BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  Türk vatandaşı, akrabalık düğümünü Bulgaristan'da çözdü 23.12.2024 03:47 (UTC)
   
 

Türk vatandaşı, akrabalık düğümünü Bulgaristan'da çözdü

 Türkiye'de Kayseri Demiryolları'nda çalışan Ömer Tural uzun bir arayışın ardından dedesinin vasiyeti üzerine Bulgaristan'daki akrabalarını buldu. Kökeni Silistra'ya bağlı Zaritsa (Kamerler) köyüne dayanan Tural'ın bu keşfi köylüleri hayran bıraktı. Kendisi bu olayı hem enteresan, hem inanılmaz, hem de biraz buruk olarak değerlendirmeden geçemiyor.

‘Belki daha önce gelebilseydim hayatta olan daha fazla akrabalarımı görebilirdim’ diyerek neden biraz da buruk karşıladığını izah ediyor. Türkiye'den kendi yakınlarını aramaya babalarından öğrendiği üç isimle gelen memur Ömer Bey, bunların köyün ismi, dedesinin kardeşi ve yeğeni olan Süleyman ve Recep isimleri olduğunu söylüyor.

Bildiği sadece bu olsa da içinde yanan ateş onu daha önceden ayak basmadığı yerlere 'belki bir iz bulurum' diye sevkediyor. Ömer Bey'in tarihi bir kez daha kurcalayan akrabalık araştırmasını bir masal gibi anlatırken heyecanına hakim olamıyor. Soluk alır almaz hemen dalıyor sohbete.

Tarihin bir cilvesi

1957 Türkiye doğumlu Ömer Tural'ın Ömer dedesi 1936 yılında bir göç esnasında Sivas'ın Gemerek ilçesi Karagöl köyüne yerleşir. Kardeşi Süleyman Berber Bulgaristan'da kalsa da onu zaman zaman ziyarete gider, devamlı mektuplaşırlar. Fakat zamanla gönderilen mektuplar ulaşmaz olur. O zamanki rejim o dönemde enformasyon karanlığı oluşturarak siyasetin başka bir boyutunu uygular. Bu durumdan kendileri çok mağdur kalır, zira artık gelip gidemez ve haberleşemez olurlar. Bundan sonra da ne çocuklarından, ne de kimin nerede, ne yaptıklarından haberleri olur. Böylece Turalı ailesi için Bulgaristan kapısı tamamen kapanıvermiş.

Kitaplarla başlayan arayış

Ömer Tural iki yıl önce hem eski yerlerini görmek, hem de kalan akrabalarını bulmak için ciddi bir araştırmaya koyulur. Bu konu kendisini devamlı kurcalar, rahat bırakmaz. Balkan ve göçmen derneklerinden ve daha sonra tanıştığı milletvekillerinden Silistra yöresi hakkında bilgi edinir. Göç hadiseleriyle ilgili kütüphaneleri didik didik araştırır, bulabildiği kitapları noktasına kadar inceler. Enbiya Ulusoy'un 'Deliorman' kitabını ve 'Bulgaristan Türkleri' gibi birçok eseri okur. Yaptığı araştırmalardan dedelerinin soyu Konya Karamanoğulları'na dayandığını bile keşfeder. Nihayet belirli bir malumat sahibi olabildikten sonra Demir Baba Tekkesi töreni sırasında İsperih'e bağlı Sveştari köyüne gelir. Onun burada insanlara sorduğu tek bir şey var; Kamerler köyünün nerede olduğudur. Bazıları aradığı eski köyün Kemallar olabileceğini söyleseler de o Kamerler isminde diretir. Kimse Kamerler'in nerede olduğunu bilmediği için kısa bir hayal kırıklılığı geçirse de, Tural bu köyün Bulgarcası olan Zaritsa'dan bahseder. O zaman önüne bir harita getirilerek nihayet hayallerine girdiği Zaritsa bulunur.

Köyde berber torunlarını sorar

Dedesinin köyüne varır varmaz cami avlusunun yanında oturan Mehmet amcaya kendisinin Türkiyeli olduğunu ve buraya akrabalarını aramaya geldiğini, dedesinin ise buradan olduğunu ve berber Süleyman'ın torunlarını aradığını söyler. Mehmet amca, köyün önde gelen aydınlarından olduğu için hemen kimden ve neden bahsetttğini anlar. Ona berber Süleyman'ın torunlarından Sema Beyin evini gösterir. Daha sonra Sema ve Süleyman kardeşlerle görüşen Tural, kim olduğunu söyler. Yakın akrabaların hepsi şok olmuştur. Kimse bunca aradan sonra birinin bu şekilde ayaklarına kadar geleceğini beklememektedir. Vakit dardır, Ömer Bey bir saat içinde Türkiye'den geldiği kafileyle dönmek zorundadır. Ama tekrar geleceğine dair söz verir. Daha sonra Türkiye'de vize işlemlerinden dolayı Bulgaristan'a gelmesi gecikir, bir an önce gelemediği için de uykuları kaçar. Rüyalarında bile hep buraları görür.

Sonunda hasret bitiyor

Nihayet 5 ay sonra tekrar geldiğinde artık hasretin yaktığı ateşe su serpilmiştir. Kendisinin tabiriyle 'düğüm çözer gibi' akrabalık bağlarını çözen Ömer Tural ‘Buraya gelirken nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum. İçimdeki heyecan bir hayli fazlaydı. Yolda hep dualar ettim’ diyerek hislerine tercüme oluyor. Özellikle yaşlılardan edindiği değerli bilgiler sayesinde akrabalık soy ağacının unsurlarını bir araya getiren Ömer Bey ‘Bu kadar rastlantıların sebebini kader deyip geçiyorum. Bizim için tarihteki olayların bu şekilde cereyen etmesi belki bizim için daha hayırlı olmuştur" diyerek manevi bağlarının önemini her gittiği yerde vurguluyor.

Dedesinin oturduğu evi ve hâlâ ayakta duran su kuyusunu inceledi

Ömer Tural sadece akrabalırını 40 yıl sonra bulmakla kalmadı, o Ömer dedesinin yaşadığı ev ve arazisini, Türkiye'ye göç esnasında sattığı yerin Romence olan satış belgesini, sahip oldukları yel değirmeninin bulunduğu yeri, eski evin çekilmiş siyah–beyaz resmini, hatta dedesinin rüyasında görerek kazdığı su kuyusunu bile görmeye muvaffak oldu. Tural, edindiği bilgilerden sonra şunları anlatıyor: ‘Ömer dedem varlıklı biriymiş. Saat ustası ve değirmene sahip, işveren biriymiş. Hatta yaşadığı mahallenin ismi bile Ömer Usta Mahallesi diye ün salmış halk arasında.’

Ortak noktalar

Türkiyeli memur, Zaritsa köyündeki dil şivesini bile rahat anlamakta, zira Türkiye'deki köyünde de aynı kelimeleri kullanmaktadırlar. Tarnanın bile aynı burada olduğu gibi kuru ekmek ve sütle yaptıklarından bahsediyor. Ömer Tural'nın dikkattini çektiği başka bir husus ise akrabalarının hepsinin bir yerde, yani köyde olmasıdır. ‘Ben Türkiye'deki yakınlarımı bulamamanın en önemli sebebi hepsinin farklı yerlere dağılmalarıdır, fakat burada olay başka’ diyerek mutluluğunu kelimelere sığdıramıyor.

Ömer Tural kendisine yardımcı olan milletvekilleri Hüseyin Kansu, Ali Aydoğmuş ve Ayhan Sefer'e, danışman Mehmet Serenli'ye ve kendisinin elinden tutan herkese teşekkürlerini belirtmeyi ihmal etmiyor.





BULGARİSTAN GEZİSİ 19-21 MAYIS 2005

Bulgaristan’a vize almak için birkaç gün sıkı uğraş vermemiz gerekti. İlk macera fotoğrafların arka fonunun beyaz olması şartı ile başladı; bundan başka bir arka fonlu bir fotoğrafla yapılan başvurular hemen geri çevriliyordu. İlk defa karşılaştığım böylesi bir durumu aslında doğal karşılamalıydım; henüz daha soğuk savaşın tesirini üzerinden atamamış bir ülkeye gidiyorduk. Yakındaki bir stüdyoda istenilen şartta vesikalık fotoğraf çektirdikten sonra güvenle başvuru yapabilirdik. Heyhat! Başvuruları kabul ettikleri binanın dışında, bir tarafı demir parmaklıklı, dar bir koridoru andıran geçit, iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalık ve çoğunlukla da ticari acente temsilcilerinin kapının önünde biriktikleri bir yer. Arada bir hal hatır sorarcasına gelen ve doğru dürüst Türkçe bilmeyen yetkiliye ulaşıp evrakları teslim etmek tam bir bahadırlık istiyor. Sözü kısa kesmek gerekirse, her aşamasında son derece ilkel bir durumun göze çarptığı yorucu bir süreçten ve çok şükür bazı tavassutlardan sonra yola çıkacağımız gün vizeyi almaya muvaffak olduk.

Bulgaristan kafilemizin üyelerinden İstanbul Milletvekili Hüseyin KANSU ve dedesi oradan 1936’da göçmüş ve ailesinden oraya gidecek tek üye olan Kayseri TCDD’de görevli Ömer TURAL ile beraberimizde TFF Üyesi Rıfat BESCİLLİ bey de olduğu halde Bağcılar Belediyesi Danışmanı Metin ALICI’nın dikkatli şoförlüğünde Ankara’dan İstanbul’a hareket ediyoruz. Rıfat abiden Bahçelievler Belediyesi’nin Mayıs ayındaki Necip Fazıl Kutlamaları anısına büyük bir zevkle dinlediğimiz Sakarya Türküsü ve Necip Fazıl Kısakürek ile bazı hatıraları bizi yolculuğa manen hazırlıyor. “Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?” mısraları bizi daha o andan Rumeli’ye götürüyor.  İstanbul’da Sayın KANSU’nun misafirperverliğinde yaklaşık bir saat dinleniyoruz; askerden ayağının tozu ile gelen büyük oğlu Salih ile tanışıyor ve Haliç’e nazır balkonda bir yorgunluk çayı içiyoruz. Bu arada daha önce oralara seyahat etmiş Salih’ten gezi ile alakalı bazı ipuçları da alıyoruz.

Orada Adapazarı Milletvekili Ayhan Sefer ÜSTÜN ve Söğütlü Belediye Başkanı Erdoğan ÖZCAN ile buluşuyor ve Edirne’ye doğru hareket ettik. Sayın ÜSTÜN’ün şahsi arabasıyla gece yarısı Edirne’ye vardıktan sonra  sonra DSİ’nin Edirne’deki misafirhanesinde ikamet ettik. Misafirhanenin imkanları oldukça iyi; odaları nezih ve bakımlı. DSİ’nin misafirhanelerinin Türkiye çapında genelde iyi olduğu, Amerikan modeline göre inşa edildiği söyleniyor. Bundan başkaca Karayollarının misafirhaneleri de ikinci derecede tercih edilebilir olarak görülüyor. Sabah Edirne AK PARTİ İl Başkan Yardımcıları Rumeli Muhaciri Havsa’lı Sayın Adnan ARDA ve aslen Gümüşhaneli müteahhit Ramiz ÇELİK beylerin iştirakiyle yaptığımız güzel bir kahvaltıdan sonra Edirne Ticaret ve Sanayi Odası’nın (ETSO) grubumuza tahsis ettiği seyahat minibüsü ile yola çıkıyoruz. ETSO’nun minibüsü uzun yolculuklar için özel tefriş edilmiş, rahat koltukları ve geniş iç hacmi ve tabii gayretli şoförü Kemal abi ile tam konforlu bir yolculuk yaptıracak gibi duruyor bizlere. (Bu öngörümüz yolculuk boyunca da doğrulandı ve çok şükür oldukça rahat bir yolculuk yaptırdı bizlere). Edirne’de ekibimize muhabirlik tecrübesinden hep faydalandığımız Anadolu Ajansı’ndan Nadir ve Edirne Televizyonu’ndan Orhan beyler de katılıyorlar. Katılması beklenen diğer bazı basın mensupları mazeretlerinden ötürü gelemiyorlar. Böylece 11 kişilik bir takımla Edirne Milletvekilimiz Sayın Ali AYAĞ beyin mihmandarlığında yola revan oluyoruz.

Kapıkule Sınır Kapısı’ndan rahatlıkla geçiyoruz. Sınır görevlileri işimizi zorlaştırmıyorlar; ancak yanı başımızda Tırlardan ve özel araçlardan oluşan kuyruğu da görüyoruz. Bulgaristan tarafından da aynı suhuletle sınırdan geçiyor ve yolculuğumuza başlıyoruz. Sınırdan itibaren ilerlerken yeşillere bezenmiş geniş ova ilk dikkatimizi çeken şey oluyor. Tarlada çalışan çiftçiler görüyoruz.

Cebel

İlk durağımız olan Kırcaali (Kardzali) iline bağlı Cebel (Dzhebel) ilçesi’ne doğru Harmanlı ve Hasköy (Haskovo) üzerinden ilerliyoruz. Hasköy, Türk yerleşim yerlerinden biri; bir Türk milletvekili ile buradaki Türkler parlamentoda temsil ediliyorlar. Şehirde iki cami var. Akpınar, bir Türk mahallesi adı. Oradan Kırcaali tarafına (güneye doğru) dönüyoruz. Kırcaali, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden biri. Kentteki beş milletvekilinden beşi de Türk. Sayın Ali AYAĞ bey de 80 yıl kadar önce buradan Edirne’ye göçen muhacir bir ailenin evladı. Belediye Başkanı bir Türk olan Hasan Aziz. Yolda giderken rehberliklerine başvurduğumuz bir yaşlı çifti aracımıza alıyoruz. (Bu davranış, yöre halkını birinci elden tanımak açısından bize bulunmaz bir fırsat sağlıyor ve bu yüzden benzeri tutumu birçok vesile ile bundan sonra da tekrarlıyoruz). Emin ve Zeliha çifti Kırcaali Sağırlar köyünden. Buraya başka bir yerden emekli olduktan sonra yerleşmişler. Kendi hallerinde tütün ziraatı ile uğraşıyorlar. Kızının biri Tekirdağ’da yaşıyor damadı ile. Onlar ise kendi hallerinde gidip gelirlermiş. Teyze iç kabine oturuyor, amca ise önde. “Yaşamınız iyi?” diye soruyor bize teyze. Her lafının sonunda “a gülüm!” dedikçe içimizde güller açıyor bizim de. Bakışlarda bir memnuniyetin yanı sıra hala geçmişten kalan bir ürkeklik hissedilmiyor değil.        

Yol boyunca Cebel Bayramı’na katılmak üzere yola düşen Türk halkını görüyoruz. Anlıyoruz ki bu basit bir yöresel şenlikten ziyade, Müslüman Balkan Türklerinin varlıklarının bir parçası haline dönüşmüş bir bayramı. Bundan tam on altı yıl önce Cebel halkına karşı Bulgar makamlarınca yürütülen sindirme ve yok etme kampanyalarına karşı halkın verdiği asil bir cevabın her yıl icra edilen tekrarı. Hikayesi ise kısaca şöyle: Bulgar otoritesinin zorla isim değiştirme siyasetine karşı 19 Mayıs 1989 günü bölge halkı ayaklanır. Ayaklanmayı bastırmak için kent silahlı Bulgarlar güçlerince çepeçevre sarılır ve özgürlük taleplerini dile getirmek için sadece “Gorbaçov”, “Özgürlük” diye slogan atan masum halkın üzerine ateş edilmesi üzerine iki soydaş şehit edilir. Erkeklerin % 90’ı teker teker polis kontrolünden geçirilir, dövülerek işkence edilir.

Bu olaydan daha önce ve olayı takip eden dönemde Cebel’den Türkiye’ye 20 bin vatandaş hicret eder. Bundan önce 30 bin olan Cebel nüfusu bu yüzden 10 bine düşer. (Bursa’ya göçen Cebelliler, Cebelliler Derneği etrafında örgütlenmişler. Genç başkanları ile orada tanıştık). 7 yıl önce 1998 yılında Cebel Belediye Meclisi’nde alınan bir kararla 19 Mayıs’ın bayram olması kararlaştırılır. Bu yıldan sonra bu asil mücadeleyi anmak ve ilelebet yaşatmak amacıyla her yıl şu anda belediye binasının karşısında yer alan ve kent meydanı olarak tahsis edilen, bu iki şehidin kanının toprağa düştüğü yerde kutlamalar tertip edilir. 1989’deki özgürlük mücadelesini takiben Sovyet bloğunun dağılıp Berlin duvarının yıkılması ve Demirperde’nin kalkıp ülkelerin birbiri ardı sıra bağımsızlık ilan etmesi kutlamaların anlamını daha da derinleştirir ve yöre halkı için simgesel bir etkinliğe dönüşür. Kutlamalar boyunca yapılan konuşmalarda sık sık bu noktaya vurgu yapılması halkın hadiseye yerellikten daha farklı bir mana yüklediğini göstermektedir.

Düne kadar itilen kakılan Türk halkı bugün yürütülen demokrasi mücadelesi sonucu parlamentoda 25 milletvekili ile temsil edilmekte ve kurdukları parti hükümete ortak olmaktadır. Mevcut kabineye tarım bakanı ve savunma bakan yardımcısı veren soydaşlarımız, bunun dışında birçok kamu kademesinde görev almakta ve Bulgaristan’ın artık ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermektedir. Cebel Bayramı vesilesi ile buradaki Türklerin geçen zaman içerisinde yeterince politize olduklarını ve milli kimliklerini siyaset arenasına yansıttıklarını müşahede ettik. Gördük ki, burada yaşayan Türkler için siyasi mücadeleleri onların Müslüman ve Türk kimliği için oldukça merkezi bir yer teşkil ediyor. Ahmet DOĞAN’ın liderliğini yaptığı HÖH de Türk varlığı ile adeta iç içe geçmiştir.        

Kutlamalara Cebel’in köylerinden halk adeta akın ediyor. Genci yaşlısı, kadını erkeği ile halk tek bir yürekten şehitlerin ruhlarını şad etmekte ve bu toprakların kendilerine ait olduklarını, kültürleriyle ve inançlarıyla birlikte burada yaşayacaklarını haykırıyorlar. Sabah erken saatlerde başlayan şenlik akşam saatlerine kadar sürüyor. Türkiye’den Bursa İli Yıldırım Belediyesi ile Cebel kardeş şehirler. İki kent arasında 12 yıldır süren bu kardeşlik tam bir sadakat örneği. Yıldırım Belediyesi, belediye meclis üyeleri ve halktan oluşan bir ekiple bayrama katılmışlar. Kutlamalar çerçevesinde kentin merkezi bir yerinde belediyece alınan bir kararla Yıldırım Belediyesi’nce finanse edilen Yıldırım Caddesi hizmete açıldı. Bu dostluk her sene yaptıkları müşterek bir çok faaliyet ile daha da pekiştirilmektedir.       

İki ay kadar önce seçilen ve bir hafta önce de Sofya mahkemesi tarafından resmen tanınan Başmüftü Mustafa Aliş Hacı bey de törende hazır bulundu. Daha doğrusu tören onun yaptığı tesirli dua ile başladı. Müftülük kıyafeti ile Başmüftü, bu nevi faaliyetlere katılmakta ve halkı asla yalnız bırakmamakta. Başmüftü, Bulgaristan’da konferansla işbaşına geliyor. Seçildikten sonra mahkemece bu seçim onanarak resmen göreve başlıyor. Bundan önce yaklaşık iki yıl kadar gerekli süreçler yerine getirilmediğinden seçilen müftü ile Bulgaristan’ın atadığı müftü arasında ikilik meydana geliyordu. Bu dini hizmetlere de maalesef olumsuz tesir etmişti. Örneğin, Kuran eğitiminin vazgeçilmez kurumları olan Kuran Kursları bu dönemde yeterince işletilememiş. Dini hizmetlerde tam bir etkinlik sağlanamamış.             

Kutlamalar kapsamında milletvekilleri ve belediye başkanları konuşmalar yaptılar. Grubumuzdan Edirne Milletvekili Ali AYAĞ bey, birlik ve beraberlik temaları etrafında dolaşan bir konuşma yaptılar. Bursa’nın yerel TV’lerinden Olay TV’de yapımcı olan ve kendisi de bir Bulgaristan muhaciri olan Şerafettin Şen’in ateşli konuşması halkı coşturdu, alkışlar arasında yaptığı konuşma sırasında kalabalık arasından ağlayanlar göze çarpıyordu. Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği korosu da hazır bulundu. Yerel folklor grubu da icrada bulundu. Yine santranç, futbol gibi birçok dalda turnuvalar tertip edilmiş. Bu cümleden olarak Cebel’e bağlı Asarcık ve Küçükviran köyleri arasındaki Futbol Turnuvası’nın final maçının ikinci yarısı izlendi ve turnuvaların ödül töreni yapıldı.

Turnuva ödül töreninden sonra yapılan ikram, yöresel maharetlerin sergilendiği bir sergiye dönüşmüş. Yöre mutfağından içli pilav ve kuzu çevirmenin yanı sıra börek ve baklava da ağızlarda unutulmaz lezzet bırakacak cinstendi. Yemek sonrası namazlarımızı Cebel’deki tarihi camide kıldık. Daha sonra göreceğimiz camilerin çoğunda olduğu gibi bu cami de Müslümanlardan ilgi bekliyor.     

Bütün bunları organize eden Cebel Belediyesi’nin Sayın Başkanı ise daha önce Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden milletvekilliği de yapmış olan deneyimli siyasetçi Bahri Ömer bey. Pehlivan yapılı Bahri bey, yüzünden eksik etmediği tebessümü ve şen yapısı ile gördüğümüz kadarı ile bölge halkının takdirlerini kazanmış. Grubumuza karşı gösterdiği teveccüh her takdirin üzerinde.

Cebel’de Bulgaristan’daki üç İmam-Hatip Lisesi’nden biri olan Bestanlı İmam Hatip Okulu Müdürü ile tanıştık. İmam Hatipler iki diploma veriyorlar. Bu diploma Türkiye’de ve tüm dünyada geçerli oluyor. Türkiye’deki İmam Hatip Liselerine benzeyen bir müfredatı var. Öğretmenler Türkiye’deki İmam Hatiplerden giden çoğu emekli öğretmenler. Bulgaristan’da din eğitimi mecburi değil, seçmeli. Öğrenciler de din dersi yerine genellikle seçmeli olan İngilizce dersini tercih ediyorlar. Kuran Kursları son iki yıldaki müftülük olayları nedeniyle yeterli derecede işlev görmüyor. Televizyonlarda dini programlar yok. Ancak halk bu boşluğu Türkiye’den izlediği TV’lerden telafi ediyor. Zaten çatılardaki çanaklar da Türk televizyonlarının ne kadar izlendiğinin şahidi. Vaktiyle buralara Türkiye’den kamyonlarla çanak ihraç edilmiş.

İlim ve dava adamı merhum Nuri Turgut Adalı’yı anıyoruz. Bu mübarek alim Şumnu’daki Nüvvab medresesi mezunu. Merhum Ahmet Davutoğlu hoca ile beraber aynı dönemde okumuşlar. Ancak siyasi nedenlerle tali kısmını bitirdikten sonra ali kısmında eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış. Birkaç yıl öğretmenlik yapmış. Komünist dönemde 23 yıl hapis yatmış, on yılını sürgünde geçirmiş. Belene Adası’nda muhtelif defalar kalmış, Eski Zağra hapishanelerinde yatmış. 1989 yılında Türkiye’ye göçe zorlanmış. Hapishane hatıralarını yazdığı “Hapishaneden Sesler” adında bir şiir kitabı mevcut. Soyadını dünyaya geldiği Mestanlı (Kirkova) belediyesine bağlı Adaemirler köyünden alıyor.

Cebel’in dört bir tarafı dağlarla çevrili. Bölgenin bu ismi almasında bu dağların yeri olsa gerek. Bu dağların en yükseği olan Aladağ, Eğridere ile Cebel arasını ayırıyor. Cebel’den Asenovgrad üzerinden Filibe’ye doğru akşam üzeri yola çıkıyoruz. Yolların kenarında bembeyaz açmış Akasya ağaçlarının çokluğu dikkati çekiyor. Bundan başka düzlük arazilerde yer alan suni göller de bir hayli fazla.

Asenovgrad

Bulgaristan’ın en eski şehirlerinden biri olan 80 bin nüfusluk Asenovgrad’da 20 bin civarında Müslüman Türk nüfusu yaşamaktadır. Kentte hali hazırda bir cami faaliyet göstermektedir. Nüfus yoğunluğu sebebiyle ikinci bir camiye ihtiyaç duyulduğundan Belediye Meclisi’ndeki Türk üyelerin de girişimleriyle kentin en merkezi yerlerinden birinde yeni bir cami inşası için belediye tarafından 2500 m² yer tahsis edilmiştir. Cami inşaatı oturma alanı 1000 m² olarak 2000 yılında projelendirilmiş, inşaatına 2002’de başlanmış, temelleri atılmış, ancak mali yetersizlikten dolayı yaklaşık iki seneden beri inşaat durmuş vaziyettedir. Projede bina sadece cami olarak değil, Kuran kursu, gasilhane, morg, konferans salonu gibi imkanlarıyla çok yönlü dini, eğitsel ve kültürel çalışmalar ihtiva edecek bir kültür merkezi tarzında tasarlanmıştır. Şayet inşaat bir buçuk yıl içinde bitirilmezse belediye tahsis ettiği arsayı maalesef geri alacaktır. Nitekim, evvelce de belediye başka bir yer tahsis etmiş, ancak inşaat gerekli sürede başlatılamadığı için söz konusu yeri geri almıştır.

“Biz Türkiye’ye güvendik de başladık bu inşaata” diyor içtenlikle cami derneğinin eski yöneticisi Rahim İbrahim Kırmacı. Bulgaristan’ın genelini yansıtan bir durum. Birçok elverişli imkana rağmen ilgisizlikten ve yetersizlikten bitirilemeyen projeler, yarım kalan işler. Bizleri görünce cmai yetkilileri çok sevindiler. Bir umut doğdu adeta yüreklerinde. Şu anda caminin yanında inşa edilen baraka tarzındaki binada vakit namazları eda edilmektedir. İkinci namazlarımızı burada kıldık. Küçüklüğüne rağmen hanım cemaat de gelip ders yapıyorlarmış.

Nehir yakınında ikinci camiyi uzaktan temaşa etmekle yetiniriyoruz.

 

Filibe

Akşama doğru konaklamak üzere Filibe’ye doğru yola çıkıyoruz. Filibe, Bulgaristan’ın Sofya’dan sonra ikinci büyük şehri. “A’mak-ı Hayal” eserinin sahibi Şehbenderzade Ahmet Hilmi Efendi’nin memleketi. Aslında tam bir Türk şehri imiş. İçinden Meriç nehri geçiyor. Akşam yemeği için Edirne’li bir Türk lokantacısında ağırlanıyoruz. Bulgarların meşhur peynirli ‘şopska salata’sını da ilk burada tadıyoruz. Gerçek şu ki herkese ayrı tabakta bol kepçe sunulan salata insanı doyuma ulaştırıyor. Millet olarak Bulgarlar salatayı seviyorlar; yemeğe de bundan başlıyorlar.

Yemeğe Filibe başkonsolosu Kemal Diriöz bey de katılıyor. Bulgaristan üzerine konuşuyoruz. Özelleştirme konusunda bir hayli mesafe alan Bulgaristan’da işletmeler daha ziyade çok fazla işletme tecrübesi olmayan Bulgar halkına, bir grup sanat erbabına satılmış. İşletmeler, Sovyet döneminde tüm Sovyetler’in ihtiyacı için dizayn edildiğinden ülke ölçeğinin üzerinde büyük olduğundan işletilememiş. Makinalar dışarı satılmış örneğin. Bunun yanında Türklerden de fabrika satın alanlar var.

Öğreniyoruz ki Türkiye, Bulgaristan ve Romanya Cumhurbaşkanları Varna’da bir araya gelecekler. Bu yüzden Varna tarafında bir hayli önlemler alınmış. Türkiye’li maya tüccarı Mecid beyle de tanışıyoruz. Hoşsohbetden sonra Otel Metropol’de konaklıyoruz.    

Ertesi sabah Filibe Muradiye (Ulu) Camii’ni ziyaret ediyoruz. Sultan II. Murat (1421-1451) tarafından yaptırıldığı için bu adı almış. Balkanlar’da inşa edilen ilk büyük cami.  Bugün Cuma (Cumaja) Camii diye de anılıyor. Görüyoruz ki camilerin asıl adları pek önplana çıkarılmıyor resmi tabirde. Bunun yerine sonradan aldığı lakaplar kullanılıyor. İmamı, Bestanlı mezunu Süleyman adında genç bir arkadaş. 1962’den beri imamlık yapan yaşlı hocaefendi ile de tanışıyoruz. Mimari olarak henüz merkezi kubbenin yerleşmediği bir döneme ait olduğundan dokuz kubbe mevcut. İnce nazik minaresi kıblenin batı tarafında yükseliyor. İç mekanı oldukça geniş, muhteşem bir tezyinatı var. Caminin duvarında gittikçe büyüyen ve ileride tehlike teşkil edecek olan büyük yarıklar meydana gelmiş. Bu yarıkların kıblenin sağ tarafında antik Roma stadyumu yanında inşa edilen yeraltı çarsısı çalışmaları esnasında meydana geldiği söyleniyor. Ali Müfit Gürtuna zamanında İstanbul Belediyesi tarafında rölöve çalışmaları yapılmış Bulgaristan’daki Anıtlar kurulu’nda bekliyor. Şayet izin alınabilirse finansmanı da İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşlarından İSTON üstlenecek.

Evvelce şehirde 54 cami olduğu söyleniyor. Bugün ayakta kalan ise sadece iki tane. Bir cami maalesef sonrada İtalyan Cafe’si yapılmış. Bir diğeri benzer bir akıbete uğramış, kubbe yıkılıp çiçeklerle süslenmiş. Bu durum konuya duyarlı AA muhabirlerince tespit edilmiş. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinde bu konunun da gündeme getirilmiş.

Eski Filibe, Arnavut (oralarda Osmanlı) kaldırımlarıyla döşeli sokakları, eski konakları ve evleri, kiliseleri, antik tiyatrosu ile tam bir kültür merkezi. 1847’de inşa edilen Kuyumcuoğlu Konağı, Filibe’deki geniş Ermeni toplumunun bir üyesi olan zengin bir Ermeni’ye ait. 1952 yılında Etnografya müzesine dönüştürülen konakta Filibe çevresindeki maddi ve manevi kültürü yansıtan tarım, zanaat ve ticaretle ilgili birçok materyal bulmak mümkün. Geleneksel giysiler, işlemeler, kumaşlar, müzik aletleri dönemin popüler kültürünü yansıtması açısından oldukça değerli. Üç kattan oluşan konağın bahçesi yeşilliklerle bezenmiş. Bahçede iki ayrı bina daha var. Konağın mimarı birçok sivil esere imza atmış dönemin önde gelen ustası Haji George Hajiiski.

Filibe’den yola çıkıyoruz. Yol üzerindeki Hisar kasabası Osmanlı döneminde kaplıcaları ile meşhur imiş. Karlova’dan geçiriyoruz, kentteki iki caminin restore edilmesi gerektiğini öğreniyoruz. Karlofer kenti Bulgar paşaları ile meşhur.

Kızanlık

İstikametimiz Kızanlık (Kazanlak). Yol üzerinde gül bahçeleri dikkat çekiyor. Yine dağa komşu olması hasebiyle kereste ticareti de yapılıyor. Bir Türk kereste fabrikası olduğunu öğreniyoruz. Kızanlık gül bahçeleri ile meşhur. Rivayet odur ki, Isparta’ya gül işçiliğini Sultan II. Abdülhamit zamanında buradan göçen muhacirler götürmüşler. Bu bölgede gül önemli bir gelir kaynağı olmaya devam ediyor. Henüz daha yeni yeni açmaya başlamışlar, her an açmaya hazır bir halde. Yine tarlalar arasında suni göller ve ormanlar dikkatimizi çekiyor.

Karşımıza çıkan liseli gençlerden bir grup  hem yürüyor hem de bağırıyor. Bunun ne anlama geldiğini merak ediyorum. Acaba bir protesto mu yoksa kutlama mı? Merakımı Işıklı köyünden Hasan amca gideriyor. Meğer o günler ortaöğrenim sona eriyormuş. Gençler de bunu kutluyorlarmış. Bir an bizim geçmişteki alaylarımız aklıma geldi. Küçük bir çarşı turundan sonra Cuma namazını Kızanlık Camiinde kılıyoruz. Kızanlık Camii oldukça tarihi bir cami. Yapımı 1447. Kitabede Abdülmecit’in ismi zikrediliyor ve altında 1331 tarihi kayıtlı. Bunun restorasyon tarihi olduğunu zannediyoruz. Kıble tarafında mezarlığı mevcut. Onunda önünde boş olan arsaya üç katlı helal kesimhanesi, Kuran Kursu ve yemekhanesi ile bir kompleks inşa edilmek planlanıyormuş. Kızanlık çevresinde 17 Türk köyü varmış. Yakında çocuk okutmak amacıyla sayım yapmışlar. Cami imamı Mümin hoca 1997 Sofya İslam Enstitüsü mezunu.

Kızanlıktan gülleriyle meşhur ve her sene gül festivaline ev sahipliği yapan Rozova’ya geçiyoruz. Köy bir Bulgar köyü. Tunca nehri henüz çok küçük bir çay halinde akıyor Kızanlık’tan. Işıklı köye Hasan amcayı bırakıyoruz. “Ne derdindesiniz?” diye soruyor Türk kimliği sahibi olduğunu sonradan öğrendiğimiz Bursalı amcamız. Hamursuz köyüne onları atıveriyoruz. Burada yaklaşık 40 hane Müslüman var. ‘Millet’ tabir edilen ‘esmer’ kardeşler çoğunlukta. Bulgar ağırlıklı bir köy. Yine gül bahçeleri var. Buranın köyleri “karışık” yani Bulgarlarla iç içe. Saf Türk köyleri için “temiz” tabirini kullanıyor buradaki soydaşlarımız. Temiz Türk köyleri daha ziyade Deliorman taraflarında bulunuyor.

Eski Zağra

Buradan Eski Zağra’ya yöneliyoruz. “Zağra Müftüsü’nün Hatıraları”nı anmamak mümkün mü? Şehrin merkezinde geniş kordon boyunca biraz yürüyoruz. Komünist dönemde mekanların genelde genişçe kullanıldığını burada da görmek mümkün. Binlerce insanın rahatça yürüyebileceği kadar geniş açılmış bir kordon boyu burası. Eski Zağra’nın en merkezi yerlerinden birinde, belediye binasına varmadan sağ tarafta büyük bir camimiz var, ancak maalesef ibadete kapalı. İçleri burkan bir manzara. O orada, siz karşıda birbirinize garip garip bakmaktan başka elden hiçbir şey gelmiyor. Sevindirici olan tek şey caminin onarılıyor olması. En kısa zamanda onarımının tamamlanıp ibadete açılması dileğiyle. Burada cami olmadığından Müslümanlar özellikle teravih için yakındaki Kızanlık şehrine gidiyorlar. Mevcut Müslüman nüfusun az olduğu söyleniyor.

Yürüyüşümüz boyunca birçok Türkiyeli misafirlerle karşılaştık. Türkiye-Edirne’deki ve Bulgaristan-Eski Zağra’daki Trakya Üniversitelerinin (bir diğer Trakya Üniversitesi de Yunanistan’da var) tarımcılık ve hayvancılık üzerine ortak toplantıları münasebetiyle üniversite öğretim üyeleri, Zonguldak ve Kırklareli gibi illerimizden meslek kuruluşlarının temsilcileri kentteler.

Şumnu

İkindiye doğru Gabrovo üzerindeki Şıpka geçidinden Şumnu’ya yöneliyoruz. Kızanlık ve Eski Zağra’ya giderken solumuza aldığımız sis bulutları arasındaki dağı şimdi Kuzeye doğru geçmek zorundayız. Engin Kızanlık ovası bu dağın eteklerinde başlıyor. Bölge sık orman yapısı nedeniyle oldukça iyi yağış alıyor. Herhalde gülcülüğün burada tutması bu iklimle yakından alakalı.

 Şıpka, Osmanlı ordusunun Rus güçlerine mağlup oldukları yerin adı. Rus güçleri dağın üst kısmında olmanın verdiği avantajla Türk güçlerine saldırmışlar. Osmanlının mağlubiyeti anısına biri Şıpka köyünün içindeki kilise diğeri de dağın en zirve noktasındaki anıt olmak üzere iki anıt dikmişler. Köyde Rusların inşasını üstlendikleri, mimarisiyle ve süslemeleriyle Moskova’daki Kremlin sarayını andıran gösterişli kilise, 1902’de yapılmış. Diğer anıtın inşa tarihi 1930. Kiliseye doğru giderken yolda sağ tarafımızda orijinalliği biraz bozulmuş bir Osmanlı çeşmesi görüyoruz. Kilise’yi o vakitte kapalı olduğundan ancak dışarıdan görebiliyoruz. Dağın hakim, yüksekçe bir yerinde inşa edilmiş. Orada, Münih’te yerleşik Katolik Alman bir turist grubu ile karşılaşıyoruz. Seçkin üyelerden oluşan grup bu nevi kültür gezilerini Türkiye dahil birçok bölgeye yapmışlar. Gurubumuzda parlamenterler olduğunu öğrenince onlar da yakın alaka gösteriyorlar. Grup üyesi emekli profesör ilim adamı merakıyla daha farklı bir ilgi gösteriyor. Bir ikisi belki aramızdaki siyasilerin de varlığı ile Bulgaristan ziyaretimizin amacını özellikle merak ediyor; meraklarını kısmen de olsa giderdik.

Şıpka geçidi sık ağaçlar arasında, oldukça kıvrımlı, tır trafiği yoğun bir geçit. Yükseldikçe sisin yoğunluğu artıyor, görüş mesafemiz de kısalıyor. Böylece belki bir saat kadar gidiyoruz. Burayı Bolu Dağı geçidi ile kıyaslarsam, oranın birkaç katı uzunluğunda olduğunu diyebilirim. Balkan, adını bu coğrafyadaki sıradağlardan alıyor.

Yol üzerinde geçtiğimiz Gabrovo, bir enerji şehri. Şehirde meşhur bir seramik fabrikası da var. Akasya ormanı dikkatimizi çekiyor. Buradan devam edince yol üzerinde Yalova köyü geliyor. Velika (Büyük) Tırnova ilk Bulgaristan krallığı merkezi. Omurtak da yolumuz üzerindeki yerleşim birimlerinden biri. Trakya Üniversitesi rektörünün ailesi aslen buradan imiş. Buralı olan bir de İsmet İnönü döneminin Omurtak Paşası var.

Akşama doğru tabelalardan istifade ile yol bulmaya çalışıyoruz. Tabelaların birçok yerde pek yardımcı olduğunu söyleyemem. Yolu bilen bir mihmandarımız olmayıp sadece tabelalara kalsak çok güçlük çekeceğimiz şüphe götürmez. Bir petrol istasyonunda yol sorduğumuz gencin Türk olduğunu öğreniyoruz; ancak ismi Lenart. Bunun da nedeni, Bulgar makamlarının isim değiştirme kampanyası sırasında bazı Türklerin bazı gerekçelerle Bulgar adlarını muhafaza etmeleri. Gerekçelerden biri de 1984’ten sonra Türkiye’nin göç karşıtı politikası yüzünden Türk ismi taşıyanların Türkiye vizesini rahat alamıyor olmaları. Buna mukabil Bulgar ismiyle vize almak daha kolaydı. Saadettin Tantan’ın içişleri bakanlığı döneminde bu uygulama yürürlükten kaldırıldı.

Şumnu’ya gece yarısı 23.00’da varıyoruz. Sabah namazını Şerif Halil Paşa Camii’nde kılıyoruz. Halk dilinde caminin adı kubbesinin biçimi yüzünden Tombul Camii olarak biliniyor. 1744 yılında inşa edilmiş. Bulgaristan hükümeti tarafından 100 tarihi eser arasına alınmış. Ancak bu devletin yatırımını gerektirmiyor. Caminin onarımı HÖH tarafından yapılıyor. Avlusunda şadırvan ve odalar var. Sabah namazı sonrası bu odalardan birinde geleneksel olarak günlük evradı okuyorlar. Yine geleneksel hale gelen ıhlamur çayı ve kahve ikramı yapıyorlar. (Bu adetlerin daha önce de var olduğunu burayı 10 sene kadar önce ziyaret eden şimdiki Tokat Milletvekili Resul Tosun beyden öğrendim). Cemaat diğer camilerde de gördüğümüz gibi yaşlılardan oluşuyor. Cami imamı Şumnu İHL mezunu Mustafa Ahmet; Tırgoviç’in bir köyünden. Halen Şumnu’daki üniversitede tarih okuyor.

Cemaatten Emrullah amca ile beraber İmam efendinin arabası ile köylere bir ziyaret gerçekleştiriyoruz. Maksadımız grubumuzun bir üyesi için kurbanlık koç bakmak. İlk önce Durmuş köyüne gidiyoruz. Burası bir Bulgar köyü; Emrullah amca burada beş yıl çoban başı olarak çalışmış. Tanıdığı bir Bulgar’a başvurduk. O başkasına gönderdi. Süt sağdığı için uzunca bir bekleyişten sonra damızlık için sakladığı tek koçunun olduğunu öğrendik. Varolanlar da ancak 6 aylık kuzular idi. Vazgeçerek Köteş köyüne gittik. Burası ise karışık bir köy. Burada Türkler yoğun olarak bağcılıkla uğraşıyorlar. Öğreniyoruz ki Türkler giysilerinden tanınabiliyor. Bulgarlar daha ziyade siyah renk giyiyorlar, Türkler ise bundan kaçınıyor. Orada bulduğumuz koçun sahibi de biraz nazlı davrandı, önce oğluna sordu, sonra da bir tek koç için 300 Leva istedi. 250’ye razı oldu ise de bu çok yüksek bir fiyattı. Normal kurbanlık koçun fiyatı 150 Leva tutuyor imiş. Kamerler köyünden Ahmet amcadan öğrendiğimize göre de sığır 300 Leva tutuyor imiş. Burada koç daha değerli. Her hanede 5-6 adet koyun var ve küçükbaş hayvancılık daha yoğun. Vazgeçerek İmam Mustafa’ya havale ediyoruz kurban işin ve alternatif bir yoldan otele geri dönüyoruz.

Kemaller (İsperih) – Demir Baba

Şumnu’da küçük bir şehir turundan sonra İsperih (Kemaller)’e doğru yol alıyoruz. Hedefimiz Mumcular (Sveştari) köyünde her sene geleneksel olarak düzenlenen Demir Baba Şenliklerine katılmak. Demir Baba bir Bektaşi velisi. Mumcular Köyü’ne gelmiş, oradan da şu anda türbesinin bulunduğu yere yerleşmiş. Buranın daha önce Traklar tarafından da kullanıldığı ve onlara ait kalıntılar üzerine tekke inşa edildiği rivayet ediliyor. Şenlikler HÖH partisi tarafından organize ediliyor ve adeta partinin bir gövde gösterisine dönüşüyor. Burada bir defa daha kanıtlandığı üzere Bulgaristan’da Türkler kendi kimliklerini parti ile iç içe geçmiş olarak görüyorlar. Ciddi her adımın arkasında partinin payı var. Gerçi son zamanlarda kurulan alternatif parti ile ortalık eskisinden daha bulanık; ancak koalisyonda olmanın verdiği avantajla da HÖH duruma hakim ve kendinden emin görünüyor. Yapılan protokol konuşmalarında icraatlar halka tanıtıldığı gibi birlik mesajları da verildi. Türkiye’den AK Parti Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve CHP Bursa Milletvekili Cemal Demirel söz aldılar. Bursa Olay TV’nin yapımcısı, yaptığı ateşli konuşmalarla Cebel’de olduğu gibi burada da halkı yine coşturdu. Konuşmalar genelde Bulgarca yapılıyor, sonunda kısa bir Türkçe teşekkür kısmı yer alıyor. Türkçe yapılan konuşmalar ise Bulgarca’ya çevriliyor.

Türkiye’den yine bir hayli iştirak var. Göçmenlerin yoğun olduğu İstanbul’un Avcılar Belediyesi, Şenliklere birkaç otobüsle gelmiş. Beraberinde bir folklor ekibi de getirmişler. Şenlikte Galata Mevlevihanesi’ne mensup TRT’de görevli bir Mevlevi’nin sema gösterisi bile vardı. BBC’den ödül almış klarnetçinin de içinde bulunduğu bir grup pop müziği enstrümantal konser verdiler.

Ormanlık bir bölgede düzenlenen şenlikler, Bulgaristan Türklerinin dört bir taraftan gelip katıldıkları, yıllık bir forum özelliğini taşıyor. Türkün her türünü burada gözlemleyebilirsiniz: sarışın, esmer, kumral vs. Çok renkli bir şenlik olduğuna şüphe yok. Şenlik kapsamında burada bir panayır da kuruluyor. Yiyecek içecekten hırdavata kadar geniş yelpazede her şey bulunabiliyor. Çocuklar ve gençler için lunapark bile düşünülmüş. Genel olarak düzenli, organize bir program.

Demir Baba Tekkesi’nin olduğu yere geldiğimizde ise acı bir hurafe manzarası ile karşılaştık. Yüksek bir kayalığın dibine inşa edilen tekke, vadinin başında yer alıyor. Yakın zamanda HÖH tarafından onarılmış. Betonarme merdivenle dağdan aşağı doğru iniliyor. Sağlı sollu ağaçlarda ve çalılarda bir tekstil fuarı görüntüsünü çağrıştıracak nitelikte kumaşlar, bezler, çaputlar asılmış. Önümüze gelen mezarlıkta mumlar yakılmış. Buradaki çeşmenin suyunun kutsal olduğuna inanılıyor. Doldurulup kırbalarla taşınıyor. Çeşmeden akan ufak dereye dilek paraları atılmış. Türbeye girmek kalabalıktan dolayı adeta imkansız. Bu yüzden teşebbüs etmedik bile. Duvardaki bir taşta açılan iki göze uzaktan gözleri kapalı, iki işaret parmağıyla nişan alan ziyaretçiler, şeytanın gözünü çıkarıyor ve bunu kemal-i ciddiyetle yerine getiriyor. Deliklerin yanında altıgen siyon yıldızı da dahil garip şekiller var. Duvarda açılan bir gediğe yine uzaktan dilek taşları atılarak isabet ettirilmeye çalışılıyor. Türbenin sol tarafında bir yükselti olarak ne amaçla konduğunu bilmediğimiz adam boyunda bir taşın üzerine özellikle gençler mekik çeker gibi yatıp kalkmakta ve bundan bir anlam çıkarmakta. Sormaya bile arlanıyoruz. Kendimi bir anda o kadar garip bir batıl inanç atmosferinde buldum ve o kadar yabancılaştım ki. Türbeye gelenlerin belki % 80’ini din hakkında bilgisi yok denecek kadar az olan çocuklar ve gençler oluşturuyor.

Türbenin kapısının üzerinde orada yapılanlara bakınca ironik bir şekilde “La havle ve la guvvete ve la gudrete ve la izzete illa billahi’l- aliyyi’l-azim” ifadesi yazılı. Onun üzerinde kubbeye yakın yerde ise Şiiler tarafından Hz. Peygamber’e atfedilen “La feta illa Ali, La seyfe illa Zülfikar” (Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur) sözü yazılı.

Dokçalar (Paissievo)

İkindiye yakın İsperih’te HÖH merkezine doğru Demir Baba’dan yola çıkıyoruz. Eskiden tütün işletmesi olan bir bina satın alınıp parti binası yapılmış. Oradan ise birlikte seyahat ettiğimiz AA ajansı Muhabiri Nadir beyin dedesinin köyü olan Dokçalar (Paissievo) köyüne gidiyor ve akrabalarını buluyoruz. Karşılaştıkları andaki mutlulukları gözlerinden okunuyor. İkindiyi köyün küçük ama güzel camisinde kılıyoruz. Bahçesi çiçeklerle bezenmiş kamelyası olan çok güzel bir bahçe içindeki cami insan huzur veriyor. Minber kapısının üstünde Edirne’nin fotoğrafı asılı. Kışları soğuk olduğu için namazlar arka tarafta ayrı bir odada kılınıyor. Aynı

 
 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 179 ziyaretçi (277 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol