BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  BALKANLAR’DAKİ OSMANLI DÖNEMİ ANITSAL YAPILARINDA... 27.04.2024 18:32 (UTC)
   
 



BALKANLAR’DAKİ OSMANLI DÖNEMİ
ANITSAL YAPILARINDA KULLANILAN STRÜKTÜR SİSTEMLERİNİN OSMANLI MİMARLIĞI İÇİNDEKİ YERİ (CAMİ YAPILARI)


Doç. Dr. İlter BÜYÜKDIĞAN*

Osmanlı toplum yapısının gelişimine koşut olarak Anadolu’da olduğu gibi, Balkan kentlerinde de işlevsel açıdan çok çeşitli yapılar inşa edilmiştir. Bu yapılar, kuşkusuz, ait oldukları dönem mimarisinin pek çok özelliğini taşıdığı gibi, onun gelişimini de göstermektedir. Ayrıca cami, medrese, han, hamam gibi yapılarda kullanılan çözümler, yöreler arası kültürel etkileşimin ne denli kuvvetli olduğu ve hangi noktalarda yoğunlaştığı konusunda somut veriler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, deneyimlerin bir yöreden diğerine aktarılması ve genelde İstanbul merkezli bir denetim sisteminin bulunması, strüktür sistemlerinde benzer tercihlerin yapılmasına sebep olsa da, değişik yörelerle ilgili sınırlı uygulamalar, o yöre için karakteristikleri oluşturmaktadır.

Onbeşinci yüzyılın çok çeşitlilik gösteren kübik alt yapı ve üst örtü arasındaki ilişkileri ile, bu sistemlerin işlevsel mekânlara göre değişebilen uygulaması, klâsik dönemden itibaren bir yalınlaşma göstermiş; strüktür sistemini oluşturan taşıyıcı, geçit alanı ve örtü ile, yardımcı örtü öğeleri birbirleriyle oransal açıdan daha uyumlu parçalar halinde düzenlenmiş ve gerek strüktürel, gerekse mimarî açıdan armonik bir bütünlük sağlanmıştır. Balkan ülkelerinde, klâsik dönemden sonra, azalarak da olsa, anıtsal yapıların inşa edilmesine devam edilmiştir. Bu dönemde batı ülkelerine yakınlığı dolayısıyla, orada gelişen bazı mimarî akımların yansımaları anıtsal mimarî üzerinde etkili olmuşsa da, klâsik öğeleri kullanmaya devam eden örnekler de vardır. Daha somut sonuçlara varılabilmesi için, bildiride örneklere dayanılarak, mekânın işlevi, boyutu ve örtü öğeleri arasındaki ilişkiler yöresel ve zamandizinsel olarak irdelenmektedir. Büyük boyutlu camiler genelde, Anadolu’da olduğu gibi tek olarak yapılmamıştır. Türbe, medrese, imaret ve mektep yapıları genelde cami ile aynı alanda; han, hamam, köprü ise farklı alanlarda, bazen merkeze daha yakın bir konumda yer almaktadır. Ancak klâsik dönemde rastlanan, planlı ve tüm işlevleri bir arada bulunduran bir külliye anlayışı Balkan ülkelerinde çok sık rastlanan bir özellik değildir. Planlı külliyeler içinde en önemlileri cami, medrese, mektep ve kütüphaneden oluşan ve cami ile medresenin ortak avlusunda bir şadırvanı olan onsekizinci yüzyılda inşa edilmiş Şumnu’daki Şerif Halil Paşa Külliyesi ile 1811 (H.1126) tarihli Kavalalı Mehmed Ali Paşa Külliyesi’dir. Bildirinin sınırları nedeniyle araştırma, Makedonya, Yunanistan ve Bulgaristan’daki cami yapılarını kapsamaktadır. Strüktürel açıdan da en önemli denemeler bu yapılarda gerçekleştirilmiştir. Diğer yapı grupları arasında hamamlar gerek boyutsal, gerekse yapısal özellikleriyle ayrı bir araştırma konusunu oluşturmaktadır. Plan şeması ile strüktür sisteminin seçimi arasında doğrudan bir ilişki olduğundan, cami yapılarında kullanılan strüktür sistemi ve onun gelişimi plan düzenine bağlı olarak incelenmiştir. Osmanlı mimarisinin başlangıcından itibaren görülen çok ayaklı çok kubbeli ya da çok fonksiyonlu camilerden tek kubbe ile örtülü mekânlara doğru olan gelişimin Balkan kentlerinde de izlerini bulmak mümkündür. Bunun yanı sıra, bugüne ulaşan şekliyle değişik plan şemasına sahip bazı örnekler de vardır. Duvarlar genelde taş ve tuğla sıralarıyla oluşturulan ve onbeşinci yüzyılda çok yaygın olarak kullanılan almaşık örgü tekniğinde inşa edilmiştir. Ancak tamamen taştan inşa edilmiş örnekler olduğu gibi, ana beden duvarları almaşık, son cemaat mahalli yalnızca taş olan yapılar da vardır. Plan şemasına bağlı olarak yeğlenen bir örgü tekniğine rastlanmamıştır. Fakat daha geç tarihli örneklerde kesme taşın yaygınlaştığı ya da yapının önem derecesine göre daha özenli örgü tekniklerinin kullanıldığı söylenebilir. Genelde açıklığın artması ile doğru orantılı olarak artan taşıyıcı duvar kalınlıklarında da, erken dönemden sonra strüktürel denemelerin olumlu bir katkısı olarak, bir incelme gözlenmektedir. En çok tahrip olan mimari öğelerden biri de minareler olmuştur. Çeşitli nedenlerle yıkılarak pek çoğu günümüze ulaşmamış olan bu öğelerin çoğu hakkında kaynaklardan bilgi edinilememektedir. Ancak camilerin genelde doğu köşesinde, duvar üstüne oturan tek bir minareye sahip olduğu söylenebilir. Malzeme olarak ise, erken dönemde tuğla, klâsik dönemde ise, genelde taşın yeğlendiği söylenebilirse de, buna uymayan ya da yenilendiği için özgünü yansıtıp yansıtmadığı hakkında kesin bilgi sahibi olunamayan örnekler de vardır.

ÇOK KUBBELİ CAMİLER

a. Kapalı İbadet Bölümü
Bu tip camilerin, yalnızca Bulgaristan’da iki örneği vardır. Başkaca bir örneğine kaynaklarda rastlanmamıştır. I. Murad dönemine tarihlenen, ancak inşa kitabesi olmayan, planı Bursa Şehadet Camii’nin planına benzeyen Filibe Hüdavendigar Camii, dokuz bölümden oluşmaktadır. Ancak bu bölümlerden mihrap aksında olan üç adedinin, açıklıkları yaklaşık 8.50 metre olan kare alt yapı üzerine kubbe ile örtülü olmasına karşın, kenardakiler dikdörtgen planlı olup, 6.00 x 8.50 metre olan açıklıklar çapraz tonozlarla örtülüdürler. Bu açıdan Anadolu’daki örneklerden farklı olan cami, aynı sayıda açıklığa sahip olan, Fatih devrine tarihlenen Sofya’daki Mahmud Paşa Camii’nden de ayrılır. İkinci örnekte, 9.30 metre açıklıklara sahip dokuz eşit kubbe vardır. Mihrap-giriş aksındaki üç kubbe yanlardakinden daha yüksek tutulmuştur. E. Hakkı Ayverdi’ye göre bu yapı, Edirne’dekiler hariç tutulursa boyut olarak Balkanlar’ın en büyük camisidir.1 1414 tarihli Edirne Eski Camii’nde kubbe açıklıkları 12.50 metre, 1400 tarihli Bursa Ulu Camii’nde ise, 10.50 metre civarındadır. Filibe Hüdavendigar Camii’nin bir diğer özelliği yüksekliğinin az tutulmuş olmasıdır. 40 x 30 metrelik büyük boyutuna rağmen basık olması, iç mekânda olumsuz bir etki bırakmaktadır. Onun erken Osmanlı döneminde ortaya çıkan “ulu cami” planının öncülerinden olduğunu söyleyen E. Hakkı Ayverdi, “Yeni fethedilen bir yerde *****a mescidine duyulan büyük gereksinimi karşılamak üzere sade, fakat büyük yapılmış bir yapı olduğunu” belirtmektedir.2 Bu camide kubbelerin geçiş öğesi küresel-bingi (pandantif)dir. Sofya Mahmud Paşa Camii’nde ise, geçiş öğesi olarak sadece köşelerde prizmatik üçgenler kullanılmıştır.

b. Son Cemaat Mahalli
Filibe Hüdavendigar Camisi, 1785 (H.1159) tarihinde onarım görmüştür. Bugün önünde ahşap kaplı yeni ek bir yapı vardır. E. Hakkı Ayverdi, özgün durumda da “revakın dar olması nedeniyle kubbeli ya da tonozlu olamayacağını, ancak ahşap çatılı bir son cemaat yerinin olması gerektiğini” söylemekte, kanıt olarak da eski fotoğraflarda görülen beş ahşap kemeri göstermektedir.3 Bugün müze olarak kullanılan Sofya Mahmud Paşa Camisi’nde ise, son cemaat mahalli tamamen kaldırılmış, yerine Osmanlı dönemi almaşık duvar tekniğini taklit eden iki katlı bir yapı yapılmıştır. Her iki yapı da bu açıdan tarihi araştırmaya gereksinim duymaktadır.

TERS T PLANLI CAMİLER

a. Kapalı İbadet Bölümü
Çok fonksiyonlu ya da zaviyeli camiler de denilen bu cami tipinin Üsküp’de iki, Filibe, Selanik ve Yenice-Vardar’da birer örneği vardır. Bu plan tipi, Anadolu ve Trakya’da olduğu gibi, imaret yapılarında da kullanılmıştır. Ancak bugün mevcut olanların dışında, bu plan tarzında başka yapıların olup olmadığına dair kaynaklardan bilgi edinilememektedir. Bugün mevcut olan yapılar içinde, bu plan tipinin en erken örneği 1438-39
(H.842) tarihli Üsküp, Alaca-İshak Bey Camisi’dir. Klasik bir ters T plan şemasına sahip olan yapının mihrap önündeki bölümü oldukça dar tutulmuştur ve dikdörtgen planlıdır. Aks üzerindeki ikinci bölüm ve yan kanatlar kare planlıdır. Yan mekânlar, son cemaat mahalline bitişik olan kısımda derin ve geniş birer kemerle genişletilmiştir. E. H. Ayverdi, yapının ilk yapımında yalnızca orta mekân ve onun önündeki üç gözlü son cemaat mahallinden ibaret olduğunu, diğerlerinin sonradan eklendiğini yazmakta ise de, bunun için yeterli bir kanıt gösterememektedir. Bu yapıyı zamandizinsel olarak 1444 (H.848) tarihinde inşa edilmiş olan Filibe Şihabüddin Paşa Camii izler. Caminin plan şeması, Anadolu’da ve Trakya’da daha yaygın olan bir düzene göre yapılmıştır: mihrap aksında iki kare planlı bölüm ve yanlarda daha küçük boyutlu kare mekânlar. Bu camide ayrıca yanlarda, birinde minare merdiveninin yer aldığı oldukça dar simetrik birer mekân daha vardır. Kare planlı yan mekânlar ve sol yandaki dar mekân ilk örnekte olduğu gibi, ana mekândan kemerlerle ayrılmıştır. Üsküp’de bulunan İsa Bey Camisi Fatih devrinde inşa edilmiştir. Orta aksta eşit büyüklükte, birbirinden kemerlerle ayrılmış iki kare hacim ve ikişer mekândan oluşan yan kanatlara sahip olan plan şeması, yan kanatlardaki değişik düzenlemesi ile farklılık gösterir. Bu kare planlı mekânlardan yalnızca girişe yakın olanlar birer kapı ile orta hacime bağlanmakta, diğer mekânlara ise buradan geçilmektedir. Soldaki kanatta odalara girişte ayrıca küçük bir hol yaratılmıştır. Dördüncü örnek 1484 (H.889) tarihli Selanik Alaca İmaret-İshakiye Camisi’dir. Planı genelde Üsküp’deki İsa Bey Camisi’ninkine benzemekle beraber, yan kanatların dışa doğru kademeli çıkıntı yapması, bu kanatlarda yer alan kare mekânların dar bir koridora açılması ile ondan ayrılır. Yenice-Vardar’da bulunan ve Onbeşinci yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen, Ulu Cami de denilen Evrenos Ahmed Bey Camisi’nin planı yarım kubbelerin kullanılmasıyla diğerlerinden ve Anadolu ve Trakya’daki örneklerden farklılık gösterir. Ayrıca mihrap önündeki kare mekân cami kütlesine hakim büyük boyutlu bir alan haline gelmiştir. Diğer bölüm ortada kare bir hacim ile, ona kemerlerle bağlanan dikdörtgen yan mekânlardan oluşmaktadır. Gümülcine’deki Gazi Evrenos Bey İmareti ise, orta aksta bir dikdörtgen ve bir kare hacim ile dikdörtgen planlı ve orta kısma bir kapı ile açılan birer yan kanattan ibarettir. Çok zengin mukarnaslı geçiş öğelerine sahip olan Üsküp Alaca İshak Bey Camisi’ nde yan kanatların üzeri aynalı çapraz tonozla ve mihrap önündeki açıklığınki ise, çapraz tonozla örtülüdür. Tonozların eteklerinde yer alan dört mukarnas dizisiyle duvarlardan örtülere armonik bir geçiş sağlanmıştır. Açıklığı 7.19x6.51 metre olan orta mekân, yedi mukarnas dizisiyle oluşturulan pandantifler ve kubbe eteğini çepeçevre saran mukarnaslı üç diziden oluşan bir kuşak üzerinde kırk dilimli eliptik çok görkemli bir kubbeye sahiptir. Mihrap önündeki tonozla arasındaki kemerin üzengi seviyesinde kullanılan mukarnas öğe bu yapıya ayrıca bir özellik katar. İlk örnek gibi II. Murad devrinin özelliklerini yansıtan Filibe Şihabüddin Camii’nde ise, küçük dar mekânlar dışındaki tüm mekânlar kubbe ile örtülüdür. Girişteki 8.54 x 8.64 metre açıklığa sahip en büyük kubbe ve ondan biraz daha küçük boyutlu mihrap önü kubbesi, dizi sayıları ve geometrik şemaları birbirinden farklı mukarnaslı pandantiflere sahiptirler. Üzerinde sekiz köşeli bir fener bulunan birinci kubbenin sekiz diziden oluşan mukarnaslı pandantifi ile sekizgen bir kasnağa ulaşılır. Kasnağın üzerinde ikinci kubbede de olduğu gibi baklavalı bir kuşak daha vardır. İkinci kubbede mukarnas dizi sayısı beşe düşerken, kubbe kasnağı da onikigenden oluşmaktadır. Açıklıkları yaklaşık 5.93 metre olan yan mekânlarda ise, kubbeye geçiş Türk üçgeni ile sağlanmaktadır. Ayrıca sekiz dilimli küçük yarım kubbeler, kapının iki yanındaki pencerelerin örtüsü olarak kullanılmıştır. Bu çok sık rastlanmayan bir özelliktir. Üsküp İsa Bey Camisi’nin 9.65x9.44 metre boyutlarındaki iki orta mekânını örten kubbelerinde de dizi sayısı ve geometrik şeması birbirinden farklı, zengin mukarnaslı düz-bingilerle (pandantif) sekizgen kasnağa geçilmektedir. Her iki kubbede de kasnak üzerinde kubbe eteğini saran baklavalı bir kuşak daha vardır. Filibe’deki camide de görülen bu özellik Bursa örneklerini anımsatmaktadır. Yan kanatlar çapraz tonozlarla örtülüdür. Selanik’deki Alaca İmaret-İshakiye Camisi’nin 8.75 metre açıklığındaki orta kubbelerinin geçiş öğesi tonoz-bingi (tromp)dur. Trombun etekleri bir mukarnas dizisi ile zenginleştirilmiştir. Yenice-Vardar’daki Ulu Cami’nin revak ve minaresi 1912 tarihinde, büyük kubbe ve etraf duvarları da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış, tuğla duvarlar örülerek ve üstü betonarme döşeme ile kapatılarak, iç mekân fabrikaya dönüştürülmüştür. Bu nedenle, bugün mevcut olmayan üst örtü öğeleri ancak M. Kiel’in restitüsyon planına göre yorumlanabilmektedir. Mihrap önündeki kubbe çapı 14.10 metredir. Diğer camilerden daha büyük boyutlu olarak inşa edilen bu kubbe, genelde caminin alışılmışın dışındaki plan şeması da göz önüne alınarak, Onbeşinci yüzyıl sonundaki tek kubbe ile örtülü merkezî planlı camiye geçişin Balkanlar’daki erken denemesi olarak yorumlanabilir. Bu mekânın geçiş öğeleri de yıkıldığından dolayı kesin belli olamamasına rağmen, M. Kiel pandantif izinin olmaması nedeniyle, tromp ya da baklavalı kuşak olabileceğini ileri sürmektedir. Gümülcine’deki Gazi Evrenos Bey İmareti’nin orta aksındaki dikdörtgen bölümün örtüsü beşik tonoz iken, diğer mekânlar Türk üçgeni geçiş kuşağı üzerinde yer alan kubbelerle örtülüdür. Yan kanatların dikdörtgen planı, kubbenin oturabilmesi için, dar kenarlarda yer alan kemerlerle önce kareye dönüştürülmüştür.

b. Son Cemaat Mahalli
Tüm örneklerde son cemaat mahalli beş açıklıktan oluşmaktadır. İsa Bey ve Evrenos Ahmed Bey Camileri ile Gazi Evrenos Bey İmareti’nde açıklıklar eşit boyutlu iken, diğerlerinde açıklık boyutları ve örtü çeşitleri değişmektedir. İlk iki camide eşit boyutlu tüm açıklıkların yalın kubbeler ile örtülü olması, Onbeşinci yüzyılın ikinci yarısındaki homojenleşmeye işaret etmektedir. İmaretin revak açıklıkları ise, aynalı çapraz tonozlarla örtülmüştür. Selanik İshakiye Camii’nde de tüm açıklıklar kubbe ile örtülmüş olmasına rağmen, girişe rastlayan orta kubbe diğerlerine göre daha küçüktür. Ters T planlı camilerin bugün mevcut örnekleri içinde en erken tarihlisi olan Üsküp Alaca-İshak Bey Camii’nin son cemaat mahalline ait ortadaki üç açıklığın üzeri, iç mekândakine benzer, eteklerinde mukarnas dizileri bulunan çapraz tonozla örtülüdür. Kubbe ile örtülü yan açıklıklardan sağdaki kubbe sekiz dilimlidir. Bu yapıda kullanılan örtü düzeni, Türkiye’de pek örneği olmayan, belki henüz olgunlaşmamış, ancak ilginç bir deneme olarak yorumlanabilir. Filibe Şihabüddin Paşa Camisi son cemaat mahallinin açıklıkları, birbirinden farklı, ancak simetrik üç farklı örtü düzenine sahiptir. Ortada yer alan Türk üçgeni geçiş kuşağı üzerine oturan kubbe, yatay dikdörtgen bir mekânı örtmektedir ve en geniş açıklığa sahiptir. Onun her iki yanında aynalı çapraz tonoz örtüler, en dıştaki açıklıklarda da daha dar dikdörtgen mekânlar üzerinde, dar kenarlarda yer alan üçgen konsollarla kareye çevrilen alan üzerine oturan sekiz dilimli kubbeler kullanılmıştır. Bu çeşitlilik II. Murad döneminin genel eğilimini yansıtmaktadır.

TEK KUBBELİ CAMİLER

a. Kapalı İbadet Bölümü
Tek kubbeli camilerde kapalı ibadet bölümü genelde tek bir mekândan oluşmaktadır. Bugüne ulaşan örneklere göre, açıklıklarda zamandizinsel olarak çok net bir gelişim gözlenmemekle beraber, yapının önemi ve yaptıran kişiye bağlı olarak yapının boyutlarının ve dolayısıyla kubbe çapının arttığı söylenebilir. Ancak bu örnekler, inşa edilmiş olanların tümünü kapsamadığı için, diğer cami plan şemalarına göre çok daha yaygın olarak inşa edilen tek kubbeli camilerden bugüne ulaşan örneklerin kendi dönemlerinin en gelişmiş ve karakteristik örnekleri olup olmadıklarını saptamak güçtür.
Onbeşinci yüzyıla tarihlenen yapılar içinde en büyük açıklığa sahip olan yapı, 16.5x17.70 metre boyutlarıyla Zağra’daki Hamza Bey Camisi’dir. Bu yapı boyutlarındaki farklılıktan da anlaşılacağı gibi eliptik bir kubbe ile örtülmüştür. Basık kubbe, tromplarla ulaşılan ve bu yüzyıl için yaygın bir özellik olmayan yirmi köşeli bir kasnağa oturur. Üsküp’ün en hakim noktalarından birinde 1492 (H.898) tarihinde inşa edilmiş olan Mustafa Bey Camisi’nin kubbesi 16.00 metrelik bir açıklığı örter. Geçiş öğesi küresel-bingi (pandantif)dir. Geçiş öğesi olarak, bu yüzyılda tromp ve pandantifin eşdeğer yaygınlıkta kullanıldığı söylenebilir. Ancak Balkanlar’daki örneklerde, geçiş öğesi tercihinin açıklıkla ilişkisini kesin olarak saptamak mümkün değilse de, genelde 10-11 metrelik açıklıklarda trombun, daha büyük açıklıklarda da küresel-binginin (pandantif) kullanıldığını, örneklere dayanarak belirlemek mümkündür. Onaltıncı yüzyıl tek kubbeli camileri içinde en büyük açıklığa Üsküp’deki 1503-4 tarihlerinde inşa edilmiş olan Yahya Paşa Camisi’nde rastlanmaktadır. Onarım sonucunda bugün ahşap bir çatı ile örtülü olan bu açıklık 18.00 metredir. Ancak kaynaklardan ilk yapımında büyük bir olasılıkla pandantif geçiş öğesine oturan bir kubbesi olduğu bilinmektedir. Mimar Sinan tarafından Tırhala’da inşa edilen Osman Şah Camisi de aynı açıklığa sahiptir. Ancak sekizgen kasnağa hangi geçiş öğesi ile ulaşıldığını kaynaklardan belirlemek mümkün olmamıştır. Bu yapıları, 17.50 metre açıklıkla Razgrad’daki İbrahim Paşa Camisi izler. Açıklığı yalnızca 11.70 metre olmasına rağmen, Balkanlar’daki en önemli camilerden biri olan Köstendil’deki Kanuni-Fatih Camisi’nin kesin yapım tarihi belli değildir. Ancak örtü öğelerinde kullanılan zengin mukarnas bezeme, onun Onaltıncı yüzyıldan önce yapılmış olduğu konusunda bir ipucu vermektedir. Kubbe onaltı mukarnas dizisiyle oluşan küresel-bingilere oturmaktadır. Bu bölgede çok yaygın olmayan kontrfor kemerlerinin kullanıldığı Sofya’daki Seyfullah Efendi-Banya Başı Camisi’nde kubbe, yine bu yüzyılda çok yaygın olmayan onaltıgen kasnağa oturmaktadır. Onaltıncı yüzyıl cami yapıları içinde Manastır’dakiler geçiş öğesinin tercihi açısından özel bir yere sahiptir. İshak Çelebi Camisi’nde (1506-7/H.912) kullanılan dilimli tonoz-bingi (tromp), 1558-59 (H.966) tarihli Yeni Cami- Kadı Mahmud Paşa Camii ve 1561-62 (H.969)
açıklığı örter. Geçiş öğesi küresel-bingi (pandantif)dir. Geçiş öğesi olarak, bu yüzyılda tromp ve pandantifin eşdeğer yaygınlıkta kullanıldığı söylenebilir. Ancak Balkanlar’daki örneklerde, geçiş öğesi tercihinin açıklıkla ilişkisini kesin olarak saptamak mümkün değilse de, genelde 10-11 metrelik açıklıklarda trombun, daha büyük açıklıklarda da küresel-binginin (pandantif) kullanıldığını, örneklere dayanarak belirlemek mümkündür. onaltıncı yüzyıl tek kubbeli camileri içinde en büyük açıklığa Üsküp’deki 1503-4 tarihlerinde inşa edilmiş olan Yahya Paşa Camisi’nde rastlanmaktadır. Onarım sonucunda bugün ahşap bir çatı ile örtülü olan bu açıklık 18.00 metredir. Ancak kaynaklardan ilk yapımında büyük bir olasılıkla pandantif geçiş öğesine oturan bir kubbesi olduğu bilinmektedir. Mimar Sinan tarafından Tırhala’da inşa edilen Osman Şah Camisi de aynı açıklığa sahiptir. Ancak sekizgen kasnağa hangi geçiş öğesi ile ulaşıldığını kaynaklardan belirlemek mümkün olmamıştır. Bu yapıları, 17.50 metre açıklıkla Razgrad’daki İbrahim Paşa Camisi izler. Açıklığı yalnızca 11.70 metre olmasına rağmen, Balkanlar’daki en önemli camilerden biri olan Köstendil’deki Kanuni-Fatih Camisi’nin kesin yapım tarihi belli değildir. Ancak örtü öğelerinde kullanılan zengin mukarnas bezeme, onun Onaltıncı yüzyıldan önce yapılmış olduğu konusunda bir ipucu vermektedir. Kubbe onaltı mukarnas dizisiyle oluşan küresel-bingilere oturmaktadır. Bu bölgede çok yaygın olmayan kontrfor kemerlerinin kullanıldığı Sofya’daki Seyfullah Efendi-Banya Başı Camisi’nde kubbe, yine bu yüzyılda çok yaygın olmayan onaltıgen kasnağa oturmaktadır. Onaltıncı yüzyıl cami yapıları içinde Manastır’dakiler geçiş öğesinin tercihi açısından özel bir yere sahiptir. İshak Çelebi Camisi’nde (1506-7/H.912) kullanılan dilimli tonoz-bingi (tromp), 1558-59 (H.966) tarihli Yeni Cami- Kadı Mahmud Paşa Camii ve 1561-62 (H.969) tarihli Haydar Kadı Camii’nin geçiş öğelerinde benzer biçimde tekrar edilmiştir.
Onyedinci yüzyıl ve sonrasında inşa edilen camiler içinde en önemlisi, 1744 (H. 1157) tarihli Şumnu’daki Şerif Halil Paşa Camisi’dir. Geç dönemde yapılmış olmasına rağmen klasik dönem özelliklerini yansıtan bu yapıda kubbeye geçişte tonoz-bingiler (tromp) kullanılmıştır. Her birinde üçer pencere bulunan bu tromplar, bu özellikleriyle çok yaygın olmayan bir uygulamaya işaret etmektedirler. Daha çok ahşap çatılı camilerin yaygınlaştığı bu dönemde kubbe ile örtülmüş diğer bir yapı da Atina’daki Mustafa Voyvoda Camisi’dir (1763-64/H.1177). Prizren’deki Emin Paşa Camisi (1831-32) ise, 9.25 metrelik açıklığı örten ve kürevi köşeliklere oturan, sekizgen kasnaklı kubbesi ile geç tarihli olmasına rağmen, yine klâsik dönem özelliklerini yansıtan belki de son örnek olarak dikkati çeker.

b. Son Cemaat Mahalli
Bugün mevcut olan, tek kubbe ile örtülü camilerin çoğu, üç eşit açıklıklı ve açıklıkları kubbe ile örtülü son cemaat mahallerine sahiptir. Geçiş öğesi olarak, genelde küresel-binginin yeğlendiğini söylemek yanlış olmaz. Ancak, ortadaki açıklığın daha dar tutulduğu, değişik örtü düzenlerinin ve geçiş öğelerinin kullanıldığı örnekler de vardır. Örneğin, Zağra’daki Hamza Bey Camisi’nde orta açıklık kubbe ile örtülmüş olmasına rağmen, dikdörtgen planlı ve dardır. Yanlardaki kubbelerde ise, geçiş öğesi olarak köşe bingileri kullanılmıştır. Köstendil, Kanuni-Fatih Camii, iç mekânı gibi son cemaat mahalinde kullanılan örtü öğeleri açısından da çok özel bir yere sahiptir. Ortadaki dar olmak üzere, her üç bölüm de dikdörtgen planlıdır. Orta ve sağ yandaki örtülerde geçiş çok zengin mukarnas dizileriyle oluşturulmuştur. Sağdaki kubbe helezoni yivli, soldaki ise sekiz dilimlidir.
Genelde son cemaat mahallerinde tek sayılı açıklıklar yeğlenmesine rağmen, bu kurala uymayan yapılar da vardır. Serez’de, İstanbul Fatih, Atik Ali Paşa Camisi planına benzer tarzda inşa edilmiş Mustafa Bey Camisi’nin (1519/H.925) son cemaat mahalli dört açıklığa sahiptir. Onaltıncı yüzyıldan itibaren beş açıklıklı son cemaat mahallerinin de özellikle büyük boyutlu tek kubbeli camilerde kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir. Beş eşit kubbe ile örtülü son cemaat mahalline sahip yapılar arasında Tırhala, Osman Şah Camisi (son cemaat mahalli yıkık), Üsküp, Yahya Paşa Camisi, Şumnu, Şerif Halil Paşa Camisi sayılabilir. Gümülcine, Yeni Cami’nin bugün tekne tavanla örtülü olan son cemaat mahallinin de ilk yapımında kubbe ile örtülü beş açıklığa sahip olduğu bilinmektedir. Son cemaat mahallinin biçimlenişi açısından en farklı örnekler, Manastır’daki İshak Çelebi Camisi ile Yeni Cami- Kadı Mahmud Paşa Camisi’dir. Bu yapılarda oldukça geniş tutulan bu mekânlar üçerden iki sıra halinde altı eşit kubbe ile örtülmüştür. Tamamen yerel bir özellik taşımaktadır. Ancak daha erken tarihli olan ilk yapı onarım gördüğü için, bu düzenlemenin ilk yapımdan olup olmadığını belirlemek güçtür ve daha ayrıntılı bir kaynak araştırmasını gerektirir.

SONUÇ

Tarihi belgelere göre, Ondokuzuncu yüzyılın sonuna kadar sayılarını ve işlevlerini korumuş olan Osmanlı yapıları, Yirminci yüzyılın başından itibaren göçler nedeniyle cemaatin kalmaması, işlev yitirme, deprem gibi doğal afetler, zamanın tahribi, savaşlar gibi çeşitli nedenlerle giderek sayıca azalmış olmalarına rağmen, yine de günümüze ulaşabilen örnekler belli sonuçlara götürebilecek yeterli ipuçlarını vermektedirler. Bugün mevcut olan yapıların bir kısmı, özgün işlevlerinden farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Bir kısım camiler kilise, müze gibi yeni işlevler kazanmışlardır. Hanlar özgün işlevlerine daha uygun olarak kullanılmaktadır. Hamamlar için, değişen sosyal yapı ve yaşam alışkanlıkları nedeniyle aynı şeyi söylemek güçtür. Üsküp Davud Paşa Hamamı gibi, kültürel amaçlı yeni işlevlere dönüştürülmüş çok başarılı bir şekilde kullanılan örnekler mevcut olsa da, onların çoğu harap durumdadır ya da bazıları depo olarak kullanılmaktadır. Genel olarak, tüm yapı gruplarında, yeni kullanımlar ve tahrip sonucu yapılan onarımlar, zaman içinde bazı değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Kaybolan izler nedeniyle bazı yapıların özgün durumları ve minare başta olmak üzere birtakım iç ve dış mimarî elemanları, ancak tahminlere dayalı olarak belirlenebilmektedir. Bu durum onarımlarda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle yapıların kendileriyle ilgili olduğu kadar, dönem ve yöresel özelliklerin belirlenmesiyle de ilgili çalışmaların artması; karşılaştırmalı çalışmaların daha sağlıklı yapılabilmesi ve dolayısıyla restitüsyon ve restorasyon kararlarının daha doğru verilebilmesi açısından gereklidir. Balkan ülkeleri arasında, bu tür çalışmalarda uzmanlar arasında bilgi alışverişinde bulunulması, bundan sonra daha sağlıklı kararların alınmasına ve uygulamalarda daha başarılı olunmasına katkıda bulunacaktır.


Levha 1- Çok Kubbeli Camiler

Levha 2- Ters “T” Plânlı Camiler

Levha 3- Tek Kubbeli Camiler (15. yüzyıl)

Levha 4- Tek Kubbeli Camiler (16. yüzyıl)

Levha 5- Tek Kubbeli Camiler (18. ve 19. yüzyıl)

Resim 1- Filibe, Şihabüddin Paşa Camisi

Resim 3- Üsküp, Dükkancık Camisi

Resim 2- Üsküp, Mustafa Paşa Camisi

Resim 4- Şumnu,Hüssam Paşa Camisi

Resim 5-Şumnu, Halil Şerif Paşa Camisi

Resim 6- Üsküp, Alaca-İshak Bey Camisi

Resim 7- Üsküp, Alaca-İshak Bey Camisi (üstte)

Resim 8- Üsküp, Mustafa Paşa Camisi (altta)


 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 207 ziyaretçi (237 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol