RUMELİ ŞAİRLERİNİN DİLİNDEN BALKANLAR VE RUMELİ COĞRAFYASI
*
Rumeli, bir kara sevdânın adıdır aslında.. Rumeli, parmakları kınalı nazlı bir gelindir.. Ve bir hasretin adıdır şimdi Rumeli.. Ve yüreklerde hissedilen bir sızıdır şimdi .. Dağlarıyla, ovalarıyla, nehirleriyle, birbirinden güzel şehirleriyle, zümrüt gibi köyleriyle unuttuğumuzu sandığımız ama asla unutmadığımız, unutamadığımız bir coğrafyanın adıdır Rumeli.. Neden Türkeli değil de Rumeli.. Orası hiç bilinmez işte.. Biz Rumeli şehirlerini ilk defa Osmanlı şiirinin şehrengizlerinde gördük, tanıdık ve sevdik.. İshak Çelebi Üsküb'ü anlattı bize.. Hayretî ise Belgrad'ı.. Mostarlı Hacı Derviş'in dilinden tanıdık ilk defa Mostar'ı.. Ve Cemâlî Siroz'u anlatırken, Usûlî ile Hayretî'den Vardar Yenicesi'nin güzelleri ile güzelliklerini öğrendik.. Bu coğrafya her asırda şairlerinin dilinde yaşadı ve inanıyoruz ki hep yaşayacak... Bir şair, Balkanların, Rumeli'nin bağrından Kosova'dan çıkan bir ozan Altay Suroy, "Köprüyüz Biz" adlı manzumesinde kendi kimliğini şu çığlıklarla ortaya koymaya çalışıyor :
"Dilimizin vatanında yabancıyız
Balkanlıyız, Rumeliliyiz biz,
Türkçemizle yaşamak için direniriz elgin ellerde
Misafirlikte kalan çocuklarız
Çekilen okyanuslardan kalan gölcükleriz
Ne başımız var ne de gövdemiz
Kasırgadan dalga oluruz
Buza döneriz kara kışlarda
Yine varız sıcaklarda buğuda
Rumeli'de canlı kitâbeyiz
Biz köprüyüz doğuyu batıya bağlayan."
Altay Suroy bunları söylerken, Anadolu coğrafyasının bir başka şairi Yavuz Bülent Bakiler de "Bizim Türkümüz" adlı şiirinde Rumeli coğrafyasının sâkinlerine şöyle haykırıyor :
" Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri
Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri...
Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir..."
İşte size bu coğrafya'dan sözedeceğim ben.. Bu coğrafya'yı şiirlerinde kilim gibi dokuyan insanlardan.. Mahzun ve kederli şairlerin hasret dolu dizelerinde size adım adım Balkanları ve Rumeli'yi gezdirmek istiyorum ben..
Altay Suroy, Prizren için diyor ki;
"Birkaç bin yıl önceden güneşle yoldaş
Tarihin binlerce yıl öncesinden göklerle yoldaş
Gökyüzü gümüşlü
Çayı gümüşlü
..
Bülbüldere kapısı Uzun kavak
Atsız Kale, Şeytansız, Kara Potok, kestaneli İpek Dağı
Kargalar otağı Karaağaç, ağaçkakan diyarı Renime
Ey ne kadar güzeldir
Verimli ovaların
Prizren..."
Bir başka Kosovalı şair Osman Baymak ise "Sevmek Bir Ölüm Dirilmeye Değer" adlı şiirinde ;
"Bu sabah yirmi ayrı güneş doğuverdi
Şar dağında
Aydınlık ağardı dilim dilim"
diyerek Şar Dağı'na övgüler sıralarken, bir gün bu dağlardan ayrı düşüp hasret kalacağını nereden bilebilirdi. Baymak, aslında sadece kendi doğup büyüdüğü çevreyi işlemedi şiirlerinde.. Gün oldu "Manastır'da Bir Gün" adlı şiiriyle bizi Manastır'a götürdü, gün oldu içinden bir zamanlar Sûzî Çelebi gibi bilgelerin yetiştiği aşıklar diyârı Prizren'e götürdü.. Onun coğrafyası Kosova'dan ibaret değildi sadece.. Gün geldi Karadeniz'in incisi Burgaz için;
"Burgaz ölü müdür desem bilmem
ama unutamam ölse de, bütün gelmiş geçmişinle
akrep yürüyen yerlerde bile
o benim
o benim Rumelim'dir."
mısralarını terennüm ederken, gün geldi Filibe için;
"Tan ağardı Filibe'de
eski bir evin duvarında
sokak kaldırımlarından
bir at arabası geçer
geçer Rumelim
bir minare önünde durur
Filibe sızlar
Meriç kıyısından bir özlem büyür mü büyür.."
dizelerini haykırır.
Zeynel Beksaç'ın l990 yılında yazdığı "Rumeli'de Bağbozumu" adlı şiirine özellikle dikkatlerinizi çekmek isterim. Genel Rumeli coğrafyasının kaderini sergileyen bu şiir yıllar sonra, bugünlerde bir gerçeği, gerçek bir "bağbozumu" nu vurguluyor :
"Düştük yollara
Asfalt yerine yüreğimizi döşeyerek
Göç bizim hasret bizim
Bir söğüt dalı gibi soyulan
Ömür bizimdi
...
Yokuşlara vurduk
Düze çıktık
Aşımız direnç
Gurbet yazgımız
Dilimiz namusumuzda
Rumeli'de bağbozumu şimdi
Kırlıngıçlar telaşlı
Eski nallar yol gözlüyor
Yüreklerde kavalın içli sesi
Fırtına koptu kopacak."
İşte size şair yüreği.. Fırtınanın kopacağını yıllar öncesinden sezen duyarlı bir yürek.. Fırtına bu şiirin yazılmasından tam dokuz yıl sonra kopmuştur. Hem de herşeyi kasıp kavuran, yakıp yıkan, evlâtlarını öksüz, yetim bırakan, öldürüp yokeden bir fırtınadır bu.. Şairin, "Rumeli'de Kilimim Dokunur" adlı şiirinde de, kimliğini kilimlerine nakşeden bir milletin Prizren coğrafyasında yaşadığı duygulara tanık oluruz.
İskender Muzbeg, "Unutulmaz Unutulmuşum Benim" adlı şiirinde;
"Ben beni buralarda bulmuşum
Unutulmaz unutulmuşum benim
Barok güzelim
Niye dalgınsın öyle
Kimleri söyredersin öyle."
Kosova Ovası'nda?"
dizeleriyle bir güzelin şahsında unutulmaz bir coğrafyaya vurgu yapar. Çağdaş Kosova'lı şairlerimizden Arif Bozacı da ;
"Minarelerinden
Ezan sesleri gelir
Bir çiçek açar saksısında
Bir evin
Penceresinden
Başçarşı'da
Dilleri çözülür
Güvercinlerin
İlkyazda
Saraybosna'da."
mısralarıyla gazi şehir Saraybosna'yı,
"Bir ilkyaz günüydü
Taşköprüsünden geçtim
Üsküp'ün
Vardar suskun akıyordu
Karanfiller açmıştı
İçim ılıdı birden
Seni buldum."
mısralarıyla Balkanların incisi güzel Üsküp'ü;
"Kim ne derse desin
Hiç yalan söylemedi
Ohri üstünden uçan
Martılar
Martüılar ki
Ohri Gölü'nün
İlkyazını
Muştular"
mısralarıyla mavi gözlü güzel Ohri şehrini sunar bizlere.Yine Üsküp'lü şairlerden Cavit Saraçoğlu, "Ağlayan Vardar" adlı destan şiirinde;
"Haklısın inleyiş devridir inle
Osmanlı marşını rüzgârdan dinle
İlk giren askere yanık sesinle
Hoş geldin diyerek kol açan Vardar
Bir zaman bizlerdik hâkim burada
Anlı şanlı idik suda karada
Kosova fatihi Sultan Murad'a
Rehberlik ederek yol açan Vardar."
dizeleriyle bir nehrin bir milletin tarihi için ne büyük anlamlar taşıdığını ifade etmeye çalışır. Saraçoğlu, "Sultan Murad Han'ın Meşhedinde" adlı şiirinde de aynı tarihî duyarlılığı ortaya koyuyor. Şükrü Ramo'ya göre Ohri Gölü, seven için bin ümit demektir. Onun suları gözyaşı, çehresi mehtap, ortası yıldızlarla yıkanan bir ışıktır. O bir gelindir. Ohri, gelene bin dilek, gidene hasret, aşığa efsane, şaire ilham, güzeli sevene bir peri masalıdır. Yine aynı şair, Şükrü Ramo;
"Küçük bülbül, şirin bülbül
Selâm götür Üskübüme"
dizeleriyle başladığı "Üsküb'e Selâm" adlı şiirinde de; Üsküb'ün köprülerine, Vardar nehrine selâm yollar gurbetten... Nusret Dişo Ülkü ise güzel Üsküp için;
"Anayı anaya, babayı babaya, Üskübü Üskübe sormadım
Oğlanı yağmurlarda, kızı çamurlarda, Üskübü haritalarda aradım"
derken, sanırım Üsküp'te yaşanan büyük bir felâketi dile getirme gayreti içindedir. Şükrü Ramo, Prizren'in tarihi ve güzellikleri karşısında hayranlığını yine bu güzel şehre yazdığı bir şiirle dile getirir. Bugün Batı Trakya coğrafyası içerisinde kalan ve eski muhteşem günlerini arayan Serez'den de şu hasret dolu dizelerle sözeder şair :
"Serez çarşısı aynı değil
Uzaktan görünen kale mi
Biz miyiz çevresinde dönen
Camiler ki depodurlar
Namazı kılınmaz vakitlerin
Kubbeyi bürüyen otlar
Yüz yıllık yalnızlığın tohumundan".
Kuşkusuz şairin Serez için söyledikleri belki bugün bütün Rumeli şehirlerinin ortak kaderi ve genel görüntüsüdür, denilebilir. Gümülcineli Reşit Sâlim, Çöküş adını verdiği şiirinde;
"Horasan, Tebriz, Budin, Niş ve Endülüs
Sirderya-Amuderya hepsi oldu masal
Osmanlının çocuğu, zevklerin torunu bizler
Kalakaldık bomboş umutlarla Meriç-Tunca arasında.."
derken aslında sonu kötü biten bir rüyadan sözeder bize.. Göç, Rumeli insanının ortak yazgısı olur asırlarca... Kimisi yollarda iken, kalanlarınsa gözü kalmıştır hep yollarda...
"Balkan şehirleri, Balkan rüyası
Gümülcineli Nedîm-i Sânî
Üsküplü Yahya Kemâl
Diye gelmişler, göç var, göç
Asırlardır bitmeyen göç
Nicedir ateşi sönmeyen göç.
Balkan şehirleri
Tütün fenerlerinin isli ışığında serin sabah rüzgârları eser
İskeçe, Koşukavak, Silistre sırtlarında
Balkan şehirleri
Üsküp, Gümülcine, Deliorman
...
Coşkun Tuna, Osmanlının zafer günleri
Sırp diyarı, Bulgar ülkesi, Rumelleri..."
Aşığı yaslı, şairi yaslıdır.. Yüzler gülmek nedir bilmez bu topraklarda kaç asırdır.. Toprağa düşen hep gözyaşıdır.. Ağıtlar türkü niyetine söylenir durur bu ellerde bilmem kaç yıldır... Batı Trakyalı şairlerden Nâim Kâzım "Sizin ve Bizim Şiirlerimiz" adını verdiği şiirinde aslında bütün şiirlerin "bizim" olduğunu vurgular. Halk ozanı Asım Haliloğlu da "Yaslı Bulut ve Ben"adlı halk destanında aynı duyguları dile getirir :
"Rodop ile Karlık Dağı
Yeşillikler cennet bağı
Boynu bükük dert yatağı
Hangisine yas tutarsın.."
Yunanistan veya Batı Trakya Türk şiirinde Rumeli coğrafyası veya Rumelilik duygusu , esasen bu topraklarda dünyaya gelmiş olan Mustafa Kemâl Atatürk ile özdeşleşir çoğu zaman.. Örneğin bu toprağın gür sesli şairlerinden Ali Rıza Saraçoğlu "Biz Rumeli Türkleri" adlı şiirinde bu duygularını şöyle dile getirir :
"...
Bizim içimizden çıktı Mustafa Kemâller dün
Ne mutlu bize! Hemşerisiyiz Atatürk'ün
Mustafa Kemal Paşa kattı ünümüze ün
Biz millî şuuru üstün Rumeli Türkleri"
Bulgaristan'ın Razgrat yöresi şairlerinden Muharrem Yumuk, Koca Balkan ve Deliorman adlı şiirlerinde Bulgaristan coğrafyasının eşsiz güzelliklerini terennüm eder. Rumeli Türklerinin Torosları sayılabilecek Rodoplar da Kırcaali bölgesi şairlerinden İzzet Dinç'in kaleminden şöylece tasvir edilir :
"Eteğinde uzanan o mahsuldar ovalar
Hayatını kazanan nice mesut obalar
Kucağına yaslanmış zevk ü safâ sürerdi
Koç yiğitler orada şen ve şatır gülerdi
Gümülcine, İskeçe, Rodopların incisi
Toprağında çıkınca tütünün birincisi
Kireççiler nerede, o Kızılca Mürselli
Bir altına satardı kilosunu besbelli
Dermenciler, Çamdere
Ün salmıştı her yere...
Nefis tütünlerinin rakibi Eğridere
Koşukavak, Mestanlı,
Ne kahraman destanlı
Kırcaaliye gelince
O hepsinden çok şanlı..."
İzzet Dinç, "Niğbolu" adını verdiği şiirinde de aynı samimi duyguları dile getirir. Aynı şekilde Ömer Osmanov'un "Sen" adlı manzumesinde Bulgaristan coğrafyası her karış toprağı ile kutsaldır, mübarektir, azizdir. Osman Azizof'un "Söyleme Bu Kadar" adlı uzun şiirinde ise yine Rodoplar ve Deliorman bölgesinden güzellikler sergilenir. Onun "Razgrat" adlı şiirinde ise Razgrat'&#