BALKANLAR’DAKİ OSMANLI DÖNEMİ
ANITSAL YAPILARINDA KULLANILAN STRÜKTÜR SİSTEMLERİNİN OSMANLI MİMARLIĞI İÇİNDEKİ YERİ (CAMİ YAPILARI)
Doç. Dr. İlter BÜYÜKDIĞAN*
Osmanlı toplum yapısının gelişimine koşut olarak Anadolu’da olduğu gibi, Balkan kentlerinde de işlevsel açıdan çok çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Bu yapılar, kuşkusuz, ait oldukları dönem mimarisinin pek çok özelliğini taşıdığı gibi, onun gelişimini de göstermektedir. Ayrıca cami, medrese, han, hamam gibi yapılarda kullanılan çözümler, yöreler arası kültürel etkileşimin ne denli kuvvetli olduğu ve hangi noktalarda yoğunlaştığı konusunda somut veriler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, deneyimlerin bir yöreden diğerine aktarılması ve genelde İstanbul merkezli bir denetim sisteminin bulunması, strüktür sistemlerinde benzer tercihlerin yapılmasına sebep olsa da, değişik yörelerle ilgili sınırlı uygulamalar, o yöre için karakteristikleri oluşturmaktadır.
Onbeşinci yüzyılın çok çeşitlilik gösteren kübik alt yapı ve üst örtü arasındaki ilişkileri ile, bu sistemlerin işlevsel mekânlara göre değişebilen uygulaması, klâsik dönemden itibaren bir yalınlaşma göstermiş; strüktür sistemini oluşturan taşıyıcı, geçit alanı ve örtü ile, yardımcı örtü öğeleri birbirleriyle oransal açıdan daha uyumlu parçalar halinde düzenlenmiş ve gerek strüktürel, gerekse mimarî açıdan armonik bir bütünlük sağlanmıştır. Balkan ülkelerinde, klâsik dönemden sonra, azalarak da olsa, anıtsal yapıların inşa edilmesine devam edilmiştir. Bu dönemde batı ülkelerine yakınlığı dolayısıyla, orada gelişen bazı mimarî akımların yansımaları anıtsal mimarî üzerinde etkili olmuşsa da, klâsik öğeleri kullanmaya devam eden örnekler de vardır. Daha somut sonuçlara varılabilmesi için, bildiride örneklere dayanılarak, mekânın işlevi, boyutu ve örtü öğeleri arasındaki ilişkiler yöresel ve zamandizinsel olarak irdelenmektedir. Büyük boyutlu camiler genelde, Anadolu’da olduğu gibi tek olarak yapılmamıştır. Türbe, medrese, imaret ve mektep yapıları genelde cami ile aynı alanda; han, hamam, köprü ise farklı alanlarda, bazen merkeze daha yakın bir konumda yer almaktadır. Ancak klâsik dönemde rastlanan, planlı ve tüm işlevleri bir arada bulunduran bir külliye anlayışı Balkan ülkelerinde çok sık rastlanan bir özellik değildir. Planlı külliyeler içinde en önemlileri cami, medrese, mektep ve kütüphaneden oluşan ve cami ile medresenin ortak avlusunda bir şadırvanı olan onsekizinci yüzyılda inşa edilmiş Şumnu’daki Şerif Halil Paşa Külliyesi ile 1811 (H.1126) tarihli Kavalalı Mehmed Ali Paşa Külliyesi’dir. Bildirinin sınırları nedeniyle araştırma, Makedonya, Yunanistan ve Bulgaristan’daki cami yapılarını kapsamaktadır. Strüktürel açıdan da en önemli denemeler bu yapılarda gerçekleştirilmiştir. Diğer yapı grupları arasında hamamlar gerek boyutsal, gerekse yapısal özellikleriyle ayrı bir araştırma konusunu oluşturmaktadır. Plan şeması ile strüktür sisteminin seçimi arasında doğrudan bir ilişki olduğundan, cami yapılarında kullanılan strüktür sistemi ve onun gelişimi plan düzenine bağlı olarak incelenmiştir. Osmanlı mimarisinin başlangıcından itibaren görülen çok ayaklı çok kubbeli ya da çok fonksiyonlu camilerden tek kubbe ile örtülü mekânlara doğru olan gelişimin Balkan kentlerinde de izlerini bulmak mümkündür. Bunun yanı sıra, bugüne ulaşan şekliyle değişik plan şemasına sahip bazı örnekler de vardır. Duvarlar genelde taş ve tuğla sıralarıyla oluşturulan ve onbeşinci yüzyılda çok yaygın olarak kullanılan almaşık örgü tekniğinde inşa edilmiştir. Ancak tamamen taştan inşa edilmiş örnekler olduğu gibi, ana beden duvarları almaşık, son cemaat mahalli yalnızca taş olan yapılar da vardır. Plan şemasına bağlı olarak yeğlenen bir örgü tekniğine rastlanmamıştır. Fakat daha geç tarihli örneklerde kesme taşın yaygınlaştığı ya da yapının önem derecesine göre daha özenli örgü tekniklerinin kullanıldığı söylenebilir. Genelde açıklığın artması ile doğru orantılı olarak artan taşıyıcı duvar kalınlıklarında da, erken dönemden sonra strüktürel denemelerin olumlu bir katkısı olarak, bir incelme gözlenmektedir. En çok tahrip olan mimari öğelerden biri de minareler olmuştur. Çeşitli nedenlerle yıkılarak pek çoğu günümüze ulaşmamış olan bu öğelerin çoğu hakkında kaynaklardan bilgi edinilememektedir. Ancak camilerin genelde doğu köşesinde, duvar üstüne oturan tek bir minareye sahip olduğu söylenebilir. Malzeme olarak ise, erken dönemde tuğla, klâsik dönemde ise, genelde taşın yeğlendiği söylenebilirse de, buna uymayan ya da yenilendiği için özgünü yansıtıp yansıtmadığı hakkında kesin bilgi sahibi olunamayan örnekler de vardır.
ÇOK KUBBELİ CAMİLER
a. Kapalı İbadet Bölümü
Bu tip camilerin, yalnızca Bulgaristan’da iki örneği vardır. Başkaca bir örneğine kaynaklarda rastlanmamıştır. I. Murad dönemine tarihlenen, ancak inşa kitabesi olmayan, planı Bursa Şehadet Camii’nin planına benzeyen Filibe Hüdavendigar Camii, dokuz bölümden oluşmaktadır. Ancak bu bölümlerden mihrap aksında olan üç adedinin, açıklıkları yaklaşık 8.50 metre olan kare alt yapı üzerine kubbe ile örtülü olmasına karşın, kenardakiler dikdörtgen planlı olup, 6.00 x 8.50 metre olan açıklıklar çapraz tonozlarla örtülüdürler. Bu açıdan Anadolu’daki örneklerden farklı olan cami, aynı sayıda açıklığa sahip olan, Fatih devrine tarihlenen Sofya’daki Mahmud Paşa Camii’nden de ayrılır. İkinci örnekte, 9.30 metre açıklıklara sahip dokuz eşit kubbe vardır. Mihrap-giriş aksındaki üç kubbe yanlardakinden daha yüksek tutulmuştur. E. Hakkı Ayverdi’ye göre bu yapı, Edirne’dekiler hariç tutulursa boyut olarak Balkanlar’ın en büyük camisidir.1 1414 tarihli Edirne Eski Camii’nde kubbe açıklıkları 12.50 metre, 1400 tarihli Bursa Ulu Camii’nde ise, 10.50 metre civarındadır. Filibe Hüdavendigar Camii’nin bir diğer özelliği yüksekliğinin az tutulmuş olmasıdır. 40 x 30 metrelik büyük boyutuna rağmen basık olması, iç mekânda olumsuz bir etki bırakmaktadır. Onun erken Osmanlı döneminde ortaya çıkan “ulu cami” planının öncülerinden olduğunu söyleyen E. Hakkı Ayverdi, “Yeni fethedilen bir yerde *****a mescidine duyulan büyük gereksinimi karşılamak üzere sade, fakat büyük yapılmış bir yapı olduğunu” belirtmektedir.2 Bu camide kubbelerin geçiş öğesi küresel-bingi (pandantif)dir. Sofya Mahmud Paşa Camii’nde ise, geçiş öğesi olarak sadece köşelerde prizmatik üçgenler kullanılmıştır.
b. Son Cemaat Mahalli
Filibe Hüdavendigar Camisi, 1785 (H.1159) tarihinde onarım görmüştür. Bugün önünde ahşap kaplı yeni ek bir yapı vardır. E. Hakkı Ayverdi, özgün durumda da “revakın dar olması nedeniyle kubbeli ya da tonozlu olamayacağını, ancak ahşap çatılı bir son cemaat yerinin olması gerektiğini” söylemekte, kanıt olarak da eski fotoğraflarda görülen beş ahşap kemeri göstermektedir.3 Bugün müze olarak kullanılan Sofya Mahmud Paşa Camisi’nde ise, son cemaat mahalli tamamen kaldırılmış, yerine Osmanlı dönemi almaşık duvar tekniğini taklit eden iki katlı bir yapı yapılmıştır. Her iki yapı da bu açıdan tarihi araştırmaya gereksinim duymaktadır.
TERS T PLANLI CAMİLER
a. Kapalı İbadet Bölümü
Çok fonksiyonlu ya da zaviyeli camiler de denilen bu cami tipinin Üsküp’de iki, Filibe, Selanik ve Yenice-Vardar’da birer örneği vardır. Bu plan tipi, Anadolu ve Trakya’da olduğu gibi, imaret yapılarında da kullanılmıştır. Ancak bugün mevcut olanların dışında, bu plan tarzında başka yapıların olup olmadığına dair kaynaklardan bilgi edinilememektedir. Bugün mevcut olan yapılar içinde, bu plan tipinin en erken örneği 1438-39
(H.842) tarihli Üsküp, Alaca-İshak Bey Camisi’dir. Klasik bir ters T plan şemasına sahip olan yapının mihrap önündeki bölümü oldukça dar tutulmuştur ve dikdörtgen planlıdır. Aks üzerindeki ikinci bölüm ve yan kanatlar kare planlıdır. Yan mekânlar, son cemaat mahalline bitişik olan kısımda derin ve geniş birer kemerle genişletilmiştir. E. H. Ayverdi, yapının ilk yapımında yalnızca orta mekân ve onun önündeki üç gözlü son cemaat mahallinden ibaret olduğunu, diğerlerinin sonradan eklendiğini yazmakta ise de, bunun için yeterli bir kanıt gösterememektedir. Bu yapıyı zamandizinsel olarak 1444 (H.848) tarihinde inşa edilmiş olan Filibe Şihabüddin Paşa Camii izler. Caminin plan şeması, Anadolu’da ve Trakya’da daha yaygın olan bir düzene göre yapılmıştır: mihrap aksında iki kare planlı bölüm ve yanlarda daha küçük boyutlu kare mekânlar. Bu camide ayrıca yanlarda, birinde minare merdiveninin yer aldığı oldukça dar simetrik birer mekân daha vardır. Kare planlı yan mekânlar ve sol yandaki dar mekân ilk örnekte olduğu gibi, ana mekândan kemerlerle ayrılmıştır. Üsküp’de bulunan İsa Bey Camisi Fatih devrinde inşa edilmiştir. Orta aksta eşit büyüklükte, birbirinden kemerlerle ayrılmış iki kare hacim ve ikişer mekândan oluşan yan kanatlara sahip olan plan şeması, yan kanatlardaki değişik düzenlemesi ile farklılık gösterir. Bu kare planlı mekânlardan yalnızca girişe yakın olanlar birer kapı ile orta hacime bağlanmakta, diğer mekânlara ise buradan geçilmektedir. Soldaki kanatta odalara girişte ayrıca küçük bir hol yaratılmıştır. Dördüncü örnek 1484 (H.889) tarihli Selanik Alaca İmaret-İshakiye Camisi’dir. Planı genelde Üsküp’deki İsa Bey Camisi’ninkine benzemekle beraber, yan kanatların dışa doğru kademeli çıkıntı yapması, bu kanatlarda yer alan kare mekânların dar bir koridora açılması ile ondan ayrılır. Yenice-Vardar’da bulunan ve Onbeşinci yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen, Ulu Cami de denilen Evrenos Ahmed Bey Camisi’nin planı yarım kubbelerin kullanılmasıyla diğerlerinden ve Anadolu ve Trakya’daki örneklerden farklılık gösterir. Ayrıca mihrap önündeki kare mekân cami kütlesine hakim büyük boyutlu bir alan haline gelmiştir. Diğer bölüm ortada kare bir hacim ile, ona kemerlerle bağlanan dikdörtgen yan mekânlardan oluşmaktadır. Gümülcine’deki Gazi Evrenos Bey İmareti ise, orta aksta bir dikdörtgen ve bir kare hacim ile dikdörtgen planlı ve orta kısma bir kapı ile açılan birer yan kanattan ibarettir. Çok zengin mukarnaslı geçiş öğelerine sahip olan Üsküp Alaca İshak Bey Camisi’ nde yan kanatların üzeri aynalı çapraz tonozla ve mihrap önündeki açıklığınki ise, çapraz tonozla örtülüdür. Tonozların eteklerinde yer alan dört mukarnas dizisiyle duvarlardan örtülere armonik bir geçiş sağlanmıştır. Açıklığı 7.19x6.51 metre olan orta mekân, yedi mukarnas dizisiyle oluşturulan pandantifler ve kubbe eteğini çepeçevre saran mukarnaslı üç diziden oluşan bir kuşak üzerinde kırk dilimli eliptik çok görkemli bir kubbeye sahiptir. Mihrap önündeki tonozla arasındaki kemerin üzengi seviyesinde kullanılan mukarnas öğe bu yapıya ayrıca bir özellik katar. İlk örnek gibi II. Murad devrinin özelliklerini yansıtan Filibe Şihabüddin Camii’nde ise, küçük dar mekânlar dışındaki tüm mekânlar kubbe ile örtülüdür. Girişteki 8.54 x 8.64 metre açıklığa sahip en büyük kubbe ve ondan biraz daha küçük boyutlu mihrap önü kubbesi, dizi sayıları ve geometrik şemaları birbirinden farklı mukarnaslı pandantiflere sahiptirler. Üzerinde sekiz köşeli bir fener bulunan birinci kubbenin sekiz diziden oluşan mukarnaslı pandantifi ile sekizgen bir kasnağa ulaşılır. Kasnağın üzerinde ikinci kubbede de olduğu gibi baklavalı bir kuşak daha vardır. İkinci kubbede mukarnas dizi sayısı beşe düşerken, kubbe kasnağı da onikigenden oluşmaktadır. Açıklıkları yaklaşık 5.93 metre olan yan mekânlarda ise, kubbeye geçiş Türk üçgeni ile sağlanmaktadır. Ayrıca sekiz dilimli küçük yarım kubbeler, kapının iki yanındaki pencerelerin örtüsü olarak kullanılmıştır. Bu çok sık rastlanmayan bir özelliktir. Üsküp İsa Bey Camisi’nin 9.65x9.44 metre boyutlarındaki iki orta mekânını örten kubbelerinde de dizi sayısı ve geometrik şeması birbirinden farklı, zengin mukarnaslı düz-bingilerle (pandantif) sekizgen kasnağa geçilmektedir. Her iki kubbede de kasnak üzerinde kubbe eteğini saran baklavalı bir kuşak daha vardır. Filibe’deki camide de görülen bu özellik Bursa örneklerini anımsatmaktadır. Yan kanatlar çapraz tonozlarla örtülüdür. Selanik’deki Alaca İmaret-İshakiye Camisi’nin 8.75 metre açıklığındaki orta kubbelerinin geçiş öğesi tonoz-bingi (tromp)dur. Trombun etekleri bir mukarnas dizisi ile zenginleştirilmiştir. Yenice-Vardar’daki Ulu Cami’nin revak ve minaresi 1912 tarihinde, büyük kubbe ve etraf duvarları da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış, tuğla duvarlar örülerek ve üstü betonarme döşeme ile kapatılarak, iç mekân fabrikaya dönüştürülmüştür. Bu nedenle, bugün mevcut olmayan üst örtü öğeleri ancak M. Kiel’in restitüsyon planına göre yorumlanabilmektedir. Mihrap önündeki kubbe çapı 14.10 metredir. Diğer camilerden daha büyük boyutlu olarak inşa edilen bu kubbe, genelde caminin alışılmışın dışındaki plan şeması da göz önüne alınarak, Onbeşinci yüzyıl sonundaki tek kubbe ile örtülü merkezî planlı camiye geçişin Balkanlar’daki erken denemesi olarak yorumlanabilir. Bu mekânın geçiş öğeleri de yıkıldığından dolayı kesin belli olamamasına rağmen, M. Kiel pandantif izinin olmaması nedeniyle, tromp ya da baklavalı kuşak olabileceğini ileri sürmektedir. Gümülcine’deki Gazi Evrenos Bey İmareti’nin orta aksındaki dikdörtgen bölümün örtüsü beşik tonoz iken, diğer mekânlar Türk üçgeni geçiş kuşağı üzerinde yer alan kubbelerle örtülüdür. Yan kanatların dikdörtgen planı, kubbenin oturabilmesi için, dar kenarlarda yer alan kemerlerle önce kareye dönüştürülmüştür.
b. Son Cemaat Mahalli
Tüm örneklerde son cemaat mahalli beş açıklıktan oluşmaktadır. İsa Bey ve Evrenos Ahmed Bey Camileri ile Gazi Evrenos Bey İmareti’nde açıklıklar eşit boyutlu iken, diğerlerinde açıklık boyutları ve örtü çeşitleri değişmektedir. İlk iki camide eşit boyutlu tüm açıklıkların yalın kubbeler ile örtülü olması, Onbeşinci yüzyılın ikinci yarısındaki homojenleşmeye işaret etmektedir. İmaretin revak açıklıkları ise, aynalı çapraz tonozlarla örtülmüştür. Selanik İshakiye Camii’nde de tüm açıklıklar kubbe ile örtülmüş olmasına rağmen, girişe rastlayan orta kubbe diğerlerine göre daha küçüktür. Ters T planlı camilerin bugün mevcut örnekleri içinde en erken tarihlisi olan Üsküp Alaca-İshak Bey Camii’nin son cemaat mahalline ait ortadaki üç açıklığın üzeri, iç mekândakine benzer, eteklerinde mukarnas dizileri bulunan çapraz tonozla örtülüdür. Kubbe ile örtülü yan açıklıklardan sağdaki kubbe sekiz dilimlidir. Bu yapıda kullanılan örtü düzeni, Türkiye’de pek örneği olmayan, belki henüz olgunlaşmamış, ancak ilginç bir deneme olarak yorumlanabilir. Filibe Şihabüddin Paşa Camisi son cemaat mahallinin açıklıkları, birbirinden farklı, ancak simetrik üç farklı örtü düzenine sahiptir. Ortada yer alan Türk üçgeni geçiş kuşağı üzerine oturan kubbe, yatay dikdörtgen bir mekânı örtmektedir ve en geniş açıklığa sahiptir. Onun her iki yanında aynalı çapraz tonoz örtüler, en dıştaki açıklıklarda da daha dar dikdörtgen mekânlar üzerinde, dar kenarlarda yer alan üçgen konsollarla kareye çevrilen alan üzerine oturan sekiz dilimli kubbeler kullanılmıştır. Bu çeşitlilik II. Murad döneminin genel eğilimini yansıtmaktadır.
TEK KUBBELİ CAMİLER
a. Kapalı İbadet Bölümü
Tek kubbeli camilerde kapalı ibadet bölümü genelde tek bir mekândan oluşmaktadır. Bugüne ulaşan örneklere göre, açıklıklarda zamandizinsel olarak çok net bir gelişim gözlenmemekle beraber, yapının önemi ve yaptıran kişiye bağlı olarak yapının boyutlarının ve dolayısıyla kubbe çapının arttığı söylenebilir. Ancak bu örnekler, inşa edilmiş olanların tümünü kapsamadığı için, diğer cami plan şemalarına göre çok daha yaygın olarak inşa edilen tek kubbeli camilerden bugüne ulaşan örneklerin kendi dönemlerinin en gelişmiş ve karakteristik örnekleri olup olmadıklarını saptamak güçtür.
Onbeşinci yüzyıla tarihlenen yapılar içinde en büyük açıklığa sahip olan yapı, 16.5x17.70 metre boyutlarıyla Zağra’daki Hamza Bey Camisi’dir. Bu yapı boyutlarındaki farklılıktan da anlaşılacağı gibi eliptik bir kubbe ile örtülmüştür. Basık kubbe, tromplarla ulaşılan ve bu yüzyıl için yaygın bir özellik olmayan yirmi köşeli bir kasnağa oturur. Üsküp’ün en hakim noktalarından birinde 1492 (H.898) tarihinde inşa edilmiş olan Mustafa Bey Camisi’nin kubbesi 16.00 metrelik bir açıklığı örter. Geçiş öğesi küresel-bingi (pandantif)dir. Geçiş öğesi olarak, bu yüzyılda tromp ve pandantifin eşdeğer yaygınlıkta kullanıldığı söylenebilir. Ancak Balkanlar’daki örneklerde, geçiş öğesi tercihinin açıklıkla ilişkisini kesin olarak saptamak mümkün değilse de, genelde 10-11 metrelik açıklıklarda trombun, daha büyük açıklıklarda da küresel-binginin (pandantif) kullanıldığını, örneklere dayanarak belirlemek mümkündür. Onaltıncı yüzyıl tek kubbeli camileri içinde en büyük açıklığa Üsküp’deki 1503-4 tarihlerinde inşa edilmiş olan Yahya Paşa Camisi’nde rastlanmaktadır. Onarım sonucunda bugün ahşap bir çatı ile örtülü olan bu açıklık 18.00 metredir. Ancak kaynaklardan ilk yapımında büyük bir olasılıkla pandantif geçiş öğesine oturan bir kubbesi olduğu bilinmektedir. Mimar Sinan tarafından Tırhala’da inşa edilen Osman Şah Camisi de aynı açıklığa sahiptir. Ancak sekizgen kasnağa hangi geçiş öğesi ile ulaşıldığını kaynaklardan belirlemek mümkün olmamıştır. Bu yapıları, 17.50 metre açıklıkla Razgrad’daki İbrahim Paşa Camisi izler. Açıklığı yalnızca 11.70 metre olmasına rağmen, Balkanlar’daki en önemli camilerden biri olan Köstendil’deki Kanuni-Fatih Camisi’nin kesin yapım tarihi belli değildir. Ancak örtü öğelerinde kullanılan zengin mukarnas bezeme, onun Onaltıncı yüzyıldan önce yapılmış olduğu konusunda bir ipucu vermektedir. Kubbe onaltı mukarnas dizisiyle oluşan küresel-bingilere oturmaktadır. Bu bölgede çok yaygın olmayan kontrfor kemerlerinin kullanıldığı Sofya’daki Seyfullah Efendi-Banya Başı Camisi’nde kubbe, yine bu yüzyılda çok yaygın olmayan onaltıgen kasnağa oturmaktadır. Onaltıncı yüzyıl cami yapıları içinde Manastır’dakiler geçiş öğesinin tercihi açısından özel bir yere sahiptir. İshak Çelebi Camisi’nde (1506-7/H.912) kullanılan dilimli tonoz-bingi (tromp), 1558-59 (H.966) tarihli Yeni Cami- Kadı Mahmud Paşa Camii ve 1561-62 (H.969)
açıklığı örter. Geçiş öğesi küresel-bingi (pandantif)dir. Geçiş öğesi olarak, bu yüzyılda tromp ve pandantifin eşdeğer yaygınlıkta kullanıldığı söylenebilir. Ancak Balkanlar’daki örneklerde, geçiş öğesi tercihinin açıklıkla ilişkisini kesin olarak saptamak mümkün değilse de, genelde 10-11 metrelik açıklıklarda trombun, daha büyük açıklıklarda da küresel-binginin (pandantif) kullanıldığını, örneklere dayanarak belirlemek mümkündür. onaltıncı yüzyıl tek kubbeli camileri içinde en büyük açıklığa Üsküp’deki 1503-4 tarihlerinde inşa edilmiş olan Yahya Paşa Camisi’nde rastlanmaktadır. Onarım sonucunda bugün ahşap bir çatı ile örtülü olan bu açıklık 18.00 metredir. Ancak kaynaklardan ilk yapımında büyük bir olasılıkla pandantif geçiş öğesine oturan bir kubbesi olduğu bilinmektedir. Mimar Sinan tarafından Tırhala’da inşa edilen Osman Şah Camisi de aynı açıklığa sahiptir. Ancak sekizgen kasnağa hangi geçiş öğesi ile ulaşıldığını kaynaklardan belirlemek mümkün olmamıştır. Bu yapıları, 17.50 metre açıklıkla Razgrad’daki İbrahim Paşa Camisi izler. Açıklığı yalnızca 11.70 metre olmasına rağmen, Balkanlar’daki en önemli camilerden biri olan Köstendil’deki Kanuni-Fatih Camisi’nin kesin yapım tarihi belli değildir. Ancak örtü öğelerinde kullanılan zengin mukarnas bezeme, onun Onaltıncı yüzyıldan önce yapılmış olduğu konusunda bir ipucu vermektedir. Kubbe onaltı mukarnas dizisiyle oluşan küresel-bingilere oturmaktadır. Bu bölgede çok yaygın olmayan kontrfor kemerlerinin kullanıldığı Sofya’daki Seyfullah Efendi-Banya Başı Camisi’nde kubbe, yine bu yüzyılda çok yaygın olmayan onaltıgen kasnağa oturmaktadır. Onaltıncı yüzyıl cami yapıları içinde Manastır’dakiler geçiş öğesinin tercihi açısından özel bir yere sahiptir. İshak Çelebi Camisi’nde (1506-7/H.912) kullanılan dilimli tonoz-bingi (tromp), 1558-59 (H.966) tarihli Yeni Cami- Kadı Mahmud Paşa Camii ve 1561-62 (H.969) tarihli Haydar Kadı Camii’nin geçiş öğelerinde benzer biçimde tekrar edilmiştir.
Onyedinci yüzyıl ve sonrasında inşa edilen camiler içinde en önemlisi, 1744 (H. 1157) tarihli Şumnu’daki Şerif Halil Paşa Camisi’dir. Geç dönemde yapılmış olmasına rağmen klasik dönem özelliklerini yansıtan bu yapıda kubbeye geçişte tonoz-bingiler (tromp) kullanılmıştır. Her birinde üçer pencere bulunan bu tromplar, bu özellikleriyle çok yaygın olmayan bir uygulamaya işaret etmektedirler. Daha çok ahşap çatılı camilerin yaygınlaştığı bu dönemde kubbe ile örtülmüş diğer bir yapı da Atina’daki Mustafa Voyvoda Camisi’dir (1763-64/H.1177). Prizren’deki Emin Paşa Camisi (1831-32) ise, 9.25 metrelik açıklığı örten ve kürevi köşeliklere oturan, sekizgen kasnaklı kubbesi ile geç tarihli olmasına rağmen, yine klâsik dönem özelliklerini yansıtan belki de son örnek olarak dikkati çeker.
b. Son Cemaat Mahalli
Bugün mevcut olan, tek kubbe ile örtülü camilerin çoğu, üç eşit açıklıklı ve açıklıkları kubbe ile örtülü son cemaat mahallerine sahiptir. Geçiş öğesi olarak, genelde küresel-binginin yeğlendiğini söylemek yanlış olmaz. Ancak, ortadaki açıklığın daha dar tutulduğu, değişik örtü düzenlerinin ve geçiş öğelerinin kullanıldığı örnekler de vardır. Örneğin, Zağra’daki Hamza Bey Camisi’nde orta açıklık kubbe ile örtülmüş olmasına rağmen, dikdörtgen planlı ve dardır. Yanlardaki kubbelerde ise, geçiş öğesi olarak köşe bingileri kullanılmıştır. Köstendil, Kanuni-Fatih Camii, iç mekânı gibi son cemaat mahalinde kullanılan örtü öğeleri açısından da çok özel bir yere sahiptir. Ortadaki dar olmak üzere, her üç bölüm de dikdörtgen planlıdır. Orta ve sağ yandaki örtülerde geçiş çok zengin mukarnas dizileriyle oluşturulmuştur. Sağdaki kubbe helezoni yivli, soldaki ise sekiz dilimlidir.
Genelde son cemaat mahallerinde tek sayılı açıklıklar yeğlenmesine rağmen, bu kurala uymayan yapılar da vardır. Serez’de, İstanbul Fatih, Atik Ali Paşa Camisi planına benzer tarzda inşa edilmiş Mustafa Bey Camisi’nin (1519/H.925) son cemaat mahalli dört açıklığa sahiptir. Onaltıncı yüzyıldan itibaren beş açıklıklı son cemaat mahallerinin de özellikle büyük boyutlu tek kubbeli camilerde kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir. Beş eşit kubbe ile örtülü son cemaat mahalline sahip yapılar arasında Tırhala, Osman Şah Camisi (son cemaat mahalli yıkık), Üsküp, Yahya Paşa Camisi, Şumnu, Şerif Halil Paşa Camisi sayılabilir. Gümülcine, Yeni Cami’nin bugün tekne tavanla örtülü olan son cemaat mahallinin de ilk yapımında kubbe ile örtülü beş açıklığa sahip olduğu bilinmektedir. Son cemaat mahallinin biçimlenişi açısından en farklı örnekler, Manastır’daki İshak Çelebi Camisi ile Yeni Cami- Kadı Mahmud Paşa Camisi’dir. Bu yapılarda oldukça geniş tutulan bu mekânlar üçerden iki sıra halinde altı eşit kubbe ile örtülmüştür. Tamamen yerel bir özellik taşımaktadır. Ancak daha erken tarihli olan ilk yapı onarım gördüğü için, bu düzenlemenin ilk yapımdan olup olmadığını belirlemek güçtür ve daha ayrıntılı bir kaynak araştırmasını gerektirir.
SONUÇ
Tarihi belgelere göre, Ondokuzuncu yüzyılın sonuna kadar sayılarını ve işlevlerini korumuş olan Osmanlı yapıları, Yirminci yüzyılın başından itibaren göçler nedeniyle cemaatin kalmaması, işlev yitirme, deprem gibi doğal afetler, zamanın tahribi, savaşlar gibi çeşitli nedenlerle giderek sayıca azalmış olmalarına rağmen, yine de günümüze ulaşabilen örnekler belli sonuçlara götürebilecek yeterli ipuçlarını vermektedirler. Bugün mevcut olan yapıların bir kısmı, özgün işlevlerinden farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Bir kısım camiler kilise, müze gibi yeni işlevler kazanmışlardır. Hanlar özgün işlevlerine daha uygun olarak kullanılmaktadır. Hamamlar için, değişen sosyal yapı ve yaşam alışkanlıkları nedeniyle aynı şeyi söylemek güçtür. Üsküp Davud Paşa Hamamı gibi, kültürel amaçlı yeni işlevlere dönüştürülmüş çok başarılı bir şekilde kullanılan örnekler mevcut olsa da, onların çoğu harap durumdadır ya da bazıları depo olarak kullanılmaktadır. Genel olarak, tüm yapı gruplarında, yeni kullanımlar ve tahrip sonucu yapılan onarımlar, zaman içinde bazı değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Kaybolan izler nedeniyle bazı yapıların özgün durumları ve minare başta olmak üzere birtakım iç ve dış mimarî elemanları, ancak tahminlere dayalı olarak belirlenebilmektedir. Bu durum onarımlarda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle yapıların kendileriyle ilgili olduğu kadar, dönem ve yöresel özelliklerin belirlenmesiyle de ilgili çalışmaların artması; karşılaştırmalı çalışmaların daha sağlıklı yapılabilmesi ve dolayısıyla restitüsyon ve restorasyon kararlarının daha doğru verilebilmesi açısından gereklidir. Balkan ülkeleri arasında, bu tür çalışmalarda uzmanlar arasında bilgi alışverişinde bulunulması, bundan sonra daha sağlıklı kararların alınmasına ve uygulamalarda daha başarılı olunmasına katkıda bulunacaktır.
Levha 1- Çok Kubbeli Camiler
Levha 2- Ters “T” Plânlı Camiler
Levha 3- Tek Kubbeli Camiler (15. yüzyıl)
Levha 4- Tek Kubbeli Camiler (16. yüzyıl)
Levha 5- Tek Kubbeli Camiler (18. ve 19. yüzyıl)
Resim 1- Filibe, Şihabüddin Paşa Camisi
Resim 3- Üsküp, Dükkancık Camisi
Resim 2- Üsküp, Mustafa Paşa Camisi
Resim 4- Şumnu,Hüssam Paşa Camisi
Resim 5-Şumnu, Halil Şerif Paşa Camisi
Resim 6- Üsküp, Alaca-İshak Bey Camisi
Resim 7- Üsküp, Alaca-İshak Bey Camisi (üstte)
Resim 8- Üsküp, Mustafa Paşa Camisi (altta)