|
|
|
|
|
|
|
|
Sinan Ve Gurbetteki Eserleri Semavi Eyice
|
|
Bu yıl, bu dünyadan ayrılışının dört yüzüncü yıldönümünü andığımız, büyük Türk
mimarı Koca Sinan’ın, uzun ömrü boyunca yüzlerce eser meydana getirdiği
bilinir. Birçoğu İstanbul’da olan, büyük bir kısmı da Anadolu ve Doğu
Trakya’nın çeşitli yerlerindeki bu eserlerin hepsini Mimar Sinan’ın bizzat
başında durarak, “kontrol mimarlığını” üstlenmediği de bellidir. Bunların
dışında Mimar Sinan’ın, bugünkü milli sınırlarımız dışında kalan yerlerde de
eserleri vardır, üstadın bunları da tasarı ve talimatlarına göre yanındaki
kalfalarına inşa ettirdiğine ihtimal verilebilir. Bu yazımızda üzerinde
durulacak olan eserler, bir zamanlar bir “cihan devleti” olan Osmanlı ülkesinin
uzak topraklarında yapılmış ve oralann sonraki sahiplerinin insafına
bırakılmıştır.( 1)
Bunlardan Mekke’de Harem-i Şerif’te Mimar Sinan tarafından tasarlanan değişiklik ve
genişletmelerden, son on-on beş yıl içinde hiçbir iz bırakılmadığını derhal
söyleyebiliriz. Revakların yeniden yapılması sırasında, Osmanlı dönemine ait
minareler ve revaklar tamamen kaldırılmış, yalnız on altıncı yüzyıla ait,
herhalde Sinan’ın yaptığı ilavelerden devşirilen Türk baklava motifi mermer
sütun başlıkları, bazı yerlerde tekrar kullanılmıştır. Sinan devrine ait olan
bu başlıklar, Kâbe’deki Osmanlı devrinin ve dolayısıyla Sinan yapısının son
hatıralarıdır.
Sinan’ın eserlerinin listelerini veren Tezkire’lerde adları geçen, Mekke’deki Sultan Kanuni Süleyman medresesi ile hamamının ve yine Mekke ile Medine’de Haseki Hürrem Sultan imaretleri ise bugün ortada yoktur. Mekke’de Harem-i Şerif yanında 972 (1564/65)’de Sinan, Kanuni Sultan Süleyman adına dört mezhebe ayrılmış dört bölümlü büyük bir medrese yapmıştı. Her bir bölümün onaltı hücresi ile bir dershanesi vardı. Bu duruma göre, Osmanlı medreseleri içinde özel bir düzen gösteren ve ölçüleri çok büyük olduğu anlaşılan bu medrese yıkılıp ortadan kaldırılmıştır. Yine aynı yerdeki Haseki Hürrem Sultan İmareti de son yıllarda yıktırılmıştır.
Mimar Sinan’ın bugün İslam ülkelerinden Suriye’de iki önemli eseri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Halep’te Hüsrev Paşa camiidir. 1534’de Şam Beylerbeyi olan Hüsrev
Paşa için yaptırılarak 953 (1546)’de bitirilmiştir. Hüsrev Paşa, Süleyman Paşa
ile Padişah Sultan Süleyman’ın huzurunda iken aralarında geçen çirkin bir olay
yüzünden yeise kapılıp, açlıkla intihar etmek suretiyle 951 (1544/45)’de
öldüğüne göre, camiin yapımı onun ölümünden sonra tamamlanmış olmalıdır.
Hüsrev Paşa veya Hüsreviye camiinin en ilgi çekici tarafı Mimar Sinan’ın ilk
eserlerinden oluşu ve aynı zamanda, erken Osmanlı devri mimarisinde çok yaygın
olan, fakat on altıncı yüzyılda artık unutulan “tabhaneli camiler” tipinin,
şimdiki halde bildiğimiz kadarı ile son örneğini teşkil etmesidir. Hüsreviye
camiinde büyük kare biçimli bir mekânı, tek kubbe örter. Bu ana mekânın iki
yanında kubbeli küçük tabhane mekânları vardır. Ön cephede ise beş kubbeli bir
son cemaat yeri uzanır.(2) Hüsreviye, kurucusunun ölümü üzerine planında
değişiklik yapılmadıysa, bugünkü şekliyle Malatya’nın Fethiye’sindeki, Tokat’ta
Hatuniye, Tekirdağ yakınında Eğnecik (İnecik)’de (Gazi) Hüseyin Bey, Trabzon’da
Büyük İmaret (Gülbahar Hatun) camilerinin bir benzeridir. Halep’te 973 (1565/6)
yılında Mısır Beylerbeyi Dukaginzade Mehmet Paşa tarafından yaptırılan cami ise
yalnız Tuhfetü’l-mimarin’de Sinan’ın eseri olarak anılır. Bu tek kubbeli bir
yapı olup, ön cephesinde beş bölümlü bir son cemaat yeri geniş bir revakla
sarılmıştır. Bu eserin gerçekten Sinan’ın olup olmadığı hakkında kesin birşey
söylenemezse de, bina mimarisi bakımından onun üslubuna sahiptir.
Suriye’de Mimar Sinan’ın diğer bir eseri Şam’da Kanuni Sultan Süleyman Camii ve tekkesidir. 962 (1554/55) yılında inşa olunan bu vakıf, esasında büyük bir manzumedir.
Kare planlı ve tek kubbeli bir camiin önündeki geniş avlunun iki yanında altışardan
on iki hücre sıralanır. Avlunun camiin karşısındaki tarafında ise, ortada
tabhane —tekke iki yanlarda ise kervansaraylar bulunmaktadır. Çok değişik bir
plana göre tertiplenen bu manzumenin bir tarafına, sonraları Sultan II. Selim
tarafından ikinci bir yapı kompleksi eklenmiştir. Selimiye tekkesi denilen bu
yapının adına Tezkire’lerde rastlanmaz. Bu bakımdan Sinan’ın eseri olarak kabul
edilmez. Fakat Sinan’ın Hassa Baş mimarı olduğu yıllarda inşa olunan ve bir
Selâtin vakfı olan bu yapının, onun tarafından yapılmayışı da şaşırtıcıdır.
Süleymaniye Camii ve tekkesi, çifte ince minaresi, ahenkli hatları ve kubbeleri
ile Şam’ın görüntüsünde Osmanlı devri Türk mimari zevkinin bir damgası olarak
belirtilmektedir.(3)
Sovyet Rusya’da Kırım’da da Mimar Sinan’ın bir eseri bulunmaktadır. Kırım Hanlarına ait
Gözlöve, bugünkü adı ile Yerpatoriya’da, Kırım Hanı I. Devlet Giray Han
tarafından 1551 yılından az sonra bir cami yaptırılmıştır. Sinan burada ilk
Fatih camiinin planını uygulayarak ana mekânın ortasını bir kubbe ve bir yarım
kubbe ile örtmüş, payelerle ayrılan iki yan mekânı üçer küçük kubbe ile
kapatmıştır. Camiin girişinde beş bölümlü ve her biri birer kubbe ile örtülü
bir son cemaat yeri vardır. Ancak bunun sütunlu revak biçiminde olmayıp,
duvarla kapalı oluşu şaşırtıcıdır. Bir ihtimale göre, burası sonraları duvarla
kapatılmıştır. (4) Sinan’ın, ihtişamı Evliya Çelebi tarafından övülen Kanuni
Sultan Süleyman adına yapılmış bir hamamı da yine Kırım’da Kefe (Feodosia)’de
bulunuyordu. Bu eser hakkında bir bilgi edinmek mümkün olmamıştır.
Bulgaristan’da Türkiye sınırı yakınında eski adı Cisr-i Mustafa Paşa olan bugünkü Svilengrad kasabasında, Meriç üzerinde yine Sinan’ın eseri olan büyük ve güzel bir köprü bulunmaktadır. Bu köprünün bir ucunda Sinan’ın, Haseki Hürrem Sultan adına bir
cami yapmış olduğu Tezkire’lerde bildirilmektedir. Elimize geçen eski bir
fotoğrafından öğrenildiği kadarı ile cami, üzeri kiremit örtülü ahşap çatılı
(sakıflı) bir yapı idi. önünde geniş bir son cemaat yeri uzanıyordu. Sağ
tarafında ince uzun bir minaresi vardı. Kalabalık cemaati olan camilerin
çoğunda olduğu gibi yapıya üç tarafından dıştan saran revaklı galeriler
bulunuyordu. Evliya Çelebi 1063 (1653)’de Sofya’dan İstanbul’a dönerken gördüğü
bu kasabadaki “Cisr başındaki camiin, seltin camii gibi bir cami-i Ruşen”
olduğunu yazdıktan sonra Karahisari Hasan Çelebi hattı ile yazılmış tarihini
vermekte, camiin imareti, sıbyan mektebi, han, hamam, çarşı ve pazarının Koca
Mimar Sinan binası olduklarını da sözlerine eklemektedir. Bugün bu camiin bir
izinin kaldığını sanmıyoruz.
Aynı yerde ve kasabaya adını vermiş olan Mustafa Paşa köprüsü ise, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Süleyman devirleri vezirlerinden Gazi veya Çoban Mustafa Paşa tarafından
935 (1528/29) yılında yaptırılmıştır. Köprü büyük ihtimal ile Paşanın
vefatından sonra bitmiştir. Köprünün ortasında, kitabe köşkünde görülen çok
güzel bir hatla yazılmış arapça kitabesi, yapının tarihini ve yaptı- tanı
hiçbir şüpheye yer vermeyecek surette açıklar. Çoban Mustafa Paşa’nın
Eskişehir’de Kurşunlu Camii, Gebze’de büyük bir men- zil külliyesini (cami,
medrese, kervansaray, aşhane, tabhane, kütüphane ve türbe), Rumelihisarı,
Seyyidgazi ve Eskişehir’de sıbyan mektepleri, Edirne, Silistre ve Pravid’de
hamamlar, Edirne’de bir han yaptırmış, 1529’da ölerek Gebze’deki hayratının
önündeki türbesine gömülmüştür. Batıya giden sefer ve kervan yolunun üzerinde
olduğundan, köprü devamlı bakım görmüş ve bilhassa yabancı seyyahların
hayranlığını çekmişti. üçyüz metre kadar uzunluğu olan köprünün ortada dört
büyük, bunlardan itibaren iki uca doğru alçalan sekizer gözü vardır. Böylece
toplam yirmi gözlüdür. İtinalı bir işçilik ile kesme taştan yapılmıştır. 1963’e
doğru Bulgar hükümeti bu köprüyü yıktırmayı kararlaştırmış, ancak medeni
cesaret göstererek bu davranışa Bulgarlardan bile karşı çıkanlar olmuştur.
Hakkında etraflı bir monografya kurtarılmasına destek olabileceği düşüncesiyle
tarafımızdan yazılıp yayınlanmıştır. (5)
Bulgar topraklarında Mimar Sinan’ın bir eseri daha vardı. Sofya’da Bosnalı Derviş
(Sufi) Mehmet Paşa Camii de bu büyük ustanın bir eseri idi. Şehrin merkezinde
minaresi ile sağlam bir halde duran ve son yıllara kadar namaza açık bulunan
Seyfullah Efendi (Banya başı) camiinin Sinan’ın eseri olduğu iddia edilmiştir.
Nitekim 1966’da basılan Nagel’in Bulgaristan rehberinde bu mabet “Hacı(!) Mimar
Sinan” tarafından yapılmış olarak gösterilmiştir. Fakat bu bilginin yanlışlığı
ve Sinan’ın eseri olan cami bugün kilise olarak kullanılan yapı ile aynı olduğu
kesinlikle anlaşılmıştır. Rumeli Beylerbeyi Bosnalı Derviş (Sufı) Mehmet
Paşa’nın 954 (1547/ 48) yılında yaptırttığı bu cami, eski fotoğraflardan şehrin
siluetine hâkim bir yapı olarak heybetli kubbesi ile görülür. Bu sıralarda
artık minaresi yıktırılmıştı. Evliya Çelebi, Süleyman Han vezirlerinden
olduğunu belirttiği Koca Derviş Mehmet Paşa’nın camiine “İmaret camii” de
denildiğine işaretle “…aydınlık bir ibadet yeridir, seltin camii gibi yüksek
bir kubbesi vardır, içi ve dışı pek sanatlıdır…” cümlesi ile tarif eder. Geniş
bir avlusu olup uzun ve zarif bir minaresi vardır. Şu sözleri de ekler: “ …Bu
nurlu cami Süleyman Hanın mimarı Koca Sinan’ın işidir ki, Vezir camilerinden
bir ibadetgâhta o meşhur mimarın ustalığı yan ve beyandır.” 1878’den sonra
ibadete kapatılmış, bir süre depo ve hatta hapishane olarak kullanılmış, bu
yüzden buraya Kara cami denilmiş ve içinde bulunduğumuz yüzyıl başlarında bütün
Azizlere ithaf ile Sveti Sedmocislenici adı ile kiliseye çevrilmiştir. Bu
çevrilme sırasında son cemaat yeri ortadan kaldırılmış ve binanın dış
cepheleri, taş ve tuğladan değişik üslupta bir kılıf içine alınmıştır. Bu
yüzden, dıştan bakıldığında Osmanlı devri Türk eseri olduğunu anlamak
imkânsızdır. Ancak içeride kare mekân üzerine, geçişi tromplar ile sağlanmış
muhteşem, büyük kubbesinde Türk mimarisi kendisini belli eder. Gördüğümüzde
hala kilise olarak kullanılıyordu. Camiin yeniden sökülen kitabesi bugün
müzededir. Camiin önünde bulunan onaltı hücreli medrese ise 1928’de
yıkılmıştır. (6)
Macaristan’ın başkenti Budin de Beylerbeyi Sokullu Mustafa Paşa tarafından yapılmış bir cami de Mimar Sinan’ın eseriydi. 1566 ‘da Budin beylerbeyi olan Mustafa Paşa 1578’de
idam edildiğine göre; cami bu tarihler arasında inşa edilmiş olmalıdır. Yanında
kurucusunun türbesi de bulunan cami, Evliya Çelebi’nin ifadesine göre kurşun
kaplı, kubbeli bir ibadet yeriydi. Budin kaybedildikten sonra tamamen yıkılıp
ortadan kaldırılmıştır. Budin in Türklerin elinden çıkmasından sonra, De
Hallart tarafından çizilen gravürde, Türk mezarlığı ile ön planda Maktul
Mustafa Paşa camiinin minaresi görülür. Camiin yerinde sonra Katalin kilisesi
inşa olmuştur. Bu camie ait bir Kur’an-ı Kerim, Almanya’da Leipzig’de
bulunmaktadır. 1749’da aynı yerde şimdi hala mevcut olan bina yapılmıştır.
Budin’de hala kullanılan Mustafa Paşa veya Yeşil direkli (Rudas) ılıcası da
camiin evkafından olarak inşa edilmiştir. Son yıllarda Macaristan’da bazı
yapıların duvarları bazı eski camilerin kalıntıları olduğu anlaşıldığından,
Sinan’ın bu eserinin de belki bir gün bir izinin bulunabileceği bir ihtimal
olarak akla gelir. Nitekim Budin’de Toygun Paşa camiinin mihraplı bir duvar
parçası, Kapuzin kilisesi duvarı içinde bulunmuş, güney Macaristan’da Şikloş’da
Malkoç Bey camii ise, bütünüyle bir evin içinden meydana çıkarılmıştır.
Mimar Sinan’ın Yunan topraklarında da bir eseri bulunmaktadır. Yavuz Selim’in kızı ve
Kanuni’nin kardeşi Hanım Sultan ile Mustafa Paşa’nın oğlu Osman Paşa (veya
Osman Şah) Kuzey Yunanistan’da Tırhala, bugünkü Trikkala’da pek çok hayrat
yaptırmıştır. Evliya Çelebi’nin Mimar Sinan yapısı olduğunu belirterek
İstanbul’daki Sultan Selim Camiine benzettiği camii, Osman Paşa 975 (1567/68)
de öldüğüne göre bu tarihten önce inşa edilmiş olmalıdır. Osman Şah bir bakıma
hanedandan olduğundan büyük saygı görmüş bir kişidir. İki defa Bosna, Mora ve
İnebahtı Beylerbeyi olmuş ve Tırhala’da ölerek camiin kıble tarafındaki
müstakil türbeye gömülmüştür. Türbe sekiz köşeli plana göre inşa edilmiş,
kubbeli bir yapıdır. Köşeler sütunçe biçiminde yuvarlatılmış, her cephede altlı
üstlü pencere açılmıştır. Kare planlı cami ise taş ve tuğla dizileri halinde
yapılmış olup kübik bir kitle halindedir. Bunun üstünü yaklaşık 15 metre
çapında büyük bir kubbe örter. Camiin, giriş cephesi boyunda altı sütunlu ve
beş kubbeli bir son cemaat yeri uzanıyor, bundan başka ince desteklere dayanan
bir saçak, bu son cemaat yerini sarıyordu.1927’ye doğru bu saçak ve son cemaat
yeri yıkılmış, fakat şaşılacak bir husus, minare sadece külahı eksik olarak
henüz duruyordu. Uzun yıllar sahipsiz ve dolayısıyla bakımsız kalan Mimar
Sinan’ın bu eseri, 1927de F. Babinger tarafından incelenmiş ve bu hususda
yazdığı makalede: “…hiçbir şüpheye yer vermeyecek surette ...“ büyük Osmanlı
Mimarı Sinan’ın eseri olarak tanıtılmıştı.(7). Tırhala—Trikkala’dan on yıl
kadar önce geçen bir ya, bancı dostumuzun söylediğine göre, Osman Şah camii o
senelerde tamir edilmekteymiş. Bugün ne durumda olduğunu ve tamirin ne ölçüde
yapıldığını öğrenmek mümkün olmamıştır. Mimar Sinan’ın Tırhala’da ikinci eseri
olan Mehmet Bey Camii hakkında ise, hiçbir bilgi edinmek mümkün olmamıştır.
1910 yılında basılan Baedeker seyyah rehberinde bu kasabada o sırada on kadar
cami bulunduğu fakat bunlardan sadece ikisinin ibadete açık oldukları
bildirilmişse de, bunların adları verilmemiştir.
Yugoslavya’da Saraybosna’da Mimar Sinan’ın Sokullu Mehmet Paşa adına bir imaret ile bir saray yapmış olduğu Tezkire’lerden öğreniliyor. Fakat büyük mimarın bu topraklarda
kalmış en önemli eseri Sokullu Mehmet Paşa köprüsüdür. Vişegrad’da Drina suyu
üzerine atılmış bu güzel taş köprü, Ivo Andric’e 1961’de Nobel Edebiyat ödülünü
kazandıran Drina köprüsü adlı tarihi romanı ile de, son yıllarda büyük bir üne
kavuşmuştur. 180 metre kadar uzunluktaki köprü, 979 (1571/72)’de Sokullu Mehmet
Paşa tarafından yaptırılmıştır. Köprü I. Dünya Savaşı’nda zarar görmüş, tamir
edilmiş. 1943’de II. Dünya savaşında bir daha tahribe uğrayarak 11 kemerinden
51 yıkılmıştır. 1949’da tamirine başlanan Mehmet Paşa köprüsü; 1952’de eski
haline dönüşmüştür. 1943’e kadar köprünün üstünde iki ayrı tarih kitbesi
bulunuyordu. Bunlardan en eskisi 979(1571/ 72) tarihli, diğeri ise daha süslü
ve girift hatla işlenmiş ve 985 (1577/78) tarihli idi. İkisinin de nazımı
Nihadi adlı bir şairdi. 1943’de savaş sırasında köprünün büyük bir kısmı
yıkılırken bu kitabeler de parçalanmıştı. Fakat 1952’de eski resim ve
kopyalarına göre bu kitabeler yeniden işlenerek yerlerine konulmuştur. (8) E.
Hakkı Ayverdi bu kitabelerdeki altı yıllık tarih farkına uzun sahifeler
ayırarak, bu hususda tahminler yürüterek doğrusunun 985 tarihi olduğuna ve
köprünün bu yıl tamamlandığı sonucuna varmıştır (9). Sokullu Mehmet Paşa’nın
doğduğu Sokul köyü yakınında olan bu köprü, muntazam kesme taş yapısıyla temiz
bir işçiliğe sahiptir. “L” harfi biçiminde yapılmış olup, genişliği altı metre
kadardır. Sivri kemerli, toplam on iki gözlüdür.
Mimar Sinan’ın eseri oldukları kesinlikle bilinen ve bugün gurbette kalmış olan eserler
bunlardır. Ayrıca Tuhfet’ül mimarin’de; Bağdat’ta İmam Azam, Abdülkadir Geylani
ve Murad Paşa camilerinin, Kudüs’te Mescidü’l Aksa’da, Basra’da Ayazpaşa Camii
ile Bosna’da Kasımpaşa imaretinin de onun tarafından yapıldıkları veya tamir
edildikleri bildirilmekte ise de, bu bilgiler sağlam bir dayanağa sahip
değildir. Abdullah Kuran tarafından yazılan Mimar Sinan hakkındaki kitapta,
genellikle Mimar Sinan’a yakıştırılan, fakat onun eseri olması pek mümkün
görülmeyen yapıların tam bir listesi bulunmaktadır.(10)
DIPNOTLAR
1) Sinan’ın eserleri için bkz. Rıfkı Melul Meriç, Mimar Sinan, hayatı ve eseri, Ank. 1963; butun listelerin karşılaştırılmaıı suretiyle düzenlenen yeni bir katalog için bkz. Aptullah Kuran, Mimar Sinan. isı.986
2) Semavi Eyice, Ilk Osmanlı devrinin dini içtimai bir müessesesi: Zaviyeler ve Zaviyeli-Camiler, “ist. ünv. Ikt. Fals. Mecm.”(963) 5- 48;J Sauvaget, Alep, Paris 1941.
3) K.Wuızinger—C.Watzinger, Damaskus, Die lsıamische Stadt, Berlin—Leipzig, 1924,s. 102-114.
4) A. L ,Jacobson, Kırım (Rusça) Moskova—Leningrad 1964;Oktay Aslanapa, Kırım da Türk eserleri ve Mimar Sınan’ın yaptığı camı, “Türk kültürü”, Il, sayı 28 (1965)5.237-238; ay. yazar, Kırım ve kuzey Azerbaycan’da Türk eserleri, st. 1979, 5. 20-21.
5) Semavi Eyice, Dvilengrad’da Mustafa Paşa Köprüsü, ‘‘Belleten’’ XXVl Il, sayı 112 (1964) 5. 729-756.
6) Dimitri Khristodorov, Tsrkvata Sveti Sedmoçisienitsi v Sofia, Sofya 940; Bulgar Akademisi, Kratka istoria na Bılgarskata arkhitektura, Sofya 1965, s. 185; ismail Eren, Mimar Sinan’ın Sofya’da bilinmeyen bir eseri, “Belgelerle Türk Tarih Dergisı” Il. sayı 8 (1968) s.66-70.
7) F. Babinger, Moschee und Grabmal des Osman Shah zu Trikkala, “Praktika tes Akademias Athenon” IV (1929) s.15-18; aynı yazı, Aufsaetze und Abhandlungen zur Geschichte südosteuropas, München 1968,ll,s. 96-98;cami ve türbenin mimarileri için bkz. AK. Orlandos, Arkhitektonike tou tzamiou Osman scakh ton Trikkalon, “Praktika tes Akademias Athenon” IV (1929) s.319-325; 5.Eyice, Yunanistan’da Türk mimari eserleri. “Türkiyat Mecmuası’’ X Il (19 55) 5. 217-218.
İsti, Die alte Brücken in Vişegrad, ‘‘Wissenschaftische Mittellungen aus Bosnien und Herzegovina” Il (1984) s.333-337; Dzemal (Cemal) Çeliç—mehmed |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |