BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  Evliya Celebi Seyahatnamesinde Bulgaristandaki Bazi Kültür Merkezleri 27.04.2024 14:30 (UTC)
   
 


 

 

 

 Eyüp COŞKUN** - Ferhat ENSAR

ÖZET

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Türk kültür ve edebiyat tarihi için önemli bir eserdir. Bu eser XVII. yy. Osmanlı’sında Anadolu’dan Rumeli’ye, kavimlerin ve inançların kaynaştığı geniş bir coğrafya hakkında bize birinci derecede kaynaklık etmektedir. Bu geniş coğraf-yaya Bulgaristan toprakları da dâhildir ve Seyahatname, Bulgaristan’ın XVII. yüzyıldaki siyasî-sosyal ve iktisadî yapısıyla ilgili önemli bilgiler taşımaktadır. Bu çalışma kapsa-mında da Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden yararlanılarak Bulgaristan’da yer alan bazı kültür merkezlerinin XVII. yüzyıldaki tarihî ve kültürel yapısı aktarılacaktır.

Yüzyıllar boyunca Osmanlı idaresinde kalan Bulgaristan, Türk kültürü ve mede-niyeti etkisinde şekillenmiştir. Osmanlı hâkimiyetindeki Bulgarlar, Eflak ve Sırp-lar gibi özerk bir yapıya sahiptiler. Osmanlı idaresi sırasında Bulgarlara, yaşadık-

* Bu yazı Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi’nin 17. Sayısında Yayınlanmıştır. **Yard. Doç. Dr. Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü.

ları toprakların tabiatı gereği “Voynukluk” ve “Doğancı lık” görevleri verilmektey-di. Buna karşılık “Avarız-ı Divaniye” ve “Tekâlif-i Örfiyye”den muaf tutulmuşlardı.

Bulgarlar için özellikle “Voynuk” tabiri yaygın şekilde kullanılmıştır. Örnek ola-rak, Kanunnâme-i Osman’da “Voynuk”ların çalışma şartları, gelir ve vergi gibi hukukî durumları düzenlenmiştir (Ahmet Refik, 1989: 3-5). Seyahatnâme’de Evliya Çelebi’nin de yer yer “Voynuk” tabirini kullandığını görüyoruz. Türklere ait belgelerde Bulgar ifadesi ilk defa 1793 yılında Dağlıların isyanı üzerine, Buğdan taraflarına iltica eden Bulgarların memleketlerine iadesi için Buğdan Voyvodası Mihal’e yazılan hükümde zikredilmiştir (Ahmet Refik, 1989: 6).

Bulgaristan’daki tarihî ve kültürel yapı üzerinde yapılacak çalışmalarda, son bir iki yüzyılda bu topraklarda ve tüm Balkanlar’da yapılan birçok savaş sonucunda tarihî ve kültürel yapıda önemli değişikliklerin gerçekleştiği göz önünde bulun-durulmalıdır. Çalışmamızın bu topraklarda kaybolmaya yüz tutmuş tarihî ve kültürel varlıkların tespit edilmesinde ve 17. yüzyıldan sonra meydana gelen değişikliklerin ortaya çıkartılabilmesinde yararlı olabileceği düşüncesindeyiz.

Seyahatnâme üzerinde yapılan çalışmalar, daha çok eserin bir bütün olarak yayımlanması doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu doğrultuda yapılabilecek bir çalışmanın yanında, araştırmacıların Seyahatnâme’den daha kolay yararlanabi-lecekleri ve eserden hareketle farklı bakış açılarının geliştirilebileceği çalışmalar da yapmak mümkündür. Bu düşünceden yola çıkarak hazırladığımız “Evliya Çelebi Seyahatnâme’sinde Bulgaristan’daki Bazı Kültür Merkezleri” isimli yazıy-la Bulgaristan’la ilgili çalışmalarda bulunan araştırmacılara kolaylık sağlamayı hedefledik.

Çalışmamıza temel oluşturan metinleri, dilinin daha anlaşılır ve günümüz Türkçesine daha yakın olmasından dolayı, Mümin Çevik’in hazırladığı ‘Tam Metin Seyahatname” adlı çalışmadan aldık.

Evliya Çelebi, Bulgaristan’a gezip görme ve öğrenme arzusunun yanında, kendi-sine verilen birtakım görevleri de yerine getirmek üzere gitmiştir (Mehmed Tahir, 1983: 49; Ak, 1998: 426). Bu durum, Çelebi’ye gittiği yerlerin sosyal ve ekonomik şartlarını daha ayrıntılı bir biçimde tespit edebilme imkânını sağla-mıştır.

Evliya Çelebi, Bulgaristan coğrafyasında yolculuğuna devam ederken, eserinde gözlemlerinin yanında tarihî bilgileri de vermeyi ihmal etmemiştir. Hatta önem-li gördüğü olaylarla ilgili olarak beyitler yazmış ve tarih düşürmüştür.

Alperen, Bacıyan-ı Rum veya Abdalan-ı Rum adıyla anılan Horasan erenlerinin Rumeli’ye geçişinde çok önemli yerlerden biri de Filibe, Sofya ve özellikle Deliorman yöresidir.

Evliya Çelebi’nin gözlemleri Osmanlı Devleti’nin duraklama devrine isabet eden bir dönemde bölgedeki sosyal-kültürel dönemi anlatması ve geçmişin parlak dönemlerinden günümüze önemli bir geçişi dile getirmesi bakımından dikkate değer niteliktedir.

1062 YILI ZİLHİCCE AYI SONLARINDA BABA DAĞI’NDAN RUMELİ EYALE-TİNE GİTTİĞİMİZ

Babadağı’ndan güneye giderek Yayla köyüne, oradan İnehan Çeşmesi köyüne geldik. Büyük bir korusu vardır. Oradan da ileri giderek Astarâbâd kasabasına geldik.

Astarâbâd Kasabası: Özü eyaletinde, Babadağı’na bağlı Dergâh-ı âlî yeniçeri kapıcı ağalarının hassıdır. Yeniçeri ağası tarafından idare olunur. Subaşısı ve şehir kethüdası vardır. İmaretleri bir bayır eteği ve geniş bir öz içinde olup, bağlı ve bahçeli, kiremit ve şendere tahta örtülü bin beş yüz adet hanesi olan, Müslümanları az bir kasabadır. Hanları, meyhane ve bozahaneleri, iki yüz kadar da dükkânı vardır. Kiliseleri çoktur. Halkı paşaya hediyeler getirip ihsanlar aldı-lar. Buradan da güneye doğru gidip gelişmiş köylerden geçerek Karamuradlı kasabasına geldik.

Karamuradlı Kasabası: Babadağı hâkimi idaresindedir. Geniş bir vadide olup bin evli Müslüman kasabasıdır. Şendere tahta örtülü bir cami ve iki hanı vardır. Bunlardan başka imaretten eser yoktur. Ancak on adet dükkân ve üç sıbyan mektebi vardır. Halkı hep Tatar’dır. Caminin minaresi tahta örtülü olup sivri kubbenin ucunda göğe yükselen görülmeye değer bir sanat eseridir ki eşi yok-tur.

Buradan yine güneye giderek Karasu kasabasına geldik. Burası Dobruca sınırla-rı içindedir. Susuz bir yer olduğundan ve her sene Tuna nehrinin taşmasından azmaklar kalıp suları kara olduğundan, buraya Karasu derler. Eskiden av yeri olup güzel bir yer imiş. Yıldırım Bayezıd’ın oğlu Şehzâde Musa Çelebi, bir gece çapulcular ile gelip şehri ele geçirerek bazı yerlerini yıktırmıştır, Sonra Bayezıd-ı Velî tamir ettirmiştir. Hâlâ Özü eyaleti vezirlerinin padişah hassıdır. Hâkimi, paşa ağalarından biri ile voyvodadır. Yüz adet bağlı yerleri ile yedi kese paşa parasını ve dört kese kendi parasını alıp idare eder. Üç yüz paye ile kaza olup nâhiyelerinden kadısına yedi kese gelir olur; Sipah kethüdâ yeri, yeniçeri serda-rı, vergicisi ve muhtesibi vardır. İç mahalle olup, bin adet kiremit ve tahta örtü-lü tek katlı, iki katlı evleri vardır. Dobruca toprakları olduğundan buğday üretimi boldur. Kışı şiddetli olur. Suyu, Tuna halicinden gelir. Küçük, güzel bir camii, bir hanı, bir hamamı, yedi adet sıbyan mektebi, yedi yerde sebilhanesi, iki kahveha-ne, iki boyahane, üç bozahâne ve kırk-elli kadar dükkânı vardır. Burada kadın çengilere “köyende” derler. Gayet çoktur. Ulu orta, ev ev gezerler; ceşte, ravza, karadüzen ve aflık çalıp dolaşırlar. Ayıp değildir. Bütün ayanı bu derde alışıktır. Şer’î hâkimi ve örf hâkimi yasaklayamazlar. Zira halkı razı olmazlar. Bu köyende-ler hâlen binlerce soylu kimseleri berbat edip, ev sahiplerini iflâs ettirip kendi-lerine hizmetçi etmişlerdir.

Buradan yine güneye giderek Bülbül köyüne geldik, Müslüman köyü- dür. Oradan Kurnacık köyüne geçtik. Bu da Müslüman köyüdür. Sonra Döğenciler köyüne geldik. Karasu nahiyesinde Müslüman köyüdür. Oradan Çardaklı köyüne geldik. Sonra Kasablı köyüne. Bunlar da Müslüman köyleridir. Hacıoğlu nâhiyesindendir. Buradan Hacıoğlu Pazarı kasabasına geldik. Buradan kıble tarafına giderek Denkler köyüne geldik. Alaybeyi ziyafeti için yoldan sağa sapıldı. Buradan Güllü köyüne geldik. Halkı hem selim, hem Müslümandır. Sonra Karacaot köyüne vardık, Pravadi yolu sol tarafımızda kaldı. Buradan Müslüman ve Bulgar köyü olan Arnavudlu köyüne geldik. Oradan Karamadara köyüne. Bunlar, Emir Paşa köyleridir. Buradan Yörük Kasını köyüne geldik. Gelişmiş bir köydür. Oradan Karacaot köyüne geldik. Kamçı nehri kenarında, Müslüman ve Bulgar köyüdür. Paşa efendimiz, paşa çiftliğinde, göğe yükselmiş bir kulede misafir oldu. Ma’mur, gelişmiş bir yerdir. Buradan akan Kamçı Nehri, Kazan ve Şıpka dağlarından gelip Köprü köyünden geçerek Varna şehrinin Galata semti yakınında Karadeniz’e dökülür. İçinde şayka gemileri kışlar. Sonra buradan bir günde, yüz bin güçlükle, Kamçı Nehri’ni coşkun hâlinde iken geçtik; ağalar ile paşa efendimizin ağırlıkları ise bir günde zorlukla geçirildi. Karşı tarafta Kazan balkanı eteğindeki Gelinlik köyüne geldik. Tamamen Bulgar köyüdür. Burada konaklayıp yüklerin geçirilmesini bekledik.

Buradan da güneye, bin güçlükle ve yokuş yukarı giderek, bir günde Çalık kayak köyüne vardık. Allah korusun, öyle bir tehlikeli ormandır ki benzeri görülmemiş-tir. Zira buradaki çınar, çam, meşe ve kavaklar bir yerde yoktur. Ağaçlarının sık-lığından toprağa zerre kadar güneş ışığı sızmaz. Hâlâ o yedi adet çalık kayak, yol üzerinde durur. Haydutların çokluğundan, yüz-iki yüz kişi ile geçmek imkânsızdır.

Gayet korkulu ve tehlikeli yerdir ki, geçenin belinde kuvvet kalmaz. Ortadaki Balkanköyü, güzel bir köydür. Bu balkanda güveni sağlamak için oturanlar bütün kanunî yükümlülüklerden affolunmuşlardır. Amma yine başka yerlerden haydut-lar gelir, bu limanda kervan vurup, avlanıp kaçarlar. (...)

Oradan ertesi günü sabahleyin Çalıkkavağı dağını aşıp, güneye tepe aşağı inerek Dobral köyüne geldik. Üç yüz evli Bulgar köyüdür ve serbest zeamettir. Oradan yine güneye giderek Dilâverefendi köyüne geldik. Müslüman köyüdür. Bir camii ve yüz evi var. Burada Dilaver Efendi, paşaya bir ziyafet vererek bir at hediye etti. Oradan güney tarafa gitmeyip batıda köyler içinden giderek Saray köyüne geldik. Çelebi Sultan Mehmed Han asrında mamur kasaba imiş. Hâlâ meydanda Süleyman Hanın faydalı, küçük bir köşkü ve validesinin bir câmii kalmış. Yüz kadar fukara evleri ancak var.

Buradan batıya doğru ilerledik, Çalıkkavak dağları eteğini geçerek İslimye kasa-basına geldik.

İslimye Kasabası: Edirne kralının yaylak tahtı olduğundan, o zaman büyük bir şehir imiş. Hüdavendigar Gazi Edirne’yi fethedince, bu kaleyi de kuşatıp fethin-de zorlukla karşılaştığından, fetihten sonra surunu yıktırmıştır. Şehrin kuzeyin-deki bayırlar üzerinde eserleri görünür. Burada, ibret verici bir kilise temeli de meydandadır. Sonra Çelebi Sultan Mehmed bu şehrin su ve havasından hoşlan-mış, av için buraya gelip dinlenirmiş. Hâlâ şehrin kıblesindeki sahrada yaptırdı-ğı sarayın büyük temelleri görünüyor. Burası yüz elli akçelik şerif kaza olup, kadısına senelik beş kese hâsıl olur. Hâlâ imaristanı Çalıkkavak balkanına bitişik olan yüksek dağın eteğinde, yüksek bir bayır üzerindedir. Her tarafı bağlı ve bahçeli olup, akarsulu evleri vardır. Pencereleri ve kapıları, kıbledeki mamur sahraya bakar. On iki mihrabından biri de çarşı içindeki bir minareli aydınlık cami olup, cemaatı çoktur. Çocuk mektebi çoktur, On tane hanı var. En güzeli Sultan Dördüncü Murad’ın defterdarı Koca Mevlevi Vezir Mehmed Paşa’nın hanı olup, çarşı içinde olduğundan o pazara güzellik vererek gelen gidene minnetsiz misafirhane olmuştur. Gerçi kiremitle örtülüdür amma, çok sağlam yapılmıştır.

Kapısı üzerindeki tarihi: ‘Yapıldı yolcu aram itmeğe lillah men-zilgah, 1052”. Bir tane faydalı ve küçük hamamı var, Amma akar-suları hesapsız olduğundan, her evde mutlaka gusulhane vardır. Akan hesapsız nehirler bayırdan aşağı aktığın-dan, her göz üzerinde nice un değirmeni, su arkları ve debbağların keçe, kilim, kebe denkleri dönmektedir ki, hesabı sayılmaz. Çünkü bu şehrin beğenilen sanatlarından biri de Yanbolu kebesi dedikleri kebedir ki, bu şehirde işlenip Rum, Arap ve Acem’e gider. Ekseri vilayet ayanının ticareti ve sanat ehlinin iş ve kazancı, çeşitli tiftik, kebe ve rengârenk ve-lenseler yapmaktır. Hepsi bu denk değirmenlerinde dönüp su içinde pişer. Görülmeye değer, çark-ı felek gibi dolaplardır. Bu dükkânlardan başka, Sultanî çarşısında yüz kadar dükkânı vardır. Bedestanı yok. Halkı elvan çuka elbiseler giyip, Bulgar lisanını da konuşurlar. Halkı hep Bulgardır.

Burada bir gün oturuldu. Ertesi gün batıda dağ eteğinde, mâmur köyler içinde yol alarak Hızırağa köyüne geldik. Dağ eteğinde, iki yüz evli, cami ve hanlı Müslüman köyüdür. İbrahim Han oğulları vakfıdır. Halkı bütün vergilerden muaftır.

Yine dağ eteğinden giderek batıda Zağra Yenicesi Kalesi’ne geldik.

Zağra Yenicesi Kalesi: Burası eskiden Bulgarlarla Sırplılar arasındaki bir kız davasından dolayı bir zaman harap kalıp, sonra 766 tarihinde Lala Şahin Paşa tarafından fethedilmiş; fetih sırasında güçlük çekildiği için kalesi yıkılmıştır. Rum diyarında cennet kokulu Şam’a benzeyen gönül açıcı bir şehirdir. Ve Cermen Paşa’sının hasıdır. Voyvodası yüz adamı ile hükümet eder. Hâkimi üç yüz akçe payelidir, kadısına adalet üzere on kese gelir getirir. Çeşitli defalar beş yüz akçeli mollalara sadaka olunmuştur. İmaristanı hep Zağra sahrasında olup, etrafında bağlar vardır. Şehre Zağra Yenicesi derler. Çünkü Rum diyarında üç Yenice var: biri Vardar Yenicesi, biri Karasu Yenicesi ve biri de budur. Hepsi yedi mahalledir. Yedi mabedi olup, ancak ikisinde cuma namazı kılınır. Sarıcapaşa Camii, çarşı içinde olduğundan cemâati çok, bir minareli, faydalı ve küçük bir camidir. Yine çarşı yakınında Ömer Çerçi Camii vardır. Geri kalanları mesciddir. Yedi tane mektebi, üç hanı, yüz elli dükkânı, bir ferah hamamı vardır. Hamam, Ali Paşa’nındır. Diğerleri ev hamamlarıdır.

Velhasıl oldukça güzel bir kasaba olup, sahrası gayet verimlidir. Halkı Rumeli çıtağı ve yörüğüdür. Reayası Rum ve Bulgar’dır.

Ziyaret Yerleri: Şehir içinde, Şeyh Hazret-i Kara Şemseddin Simavî: Halvetî tarikatinde binlerce müride sahip ulu bir zat olup Çelebi Sultan Mehmed’in şeyhlerindendir. Çok gezmekle ve remil ilminde meşhur olup bazı taşkınlıkları üzerine şehirden sürülerek bu Yenice şehrinde otururken vefat etmiştir. Başka türbe ve ziyaretgâhı vardır. Abdullah Dede: Bektaşîlerden gürbüz er imiş. Buradan hareketle kıbleye giderken, Kuns adlı köyde Meyitoğlu Mehmed Bey adlı zatı ziyaret ettik. Ulu asitâne olup, binası Çelebi Sultan Mehmed yapısıdır. Nur mezarı üzerinde yüksek bir kubbe, bir cami, bir aşevi var. Sabah akşam gelip gidene çorbası boldur.

Çelebi Sultan Mehmed Han’ın bu Zağra Yenicesindeki hayırlarından biri de suyolu olup, kıble sahrasına doğru akar, Oradan yine Zağra Yenice’sinden bir saat uzaklıkta, kıblede ve Filibe yolu üzerinde, Adatepe denmekle meşhur bir yer var ki, dört tarafında il ve vilayet yoktur. Çok yüksek olup, yarım saatte çıkılır. Bunun tepesindeki Kademli Babasultan Türbesi: Hoca Ahmed Yesevî izni ile Rum’a gelmiş, fağfur diyarı toprağında Kazak kavmi kölelerinden arif-i billâh bir kimse imiş. Hacı Bektaş-ı Velî’den cihaz-ı fakrı kabul ederek bu yüksek dağı barı-nak edinip dua seccadesine oturmuş; yedi senede ondan binlerce can izin almış; sonunda ahiret diyarına göç edip yüksek bir tepe üzerinde azizi toprağa vermiş-lerdir. Çelebi Sultan Mehmed Han, azizin vefat haberini işitince, Edirne’den ılgarla adam gönderip üzerinde nurlu bir kubbe yaptırmıştır. Ayrıca bir tekke, bir imâret kiler, mescit ve meydan yaptırıp, yedi parça, köy vakfeder. Bütün vilâyet âyânı bu Babâ’ya itikat eder, kurbanlarla gelip giderler. Aziz merhum, sağlığında çobanlık ederek kaval çalarmış. Hâlâ kavalı başları ucunda asılı durur. Kaddesena bisırrihül aziz...

Oradan yine Yenice’ye gelip batı tarafa giderek, Hızırbey köyüne geldik. Bulgar ve Müslüman köyü olup vakıftır. Buradan yine batıya devam ederek Eski Zağra şehrine geldik.

Eski Zağra: Eski adı Ugandıra’dır ki, Rumca kızıl yumurta demektir. Bu şehirde-ki büyük kilisede kızıl yumurta günü etraf köy ve nahiyelerde bulunan Hıristiyanların hep toplanması, bu adı almasına sebep olmuştur. Nice Padişah eline geçip mamur olmakta iken, 766 tarihinde Yıldırım Bayezıd Han zamanında Koca Lala Şahin Paşa eliyle fethedilip kalesi harap edilmiştir. Hâlâ kalıntıları şehrin çeşitli yerlerinde görülür. Burası, Abaza Mustafa Ağa adlı bir gazinin ser-best zeâmetidir. Üç yüz payesiyle şerif kazadır. Yedi tane nahiyesindeki yüz yirmi dört köyden senelik yedi kese kadı hakkı hâsıl olur. Zeâmet sahibine dahi öşür, cürüm, cinayet ve bedavadan yedi kese hâsıl olur. Müftü, nakip, sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, şehir bacdarı ve muhtesibi vardır. Subaşısı, zeâmet sahibi tarafındandır. Amma haraç emini padişah tarafındandır. Arkası, kuzey tarafında dağlara yaslıdır. Yukarısı bağlıktır. Edirne şehrine kadar 24 ılgar ile gidilir ki, arası mamur köy ve beldelerle süslü sahradır. Zağra, bu sahranın kuzeyindedir. Şehir evlerinin pencereleri kıbleye bakar. Altlı üstlü yüksek saraylardır. 3000 tane kiremitli evi var. Şehir, Filibe’nin yan tarafına düşer. 760 kadar bölme, cadde ve anayolları vardır. On dört mahalledir.

Câmileri: On yedi mihraptır. Çarşı içindeki büyük cami, Hamzabey Câmii olarak bilinir. Büyük kubbeli, mevzun minareli bir câmi olup, gece ve gündüz kalabalık cemaati bulunur. Şehirde bundan büyük cami olmayıp kubbeleri mavi kurşunla örtülüdür. Kıble kapısı üzerindeki tarihi: “Seman miede Mûsa Çelebi ibn Yıldırım Han asrında ümradan Hamza Bey binasıdır, 700.”

Yine çarşı içinde bulunan Yenicâmi aydınlık ve ferah olup kimin yaptırdığını bilmiyorum. Noktacı Camii, Nalbey Camii, Alipaşa Camii, Tekke Camii. Bu beş cami birer minareli, kâgir bina ve kub-beler ile süslü mabetlerdir. Her câmiinde birer dersi olup, Alipaşa Medresesi adı ile bir de medresesi vardır. Kırk iki adet mektebi olup, hepsinin iyisi sağlam vakıfları olan Hamzabey mektebidir. Beş tane gönül alıcı hamamı var. Çarşı içinde Çifte Hamam, Alaca Hamam, Küçük Hamam, Paşa Hamamı, Yeni Hamam. Bu hamamlardan başka iki yüz tane hamam sahipleri daha vardır. 855 adet dükkân ile süslü olup, Unkapanı’ndan aşağı uzun çarşısı gayet mamurdur. Kâgir bina olan sağlam bedestanı nice bezirgânlarla dolu güzel bir pazardır. Bilgini, şairi ve iyi huylu kişileri çok; şeyh-leri, imamları ve derviş meşrep adamlara hesapsızdır; hepsi elvan çuha, ak meşe, elvan sof giyerler. Hava ve suyu çok güzeldir. Beyaz ekmeği, ayvası, sarı balı, nohutlu çöreği, tavuk böreği, bey armudu, Hüsn-ü Yusufarmudu, şırası, elvan kirazı meşhurdur. Şehir beşinci iklimin ortasında olup, su ve havası mute-dildir. Her evinde birer çeşme akar. Hepsi zevk düşkünü, fakir sever, garip dostu adamlardır. Bu şehirde üç gün kalarak canları ile can sohbeti ettik. (...)

Eski Zağra Ziyâretleri: Küçük Hamam önünde Tohumbaba, bağlar içinde Devranbaba, Doğandede, Karaca Ahmed Dede de Debbağhâne mahallesindedir. Şehrin yarım saat yakınında Ahi Evran köyünde Abdülmümin Baba ziyaretgâhı vardır. Buradan güneye doğru gidip, Aranvutlar köyüne geldik. İki yüz evli, bağlı bahçeli mamur bir zeâmet olup, Müslüman ve Bulgar köyüdür.

Yine güneye giderek İkizler köyüne geldik. Mâmur bir Müslüman köyüdür. Zağra nahiyesinde zeâmet Yine güneye giderek Köseli köyüne geldik. Sade Müslüman köyüdür. Hacı Süleyman adında bir hayır sahibinin camii, tekkesi ve şeyhi var-dır. Bağı, bahçesi yoktur. Filibe sahrasında bir koru içindedir. Oradan yine güne-ye giderek İnebec köyüne geldik. Filibe sahrasında mamur ve verimli bir köydür. Buradan da hareket edip meşhur Filibe şehrine ulaştık.

BÜYÜK ŞEHİR FİLİBE

Buna “Filipopol” derler. Pol, şehir demektir. Ben Nemse kralına gittiğimde, bu Filibe şehrini çok sordu ve onun dağlarında olan altın, gümüş, demir ve kurşun madenleri benim ülkemde olsa cihangir olurdum diye, üzüntülerini bildirip can ve gönülden ah çekti. Şehir, nice hükümdarın eline geçmiştir. Hüdavendigar Gazi bizzat Edirne’yi fethettikten sonra, Lala Şahin Paşa’yı kalabalık bir askerle Filibe üzerine büyük kumandan tayin etti. Yedi yerden şehir kuşatılıp, Meriç nehrine köprüler yapıldı. Zorla ve kahren şahin kılıcı ile Filibe kalesi fetholundu. Gerçi küçük kaledir, fakat o zamanın kuşatmasına göre zordu. Hala bir kaya üze-rinde beşgen şeklinde kaya binadır.

Kale şehrin ortasında olmakla içinde imaretten eser yoktur. Ancak bazı mahzen-leri ve buğday anbarları vardır. İç il olduğundan cephane ve neferler lâzım değil-dir, Ancak mübarek bayramları ilan için iki şahi topu vardır. Filibe nazırı Mehmed Ağa tarafından atılır. Mamur edilse şirin bir kale olur. Eski bir şehir olup, Rumeli eyaletinde ve Sofya sancağındadır. Hâkimi nazırıdır.

Filibe’nin Hâkimleri: Evvela Peygamber şeriatı üzere hâkimi beş yüz akçe paye-siyle mevleviyettir. İdaresi altında dokuz adet nahiye nâibleri hükmeder. Şehir içinde üç nâibi var. Üçü de mevleviyettir. Üç yüz altmış parça kasaba gibi han, cami, hamam, çarşı ve pazarlı köylerinden mollaya senede kırk Rum kesesi hâsıl olur. İkinci hâkimi Filibe nazırıdır. Nazır, iki yüz adam ile hüküm ve hükümet eder. Kendisine yüz kese hâsıl olur. Üçüncü hâkimi şeri şerif tarafından şeyhülislâmlardır. Dördüncü hâkimi nakibüleşraftır. Beşinci hâkimi sipahi ket-hüd yeridir. Çünkü bu şehir sipahi madenidir. Altıncı hâkimi yeniçeri serdarıdır. Çünkü yeniçerisi de çoktur.

Yedinci hâkimi muhtesip, sekizincisi subaşı, dokuzuncusu köprübaşında bacdar, onuncu hâkimi köprübaşında gümrük emiridir. On birinci hâkimi padişah tara-fından harac ağasıdır. On ikinci zabiti koru ağasıdır ki, padişah develerinin çayır, otluk ve çimenlikleri ile avlanacak ormanlarını korur. On üçüncü zabiti şehir içinde ayak naibidir ki, bütün çarşıda terazi tutup alış veriş edenlere hâkimdir. On dördüncü hâkimi kethüdasıdır. Amma kale ağası yoktur Böyle bir büyük şehirdir. Bu kadar naibi vardır.

Rumeli şehirlerinde on adet bender şehirlerinin ilki, ikinci hükümet merkezi olan Edirne’dir. Ondan sonra Selânik gelir. Sonra Serezdir. Sonra Yenişehir’dir. Sonra Sofya şehridir. Ondan sonra cennete benzeyen Belgrad şehri gelir. Sonra Budin gelir. Ondan sonra mamur şehir Bosna Saray’dır. Sonra acaip şehir Üsküp Kalesi’dir. Ondan sonra bu Filibe şehri gelir ki, hepsinden şirin ve hepsinden bolluk bir büyük şehirdir. Her gün binlerce yük çözülür, bağlanır. Tüccar oğlu tüccar yeridir. Günden güne mamur olmaktadır. Allah kıyamete kadar Osmanlı-lar elinde mamur ede...

Filibe Şehrinin İmâr Durumu: Filiboz sahrasının ta ortasında, Meriç nehrinin güney kıyısında Çakıllıtepe, Boztepe, Canbaz Tepesi, Saray Tepesi, Nöbet Tepesi, Saat Tepesi, Pınarak Tepesi, Gözcü Tepesi, Valeli Tepesi adları verilen adı geçen dokuz tane yamrı yumru, boz boz kayalı dere ve tepeler arasında ve tepelerin zirvelerinde kat kat, boy boy, kâgir, bağlı bahçeli, altlı üstlü hepsi kızıl kiremit ile örtülü büyük saraylar ile güzel evler vardır. Fakat tepeleri hep toprak-sız ve yalçın kayadır. Havası kışa yakın olup, temmuzda adı geçen tepeler üzeri-ne dünyayı aydınlatan güneşin sıcaklığı tesir edince, sıcak, o kayalardan cadde-lere intikal edip şehir içi cehenneme döner. Tabiatı seven şehir halkı, Astamanika kasabasındaki Despot yaylasına çıkıp iki-üç ay hava alır. Amma kışın bu şehrin güzelliğine ve halkının hoş sohbetine doyum olmaz.

Mahalleleri: 23 İslam Mahallesi, 7 adet Latin, Sırp, Bulgar, Yahudi ve Rum mahallesi vardır. Frenk mahallesi yoktur. Yalnız bir mahalle Yahudisi var. Mahallelerinin başlıcaları: Saat mahallesi, Boztepe mahallesi, Canbaztepe mahallesi, Saray mahallesi, Nöbet mahallesi, Pınar mahallesi, Gözcü mahallesi, Valeli mahallesi, Eskicami mahallesi, Şahabeddin mahallesi, Karşıkasaba mahallesi ve diğerleridir. Sekiz bin altmış kadar saray ve başka evleri vardır. Filibe Nazırı Celep Ahmed Paşa’nın sarayı meşhurdur.

Câmileri: Elli üç mihrap ibadet yeri vardır. Çarşı içinde kalabalık cemaate sahip Ulucami, Edirne fatihi Gazi Hüdavendigâr Sultan Birinci Murad Han’ındır. Kârgir yapı büyük kubbelerle bezenmiş ve caminin içi çok süslenmiştir. Mihrab ve min-beri eski usul olduğundan o kadar sanatlı değildir. Avizeleri yoktur. Sade ve güzel olup ruhaniyetli, aydınlık bir camidir. Kapıları üzerine tarih yazılmıştır. Kıble kapısına altı ayak merdiven ile çıkılır. Sanat değeri yüksek bir minaresi var. Bütün kubbeleri mavi kurşunla kaplıdır. Vakıfları gayet çok olup, imamları ve hatipleri ve öteki hademeleri memnundur. Köprübaşında Şahabeddin Paşa Camii: Bu dahi çarşı içinde ve kalabalık yerde olmakla, gece ve gündüz kalabalık cemaati vardır. Caminin içi çok sanatlıdır. Mihrap ve minberi rengârenktir. Nazik bir yeşil çini ile yapılmış, uzun ve benzersiz, bir şerefeli bir minaresi var. Kıble kapısı üzerinde celî yazı ile yazılmış tarihi şudur: “Takab bel yâ hadimülihsân”.

Ulucami’nin avlusu yok idi. Bunun ise güzel bir avlu su vardır. Kubbeleri hep kurşunludur. Şehrin içinde Yeşiloğlu Camii, imaret camii aydınlık ve mamurdur. Anberkadı Camii, yeni ve aydınlıktır. Koru ağası Camii de yenidir. Köprübaşı Câmii’nin cemaati çoktur. Debbağlariçi Camii mesiredir. Uğraş Camii ulu dergâhtır. Bunlardan başka birçok mescitleri var. Medreselerinden Karagöz Paşa Medresesi, Şahabeddin Paşa Medresesi meşhurdur. Yedi adet darülkurrası var-dır. Ulucami’de şeyhülkurra Gazazzâde, Kur’anı yedi okunuş tarzına göre öğretir. Şahabeddin Paşa Darülkurrası da günlük okutur. Yetmiş tane temiz çocuk mek-tebi vardır. Her camide, her mahallede birer çocuk mektebinin bulunması zarurîdir. Evkaftan sene başında her çocuğa birer kat elbise verilir. Aşağı çarşı-daki Dede Mektebi’nin kapısı üzerindeki tarihi şöyledir:

Rûh-i kudsî kasd idüp târîh ana, Didi tarîhin Bekir (Hayrün Cemil). Sene 893.

Hepsi on bir tane gönlü yaralı dervişler tekkesi var. Hepsi de Halvetî celvetidir. Çoğu sanatkârları uzun saçlıdır. Kadirî, Gülşenî tekkeleri dahi var. Ancak Mevlevihanesi yoktur.

Hanları: Çarşı içinde Zâl Paşa Hanı, Dede Hanı. Şahabeddin Paşa Hanı civarın-daki kervansarayı da onundur. Ortapazar Hanı, Tahtakale Hanı, köprünün karşı başında Varoş Hani üçtür. Bunlar hep kurşun örtülüdür.

Hamamları: Hünkâr Hamamı kurşunludur. Binası gayet aydınlık olup, su ve havası güzeldir. Meriç Nehri kenarında Şahabeddin Paşa Hamamı’nın suyu güzeldir. Tahtakale Hamamı her zaman kalabalık, namlı hamamdır. Çelebikadı Hamamı, Yedi Hamam, Kadıasker Hamamı, köprünün öte başında ki Varoş Hamamı çiftedir. Herkese açık bu sekiz hamamdan başka, şehir içinde vilayet ayanının yüz altmış beş kadar husus saray hamamları vardır.

Çarşısı: Sekiz yüz seksen dükkândır. Köprübaşından ta Ulucami’ye varıncaya kadar bin altmış adım uzunluğunda bir caddedir ki, baştanbaşa büyük taşlarla eski usul üzere döşelidir. Bu ana caddenin iki tarafı kat kat büyük dükkânlarla süslü olup uzun bir çarşıdır. Tahtakale çarşısı da mamurdur. Balık pazarı, Beyazlar pazarı, Atlar pazarı gayet mamurdurlar. Kârgir binalı, sağlam kapılı mamur bir bedestanı var. Bütün memleketin kıymetli malları orada bulunur. Bir çarşı da karşı varoşta vardır ki, üç yüz dükkânlıdır.

Şehir gayet büyük olmakla içme suları kâfi olmayıp, nice bin beygir temiz suyu Meriç nehrinden taşıyıp şehir halkı bunu kullanarak ihtiyaçlarını giderir. Şehir halkı eğlenceye düşkündür. Fakat bilginleri, şeyhleri, hatipleri gayet çoktur. Hele kadılar taifesi hesapsızdır. Deniz gibi bilginleri, nazik şairleri çoktur. Yanının hepsi hizmet erbabı ağalardır. Elvan çuhalarla libası fahire giyip dolaşırlar. Orta hâlli olan esnaf, hâline göre akça, gökçe; fakat temiz elbise giyer.

Filibe’nin Görülmeye Değer Eserleri:

Evvela şehir içinde Saat Tepesi derler bir tepe vardır. Onun tepesinde göklere uzanmış minare gibi bir saat kulesi var, orada bir saat var. Öğle vaktinde iki nöbet vurur. Heybetli bir ses çıkarır. Sesi, Filibe’nin doğusunda ve batısında, bir konaklık yerde işitiliyor. Görülecek bir saat kulesidir. Meriç nehri üzerinde üç yüz adım uzunlukta ahşap bir köprü vardır ki, o da görülmeye değer.

Bu şehir beşinci iklimin ortasında olup bağ ve bahçesi ve ak akçesi gayet çoktur. Gayet güzel iş yeridir. Gazaz ve terzileri ustadırlar. Beyaz ve siyah, elvan ve rakik Şayak abası olur ki, sırf bu memlekete mahsustur.

İmâret aşevlerinden Şahabeddin Paşa imâreti köprübaşında olup bütün gelip geçene, miskinlere, zengin ve fakirlere gece gündüz cömertlik sofrası minnetsiz ve boldur. Ulucami imareti bazen işler, amma her Ramazan gecesin de nimeti devamlıdır.

Mahsulleri: Şah has, beyaz pirinci olur. Bir çeşidi de kırmızı renkli olur. Amma lezzette Mısır diyarının Freskür, Menzile, Perembol ve Dimyat pirincinden fazla su götürüp, gayet leziz ve hoş yemesi olur. Cenab-ı Hak bu sahraya öyle bir bereket vermiştir ki, İstanbul’a Mısır’dan pirinç gelmese Filibe pirinci kifayet eder.

Mesireleri: Köprünün karşı tarafındaki kasabada, Osmanlı padişâhının bin katar deve olan ahırları vardır. Her biri beş yüz adım üzerinde ahırlardır. İçinde çeşitli develikleri, mutbah ve hamamları vardır. O tarafta büyük harbiye mey-danlarında, Filibe şehrinin iyi ata binen süvari, silahşör ve sipâhileri silahşörlük edip hünerlerini gösterirler. Pınarbaşı mesiresi, âriflerin toplandığı yerdir.

Şehrin evlerinin pencereleri, hep kuzeydeki Filibe sahrasına bakar. Bu hakir saat kulesine çıkıp şehrin imâretlerini seyrettiğimde, on dokuz yerde kurşunlu bina gördüm. Gayet mamur, muazzam şehirdir.

Ziyaret Yerleri: Köprübaşında Gazi Şahabeddin Paşa, caminin avlusu önünde bir yüksek kubbe içinde gömülüdür. Gazi Hüdâvendigâr imamı Behlül Efendi ayrıca ziyaretgâhtır.

Bu şehirden kalkıp köprüyü geçerek batı yönünde bazen Meriç kenarına, bazen mâmur köyler içinde giderek Tatar Pazarcığı kasabasına geldik.

Tatar Pazarcığı Kasabası: Filibe sahrasının son batısında, Despot yaylası ete-ğine yakın bir verimli sahrada mamur bir kasabadır. Eskiden küçük bir köy idi. Fakat Süleyman Han zamanın da amansız Alman diyarlarına çok sefer olmakla bu yere imaret yapılması uygun görülüp meşhur ve Makbul İbrahim Paşa sadrâzam iken bu hâlde dahi mâmur edilerek kasaba olmuştur. H Rumeli eyale-ti toprağında ve Filibe nazırı idaresinde üç yüz payesiyle şerif kazadır. Kadısına senelik adalet üzere yedi kese hasıl olur. Nazıra dahi kırk kese gelir. Zira bütün pirinç çeltikliği nazırın idaresindedir. Sadece eski Murad Han arkının mahsulü vakıf olup, mütevellisinin bu sahrada Meriç nehrinin arkları vardır. Her biri sanki Halep veya Kandiye kalelerinin hendeğine benzer. Bütün halk, her sene adı geçen arkları temizleyip pirinç eker. Köylerinde yaşayan halk zengin ve mesut-turlar. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, muh-tesip ve subaşısı vardır. Müfti ve nakihi yoktur. Kasaba, hepsi on altı mahalleden ibaret olup, sekiz yüz yetmiş adet alçaklı yüksekli, kiremitli, bağlı, bahçeli evleri vardır. Geniş cadde üzerinde kurulmuş temiz bir kasaba olup gayet emniyetli yerdir. Yirmi mihrap ve mabedi var. Sekizinde cuma namazı kılınır. Güzel camilerdir. Çarşı meydanında Hacı Caferağa Camii: Kıble kapısı üzerindeki tarihi

Güftem in beyt vahiya târih, Dilkeş ü dilfirib şüde in câ Sene 1034.

Gürcü Mehmed Paşa Hazinedarından Nazırağa Camii: Yeni yapılmış güzel bir camidir. Bütün imaretleri kurşunla örtülüdür. Şehrin meydanında ve pazar yerinde, kalabalık bir yerdedir. Yedi adet çocuk mektebi, iki yüz tane dükkânı, üç adet iç açıcı hamam, yedi adet dervişler tekkesi, bir yemek imareti, yedi adet tüccar hanı vardır.

Sultan Süleyman Han’ın Veziri Makbul İbrahim Paşa’nın Kervansarayı: Şehir içinde büyük bir kaledir ki, içinde iki bin adet deve alır develiği, üç bin adet at alır ahırı vardır. Aileleriyle gelen ayan ve büyükler için, yetmiş-seksen adet bir-kaç katlı harem evleri var. Gelip geçen vezirler ve vekillerin oturmaları için ayrıca altlı üstlü, içli dışlı salonları vardır. Zengin ve fakir tanrı misafirleri için, büyük hanın iki tarafındaki yan sofalar üzerinde tam iki yüz ocaklı sofaları vardır. Duvarında alet ve silah asacak demir çengelleri ve at bağlayacak demir halkala-rı var. Yazlık meydanına “Görçenlik” derler büyük bir meydandır ki, üzeri göğe baş uzatmış ahşap kubbedir. Bu meydanın çevresinde, ocaksız yaz meydanı sofaları vardır. Dış avlusu dahi beyaz taş ile döşenmiş büyük bir meydandır ki, beş bin at alır. İstanbul’un Atmeydanına benzer. Bu avlunun tanı ortasında yuvarlak, ona on bir büyük havuz vardır, Bütün gelip geçenlerin hayvanları bura-dan sulanırlar. Avlunun bu tarafında büyük bir ziyaret imarethanesi var. Her sabah ve akşam, misafirlerin Müslüman ve kâfir olmasına bakılmaksızın, akşam-dan sonra hizmetçiler keykavus mutfağından her ocak başına birer bakır sini içinde birer tas buğday çorbası ve adanı başına bir parça ekmek, birer mum, her at başına birer torba yeni verirler.

İlâ maşallah, hayır sahibi böylece vakfeylemiş. Allah rahmet eyleye. Akşamdan sonra kervansarayın mehterhanesi çalınıp demir kapıları kapatırlar. Sabahleyin yine mehterhane çalınıp, yolcular haberdar edildikten sonra kapıları açarlar. Bu kervansaray, her gece çeşit çeşit canlarla dolu benzersiz bir hanedir. Hanın dış avlusunun kuzey tarafı köşesinde, tahtadan yapılmış bir saat kulesi vardır. Beş vakti ve gece yarısını ilan eder. Allah bilir, hayır sahibi İbrahim Paşa makbul iken maktul olunca, bu han eksik kalmıştır. Çünkü demir kapısının üstünde şu tarih var:

Dualar eyleye ruhuna Atşân bânî didi târih.Aişe Sultan kılıp lillah mâ-i cârî

Gerçi muğlâk ve edasız vezirdir, fakat böyle yazılmıştır. Velhâsıl Rum, Acem ve Arap, tâ İsveç, Leh ve Çeh diyarlarında kırk yıldır dünya seyyahıyım, böyle kaleye benzer büyük han görmedim. Allah kıyamete kadar mâmur eyleye...

Bu şehrin su ve havası çok sıcak olduğundan, havası ağırdır. Çoğunlukla orta hâlli kadın ve erkekleri beyaz aba giyerler. Amma velî kimseleri vardır. Medhedilen Şayak abası ve Yörük ihrâmı meşhurdur. Halkının Çoğu Yörük taife-sidir ki, temmuzda Despot yaylasın

 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 95 ziyaretçi (104 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol