

 

1989 yılından itibaren dışa açılma ve liberalizasyon sürecine giren Bulgaristan Cumhuriyeti 110910 km2'lik yüzölçümüne ve 1995 verilerine göre % 0,3 nüfus artışı oranıyla 8,4 milyon nüfusa sahiptir Nüfusun % 85'i Bulgar, % 8,5 Türk, % 2,6 Çingene, % 2,5 Makedon, % 0,3'ü Ermeni, % 0,2'si Rustur.

 

Kuzey ve güneydoğu bölgeleri dağlık olan Bulgaristan'ın diğer bölgeleri ise ovalıktır 608 kmsi Romanya Cumhuriyeti, 494 kmsi Yunanistan Cumhuriyeti, 318 kmsi Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, 240 kmsi Türkiye Cumhuriyeti ve 148 kmsi Makedonya Cumhuriyeti'yle olmak üzere 1808 km kara sınırına sahiptir Başlıca doğal kaynakları boksit, bakır, kurşun, çinko, kömür, kerestedir Arazinin % 34'ü ekilebilir alan (Devamlı ekilen alan %3-5 arasında değişmektedir), % 18 mera ve otlaklar, % 35'i ise ormanlık alandır.

 

İdari açıdan 9 bölgeye ayrılan Bulgaristan, tek taraflı 240 üyeli Ulusal Meclise sahiptir 19 Nisan 1997 tarihinde yapılan erken seçimde halkın % 52,23 oyunu alan Birleşik Demokratik Güçler lideri İvan Kostov başkanlığında 21 Mayıs 1997'de kurulan hükümet görev yapmaktadır.240 sandalyeli Bulgaristan Parlamentosunda Ulusal Selamet İttifakı içinde yeralan Hak ve Özgürlük Hareketine mensup 15 Milletvekili ile Birleşik Demokratik Güçler içinde yeralan 1 milletvekili olmak üzere Türk azınlığından toplam 16 Milletvekili bulunmaktadır.

 

Bulgaristan Türkleri

 

Nüfusları 1.200.000 olup bulundukları başlıca şehirler :Sofya, Şumnu, Kırcaali, Filibe, Dobruca, Varna, Rusçuk, Silistre, Plevne, Tınova, Sofya.

 

Tarihçe

 

Güney Rusya bozkırlarından 7. yüzyılın başlarından itibaren çeşitli sebeplerle göç eden ve Balkan Yarımadasına gelen Bulgarlar, aslında Türk soyludurlar. Ancak yeni geldikleri bu bölgede zaman içinde Slav halkları tarafından asimile edilmişler, kültürel kimlik bakımından büyük çoğunluğu Slavlaşmıştır.15. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti Anadolu'dan Türk nüfusu getirerek bölgeye yerleştirmiştir. Buna rağmen genel nüfus içinde Türkler hep azınlıkta kalmışlardır.

 

Nüfus

 

Bulgaristan 1940'ta Türk nüfusun yoğun olduğu Dobruca'yı yeniden elde etmiş ve o günden sonra da sınırlarda değişiklik olmamıştır. Dobruca bölgesinde Türklerden başka Türk dili konuşan iki Türk azınlık daha bulunmaktadır.Bunlar, sayıları 7 bin kadar olan Tatarlar ve Gagavuzlardır. Bulgarlar ülkedeki azınlıkları sürekli asimile etmeye çalışmış; 1984-1985 yıllarında ise Türkçe isimleri yasaklayarak göçe zorlamıştır. Türkler bu hadiseye tepki göstermiş; ancak, 1989 yılında 160.000 kadar Türk Türkiye'ye göç etmiştir. Sonraki yıllarda bu sayı 300 bine ulaşmıştır.1985 yılından sonra Bulgaristan'da kalan Türkler, bazı alanlarda Bulgar yurttaşların hak ve hürriyetlerine sahip olmuşlardır.1965 nüfus sayımı verilerine göre Türkler 850 bin'e yakın sayıları ile genel nüfusun % 10'unu oluşturmaktaydılar. 1985 sayımında ise Türk nüfus 1.600 bin civarına ulaşmıştı. Bu durumda Türkler, genel nüfusun % 15'ini teşkil ediyorlardı. Bu nüfus yoğunluklarıyla Bulgaristan'da Türk toplumu en kalabalık azınlık durumundaydı. 1989'dan sonra gerçekleşen göçler, bu sayıyı aşağı çekmiştir.Nüfusun büyük çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.

 

Göçler

 

Balkan Türklüğü, 1940 tarihinden itibaren sürekli olarak Türkiye'ye göç vermiştir. 1944'e kadar 140 bin kişi, 1950-1951'de 155 bin kişi, l978 yılında ise 130 bin kişi Türkiye'ye gelmiştir. 1989 yılındaki göçmen sayısı ise 160 bin civarındadır. Bu göçlerden sonra Bulgaristan Türkleri kırsal alanlarda kalmışlardır.

 

Siyasi Varlıkları

 

1993'den sonra Bulgaristan'da Türklerin "Hak ve Özgürlükler Partisi" Bulgar Parlamentosu'nda yerini almış ve üçüncü siyasi güç olarak 15 milletvekili çıkarmıştır. Ülkede halen 27 Belediye başkanı, 653 köy muhtarı Türk'tür.Devlet dinî kurumları denetim altında tutmakta ve dini çalışmaları yönlendirmektedir.2001'de yapılan seçimlerde ise 30 milletvekili çıkararak Bulgaristan'da ciddî manada siyasî bir güç olmuştur.

 

Eğitim

 

Bulgaristan'da eğitim devlet denetimindedir. Ülkede konuşulan Türkçe, Türkiye Türkçesine oldukça yakındır . Türkçe ilk yıllarda azınlık okullarında öğretim dili olarak okutulurken daha sonra kaldırılmıştır (1960). 1939' da Türklerin yüzde 15'i okula giderken 1957' de bu oran yüzde 97'ye çıkmıştır. 1993'ten sonra ise yeniden Türkçe eğitim başlamıştır. Bulgar Millî Radyosu'nda Türkçe yayınlar başlamış, "Filiz Gazetesi" adlı Türkçe bir gazete yayına girmiştir.

 

Bulgaristan'da Türk Varlığı

 

Osmanlı gazilerinin Gelibolu yarımadasına çıkmalarıyla başlayan Şark Meselesi önce Türklere karşı Avrupa topraklarını nasıl koruyabilmek ve 1683 Viyana bozgununndan sonra Türkleri Avrupa topraklarından nasıl atabilmek sorularına cevap aramak endişesiyle yaratılmıştı. Bu süre içinde, Türk dinamizminden ürken Hristiyan dünyası Türkün çirkin bir görünümünü yaratmak istemiş, gerek edebiyat ve gerekse sanatında bu konuyu özellikle işlemişlerdi. XVIII. yüzyılın sonuna doğru yaklaşıldığında bünyesinde ekonomik, kültürel ve teknolojik değişmeyi geliştirerek güçlü ülkeler arasına katılan Rusya, Fransa ve İngiltere ile birlikte karşısında ortak bir sorun bulmuştu: Gerilemekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nun geleceği. XIX. Yüzyılla birlikte sorun Türk'ü Avrupa topraklarından atmaktı. ancak bununla yetinilmezdi. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda 31 Ekim 1918'den sonra 21 ay 11 gün boyunca uzun süren pazarlıklar Türkiye'nin paylaşılmasını gündeme getiriyordu. Ancak, Türkün şanlı istiklal mücadelesi buna imkân vermedi. Şark Meselesini halletmek üzere olduklarını düşünenler, genç ve kuvvetli Türkiye Cumhuriyeti'yle karşılaştılar.

 

Fuad Köprülü'den bu yana artık kuruluş şartları pek iyi bilinen ve bir yandan eski Türk geleneğine, diğer yandan da İslâmî esaslara dayanan Osmanlı devletinin gelişme yönü, sürekli Batıya doğru olmuştur. 1345'e doğru kendisi gibi bir gazi beylik olan Karesioğullarının ilhâkı, Osmanlılara Edremid Körfezi ile Kapıdağı arasındaki bölgeyi kazandırarak, onları Avrupa toprakları karşısına getirdi. Karesi gazileri, bu önemli uç bölgesine atanan Orhan Bey'in enerjik oğlu Süleyman'ı Rumeli'de fütuhata teşvik ettiler. 1346'dan 1352'ye kadar geçen süre içinde Osmanlılar, Aydınoğlu Gazi Umur Bey de haçlılarla uğraştığı için bu bölgede gazayı yürüten tek kuvvet olarak Balkanlardaki Bizans'ın durumundan yararlandılar ve 1352'de adım attıkları Rumeli'de sürekli ilerlediler.

 

Bu ilerlemede Osmanlıların hemen bir uç oluşturarak orayı yeni bir hayat ve faaliyet alanı olarak belirlemelerinin büyük rolü olmuştur. Kronolojiyi kısaca hatırlarsak, 1357'de Süleyman Paşa'nın ölümü üzerine Şehzâde Murad'ın lalası Şahin ile birlikte bu bölgeye gelmesi 1361'de Edirne'nin fethi, Kuzeye doğru fütuhatı ilerletmek için oluşturulan uç kollarının faaliyetini hızlandırdı. 1366'da artık Rumeli'de yeterince kalabalıklaşmışlar ve sağlam bir şekilde tutunmuşlardı. Bu göç hareketi fetihleri adeta zorlamaktaydı. XV. yüzyıl ortalarına ait paşa sancakları nüfus tahrir defterleri bu bölgelerde nüfusun % 80-90'a varan büyük çoğunluğunun daha o zamanlarda Müslüman Türklerden ibaret olduğunu göstermektedir. Bu deliller, Gregoras ve Dukas gibi Bizans kaynaklarının, "Türklerin kitle halinde yerleşmek üzere geldikleri" hakkındaki ifadelerinin mübalağalı olmadıklarını göstermektedir. Esasen Osmanlılar bunun için Selçuklular tarafından da geniş ölçüde kullanılmış, eski bir kolonizasyon usulü olan ve sürgün denilen yöntemden yararlanarak Türkmen gruplarını özellikle istila yolları üzerinde ve uçlarda yerleştirmişlerdi. Diğer taraftan XV. yüzyıla ait vakıflar ve tahrir defterleri, çiftçi halkın da geniş ölçüde kolonizasyon yaptığı ve yüzlerce köyün kurulduğuna tanıklık etmektedirler.

 

Gelen Müslüman Türklerin genellikle Hristiyan köyleere karışmayarak müstakil köyler kurdukları görülmektedir.Fetihlerin ilerlemesiyle uçlarda yeni sınırlara ulaşılmakta ve yeni ilerleme kolları düzenlenmekteydi. Edirne'nin fethinden sonra sol kolda Evranos Gazi komutasında İpsala, Gümülcine, Serez, Selanik yönünde ilerlenirken orta koldaki uç beyi idaresinde Edirne merkez olarak Filibe, Sofya yönünde; sağ kolda da Zağra, Karinabad, Dobruca, Silistre'ye doğru hedefler belirlenmişti. Uçların bu taksim şekli, eski Türk geleneğine bağlı olup ileride Rumeli'deki sancaklar sağ, sol ve orta kol sancakları olarak üçe ayrılacaktır.

 

I. Murad'ın saltanatı döneminde bu ilk üç istikametteki Balkanların başlıca yolları ve merkezleri, Osmanlılar tarafından ele geçirilmiş bulunuyordu. Orta kolda Meriç vadisi, sağ kolda Tunca vadisi izlenerek Balkan dağları eteklerine daha 1366 yılında varılmıştı. Oradan Sofya'ya, 1385'lerde ulaşıldı. 1386'da Niş zaptolundu. Fetihler sürüp gitti. Osmanlılar birbirleriyle rakip olmaları yüzünden müttefik bulmada zorluk çekmediler. Mesela 1365-66'da Bulgaristan'ın kuzeyinden Macarlar ve Eflak Beyi tarafından istilaya uğraması, Bulgar Kralı Şişman'ı Osmanlılara tâbi hâle getirmişti.Diğer taraftan Osmanlılar Balkan anarşisi içinde birleştirici dinamik bir kuvvet olarak meydana çıktıktıkları zaman Bizans ve Balkanlar yalnız siyasî bakımdan değil, sosyal ve dinî bakımdan da derin bir ayrılık içindeydi. Merkezî otoritenin yokluğu, iç harpler, eyaletlerde senyörlerin toprak ve köylü üzerinde çok sıkı ve keyfî tasarruf ve tahakkümünün yerleşmesi sonucunu vermişti. Toprağa bağlı köylü, senyöre mahsul vergisinden başka bir takım angarya hizmetler de yapmak zorundaydı. Odun ve saman temini, öküzlerle senyör için haftada iki veya üç gün hizmet, bunların en yaygın ağırlarıydı.

 

Çiftçinin toprağından kaçması ve senyörler arasında köylüyü kendi toprağına çekmek için rekabet ve mücadele, bu kötü şartların doğurduğu bir sonuç idi. Osmanlı yönetimi gelince, şu prensipleri tatbik ederek Balkanlarda adeta sosyal bir inkılabın temsilcisi oldu. Öncelikle bütün tarım toprakları üzerinde devletin yüksek mülkiyet haklarını tesis ettiler, başka bir deyişle toprağı sıkı şekilde devlet kontrolü altına aldılar. Mahallî senyöriyal hakları ilga ettiler ve mahallî senyörlükleri kaldırdılar. Bunun doğal bir sonucu olarak senyörlerin ve manastırların köylü üzerindeki angarya ve imtiyazlarını lağvettiler. Mesela odun, saman, taşıma, senyörün toprağında çalışma angaryaları karşılığında 22 akça çift resmi denilen bir vergi koydular. Feodal hizmetlerin suistimallere açık uygulamalarına karşı, bu kolay ödenebilir vergi, başlı başına bir inkılap olmuştur.

 

Kısacası Türk rejimi Bizans'ın son döneminde ve Stefan Duşan İmparatorluğu parçalandıktan sonra Balkanların büyük bölümünde ve Frank egemenliği altındaki Yunan topraklarında görülen feodalleşmeye karşı köylüyü etkili koruma altına alan, tarafsız, yerli halkın haklarına saygılı, kuvvetli bir merkezî idareyi ve onun getirdiği bir güveni temsil etmekteydi.

 

Balkan feodal dünyasında genel olarak devlet gücünün belli ölçüde yok olarak yerini senyörlerin dallanıp budaklanmasına ve birbirlerinin içine girmesine bıraktığı görülür. Buna karşılık, Osmanlı padişahı, veziriazam ve divanın yardımlarıyla köklerini imparatorluğun dört bir yanına kadar uzatan bir yönetim piramidinin tepesinde yer almaktadır. Merkezî iktidarın uygulayıcıları, yani ehl-i örfü, yargı gücünün temsilcilerini denetim altında tutmaktadır. Osmanlı devleti feodal sistemde olmayan bir dizi özellik arzetmekteydi. Tımarlardan yararlanma hakkının ancak hizmet karşılığı devredilmiş olması ve bu hakkın çiftçilerin bizzat kendileri üzerinde değil, reayanın devlete yükümlü olduğu mali haklar üzerinde tesis edilmiş bulunması, belirtilmesi gereken en önemli niteliklerdir.

 

Özelliklerini kısaca açıkladığımız bu yönetim düzenini kuran Türklerin başvurdukları fetih sistemi, komşu devletlerdeki hükümdarlıkları ele geçirip buralarda yerleşmek, sonra yerli hanedanları tedrici şekilde yok ederek o bölgeler üzerinde kontroller kurmaktı. Bu, o bölgedeki yaşayan ahalinin assimile edilmesi, ihtida ettirilerek kimliklerinin yokedilmesi demek değildir. Ortadan kaldırılan feodal yöneticilerdir. Türk yönetiminin iledi düzeni buradaki yerleşiklerin hayat şartlarında olumlu tesirler yapmıştır. Bu hususta da tımar sisteminin rolü büyüktür. Tımar sistemi bir yandan yerli ahaliyi etkilerken diğer yandan da merkezî otoriteyi getirdiği için Türk göçünü de kolaylaştırmıştır. Nitekim, tımar sisteminin uygulandığı bölgelerde Türkleşme uygulanmayan bölgelere göre daha fazladır. Bu iki yönlü gelişmenin örneklerini şöyle sıralayabiliriz:

 

Bir Arnavut tarihçi olan Selami Pulaha tarafından 1974 yılında Tiran'da yayınlanan 1485 Tarihli İşkodra Tahrir Defteri'ni (Defter-i Mufassal-ı Liva-i iskenderiye) incelediğimiz zaman ilk göze çarpan husus, yer ve şahıs adlarının orijinalitesini koruduğudur. Mesela II. cildin 5'inci sayfasında sekiz tane dinî ibadet yeri görülmektedir. Bunlardan beşi manastır, ikisi kilise, biri de keşişliktir. İpek nahiyesinde bir Müslüman, altı tane de gayrimüslim mahalle vardır. Aynı nahiyenin köylerinde de nüfus çoğunluğunu Müslüman olmayanların oluşturduğu görülmektedir. İpek nahiyesinde yerleşim merkezi olan manastırlar bulunmaktadır. Sayıları on kadar olan bu manastırların bir kısmının isimleri: Manastır-ı İstasi, Manastır-ı Şumti Bogovaç, Manastır-ı Nikola şeklindedir. Eserin 30'uncu sayfasında bulunan Karye-i Komnende de aynı manzara görülmektedir. 36'ıncı sayfada bulunan Kumaron nahiyesinde de bir manastır bulunmaktadır.

 

Bu defterdeki örnekler Osmanlıların fethettikleri bölge halkını, dil, din ve ırk açısından serbest bıraktıklarının açık bir delilidir. Aslında Arnavutluk'a ait olan bu defterlerde Müslüman olmayanların çok oluşu, defterin ilk dönemlere ait olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Osmanlılar, İslamiyeti teşvik için bazı kıstaslar koymuşlardır. Yerli halkın bazı görevlere gelebilmesi için askerî kadroya girmek veya bazı görevlere gelebilmek için Müslüman olması gerekmektedir. Böyle olunca özellikle Arnavutluk ve Bosna gibi bazı bölgelerde zorlama olmaksızın dikkate değer ölçüde İslamlaşma görülmektedir. Ancak Arnavutlar ve Boşnaklar İslamiyeti kabul ettikleri halde milliyetlerinde bir değişiklik olmamamıştır. Yani Türkleşmemişlerdir. Nitekim Arnavut tarihçisi Selami Puhala bir çok araştırmasında bu hususu açıkça dile getirmektedir.

 

Dr. Gyula Kaldy-Nagy'nin 1971 yılında yayınlamış olduğu Kanunî Devri Budin Tahrir Defteri (1546-1562), Macaristan'daki Türk hakimiyetini daha yakından tanımaya imkân vermektedir. "Nahiye-i Budun der liva-i Paşa" başlığı altında Nefs-i Budun'daki şahıs adlarının ve mahallelerin büyük bir kısmının gayrimüslimlerden oluştuğu görülmektedir. Halbuki daha sonra bahsedeceğimiz Sofya Tahrir Defteri'ne göre, Sofya şehrinde nüfus çoğunluğu Müslüman Türklerdir. Hatta defterin önsözünde de belirtildiği gibi bazı Macarca kelimelerin defterde kullanıldığı görülmektedir. Mesela biro=muhtar, diak= kâtip, varos= şehir... gibi.

 

Mc. Govan, Bruce W. tarafından 1983 yılında yayınlanan Sirem Sancağı Mufassal Tahrir Defteri, Osmanlılar devrinde Sirem'in nasıl yönetildiği hakkında geniş bilgi vermektedir. Belgede Türklerin fetih politikaları ile ilgili oldukça ilginç kayıtlar bulunmaktadır. Burada ilgimizi çeken husus, Osmanlıların en belirgin fetih ve yerleşme politikası olan; bir bölgeyi aşamalı olarak merkezî yönetim altına alma yöntemidir. Sirem sancağının sakinleri Sırplar olduğu için yer ve şahıs adlarının çoğu Slavcadır. Sirem sancağında da nahiye ve köy adlarının büyük bir kısmı eski yer adlarının devamıdır ve yayınlayan tarafından da belirtildiği gibi çoğu Slavcadır. Burada Masanstır-ı İstari ve Kızıl Kilise gibi yerleşim merkezleri vardır. Sancağın İlok kasabası şehir merkezi olarak çoğunlukla Müslüman Türklerden oluşmaktadır. ancak az sayıda da olsa gayrimüslim isimlere rastlanmaktadır. Aynı kazanın köylerinden ikisi Müslüman Türk, 37'si gayrimüslim ve üçü de karışıktır. Müslüman Türk olmayan köylerin bir kısmında bir veya iki hane Müslüman Türk bulunmaktadır. Pek çok kazası olan Sirem sancağının öteki kazalarının da durumu İlok ile benzerlik göstermektedir.

 

Buraya kadar sıraladığımız örnekler, Osmanlıların Balkanlardaki egemenliği gerçekleşirken bugünkü bazı tarihçilerin iler sürdükleri gibi sistemli bir ihtida, yani İslamlaştırma politikası takip etmediklerine delildir. Nitekim Batılı bir Osmanlı tarihçisi olan Machicl Kiel, 1985 yılında yayınladığı Art and Society of Bulgaria in tihe Turkish Period adlı eserinde bu görüşleri aynen desteklemektedir. Zaten böyle bir zorlamayı gerektirecek bir davranışa yönelmeleri söz konusu olmazdı. Şöyle ki,

 

1. Osmanlı devleti, Orta-Doğu İmparatorluklarının çoğu gibi bir takım kaynaklardan beslenen, özellikle eski Türk geleneğinden etkilenen bir yönetim anlayışını, İslami teoriye dayandırmıştı. İslam hukuku olan fıkıh, temel olarak Müslümanların ilişkilerini düzenleyen kurallar getirmiş olmasına rağmen Müslüman olmayanların da İslam halifesinin otoritesini tanıdıkları takdirde zimmî statüsüne alınarak hangi esaslara tabi olacaklarını belirlemişti. Yönetim açısından onların gayrimüslim olmaları, herhangi bir zorluk yaratmıyordu. O nedenle İslama davet ya da kendiliğinden hidayete erme, ancak sevinçle karşılanan bir olgu olarak değerlendirilmekte ve bu tür yeni din kardeşleri hüsnü kabul görmekteydi.
2. Balkanların fethinde biraz önce de açıkladığım gibi Osmanlılar "uç" geleneğinin itici gücünden yararlanmışlardı. Uç hayatının hoşgörülü, elektrik nitelikleri, zimmî denerek, padişahın koruyuculuğu altına alınan gayrimüslimlere karşı hinterlanddan daha toleranslı bir davranışa sebep olmaktaydı.
3. Ayrıca, gayrimüslimlerden alınan şerî vergi cizyenin, nakdî bir vergi olması dolayısıyla bu gelirler doğrudan merkezî hazineye aktarılabilecek cinsten olduğu için devletin bu açıdan da zorla İslamlaştırma politikası uygulaması söz konusu değildi.
4. Fethedilen ülkelerin yine İslamî teori açısından dârü'l-İslama, İslam toprağına dönüşmesinden dolayı buraları Türk-İslam nüfus açısından da yerleşmeye açık hale geliyordu. Nitekim gelişmenin bu ikinci yönünün bol sayıda delilini sıralamak mümkündür:

 

Fethedilen bölgelere Türk-İslam nüfusun akımı, başlıca şu yollarla oldu: 1. Osmanlıların Balkanlara geçip ilerlemeye başladıkları andan itibaren Türkmenlerin de orada yerleşmeye başladıklarını görüyoruz. Bu iş ilerledikçe buna uygun olarak Türkmen taifelerinin sayıları ve önemleri artmış, daha sonra da bunları askerî bir teşkilata bağlamak, kendilerine mahsus bir nizam ve kanun meydana getirmek gereği ortaya çıkmıştır. Bu vakıanın delillerini hem kroniklerde, hem de tahrir defterlerinde bulmak mümkündür. Mesela, Aşıkpaşazâde, daha 1335'de "Karesi vilayetine gelen göçer evlerin Rumeli'ye geçirildiğini, bunların bir müddet Gelibolu civarında sâkin olduklarını" kaydetmekte ve Hayrabolu'ya giderek yurt tutup gaza ile meşgul olduklarını ilave etmektedir. Bunu fethin ilerdeki safhalarında Balkanların bütün bölgelerinde görüyoruz.

 

Rumeli'de tamamen yayıldıktan sonra tahrirlerini ve yükümlülük altına alınmalarını kolaylaştırmak amacıyla, Türkmenler ya yoğun olarak bulundukları mevki ve merkezin adına, ya herhangi bir niteliklerine, ya da o cemaatin reisliğini yapan kişinin adına göre adlandırılmışlar ve resmî işlemlerde böylece tanınmışlardır. Diğer taraftan, bu Türkmen gruplarına göre ayrı ayrı defterler düzenlenmiş, bunların birer suretleri merkeze gönderilmiş, diğer suretleri de Türkmen beylerine verilmiştir. Daima başvurulan, gerektiğinde sureti çıkartılarak ilgili kişilere gönderilen bu defterler zaman zaman yenilenmiş yeni durumları tam ve doğru olarak aksettirecek yeni tahrirler yapılmıştır.

 

Naldöken Türkmenleri

 

Bunlar, Türkmen gruplarının en önemlilerindendir. Özellikle şimdiki Bulgaristan'da hemen her yerde rastlanan Naldöken Türkmenleri, XVII. yüzyıl başlarına kadar teşkilatını ve bütünlüğünü korumuş, hatta sayıları sürekli olarak artmıştır. Mesela 1543'te yalnız 196 ocak mevcut iken altmış sene sonra, 1603'te 243 ocak olmuş ve tahrir edilenlerin toplamı 8.763 kişiye yükselmiştir. Defterlere kaydedilmeyenle, herhangi bir sebeple, bu teşkilatlattan ayrılmış olanları da hesaba katmak şartıyla Naldöken Türkmenlerinin kadın, erkek bütün nüfusunu bu sırada yaklaşık olarak 50.000 kabul etmek mümkündür.

 

Bunların en fazla bulunduğu yerleri de belgelerden belirleyebiliyoruz. Mesele, Eskihisar-Zağra'da 66 ocak, Filibe'de 46 ocak, Tatarpazarcık'ta 19 ocak Türkmen kaydedilmiş durumdadır. Bunların yanında İhtiman, İzladi, Tatarpazarı, Çirmen, Yanbolu, Şumnu, Varna, Pravadi, Hirsova, Tekfurgölü, Silistre, Aydos, Çernova, Tırnova, Niğbolu, Hasköy, Çırpan, Kazanlık'taki Naldöken Türkmenleri dikkate değer görülenlerdir.

 

Tanrıdağı Türkmenleri

 

Sayıları ve Rumeli'de yayıldıkları alanın genişliği ile bu alanların nüfus ve kolonizasyon hareketlerinde çok büyük ve enemmiyetli bir rol oynamışlardır. Bu grup Naldökenlere nazaran daha kalabalık olduğu gibi Rumeli'de daha geniş bir alana yayılmışlardır. Edirne, Kırkkilise, Bender, Akkerman gibi bir kaç yer dışında, Naldökenlerin bulunduğu her yerde mevcut olduktan başka Rusçuk, Tırnova, Razgrad, Niğbolu gibi Kuzey Bulgaristan'da yoğun olarak Batı Trakya'da fazla sayıda Kavala, Drama, Demirhisar gibi kısmen Makedonya'da yerleşmişlerdir.

 

1591 yılı defterlerinde toplam olarak 3.000 ocak kaydedilmişlerdir. 1584-1591 yıllarında Tanrıdağı Türkmenlerinin eşkinci ve yamakları toplamı, yani askerî ve malî yükümlülük altında bulunanların sayısı 16.835'tir. Bu miktar Naldöken Türkmenleri mevcudunun en fazla bulunduğu adedin yaklaşık iki mislidir. Kayıtlı olmayan serbest haymeneleri de hesaba katmak şartıyla bu grubun genel nüfusunun XVI. yüzyıl sonunda XVII. yüzyıl başında yaklaşık 100.000 kişi olduğunu kabul etmek herhalde yanlış olmayacaktır.

 

Ofçabolu Türkmenleri

 

Ofçabolu, bilindiği üzere Üsküp ile İştip arası bölgeye verilen addır. Buranın adıyla anılan Türkmenler, imparatorun eski Kosova ve Manastır vilayetlerinde dört mahalde yoğun olarak ve Bulgaristan ve Dobruca'da değişik yerlerde görülmektedir.

 

Vize Türkmenleri

 

Bu gruplar, Dimetoka ve Hasköy dışında Rumeli'nin çeşitli yerlerinde ve Bulgaristan'da görülmektedir. Sayıca, daha önce zikrettiklerimizden azdırlar. Türkmenlerden başka bir de Tatarlar vardır ki, aynı hukukî statü içinde ve aynı mâlî yükümlülük altında Türkmenlerle birlikte ve onların yazılı bulundukları defterlerde tahrir edilmiş, bunlardan her grup, yakınlığına göre bir Türkmen subaşısına tabi kılınmış ve onun zeameti arasında anılmıştır. Bunlara da Bulgaristan'ın ve diğer Balkan topraklarının çeşitli yerlerinde rastlanmaktadır.

 

Kocacık Türkmenleri

 

Kısmen Naldöken ve Tanrıdağı Türkmenlerinin bulunduğu Doğu Trakya, Bulgaristan ve Doğu Rumeli'nin doğu tarafları, bütün Dobruca ve Bender, Akkirman mıntıkalarında yaşayan Kocacık Türkmenleri, oldukça ehemmiyetli bir grup teşkil etmişlerdi.

 

Türkiye Cumhuriyeti Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Türkiye Cumhuriyet Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde mevcut Anadolu ve Rumeli'ye ait tahrir defterlerinde yaptığımız ve toplam nüfusu belirleme çalışmalarımızın sonucu, tahminlerimize göre bu saydığımız Türkmen gruplarının asgari 500.000 dolayında olduklarını göstermektedir. Tarihî demografi ile uğraşanların yakından bilecekleri üzere, defterlere kayıtlı yükümlülerin sayısı, çoğu kez gerçeği en alt düzeyde göstermektedirler. Çeşitli nedenlerle defter dışında kalanların sayısı bazen çok büyük sayılara ulaşmaktadır.

 

Defter dışı kalanların sayıca pek fazla olmayacağı düşünülse bile, Türkmen gruplarının sadece Bulgaristan toplam nüfusu içinde küçümsenmeyecek bir oranda olduğu kendiliğinden anlaşılır. Oysa Balkanların demografik yapısı içinde yalnızca Türkmenler bulunmaktadır. Tahrir defterleri, şehirlerin, köylerin de büyük ölçüde Türk-Müslüman nüfusu barındırdığını göstermektedir.2. Balkanlarda Türk-Müslüman nüfusunun yerleşmesinde gözlenen ikinci olgu, şehirlerin yeni yapılar etrafında oluşan Müslüman mahaleler yoluyla yeniden iskânı ve tekke ve zaviyelerin nüfus çeken odaklar olarak belirmesidir. Bu olgunun delilleri olabilecek örnekleri, Bulgaristan tahrir defterlerinde görebiliriz.

 

Türkiye ile Ekonomik İlişkiler

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk Sofya'da Askeri Ataşe iken, Bulgaristan Kooperatifçilik hareketini, Balkan ülkelerindeki kooperatifçilikle ilgili gelişmeleri izlemiş ve incelemiş, Midhat Paşa'nın Memleket Sandıkları olayından önemli ölçüde esinlenmiştir. Nitekim Atatürk, Cumhuriyetin ilanını beklemeden ve diğer bir dizi devrimleri gerçekleştirmeden önce Kooperatif Şirketleri adlı bir kitap yayınlamak suretiyle Türk ulusunun kooperatifleşmesi çağrısında bulunmuştur. Matbuat Umum Müdürlüğü'nün 24 No'lu yayını olarak, 19 Mart 1923 tarihinde yayınlanan Kooperatif Şirketler adlı eserin, imzası bulunmasına karşın, Atatürk tarafından kaleme alınmış olduğunda kuşku yoktur. Çünkü eserde Atatürk'ün Sofya Askerî Ataşeliği yaptığı dönemdeki Bulgaristan Kooperatifçilik hareketinden söz edilmekte, ayrıca yazıdaki anlatım, Atatürk'ün üslubuna tümüyle uymaktadır.

 

Baştan sona değin, kooperatifçiliğin yararlarından söz edilen bu eserde, Bulgaristan örneğine geniş yer verilmektedir. Eserde, Almanya, İngiltere, Rusya, Macaristan, İtalya ve Romanya'daki kooperatiflerden de söz edildiğine göre, Atatürk, Sofya'da görevli bulunduğu süre içerisinde esaslı bir biçimde incelemek olanağı bulunduğu Bulgaristan Kooperatifçiliği ile ilgili bilgiler de edinmiştir. Eserin Koy Muallimlerini Vazife Başına davet başlıklı bölümü, önemli ve ilginçtir. "Bulgar köylerini Bulgar muallimlerinin kurtardığını unutmamalıyız. Ziraat, sanayi ve ticaret erbabının kuvvei istihsaliyesini arttırmak ve istihlakatı tahtı nizama almak, dolayısıyla müşterikler arasında iştirak ve yardım fikrini takviye eylemek suret ile iktisadi ve içtimai pek çok fevaidi cami olduğundan dolayı aslı hazır siyaseti iktisadiye ve içtimaiyesinin büyük bir amili halinde bulunan kooperatif şirketler teşkilatının memleketimizde de taammümü hususunda en büyük hizmeti dokunacak olanlar, her an çiftçi ve ahali ile temasta bulunmak fırsatına malik bulunan kasaba ve köy muallimleridir. Bulgaristan'da teşekkül eden ve şimdi köylüye pek büyük faydalar temin etmekte bulunan kooperatif şirketleri, hiçbir mecburiyet-i kanuniyeleri olmadığı halde fedakar vatanperver Bulgar köy muallimlerinin gayretleri eseridir. Vatanını seven her Türk köy ve kasaba muallimi de köylerimizi iktisaden ve içtimaen yükseltecek bu müessesatın memleketimizde teammümü hususuna son derece gayret etmeği bir vazife mukaddese-i vicdaniye olarak telakki etmelidir.

 

Her ne kadar hükümetimiz tarafından sırf bu şirketler hakkında Meclis-i Milli'ye teklif olunan kanunun Meclis tarafından şimdiye kadar müzakere ve kabul edilen maddeleri meyanında beşinci madde bu hususa sarf-ı gayret etmeği memurlar için bir vazife telakki ediyorsa da arz olunduğu veçhile yükselmeğe pek muhtaç fedakar köylümüzün refah ve saadetine çalışmak ve Vazife-i kanuniye olarak değil fakat bir vazife-i vicdaniye ve vataniye olarak telakki edilmeli ve Türk gençliği meydanı harbe koştuğu gibi memleketimizin iktisadi vaziyetini ıslah etmek üzere de bundan sonra yapmağa mecbur olduğumuz müthiş cidalin başına geçmelidirler. Meclis-i Milliyenin kabul ettiği ve henüz mevkii icraya vazolunmayan beşinci maddede 'Ziraat Müdür ve memurları ile ziraat ve ticaret ve sanayi odaları ve bilumum muallimler kooperatiflerin teşkili hususunda muavenet etmek ve malumat-ı lazımeyi ifa eylemekle mükelleftir. Bunu ifa etmeyen memurlar ve muallimler vazifelerini ifa etmemiş addolunurlar" denilmektedir.

 

Bulgaristan ile ticari ilişkiler üç döneme ayrılır. Dünya ekonomik buhranına kadar olan birinci dönemde (1923-1930) iki ülkenin birbirinden satın aldığı malların değeri yılda birkaç milyonu buluyordu. Liberal bir dış ticaret siyasetinin yürütüldüğü bu dönemde Bulgaristan'dan yapılan ithalatın değeri, toplam ithalata göre ortalama yüzde 2 kadardı. II. Dünya Savaşı öncesine denk gelen ikinci dönemde (1930-1940) Türkiye'de dış ticarette devletçilik ağır basar. Bu dönemde iki ülke arasındaki alışveriş yılda birkaç yüz bin lirayı geçmez. Örneğin, yeni bir ticaret anlaşmasının imzalandığı, 1935 yılında Türkiye'nin Bulgaristan'dan ithalatı 136,000 lira, Bulgaristan'a ihracatı 200,000lira tutarındadır.

 

II.Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan son dönemde ticari ilişkiler yeniden canlandıysa da başlangıçta ithalat ve ihracatta önemli bir gelişme olmadı. Ancak son on beş yılda iki ülke arasındaki ticaret hacmi nispeten genişleyerek iki katına ulaştı. 1972'de Bulgaristan'dan yapılan ithalatın değeri, toplam ithalat değerinin binde 3'ü, Bulgaristan'a ihracatın değeri ise toplam ihracat değerinin binde 6'sı kadardı. Bu dönemde iki ülke ticaretini düzenleyen anlaşma 23 Şubat 1955'te Ankara'da imzalanmış olan kliring anlaşmasıdır. Her yıl uzatılmakta olan bu anlaşmaya göre, Türkiye Bulgaristan'dan marine, suni elyaf, petrokimya ürünleri, suni gübre, sudkostik, çelik vb. satın alır. Bulgaristan'a turunçgiller, pamuk, fındık, küspe, dokumalar, borasit, buzdolabı, çamaşır makinesi vb. satar. Bunların dışında iki ülke arasında elektrik akımı için bir anlaşma da yapılmıştır. Bununla ilgili tesis ve bağlantılar 1970 sonlarında tamamlanmıştır.

 

Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler özellikle dış ticaret alanında gelişmeye devam etmektedir. Bu ilişkiler 1974 yılında imzalanan ticaret anlaşmasına dayanmaktadır. Bu anlaşmayla kliring sisteminden konvertibl dövizle ödeme ticaretine geçilmiştir. 1975 yılı içinde Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Başbakanı Süleyman Demirel arasında üç görüşme yapıldı. Bu görüşmelerin iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi bakımından büyük önemi vardır. 20 Temmuz 1975'te Süleyman Demirel ile Todor Jivkov, Babaeksi'de kurulan Türkiye - Bulgaristan elektrik alışveriş trafo merkezini hizmete açmak üzere bir araya geldiler. Burada yapılan görüşmeden sonra yayımlanan Ortak Bildiride şöyle deniyordu: "Türkiye ile Bulgaristan, dünya barışı ile, Avrupa ve Balkanlar'da politik yumuşamanın sağlanması konusunda aynı görüşleri paylaşmaktadırlar. İkili ilişkilerin geliştirilmesine yönelik çalışmaların da hızlandırılmasını dilerler."

 

Nitekim bu görüşmenin hemen ardından, gene Temmuz ayında, Varna'da Türk- Bulgar Karma Taşıt Komisyonu toplandı ve iki ülke yurttaşlarının birbirlerinin topraklarında uğrayabilecekleri kazalarda, acil yardımın sağlanması ve gerekli kolaylıkların gösterilmesi üzerinde anlaşmaya varıldı. Bunun yanı sıra Avrupa - Asya telefon bağlantısının geliştirilmesi amacıyla Sofya - İstanbul telefon hattının çekilmesi kararlaştırıldı (bu konudaki anlaşma, 2 Haziran 1976'da Türkiye'ye gelen Jivkov ile Demirel arasında imzalandı.

 

1975 yılı Ağustas'unda, Helsinki'de toplanan Avrupa İnsan hakları Konferansı'nde yeniden bir araya gelen Jivkov ile Süleyman Demirel, ikili ilişkilere yeni bir hız kazandırılması konusunda anlaşmaya vardılar. Bu görüşme, gerçekten de Türk - Bulgar ilişkilerinde bundan sonra özlenecek hızlı gelişmenin başlangıcı oldu. Aynı yılın Eylül ayında Varna'da toplanan Türkiye - Bulgaristan ekonomik, Bilimsel ve Teknik işbirliği Komitesi'nde çok önemli bazı anlaşmalara varıldı. Bunların arasında: Beş yıl süreli Ekonomik, Teknik ve Politik Anlaşma ile bu konulara ilişkin bir protokol da yer almaktaydı. İşbirliği alanına giren konular arasında makine yapımı, metalürji, tarım ve gıda sanayii, elektrik enerjisi kimya, petrol, ecza sanayii, taşıt ve ulaştırmacılık, mal değişimi ve turizm ön sıraları alıyorlardı. Ayrıca, çeşitli uyuşmazlık konularına da yeni yaklaşımlar getirilmekteydi.

 

TIR trafiği ve elektrik alımı: 1975 yılında iki ülke arasındaki uyuşmazlık konularının başında, Bulgaristan'ın Türkiye'den geçmek zorunda olan ve sayıları yılda 50 bini aşan TIR kamyonlarından alınacak geçiş ücretlerinin saptanması ile Bulgaristan'da yaşayan Türklerin durumu gelmekteydi. Bu iki sorun tam bir çözüme kavuşturulamamıştı, ama iki yıl önce 14 milyon dolar dolayında olan ticaret hacmi 33 milyon dolara, Bulgaristan'dan satın alınmağa başlanan elektrik enerjisi de 100 milyon kws'a ulaşmıştı. Bulgaristan Devlet Başkanı Todor Jivkov, 1976 yılının 2 Haziran'ında resmi bir gezi için Türkiye'ye geldiğinde, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni aşamalar gerçekleştirildi. Todor Jivkov - Süleyman Demirel görüşmelerinin sonunda 6 Haziran'da yayınlanın Ortak Bildiride şöyle denilmekteydi: "Türkiye ile Bulgaristan kara, hava ve deniz ulaşımında işbirliğine gidecekler; TIR'ların Türkiye'de konaklamaları (ki bu konuya Milli İstihbarat Teşkilatı karşı çıkmaktaydı) ve iki ülke arasındaki geçişlerde vize sorunu ise çözümlenmek üzere görüşmelere konu edilecektir." 1976 yılında Türk - Bulgar ilişkilerinde gerçek anlamıyla somut gelişmelerin elde edilebildiği söylenemez. Her ne kadar Bulgarlar 21 Eylül'de, havuzları kendi topraklarında kalacak bir baraj için ortaklık önerisinde bulundularsa da, bu ortaklık gerçekleştirilemedi. 1976 yılında iki ülke arasındaki en önemli gelişme. Türkiye'nin almakta olduğu elektrik enerjisinin yılda 330 milyon kilovat saate yükseltilmesidir.

 

Ödeme güçlükleri: 1977 yılına girilirken, iki ülke arasındaki bazı sorunların hala askıda olduğu görülüyordu. Nitekim o dönemin ana muhalefet partisi lideri CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit , Ocak ayında Bulgaristan'a yaptığı gezi sırasında Todor Jivkov'la görüşürken: "bugüne dek elde edilen gelişmeler elde edilebilecek olanların yanında çok azdır" diyordu. 1977 yılı, Türkiye'nin ekonomik bunalıma girdiği ve döviz işlemlerinin hemen hemen tümüyle durduğu yıldı. Bu olgu Türk-Bulgar ilişkilerine de yansıdı ve Türkiye o yıl aldığı 500 milyon kilovat saat elektrik enerjisinin bedelini ödeyememek durumunda kaldı. Bulgarlar'ın "protesto" çekmelerinden sonra, Eylül ayında Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil elektrik alabilmek için Bulgaristan'a gitti. Bu görüşmelerden sonra Türkiye Kasım ayı başlarında yaklaşık 9 milyon dolar borcunu ödedi ve bunun üzerine Bulgaristan elektiriği kesmekten vazgeçti.

 

Ticari Mübadele

 

Türk balıkçılarının, Bulgar karasularına girdikleri gerekçesiyle 1977 Ocak ayı başlarında tutuklanmaları, iki ülke arasındaki ilişkilerde bazı gerginlikler yarattıysa da, Haziran ayında İstanbul'da Bulgar Sanayi Sergisinin açılması ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin 55 milyon dolara çıkması gibi olumlu gelişmeler gerginliği kısa sürede giderdi. İki ülke arasında ticaret hacmi artıyor, ama ödemeler dengesi açığı Türkiye aleyhine gelişmekte devam ediyordu. Çünkü iki ülkenin tarım ürünlerinde benzerlik vardı, ancak sanayi ürünleri alışveriş konusu olabilirdi. Bu alandaysa Türkiye'nin satacağı alacağından azdı. Türkiye, Bulgaristan'dan başta elektrik enerjisi olmak üzere makine ve donanımları, yapay gübre, sudkostik, cam, kimyasal maddeler ve seramik gibi yüksek değerli mallar satın almakta, bunlara karşılık turunçgiller, pamuk, fındık, küspe, dokuma, bor tuzları, buzdolabı, deri ve zeytin gibi ürünler satmaktaydı.

 

1978 yılı başlarında, Türkiye'de Bülent Ecevit hükümetinin kurulmasından hemen sonra, Türk-Bulgar ilişkileri yeni bir gelişme sürecine girdi. 4 Ocak'ta Bulgaristan, Türkiye'ye vermekte olduğu elektriği 2 milyon kilovat saate çıkarmayı kabul etti. Ticaret Bakanı Teoman Köprülüler, 24 Nisan 1978'de Sofya'ya giderek Ekonomi-Ticaret Karma Komisyonu çalışmalarına katıldıktan sonra, Başbakan Bülent Ecevit'te 3 Mayıs 1978'de Devlet Başkanı T. Jivkov'un davetlisi olarak Bulgaristan'ı ziyaret etti. İki devlet adamı arasında Varna'da yapılan görüşmeler sonunda bir Geniş Kapsamlı İşbirliği Belgesi imzalandı. Buna göre, iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret hacmi yılda 200-300 milyon dolara yükseltilecek, Tunca nehri üzerinde ortak yatırımla bir baraj yapılacak, elektrik alışverişinde teknik kapasite en yüksek düzeye çıkartılacak ve bazı tarım araç ve gereçleri ortaklaşa yapılacaktı. Aynı belgede yıllardan beri çözümlenemeyen TIR kamyonlarının Türkiye'den geçişleri ve Bulgaristan'ın Türklere vize uygulaması gibi sorunlar için de yeni yaklaşımlar sağlandığı belirtiliyordu.

 

Ecevit, gezisinden hemen sonra 1-3 Haziran tarihleri arasında Bulgaristan Devlet Başkanı Todor Jivkov Türkiye'ye geldi. Yapılan görüşmelerde, Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç dolayısıyla ortaya çıkan bölünmüş aileler sorunu ele alındı ve bazı yeni yaklaşımlar sağlandı. 1978 ortalarında Bulgaristan'ın Türkiye'den yılda 20 bin otomobil istediği, 22 Kasım'da da Türkiye'nin birikmiş borçlarının yeni bir ödeme planına bağlandığı açıklandı. Aynı yıl Bulgaristan'ın Türkiye'ye verdiği elektriğin tutarı da, çeşitli kesintilere rağmen bir önceki yıl düzeyini aştı.

 

1982 yılında Bulgaristan'da düzenlenen Türk Sanayi Sergisi sırasında karma Bulgar-Türk işletmeleri kurulması için yeni imkanların mevcut olduğu tespit edildi.

 

Bilimsel, Kültürel ve Sportif İlişkiler

 

Bulgarlarla Türkler arasında kültürel işbirliği ve yakınlaşmanın taşıdığı önem siyasi ve ekonomik olduğu kadar bilimsel ve kültürel açıdan da incelenmeye değer. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra, iki toplum arasındaki kültürel işbirliği belirgin bir aşama gösterme; ancak bir ara gelişen kültürel ilişkiler birkaç edebî eserin çevrisi üzerinde yoğunlaşır. Yirminci yüzyılın ilk 20-30'lu yılları Türk toplumunun tarihî evriminin en çalkantılı dönemidir. Eskimiş doğmalar, köhnemiş gelenekler yok olmuş, yeni bir sosyal düzen, yeni bir kültür, yeni bir ideoloji doğmuştur. Türkiye Cumhuriyeti dünya tarihi sahnesindeki yerini almıştır.

 

Bu dönemde Bulgar-Türk kültürel ilişkileri belirli bir aşama göstermektedir. 1924 yılının sonlarına doğru, bir grup Bulgar aydının girişimiyle Sofya'da bir Bulgar-Türk Cemiyeti kuruldu, temel ilkeler saptandı. Süresiz başkanlığa Sofya Üniversitesi'nde Mali Bilimler profesörü Petko Stojanov getirildi. Dernem yönetim kurul Trajko Popov (sekreter), Panco Dorev (ikinci başkan), Petar Mutafciev (üye) ve diğerlerinden oluşuyordu. Daha sonra yönetim kuruluna Dimitar Pandov, Pavel Satev, Boris Ackov, Galab D. Galabov vb. getirildi. Bulgar-Türk Cemiyeti'nin amacı, iki komşu millet arasında ekonomik, siyasi, kültürel bağları sağlamlaştırmaya katkıda bulunmaktı. Karşılıklı ziyaretler, konferanslar, geceler vb. düzenlendi. Uzunca bir süre sonra 1931'de, Ankara'da Meclis üyesi ve siyaset adamı Fazıl Ahmet Bey başkanlığında Türk-bulgar Cemiyeti kuruldu. Türk-Bulgar Cemiyeti de aynı amaca yönelikti.

 

Ünlü Bulgar kültür elçilerinden iki yazar Dora Gabe ve Jordan Stubel ve bir sanatçı Vela Useva-Karalijceva, Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk kişi oldular. İstanbul'da Eylül 1924'te düzenlenen büyük bir Polonya Sanayi Sergisi'nin açılışına katıldılar. Bu fırsattan yararlanarak eski Osmanlı başkentinin görülmeye değer yerlerini gezdiler ve yeni cumhuriyetin aydın kesimiyle temas kurdular.1924 yılında Bulgaristan'ın eğitimi ile ilgili yayın organlarında Türk eğitim sistemi ve Türk eğitimcilerinin faaliyetleri konusunda yazılar yer aldı. İki ülkenin eğitim örgütleri arasında ilişki kurulması yolunda girişimlerde bulunuldu. Edirne Lisesi ilk ve orta bölüm öğretmenlerinden kalabalık bir grup, Milli Eğitim Bakanlığı baş müfettişi başkanlığında 1925 Eylülünde Bulgar eğitim sistemi ve ders programı konusunda bilgi almak üzere Bulgaristan'a gitti. Kısa süreli bu ziyaretleri sırasında Sofya'daki Etnografya Müzesi'ni, hayvanat bahçesini, Parlamentoyu ve diğer kuruluşları gezdiler. Başkent dışında, Bulgaristan Türklerinin kültürel gelişimini ve yaşam biçimini görme fırsatını buldukları Ruse, Sumen, Razgrad ve diğer yerleşim bölgelerini ziyaret ettiler.

 

Türk eğitimciler Bulgaristan gezisinden çok memnun kaldılar. İstanbul gazetesi Sabah'ın bir yorumuna göre Tür öğretmenlerinin Bulgaristan'daki sıcak karşılanmaları, iki toplum arasındaki dostluğun kutlanmasıydı. Altı yıl sonra 9 nisan 1931'de Sofya II. Erkek Lisesi öğretmenlerinden bir grup Edirne'ye geldi. Edirne'deki meslektaşları kendilerin büyük bir içtenlikle karşıladılar. Bulgar konuklar şehir müzesini, Sultan Selim ve Sultan Murat camilerini ve diğer ilginç yerleri ziyaret ettiler. Şehrin kız lisesinde konuklar şerefine özel bir konser düzenlendi. İki ülkenin lise hocaları, kendilerin ilgilendiren konularda -öğrenim sistemi, öğretim programı, öğretim metotları - uzun uzun görüşme fırsatı buldular. Bu vesileyle Edirne'de basılan Milli Gazete'de Kadri Oğuz tarafından Türk-Bulgar Dostluğu başlıklı bir baş makale yayımlandı. Yazıda içten ve dostane bir ifadeyle şunlar yazılıydı: "Sofya'dan gelen 24 lise öğretmeni ve 3 eğitmenin Edirne'yi ziyaretleri sırasında iki toplumun eğitimcilerinin nasıl karşılaştıklarına tanık olduk, bir gün, hatta bir saat içinde birbirleriyle kaynaştılar... bu şekilde kurulan karşılıklı samimi bağların, günden güne sağlamlaşacağını umuyoruz".

 

1926 Kasımında, Türkiye maliye Bakanlığı adına altı üyeden oluşan bir heyet Sofya'ya gitti. Türk uzmanlar Bulgar vergi mevzuatı ve Bulgaristan'da uygulanan dolaysız vergi sistemiyle ilgili incelemelerde bulundular. Heyetin başkanı, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü müdür yardımcısı Şefik Bey'di. Konuklar Sofya'yı, Dupnica'yı, Pernik'i ve dolaylı ve dolaysız vergi uygulamalarını yerinde inceleme imkanını buldukları diğer yakın yerleşim bölgelerini gezdiler.

 

Bu dönemde Bulgaristan'da özellikle Türk edebiyatı eserleri tanınmaktaydı. En ünlü Türk yazarlarının eserleri Bulgarca'ya çevrilmişti. Bunlar arasında çok beğenilen eserleri önemli yer tutuyordu (Halide Edip'in "Ateşten Gömlek", "Vurun Kahpeye" vb.) Sofya'da çıkan SVOBODNO REC gazetesi, tanınmış Bulgar kadın yazarı Anna Kamenova'nın hazırladığı Edebiyatlar ve Sanatlar sütununda halide Edip'in edebi kişiliği konusunda geniş bir makale yayınladı. Makalenin başlığı "Türk Georg Sand'ı" idi. Devamında şunlar yazılıydı: "Genç Türkiye'nin kurucuları arasında bir kadın uzun süreden beri seçkin bir yere sahip bulunmaktadır. Bu enerjik ve spirituelle kadına George Sand adını vermek yerinde olur. Yeni Türk edebiyatını çok sayıda okuyucusu olan ve beğeni kazanmış sayısız romanla zenginleştirmiştir. Halide Edip. Türk kadının kültürel bağımsızlığını kazanması yolunda gönülden mücadele verenlerin başında gelir. Halide Edip'le ilgili bir başka makale de Varna'da basılan edebiyat ve sanat dergisi ZENSKO OGLEDALQ'da yayımlandı. Makalede şöyle deniliyordu: "Halide Edip, en ünlü kadın yazarlardan biridir. İlk yapıtları savaşın ilanından sonraya rastlar. Ününü borçlu olduğu "Ateşten Gömlek" romanında, savaşta gördüklerini kendine özgü ve büyüleyici bir tarzda kaleme almıştır. Savaşla geçen yılların etkisiyle yazdığı ikinci romanı, psikolojik bir tahlil olduğu kadar çok da ilginçtir". (Vurun Kahpeye"den söz edilmektedir).

 

İlerici siyasi fikirlerin odak noktası, edebiyat ve bilim dergisi NAKOVALNİA,1926'da çıkan sayılarından birinde, tanınmış yazar Dimitar Poljanov'un kaleminden, Tevfik Fikret'in şiiri Victor Hugo'yu anımsatır. Şiir, büyük bir insan sevgisinin ve merhametin izlerini taşımaktadır. Mısralar zengin ve ahenklidir... Tevfik Fikret Türk şairleri arasında şüphesiz ilk sırayı alır". Derginin aynı sayısında Fikret7in, D. Poljanov ve M. Ayvazov tarafından çevrileri yapılmış iki şiiri yayımlandı: Gelecek ve Kutsal Savaş.

 

1926 yılının sonlarına doğru, sayfalarında Bulgar ve dünya edebiyatına geniş yer veren haftalık VESTNİKNA ZENATA Gazetesi, Türk kadınıyla ilgili özel bir makale yayımladı. Damyan Kalfov'un kaleme aldığı bu uzun makale şu başlığı taşıyordu: Edebiyat ve Sanat Dallarında Türk Kadını. Yazar dergide çok sayıda Türk kadınının -yazar, sanatçı, ressam, kompozitör, milimle uğraşanlar - eserlerini sıralamaktaydı. Damyan Kalfov özellikle kadın yazarlar konusunda şunları söylüyordu: "Edebiyat dünyasında kadının en ünlü temsilcisi Halide Edip'tir. Kendisi yurtseverlik duygularının işlendiği çok sayıda romanın yazarıdır... Aynı zamanda eski rejimde ve Cumhuriyetin ilanından sonra ülkenin sosyal ve siyasî hayatı

 
 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 248 ziyaretçi (402 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol