|
|
|
|
|
|
|
|
Tuna Nehri’nden Türk tarihi akıyor |
|
|
Rusları dize getiren ve aylarca uğraştıran Gaziosmanpaşa ünlü Plevne savaşlarını yaptığı şehirdeyiz. Savaşların en şiddetli yapıldığı tepeye bir bina yapılmış. Panorama adı verilen silindir şeklindeki bu binanın içinde Bulgar ve Rus 14 ressam tarafından çizilen tablolarla Plevne Savaşı’nın boyutları anlatılmış...
TUNA NEHRİ AKMAM DİYOR
Rüyalarımız gerçek oldu. Düşmanlarının bile takdirini kazanan Gaziosmanpaşa’nın Plevne şehrindeyiz. Yıllarca marş olarak mırıldandığımız: “Tuna nehri akmam diyor, etrafımı yıkmam diyor, şanı büyük Osmanpaşa Plevne’den çıkmam diyor” mısraları dudağımızdan dökülüyor.
1. Murad’ın sadrazamı Çandarlı Ali Paşa tarafından 1388 yılında fethedilen Plevne, 1878 yılına kadar Osmanlı şehri kalmış. Tarihe altın harflerle geçen, mertlik ve yiğitliği ile düşmanlarının bile saygı ve sevgisini kazanan, Osmanpaşa aylarca aç ve susuz Plevne’yi başarı ile savundu. Plevne’de Osmanlı medeniyetinden eser bulmak için araştırmamıza başlıyoruz. Bir zamanlar köyleri ile birlikte 80 Osmanlı eserinin bulunduğu şehir merkezinde 24 camiden sadece biri kalmış. Bizi Plevne’de asıl ilgilendiren ise, Plevne Savaşları. Rusları dize getiren ve aylarca uğraştıran Gaziosmanpaşa ünlü Plevne savaşlarını nerede yaptı?. Savaşların en şiddetli yapıldığı tepeye bir bina yapılmış. Panorama adını verdikleri silindir şeklindeki bu binanın içinde Bulgar ve Rus 14 ressam tarafından çizilen tablolarla savaş anlatılmış, dev binanın son katına çıktığımızda kendimizi Plevne savaşlarının içinde buluyoruz.
1000 m2 elde dokunmuş halı üstüne Plevne savaşlarının resimli olarak anlatıldığı tablo karşısında insan dehşete kapılıyor. Tepe noktadaki panoda savaşın tüm boyutlarını görüyoruz. Panorama binasının üstünden onbinlerce Türk askerinin şehit olup, yüzbinlerce Rus askerinin öldüğü savaş yapılan yerlerde bir Türk şehitlik abidesi arıyoruz, ama nafile bulamıyoruz.
DÜŞMANA BOYUN EĞMEYEN BÜYÜK KOMUTAN
İşte Vid ırmağı ve Osmanpaşa’nın yaralanarak kılıcını teslim ettiği köprü. Harabe haline gelmiş, Başkaları gibi Plevne’yi yakıp sivil halka zarar verme imkânı olmasına rağmen Osman Paşa’nın bunlara hiç tenezzül etmeyerek yiğitçe savaşması hem Bulgarları ve hem de Rusları hayran etmiş ve Osman Paşa’nın kılıcını alan Rus Çarı 2 saat sonra kılıcı Osman Paşa’ya iade etmiş. Osmanpaşa’nın kılıcını geri aldığı ev, aslına uygun muhafaza edilmiş. Plevne savaşları Osmanpaşa’nın ne derece büyük asker olduğunu göstermiş. Plevne’nin düşmesi Rusların İstanbul yakınlarına kadar gelmesine sebep olurken, Osmanlı’ya da Balkan topraklarını kaybettirmiştir. Plevne savaşları üzerine yazılıp, söylenecek çok şey var. Ancak burada dedelerini kaybeden kaç Türk Plevne’yi ziyaret ederek fatihalar okudu, sorusunu sormadan edemiyorum... Gazi Osmanpaşa ve Plevne şehitlerimizin aziz ruhlarına fatihalar okuyarak yolumuza devam ediyoruz.
NİĞBOLU SAVAŞLARI VE YILDIRIM BEYAZIT
Tuna boylarındaki Niğbolu’dayız. 1396 yılında Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı toprağı olan bu şehirdeki tarihi kaledeyiz. Bugün sadece kapısı kalan kalenin içinde kurulan muhteşem Türk şehrinin izlerine rastlıyoruz. Macar Kralı’nın öncülüğünde toplanan Haçlı ordularının kuşattığı bu kaleyi kurtarmak için 24 saat içinde Edirne’den Niğbolu’ya gelen Yıldırım Beyazıt’a Yıldırım unvanının verildiği Niğbolu kalesi, 3 savaş görmüş. Dinamitlerle yıkılan bu kaleden Tuna boylarını seyretmek insanı geçmişe götürüyor.
Köyleri ile birlikte 117 Osmanlı eserinin bulunduğu Niğbolu merkezindeki 38 cami ve mescitten geriye sadece 3 cami ve 2 çeşme ile Hacı İbrahim Tekkesi kalmış. 70 bin nüfusu olan şehirde bugün 6 bin insanı yaşıyor bunların 4 bini Müslüman. Tarladan dönen Türklerle sohbet ederken, yaşlı nineler bizlere Türklerin buraları unuttuğunu söylüyordu. Niğbolu kasabasının perişan hali ve yaşlı Fadime ninenin hüzünlü bakışlarını düşünerek Tuna boylarındaki gezimize devam ediyoruz.
GÖZDEN IRAK OLAN, GÖNÜLDEN DE IRAK OLUR
Son dönemlerde adını dünyaya zulümle duyuran Niğbolu ile Ziştovi arasındaki Belene ölüm kampı ile ünlenen şehirdeyiz. Tuna nehri içinde bir ada olan bu kampın bulunduğu yerdeyiz. Güneş batmak üzere sahildeki balıkçılarla sohbet ediyoruz. Kampın uzaktan görüntülerken, burada da komünist dönemde işkence ile öldürülen Türkleri saygı ile anıyoruz.
Akşam geç vakitlerde Ziştovi’ye (Siviştov) geliyoruz. Köyleri ile birlikte 39 eserin bulunduğu bu şehirde bugün bir iki cami kalmış. Tuna sahilinde yeşillikler içinde bulunan şehir, 1791 yılında Osmanlı Avusturya savaşlarına son verilmesi için barış anlaşmasının imzalandığı yer. Tarihte çok parlak günler geçiren Ziştovi bugün unutulmuş, kaderi ile başbaşa bırakılmış. “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” sözünü Ziştovi’de biraz daha iyi anlıyoruz.
RUSÇUK’TA YAŞAYAN TÜRKLER
Plevne – Rusçuk arasındaki beyaz anlamına gelen Bayala’ya uğramadan geçmek olur mu? Biz de bu güzel ve şirin kasabaya şöyle bir uğruyoruz. Adeta bembeyaz akan Bayala Irmağı üzerinde Osmanlı’nın son dönemlerinde yapılan tarihî Taşköprü bütün ihtişamı ile karşımızda.
Biz köprüyü seyrederken yanımıza sürülerini otlatmaya götüren bir çoban yaklaşıp selâm veriyor. Balık tutan Bulgarlar da yanımıza geliyor. Türk çoban, köprüyü bir Türk paşasının yaptığını anlatıp, şehir merkezine bir de cami yaptıklarını gururla söylüyordu. Tuna boylarında yolumuza Rusçuk’da devam ediyoruz. 1393 yılında Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı toprağına katılan Rusçuk’da 1773 ile 1877 yıllarında iki kez Ruslarla savaş yapılmış. Rusçuk; Avusturyalılar’ın isteği üzerine 1790’da Osmanlı ile barış anlaşması imzalandığı yer olarak da tarihe geçiyor. Demirköprü ile, Romanya ile bağlantısı olan Rusçuk Mithat Paşa tarafından Osmanlı’da ilk demir yolunun Varna ile Rusçuk arasına yapılması ile biliniyor. Köyleri ile birlikte 256 Osmanlı kültür eserinin bulunduğu Rusçuk’ta bugün ayakta sadece birisi yeni 2 cami kalmış. Çeşmeler, köprüler, han, hamam ve medrese gibi bir çok kültür ve vakıf eseri Ruslar tarafından yıkılarak yok edilmiş...
RUSÇUK’TA GEÇMİŞİN MEDENİYET ABİDESİ OSMANLI TRENLERİ
Rusçuk’ta gezimize devam ediyoruz.1875 yılında yapılan Mirza Sait Paşa Camisinin yanındaki konak, Türkiye Diyanet Vakfı’nın katkıları ile Erkek İmam Hatip Lisesi haline getirilmiş. Türk Diyanet Vakfı’nın destekleri ile kurulan Kız İmam Hatip Lisesi bu camiye çok yakın bir yerde. Okul, Mirza Sait Paşa tarafından yapılmış bir konakta hizmet veriyor, kapısında İslâm Kalkınma Bankası’nın katkısı ile restore edildiği yazılı. Kız ve erkek öğrencilerle bir süre sohbet ettikten sonra şehir merkezinde bir başka camiye gidiyoruz...
1993 yılında eski caminin temelleri üzerine yapılan beyaz kurşun kubbeli Hacı Mehmet Bey Cami İmamı bizlere Rusçuk’ta yaşayan Türkler hakkında bilgiler veriyor. Tuna sahilindeki Osmanlı Tren garı gerçekten görülmeye değer. Mithat Paşa tarafından satın alınan lokomotif ve vagonlar koruma altına alınmış.
Sultan Abdülaziz’in bindiği Tren vagonu ziyaretçilere kapalı. Bulgar bekçi bizlere kapıyı açarak içeri buyur edip istediğimiz gibi Osmanlı trenlerinin çekimlerini yaptırdı. İstasyon binası geçmişin izlerini taşıyor. İstasyondaki tarihî lokomotif ve vagonlar, Osmanlı’nın Balkanlar’ı sömürdüğünü söyleyenlerin suratına âdetâ bir Osmanlı tokadı gibi çarpıyordu.
Rehberimiz, Mithat Paşa tarafından kurulan ziraat ve hayvancılık çiftliklerinin halen faal olduğunu da söylüyor. Şehre hakim tepede kurulu televizyon kulesinden Rusçuk şehri, Tuna nehri ve Romanya sahillerinin birbirinden güzel görüntülerini çekerek Rusçuk’a veda ediyoruz... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|