Orta Asya’dan Balkanlara uzanan tasavvuf köprüsü; binlerce yıllık Türk kültür ve töresini, Türk dilini günümüze getirmiş, binlerce yıl öteye taşıyacak zenginliklerle dolu.
Bin yıldır Hakk-Muhammed-Ali aşkıyla yoğrulan, İslamı tasavvuf harmanında yorumlayan Alevilik-Bektaşilik yaşanan bir inanç, bir kültür ve felsefe olarak tüm yayıldığı topraklara sevgiyi, barışı, kardeşliği götürmüş.
Bu kutlu yolun kurucuları olan erenlerin, velilerin, uluların, babaların, dedelerin açtığı yol, saçtığı ışık tüm dünyayı aydınlatacak kadar güçlü.
Hoşgörüyle yetmişiki millete bir nazarla bakan, kusurları örten, güzellikleri öven, iyilikleri yayan, kini kibiri atan bu inanç, İslamiyetin özgün bir yorumu. Aklı, mantığı, yaşam gerçeğini kültürünün içinde eriterek, dünyadan kopmadan, insanın gönlüne girerek Tanrı’ya varabilen bu inançta kaba kuvvet yok, savaş yok... Bolluk var, bereket var, verim var, maneviyat var, sevgi var, duygu var...
Ahmed Yesevilerden, Hacı Bektaşlara, Yunuslara, Otman Babalara, Demir Babalara, Pir Sultanlara gerçektende bolluk var insandan yana, sevgiden yana, Cahit Tanyol’un dediği gibi:
Anlar Diyar-ı Rum'a tac-ü teberle geldiler
Kimi Yunus, Kul Himmetlere... yüzlerce pirin ereninin, ulunun, ozanın ortaya koyduğu kurallarla örülü bu inançta
Kimi Tapduk
Kimi Hacı Bektaş-ı Veli
Gökte rahmet
Yerde nimet
Dört yana serpildiler
Anlar gelende bir avuç buğdaydılar
Oluklar yetmedi dolup taştı
Bir ucun anda kaldı
Bir ucun beller aştı
Çokluğun gökte yıldızlar ile bir saydılar
Anlar gelende bir avuç buğdaydılar
Kimisi hisar oldu kimisi burç
Kimisi oldu sahib-ül huruç
Ulû emre pir oldular
Şol Diyâr-ı Rum mülküne saltanatsız kuruldular
Bir Bölük âteşe girip yitti
Bir bölük bir acip kelâm etti
"Kerâmet gösterip halka, suya seccade saldılar"
Anlar Diyâr-ı Rum'a bir lokma bir hırka gelûp
Anda kaldılar
Kimisi yıldız olup göye ağdı
Kimisi yağmur olup yere yağdı
Kimisi dergâh oldu kimisi yol
Tuttular Rum'u dört yana kol kol
Toprağa Diyâr-ı Rum'a bir lokma bir hırka gelûp
Enelhak'da boğuldular
Kâbe de bu cennet de bu dediler
En güzel ibadet de bu dediler
Bir buğday harmanı gibi toprağı yıkadılar savurdular
Gönül pazarında kavurdular
Çölde kavrulmuş inancı bir akarsı ettiler
Hakla halkı bir edüp dört yana ilettiler
Mülkü devlet
Devleti mülk bildiler
Anlar Diyar-ı Rum'a bir lokma bir hırka gelüp
Öyle gittiler.
.....
Evet bu kültürü yayanlar yaşatanlar sadece Anadolu’da varlık göstermediler, onlar Balkanları da fethettiler, sevgileriyle. Öyle bir fetihti ki bu hiçbir baskı, engel, savaş bu inancın yaşamasını engelleyemedi. Bugün Balkanlarda onbinlerce Türk’ün İslamiyeti algılayışı Alevilek/Bektaşilik.
Kızıldeli Sultanları, Sarı Saltukları, Otman Babaları, Demir Babaları, Akyazılı Sultanları, Hekim Ali Babaları yaşamlarının ayrılmaz parçası yapan Balkalardaki Türkler öyle bir sevdayla aşkla bağlanmışlar ki yollarına, öyle içten söylemişler ki deyişleri, nefesleri gürül gürül yaşayan bir inanç çıkarmışlar içlerinden. Yüzyıllardır çerağları yakıp, cemlerini süren Balkanlarda Aleviler-Bektaşiler Türk dilini, kültürün, gelenek ve göreneklerini de yaşatmışlar. Yolun inceliklerini, kurallarını uygulayarak, çalışkanlıklarıyla, özveriyle, sabırlarıyla her türlü engeli aşıp, günümüze kadar getirmişler Muhammed-Ali yolunu.
Geçen sene Ahmet Hezarfen, Hakkı Saygı Baba, Hasan Asar Babalarla Cem Vakfı adına yaptığımız geziden bir yıl sonra ( Gezi ile ilgili notlar için bakınız: Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Bahar 2001, 17, Bulgaristan Araştırma Gezisi, sayfa 43/63) Bulgaristan’daki canlarla tekrar buluşmam hayatımın en duygu yüklü günlerini yaşamama neden oldu.
Yüzlerce yıl sonra bile inançlarını, kültürlerini, felsefelerini, gelenek ve göreneklerini yaşayan, Türkçe konuşup, Türkçe ibadet eden Bulgaristan Deliorman’daki on Alevi Bektaşi köyünü kapsayan araştırma gezisinde elde ettiğim veriler gerçekten de çok önemli. Yüreklerini dosta açan bu güzel insanlar cemlerini aksatmadan sürdürüyorlar. Aşure (Muharrem), Bilezerlik/Kafadalık (Musahiplik), Hıdırellez, Nevruz, Bayramlar... atalarından aldıkları gelenek ve görenekler tarihi benliklerinin yaşadığını çok güzel gösteriyor. Zakirler cemlerde nefesleri ağır, derinden anlaşılır bir şekilde okurken, kadınlar da cemlerde hizmetlere katılıyorlar.
Bazen kırk yıl, elli yıl babalık hizmetini yürüten babalar, her ne şekil ve şart altında olurlarsa olsunlar kesinlikle her cuma akşamı yüzyıllar ötesinden kendilerine intikal eden cerağları Hakk-Muhammed-Ali aşkına yakıyorlar. Yolun çok incelikli kuralları var. Cem içindeki tüm canlar, cemin kurallarını, kaidelerini, esaslarını çok iyi biliyorlar. Kendilerine Balkanlardaki ve Türkiye’deki uluları örnek alsalar da şu gerçeğin öyle farkındalar ki bunu yaşamlarına rehber edinmişler; o ulular çalışarak o seviyeye çıktılar, kimse onlara bir şey vermedi. Çalışmadan, üretmeden bir şey olmayacağına inan Deliorman halkı, bu arada babalar, kendisi için de olsa, halk için de olsa, Hakk için de olsa insanın yakınmadan, birilerine bağlı olmadan her yönüyle çalışması gerektiğine inanıyorlar.
Anabacı Sultan, babayla yan yana hizmetlerin içinde. Özel sohbetlerde kadınlar Anadolu’da olduğu gibi kapı arkalarında değiller, bilakis sohbetin, meclisin içindeler, ortasındalar. Öyle sevecenler ki, geçen sene hep babaları çağırdığınız İnanç Önderleri Toplantısı’na bu sene bizi çağırmasınız da biz kendiliğimiz gelip toplantılara katılacağız, diyor Anabacı Sultanlar.
Deliorman’da gördüğüm, açıklık, dürüstlük, mertlik, gerçekçilik. Çalışılacak, zorluklara göğüs gerilecek, tembelliğin yeri yok bu topraklarda. Tüm fakirliğine, geçim sıkıntısına rağmen şikâyet etmek yerine biraz daha fazla çalışıp üretmek esas burada.
Bir ilçeden farksız köylerde öyle güzel bir düzen kurulmuş ki, herkesin kendisine yetecek kadar bahçesi var. Bu bahçelerde her türlü sebze ve meyve yetişebiliyor. İnsanlar kışlık yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını kendileri üretiyorlar. Dünyayı yaşamı, olduğu gibi kabul eden, temizliğe çok fazla önem veren, cennet köşesi topraklarda temiz hava altında, ekiminde dikiminde anasıyla, babasıyla, genciyle, yaşlısıyla her türlü olumsuzluğa rağmen yaşam sevincini kaybetmemiş, milli geleneklerin yaşatmış ve yaşatan bu güzel insanlar, bizim tarih içindeki gerçek kimliğimizi de sergiler gibiler.
İnançlarla İlgili Bazı Notlar
Deliorman’da cemler aksamadan sürüyor. Cemler babaların evinde özel bir bölümde, odada yapılıyor. Cemler öz Türkçe yapılıyor. Çok özel bir durum olmadıkça cemleri talipler hiç aksatmıyorlar. Eğer baba cemi yürütemeyecek kadar hastaysa veya çok önemli bir iş nedeniyle yoksa bile mutlaka baba evinde cerağ yanıyor bazen de zakir cemi yürütebiliyor.
Ziyaret ettiğim on köyde inanç kümelenmesi Pazarteliler, Çarşambalılar olarak belirginleşiyor. Gerek Çarşambalı olsun (cemlerini salıyı çarşambaya bağlayan ve perşembe geceleri yapanlar) gerek Pazarteliler olsun (cemlerini pazarı pazartesine bağlayan ve perşembe geceleri yapanlar) yaz kış cemlerini aksatmadan yapıyorlar.
Babaların toplum üzerindeki etkisi oldukça fazla. Babaların genellikle 15/30 çift talibi oluyor. Babaların, doğum, ölüm, evlenme, bayramlar, önemli günlerde belli görevleri var. Babanın eşi de cem içinde babayla beraber hizmetlere katılıyor. Babayla beraber, dede de inanç önderine verilen yaygın olmayan bir isim.
Dedelik kurumu da yaygın olmamakla birlikte bölgede var. Örneğin Ca’fer’ler köyünde Salih Fıçıcı Baba’nın ataları da babalık yapıyormuş. Bu ailede soydan yürüyen bir kurum babalık. Aynı şekilde aynı köyde Çarşambalıların baş babasının Hüseyin Karasar Baba’nın da sülalesi, aynı hizmeti çok uzun zamandır yapıyormuş. Aynı şekilde Adaköy’de de Selmanlar sülalesi ocakzâde olarak biliniyor ve dede tabiri kullanılıyor. Fakat buna rağmen bu sistem Anadolu’daki dedelik kurumundan farklılıklar arzediyor.
Kur’an okuma ağırlığı yerine nefesler cem içinde ağırlıklı olarak okunuyor.
Cem içinde musahipli olmak kaydıyla mutlaka herkes bir görev alıyor. Talip sayısına göre bir hizmeti birden fazla kişi de yerine getirebiliyor. Hizmetlerin belli aşamaları var. Her hizmetin belli duaları, ritüelleri var. Hizmetler içinde babalıktan sonra en önemli hizmetler; zakirlik, gözcülük, çerağcılık. Saz cemin ayrılmaz bir parçası konumunda.
Bilezer (Kafadar/Musahipliğe) çok fazla önem veriliyor. Bir nevi insanı tamamlayan bir faktör kişinin musahibinin olması. Musahiplikte, aynen Anadolu’da olduğu gibi uyulması gereken sıkı kurallar var. Musahiplik çok önemli bir kurum olarak ayakta, toplumu bir arada tutuyor. Musahibi olamayanlara cem içinde hizmet verilmiyor. Musahip olacak çiftlere özel törenler yapılıyor. Musahiplik töreninde kurban kesme var.
Bayramlara önem verme var. Aşure (Muharrem) orucu tutuluyor, Nevruz ve Hıdırellez biliniyor. Bunların çok özel ritüelleri var.
Bulgaristan’da Türk varlığı tam bir istismar içinde. Arapların ve İranlıların Anadolu’da yaptıkları oyunların benzerlerini buralarda da gördük. Alevi Bektaşi köylerine adamlar gönderip başarılı öğrencileri İran’a götürüp eğiten İranlılar, köylerde çalışmalar içinde, Alevi-Bektaşi köylerine cami yapımı için yoğun bir mücadele veriyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı ise yörede yok olan, yok edilen yüzlerce caminin ne olacağını, insanlara bir şeyler götürmeyi bir yana bırakmış ezeli hastalığından kurtulamayarak yeni marifetlerini sergilemekle meşgul; yüzlerce yıllık Alevi-Bektaşi mabetleri olan dergâhların malvarlıklarını elde edebilmek için Bulgar hükümeti nezdinde girişimlerde bulunuyorlar. Alevilerin-Bektaşilerin yüzlerce yıllık haklarını gaspettikleri, halka yalan yanlış şeyleri doğruymuş gibi anlattıkları yetmiyormuş gibi bir de şimdi yüzlerce yıllık mirasa konmak istiyorlar.
Deliorman Alevi-Bektaşiliğiyle ilgili 1996 yılında Bulgar televizyonu tarafından gerçekleştirilen “Elimiz Kalbimizde” belgeselini izledim, oldukça güzel şeyler var, yöre inancı ve kültürüyle ilgili. Bulgarların ve araştırmacıların Aleviliğe ilgisi çok yoğun.
Genel olarak da Türkiye’den kendini övmekten başka bir marifeti olmayan kimi babaların, dedelerin, kimi yazarların, siyasilerin oralara kadar gitmelerini gerçekten de halk istemiyor.
Cem Vakfı Anadolu İnanç Önderleri İkinci Toplantısı’nın bölgede geniş bir yankısı olmuş. Yeni toplantının ne zaman yapılacağı sık sık soruluyor. Bu sefer toplantıya çok daha büyük bir katılım isteği var. Üstelik çok önemli bir istek de Ana bacıların da toplantıya gelmekte çok istekli olmaları.
Hüseyin Baba’nın türbesi neredeyse yıkılmak üzereyken, Demir Baba, Tahir (Sofracı, Sofu / Softa / (Şevki Koca’nın ifadesine göre ise bunun Sofi/Sofyan Baba olması ihtimali daha yüksek) Baba ve Hekim Ali Baba Türbeleri’nin durumu iyi. Fakat tüm dergâhların, türbelerin tarihi yapıları yıkılmış, kıymetli eşyaları tümüyle yağmalanmış.
Gençler ya Türkiye’ye, ya büyük şehirlere veya kasabalara göç etmişler.
Türklerle Bulgarların ilişkileri, anlaşmaları iyi görünüyor.
Türkiye’nin Bulgar vatandaşlarına 1 temmuz'dan sonra vizeyi tek taraflı olarak kaldırması büyük bir sevinçle karşılanıyor.
Veysel Bayram’ın ve Todor Todorov’un isteği üzere farklı ülke ressamlarının da katıldığı Razgrad’ta açılan tasavvuf konulu serginin İstanbul’da da açılması. Bu gerçekten de desteklenmesi gereken bir düşünce.
Gün Gün Bulgaristan Deliorman Gezisi
15-25 Haziran 2001 tarihleri arasında, Bulgaristan Deliorman’da Cem Vakfı adına, şube oluşumu ve araştırma için düzenlenen gezi notlarıyla ilgili; Cem Vakfı’nın Bulgaristan Razgrad’ta şubesini oluşturmak amacıyla büyük çaba sarf eden Veysel Bayram’ın daveti sonucu Cem Vakfı adına gerçekleştirdiğim on günlük gezi birçok yönden oldukça yararlı olmuştur. Veysel Bayram bir Alevi-Bektaşi Köyü olan Kastcılar (Bisertsi)’de ilk çerağı yakan Ümmet Salih’in torunlarından. Bayram, iyi eğitimli, inançlı, Alevi-Bektaşi inancına içten bağlı, Türkiye’deki yaşamdan ve özellikle Alevilikle ilgili tüm gelişmelerden haberdar, Bulgaristan’da yaşayan bir Türk Alevi aydını.
Onunla beraber yaptığımız gezi notları:
Ziyaretler
16 Haziran: İlk gün Kubrat (Balpınar)’da Cem Vakfı yönetimine girmek isteyen emekli öğretmen baba oğlu Ahmet Merdanoğlu’nu; Adaköy’de Süleyman Selman Dede’yi, oğlu işadamı Aydın Selman’ı; Kastcılar’da Aliş Baba’yı, Hüseyin Baba’yı, gazeteci Ali Lütfü’yü (Emekli Türk dili öğretmeni, Sofya eski Türkçe yayınlar sorumlusu), zakir Ali Pirof’u ziyaret ediyoruz. Zaten beni bekleyen canlara Cem Vakfı çalışmalarını anlatıyorum, bölgeyle. Çok istekli görünen bu canlar gerçekten inançlı insanlar.
Aynı akşam yine aynı insanlarla Aliş Baba’nın evinde bir araya gelip ziyaretimizin amacını, köyün sorunları konularında üç saatlik bir toplantı yapıyoruz. Toplantıya ayrıca İsa ve İbrahim Babalarla Aliş Baba’nın eşi Rüküş Ana da katılıyor. Ana konuşmalara katılıyor. Aynı gün içinde yine köyün ileri gelenlerini ziyaret ediyoruz.
17 Haziran: Bölgenin en köklü Alevi sülalesi, büyük ocakzade olarak saygı gören ailesi Süleyman Selman Dede’yle daha detaylı bir görüşme yapıyorum. Veysel’in çabaları sonucu zaten Cem Vakfı çalışmalarını çok iyi bilen Süleyman Dede Prof. Dr. İzzettin Doğan’ı çok beğendiğini, Cem Dergisi’nin yayınlanmasının çok gururlandırıcı bir şey olduğunu söylüyor. Aynı gün bölgenin en ünlü ziyaretgâhı Demir Baba’yı ziyaret ediyoruz. Derin bir vadinin köşesindeki türbe, Türk inancının bölgedeki bayrağı gibi, tüm vadiyi gözetler gibi. Bulgaristan’da seçim olmasına rağmen halk türbeyi ziyaret ediyor. Daha sonra tüm vadiye hakim tepeye çıkıyoruz. Kastcılar’dan Gazeteci Ali Lütfü’yle bir söyleşi gerçekleştiriyorum. Kadınlar burada daha bir sosyal yaşam içindeler. Benim ziyaretimin anısına bir araya gelen bölgede Altın Kadınlar olarak bilinen 17 kadın kimi etkinlikler yapıyorlar. Zaman zaman toplanıp deyişler söyleyip, sohbet eden bu kadınlar yöre folklorunu çok iyi yansıtıyorlar. Semah dönüyorlar, yörenin halk oyunlarını şarkı ve türküler eşliğinde sergiliyorlar. Onlarla da sohbet ediyoruz. Aynı gün seçimlerde oy veren halk eski krallarının partisine destek veriyor.
18 Haziran: Razgrad’ta tekrar dönüp bizi bekleyen Razgrad Ressamlar Derneği Başkanı, Belediyesi Sanat Galerisi Müdürü, Ressam, Türk dostu ve Veysel Bayram’la birlikte ilk kez şehirde tasavvuf konulu bir sergi açan Todor Todorov’la görüşüyoruz. Ben gerçeği tasavvufta buldum, diyen Todor Todorov Cem Vakfı ile ortaklaşa kültürel çalışmalar yapmak istediğini söylüyor. Açıkçası onun özellikle Demir Baba’yla ilgili yapmış olduğu resimler bir harika. Daha sonra Kubrat’ta (Balpınar)’da özel bir fabrikanın müdürlüğünü yapan Alevi Selman Rıza’yı ziyaret edip çalışmalarımızı anlatıyoruz.
Nihayet daha önce kararlaştırıldığı üzere aynı akşam Adaköy’de (Ostrovo), Cem Vakfı şube oluşumuna katılmak isteyen canlarla bir toplantı yapıyoruz. Toplantıya;
Ca’ferler’den Yakup Veysel Doktor
Hüseyin Karahasan Baş Çarşambalı Baba
Hamza Veli Çakır İş Adamı
Ahmet Merdan Emekli Öğreten
Adaköy’den Aydın Selman İşadamı
Ahter Selman İşadamı
Ali Dede Dede
Emin Selman Ocakzade Dede
Kastcılar’dan Ali Lütfü Gazeteci
Ali Piroğlu Zakir
Veli Baba Baba
Selman Rıza Fabrika müdürü
Katılıyor. Vakfımızın çalışmalarını anlattığım, Türkiye’deki Alevilikle ilgili çalışmaları anlatıp kendilerinin fikirlerini dinlediğim katılımcıların tümü Cem Vakfı’nın Razgrad’ta bir merkez kurmasını istediklerini, bunu maddi ve manevi şekilde destekleyeceklerini söylediler. Daha sonra çeşitli nedenlerle toplantıya katılamayanlarla görüşmelerim sürdü.
19 Haziran: Adaköy’de Ali Baba’yla; diğer Alevi köyü Mesim Mahelle (Mıdrova’da) Ferda Baba’yla görüşüp, çalışmalarımızı anlattık. Ferda Baba ve eşi bizi çok sıcak karşılıyor. Detaylı bir söyleşi yapıyoruz, babayla. Toplantıya katılamayan mandıra sahibi Hasan Köse Vakıf çalışmalarını, Veysel Bayram’ın faliyetlerin tam desteklediğini gerekli yardımlarda bulunacağını söyledi.
Aynı akşam, tarihinde ilk kez kendi köyünün dışında birine cemlerinin kapılarını açan Kastcılar’da Aliş Baba’nın ceminde yani Deliorman süreğinde cem oluyorum.
20 Haziran: Denizler (Varnensi) köyünde Hekim Ali Baba Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Buranın çevre düzenlemesini, tamirinin ve yeni aş evinin yapımının şube oluşumumuza tam destek veren Hamza Veli tarafından yapıldığını öğreniyorum. Yeniceköy’de (Perslavtsi) Yusuf Baba’yı ve geçen sene ziyaret ettiğimiz ama 21 Nisan 2001’de Hakk’a yürüyen Ahmet Süleyman Baba’nın oğlu Nebi Ahmet Süleyman’ı ve Baba’nın kabrini ziyaret ediyoruz. Kadim mezarlık alanında yüzlerce mezartaşı, yüzlerce yıllık Türk varlığının kanıtı gibi. Aynı gün Tutrakan’da Softa Baba olarak bilinen Sabri Baba Türbesi’ni (Şevki Koca’nın ifadesine göre Sofi Baba (Sofyan Baba) olması ihtimali de yüksek) ziyaret ediyoruz. Tutrakan’da çoğunlukla Sünni kardeşlerimiz yaşıyor. Alevi olan türbedara çalışmalarımızı anlatıp kitap ve dergilerimizi veriyoruz. Cem Radyo’yu şimdi Tuna boyunda Romanya sınırında da dinliyorlar.
21 Haziran: Ca’ferler (Sevar) köyünde; bölgenin baş Çarşambalı babası Hüseyin Karasar Baba, Süleyman Solak, Zakir Süleyman Ali Müslüm, Recep İbiş, Süleyman Bey, Cem Vakfı İkinci İnanç Önderleri Toplantısı’na da katılan; Ali Kedik Baba, Nuh Şeremet Baba, Tahir Mokan Baba, Ahmet Merdan, Mehmet Salih Baba’nın katıldığı bir toplantı yapıyoruz. Cem Vakfı çalışmalarını anlatıyoruz. Burada da Demir Baba Derneği’nin kurulduğunu öğreniyoruz. Onlara da bu konuda yardımcı olacağımızı söylüyoruz. Onlar cemevinin kendi köylerinde veya Demir Baba’da yapılmasını istiyorlar. Babaların Türkiye’ye ilişkin yoğun soruları ve merakları var. Aydın Selman’ın sayesinde, girilmesi kesinlikle yasak olmasına rağmen, 80 bin dekarlık Voden Milli Parkı içindeki Hüseyin Baba Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Geyiklerin otladığı parktaki türbenin durumu bizi açıkçası yaralıyor. Tümüyle harap olmuş, altı üstüne getirilmiş türbe yıkılmak üzere. Aynı akşam Ca’ferler’e Ali Kedik Baba’nın yürüttüğü ceme yine tarihinde köy dışından ilk giren kişi oluyoruz.
22 Haziran: Geçen sene yaptığımız ziyarette de bir söyleşi yaptığımız köyün Pazarteliler (ibadetlerini Pazar gecesi yapanlar)inin baş babası Salih Fıçıcı’yı ziyaret ediyoruz. Doksan yaşındaki baba hasta yatıyor. İlginç olan genel durumun dışında Fıçıcı ailesinin çok uzun zamandan beri babadan oğula geçen dedelik kurumunu sürdüren sülale olması. Geçen sene İnanç Önderleri Toplantısına da katılan damadı Süleyman Solak’a çalışmalarımızı anlatıyoruz.
Aynı gün Karalar (Çernik)’e gidiyoruz. Geçen sene misafir olduğumuz Mehmet Ali Karakaş’ın yardımıyla Selman Süleyman Baba’yı ziyaret ediyoruz. Daha sonra Bradvari (Baltacı Yeniköy)’de Ali Rıza ve Merdan Hakkı Babalarla toplantı yapıyoruz. Uzun söyleşilerde buradaki babaların bilgi birikimlerinin derinliğini görüyoruz. Söyleşilerle babalardan bölgedeki inançla ilgili detaylı bilgi alıyorum. Akşam yöreye has bir düğüne de denk geliyoruz.
23 Haziran: Bölgenin en büyük Alevi yerleşim birimi olan Dulovo (Akkadınlar)’da bölgedeki tüm Alevi Babalarının baş babası Abdullah Baba’yı ziyaret ediyoruz. Hemen yan komşusu Ahmet Ramadan Baba’yı ziyarette de muhabbetle karşılanıyoruz. Eşinin de katıldığı sohbette her iki babadan da köydeki sorunlar hakkında bilgi alıyoruz. Aynı gün Söğütçük’te Muharrem Karagöz Baba’ya, Silistre’ye ve yakınlarındaki diğer Alevi köyü Kolebina’da Mustafa Ahmet Akif ve Murtaza Baba’lara uğruyoruz. Kolebina’da yazları işlerin yoğunluğu nedeniyle cemlerin sürekli yapılmasa bile çerağların yandığını ve aksam dualarının mutlaka yapıldığını öğreniyoruz.
Aynı akşam Razgrat’a dönüyoruz. Rejisör Yüksel Çavuş’la tanışıyorum Cem Vakfı’na gönül vermiş bu araştırmacıyla Alevilik’le ilgili, sanat dolu bir sohbet ediyoruz.
24 Haziran: Kastcılar’dan baba çocuğu Razgrat Büyük şehir belediyesi meclis üyesi, Bulgaristan Tütün Fonu başkanı Ergin Emin’le Cem Vakfı şubesi konusunda çok yararlı bir görüşme yapıyoruz. Aleviliğe-Bektaşiliğe gerçek gönül vermişlerden birisi de Ergin Bey. Alevi olduğunu öğrendiğim Razgrad otogar müdürü Bürhan Mümin’le ve Veysel Bayram’ın dostu eski vali Dimiar Macef ile tanışıp konuşuyoruz.
Aynı gün öğleden sonra sonsuz bir tabiat güzelliği içinden Varna yolu üzerinden Türkiye’ye hareket ediyorum.
Deliorman'ın
İlkbaharda yeşerir bayırın, düzün
Cana canlar katar günlü gündüzün
Yerde çiçeğin güler, gökte yıldızın
Doyulmaz baharına Deliorman'ın!........
Yazın münbit kırların hayat harmanı
Emekçi şarkıların dertler dermanı
Dillerin destanıdır şöhreti, şanı
Doyulmaz setranına Deliorman'ın!......
Güz gelince giyersin sırma kaftanı
Gönülleri güldürür ürünü, şanı
Canyürekten minnettar köylü sultanı
Doyulma kışlarına Deliorman'ın!......
Can verir bozkırına dolu barajlar
Kuraklık alemeti değil mirajlar
Asfalt oldu yollar, kalktı virajlar
Doyulmaz davasına Deliorman'ın!....
Fezanın yıldızları indiler yere
İki aşık öpüşen mehtapla dere
Gör nasıl benzediler köyler - şehire
Doyulmaz ilhamına Deliorman'ın!...
Güvercilerin ötüşür yüksek dallarda
Nuşkatlar, menekşeler güler damlarda
Şırıl şırıl çeşmeler şifa canlarda
Doyulmaz safasına Deliorman'ın
Ferhat gibi güçlüdür mert aslanları
Ünlüdür, şöhretlidir pehlivanları
Dünyalara tanıktır yüce şanları
Doyulmaz hendamına Deliorman'ın!...
Göz güller, yürek güler hür kucağına
İnsanlar, hayat güler şen ocağında
Bir yaşam şahlanışı her bucağı nda
Doyulmaz hayatına Deliorman'ın!.....