|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gezip dolaştığımız Bulgar topraklarında ata yadigarı eserlerimizi adeta mumla arıyoruz. Bir zamanlar Müslüman-Türk imzası taşıyan yüzlerce medrese, han, cami ve kütüphaneden bugün bir iz bile bulmak imkansız
upBalkanlardaki gezimize Blagovgrad şehrinde devam ediyoruz. Bu şehir Rodop dağlarının eteğinde Yunanistan, Makedonya üçgeninde güzel bir şehir. Bu Türk mahallesi her hali ile geçmişten izler taşırken, ABD’nin burada kurduğu bir kolejde onbinlerce Bulgar ve Türk genci eğitim görüyor. İçimizi sızlatan bir başka tablo ise tarih kokan evlerin arasındaki bir cami... Osmanlı’dan günümüze tarihe meydan okuyan Müslüman mabedi ne yazık ki, kiliseye çevrilmiş. Çeşmesinin kitabesi ise, sökülmüş. Camide İslam unsuru tüm unsurlar tahrip edilmiş; işte mihrap, minber kısmı, mahfile çıkış...
12 Müslüman Türk’ün kaldığı Yukarı Cuma şehrinin merkezinde Tek Minareli Camii cemaat olmadığı için artık kullanılmıyor. Vakıflar tarafından kiraya verilen bu öksüz cami; markete dönüştürülmüş... İçki şişeleri ve domuz etlerinin satıldığı bu yapıda çekimler yaptık. Minare ve cami mahzun, Yukarı Cuma Kasabası artık camisiz kalmış...
GEÇMİŞİN İHTİŞAMINDAN BİR İZ BİLE KALMAMIŞ
Rodop dağlarının manzarası gerçekten muhteşem... Dağın zirvesine yakın yerde, çam ağaçları arasından gürül gürül suların çağlayıp aktığı dağ yamacında kurulan Köstendil şehrinde Osmanlı medeniyetine ait izler arıyoruz. Bir zamanlar 91 mektep, medrese, han, cami ve kütüphanenin bulunduğu Köstendil’de bu eserlerden günümüzde bir iz bile kalmamış görünüyor...
Fatih Camii UNESCO tarafından koruma altına alınmasına rağmen yıkılmak üzere,
Köstendil’de başka Osmanlı eserleri de var. 1571 yılında yapılan Melek Ahmet Paşa Cami, minaresi yıkılmış müze haline getirilmiş. İşte caminin hemen karşısındaki çifte hamam her halinden Osmanlı eseri olduğu görülüyor. 1923 yılında tamir gören Alay Hamamı halen faaliyetini sürdürüyor. Yıkılıp hastane yapılan bir caminin sütunları hastane girişlerini süslüyor. Köstendil Makedonu ya sınır kapısına çok yakın bir merkezde bir çok köprü ve ihtişamlı Osmanlı eserinden geriye sadece bir kaçı kalmış. Şehre hakim bir tepe üstüne çıkarak Köstendil’i sağnak yağış altında hüzünlü bir şekilde seyrediyoruz.
VARATSA VE MONTANA ŞEHİRLERİNDE ÜZÜCÜ MANZARALAR
Balkan dağlarına doğru yola çıkıyoruz hedefimiz Vidin’e gitmek. Kocabalkanlar’ı aşıp Vidin’e gideceğiz. Osmanlı akıncılarının at koşturup su içtiği çeşmeler ve Balkan dağları arkamızda kalıyor. Balkan Dağları’nın eteğindeki Türk şehri Varatsada’yız. Bir çok cami ve Türk eserinden hiç bir şey kalmamış. Yıkık ve perişan halde bir hamam buluyoruz. Hamamın karşısındaki cami yıkılmış yerine kereste fabrikası kurulmuş.
Montana şehrine geliyoruz. Bulgar Irkçılık, bencillik ve şovenizmin hakim olduğu bu şehirde ayakta kalmış tek bir cami var. Uzaktan minaresini görüyoruz. Minarenin şerefeleri yıkılmış, caminin kapı ve pencereleri sökülmüş, uzun süre ahır olarak kullanılmış caminin metruk ve perişan hali içimizi sızlatıyor.
Yavaş yavaş Tuna’ya doğru yaklaşıyoruz. Lom şehri uzaktan görülüyor. Şehre yakın bir yerde yanmış ve minaresinin yarısı yıkılmış bir cami ile karşılaşıyoruz. Ot ve dikenlerin kapladığı cami çevresi, yıkık minare ve harabe hali ile geçmişin ihtişam ve gururunu haykırıyordu. Lom, Tuna boylarında gördüğümüz ilk şehir, bir tespih tanesi gibi dizilen Tuna boylarındaki şehirleri teker teker gezeceğiz. Ecdadımızın medeniyet kurduğu Tuna boylarında Osmanlı eseri aramayı sürdüreceğiz. Bir zamanlar 6 cami 1 medresenin bulunduğu Lom’da tüm aramalarımıza rağmen hiç bir esere rastlayamıyoruz.
OSMAN PAŞA’NIN VİDİN ŞEHRİNDEYİZ
Vidin şehrindeyiz. Pazvantoğlu Osmanpaşa’nın Osmanlı’ya kafa tuttuğu, ünlü kalesı ile meşhur Vidin ve köylerinde bir zamanlar 90 civarında cami, mektep ve medrese bulunuyordu. Pazvantoğlu Osman Paşa Camii’in dışardan görünümü çok iyi içerisi ise çıkarılan yangın nedeniyle perişandı. Kapısı kapalı, camiinin bahçesindeki kütüphanenin mimari uslübü görülmeye değer güzellikteydi. Kitabesi sökülmeye çalışılan bu eserin bahçesine rastgele atılmış mezar taşları insanı etkiliyor. Tuna sahilindeki bu caminin hemen ilerisinde Askeri Kışla bulunuyor. Tuna sahilindeki Pazvantoğlu Osmanpaşa Kalesi mimari açıdan bir sanat harikası. Kale burçlarından Osmanlı Türk tarihi ile özdeşleşmiş Tuna nehrini seyretmek ayrı bir güzellik. Asırlarca ayakta kalan bu kale, geçmişte yaşadığı fırtınalı günlerin izlerini taşıyor.
Vidin merkezinde bir abide dikkatimizi çekiyor. 200 yıl önce Halil ve İbrahim adlı iki kardeş adına dikilen bu abidenin üstündeki yazılarda bu iki kardeşin bütün mallarını vakfederek bulundukları bölgeye cami yaptırıp dükkanlarını bağışladıklarını yazıyor. Bu abide bize Osmanlı’nın gittiği yerleri nasıl mamur hale getirdiğini, vakıflar ve hayır işleri ile nasıl hizmet yaptığını da gösteriyor. Vakfedilen bu yer üzerine yapılan cami yıkılmış, bahçesi otopark haline getirilmiş. Dükkanlar özel kişilerin eline geçmiş.
Vidin’de kaldırım içinde ve apartman kenarında kalmış bir mezar dikkatimi çekiyor. Bu mezarın bir zamanların ünlü Pazvantoğlu Osmanpaşa’ya ait olduğunu öğreniyoruz. Bölgede hiç bir eser bırakmayan komünistler belki Osmanlı’ya kafa tutup bağımsızlık ilân etti diye bu mezara sahip çıkmışlar. Şehir içinde güneş batarken yola çıkıyoruz. Alaca karanlık içinde ecdadın at koşturup kervanlarını suladığı Tuna boylarından geçerek Plevne’ye gidiyoruz. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|