Osmanlı kültürüne ve uygarlığına Balkanlarda büyümüş şair ve bilginler tarafından yapı-lan katkılar bilim ve edebiyat tarihi açısından çok önemlidir. İstanbul’un fethine kadar, Osmanlı’nın önemli kültürel merkezlerinden olan Bursa, Edirne, Gelibolu, Serez, Vardar Yenicesi, Üsküp, Manastır, Filibe, Selanik, Belgrad, Prizren ve Priştine Rumeli’de yer alı-yordu. Filibe, yetiştirtiği Divan şairleri ile Balkan coğrafyasında önemli bir yer edinmiş-tir.
Bu bildiriyle, bölgenin kültürel yapısına, söz konusu şairler hakkında bilgi vererek dikkat çekmek istiyoruz.
* Prof. Dr. Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Müdürü: fkilic@gazi.edu.tr
Kültürel gelişmeler, siyasî gelişmeleri belli mesafelerden takip eder. Siyasî anlamda şehir ne kadar gelişirse bir süre sonra aynı oranda kültürel gelişme de tabiî bir sonuç olarak kendini gösterir. Osmanlı toplumuna baktığımızda ilk kültürel kurumların İznik ve Bursa’da temellendiklerini, buna bağlı olarak da ilk ürünlerin yine bu şehirlerden alındığı kolayca görülecektir. XIV. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rumeli fetihleriyle büyük ölçüde Balkanlar’da mekân tutan siyasî yapı, bu kez oralarda kültürün gelişip serpilmesine imkân hazırlamıştır. Nitekim İstanbul fethedilene kadar Osmanlı devletinin önemli kültür merkezleri Bursa, Edirne, Gelibolu, Serez, Vardar Yenicesi, Üsküp, Manastır, Filibe, Selanik, Belgrat, Prizren ve Priştine gibi Rumeli coğrafyasında yer alan şehirlerdi (İsen, 1997: 78-79).
Kültür merkezleri tasnifini çeşitli değerlendirme noktaları tespit ederek yapmak mümkündür. Şehirlerde yetişen şair sayısı baz alınarak bir şehrin kültür merkezi olup olmadığı konusunda söz söylenebilir. İşte bu bildirimizde yetiştirdiği 23 şairle Osmanlı devletinin önemli kültür merkezlerinden biri olan Filibe, yeni adıyla Plovdiv’de doğmuş şairler ele alınacaktır. Şairlerden ve şehrin tarihsel süreç içinde Osmanlı hâkimiyeti altında gösterdiği gelişme ile şehrin kültürel panoraması da ana hatlarıyla ortaya konmaya çalışılacaktır.
Genel olarak baktığımızda bugünkü Bulgaristan sınırları içinde kalan Aydıncık, Aydonat, Balçık, Sofya, Kızanlık, Niğbolu, Novabırdo, Pravadi, Razgrad, Rusçuk, Silistre, Şumnu, Tatarpazarı, Tırhala, Vidin, Yanbolu, Hacıoğlupazarı yetiştirdik-leri şairlerle Osmanlı’nın kültür merkezleri olarak görülürler:
Şair Doğum Tarihi Ölüm Tarihi Memleketi/D. yeri Mesleği 1 Ahî 1517 Niğbolu Müderris 2 Akif Yusuf Şumnu Kâtip/Kethüda 3 Ali 1543 Rusçuk İmam-hatip 4 Aşkî Filibe Müderris 5 Aşkî 1617 Zağra Kadı 6 Avnî 1664–65 Filibe Kadı 7 Avnî-i Diger 1708–9 Tırnova Müderris/Kadı 8 Baharî 1551 Tırhala Müderris/Kadı 9 Balî 1566 Sofya
10 Behçetî 1683–84 Razgrad Kâtip 11 Beyanî 1598 Rusçuk/Niğbolu Müderris/Kadı 12 Beyanî 16. Yüzyıl Yanbolu 13 Bezmî 1580–81 Filibe 14 Cefayî 16.yy Filibe Kadı 15 Cenanî Sofya 16 Cenânî 1592 Semendre 17 Cevanî 1543 Tırhala Kadı 18 Dânâ 17. Yüzyıl Yanbolu Bahadır Giray’ın nedimi 19 Dürrî 18. Yüzyıl Şumnu Memur 20 Emanî 16. Yüzyıl Niğbolu Danişmend 21 Emanî 1592 Rusçuk Kâtip 22 Emanî II. Selim Devri şairi Filibe 23 Emrî 1851 1907 Tırnova Kitapçı 24 Fanî Filibe Kadı 25 Fanî Filibe Hattat/Kadı 26 Fasihî 1694 Niğbolu Divan kâtibi 27 Fazlî 1841 1911 Rusçuk Memur 28 Fazlî 1690–91 Şumnu Vaiz 29 Fehmî 1667 Köstendil Müderris 30 Fehmî 1878 1910 Varna Memur 31 Fenayî 1703–4 Şumnu Asker 32 Fennî 1855 - Tırnova Memur 33 Ferrî 1756 1805 Tatarpazarı 34 Fethî 1804-5 Rusçuk Müderris 35 Feyzî 1688–89 Sofya 36 Fikrî Sofyalı 37 Gayurî 1620–21 Balçık Kadı 38 Hafız Rusçuk
39 Hafız 1631 Filibe Sadrazam 40 Hakkı 1724–25 Şumnu 41 Haletî 16. Yüzyıl Köstendil Ilıcası Kadı 42 Haletî Filibe Kadı 43 Halil 1721 Rusçuk 44 Handî 19. Yüzyıl Eski Zağra Memur 45 Hazanî 1571 Sofya Kadı/Kâtip/ Müderris 46 Himmetî Sofya Mülazım 47 Lafzî 1675 Aydonat Kadı 48 Lebib 1714 Sofya 49 Lutfî 1845 Tırnova 50 Mestî Novaberde 51 Meylî 16. Yüzyıl Novaberde 52 Nâcî 1848 1908 Balçık Kâtip 53 Nazîf 1694 Tırhala Müftü 54 Nalişî Filibe 55 Nâşî Filibe 56 Nazirî Sofya 57 Nazmî Filibe 58 Nizamî 1696–97 Aydonat Müderris 59 Nurî 1502 1573 Filibe Şeyh 60 Rasih 1706– 1707 Sofya Divan kâtibi 61 Rasim 19. Yüzyıl Şumnu 62 Raşid 1822 1850 Filibe Kâtip 63 Refahî 19. Yüzyıl Vize 64 Resa 1800–1 Rusçuk Kâtip/Kethüda 65 Resmî Sofya 66 Revnak 1562-63 Filibe Kadı 67 Rızayî 16. Yüzyıl Niğbolu
68 Rızayî 16. Yüzyıl Filibe 69 Riyazî Filibe Kadı 70 Ruhî Filibe 71 Rumuzî 16. Yüzyıl Tırhala 72 Rüsuhî Sofya Danişmend 73 Sadrî 1671 Pravadi Kadı 74 Sakî Filibe Müderris/Kadı 75 Salahî 16. Yüzyıl Tırhala Kadı 76 Sehayî Niğbolu 77 Şefkatî 19. Yüzyıl Zağra/Serez Kâtip 78 Şem'î 1855 Köstendil Müftü 79 Şerif 1748-49 Şumnu Vali/Vezir 80 Şeyhî 1749 1819-20 Köstendil Kâtip 81 Şirî 1593 Silistre Asker 82 Şuhî 1682 Aydıncık 83 Şükrî 19-20. Yy. Silistre 84 Tabibî Filibe Hekim 85 Tarikî 15-16. Yy. Vidin 86 Tarzî 1621-22 Ezki Zağra 87 Uyunî Zağra 88 Ümidî Kızanlık Vaiz 89 Vahid 1682-83 Sofya Mahkeme kâtibi 90 Vahdî 1714 Hacıoğlupazarı Müderris/Kadı 91 Vaslî Sofya 92 Vecdî Filibe Mülazım/Kadı 93 Visalî Sofya Medrese muidi 94 Vuslatî 1588-89 Sofya Mülazım 95 Yetimî 1752 Şumnu Kâtip 96 Zarifî 16. Yüzyıl Vidin 97 Zarifî 18. Yüzyıl Rusçuk
98 Zakirî Filibe Kadı 99 Ziver 1760 Hacıoğlupazarı 100 Zühdî Sofya Divan kâtibi 101 Zülalî 1731 Aydonat Müderris/Kadı
Bu merkezler içinde Filibe, yetiştirdiği şair sayısıyla ilk sırayı alır. Filibe’nin tari-hi çok eskilere dayanır. Şehir, milattan önce 342’de Makedon kralı II. Filip tara-fından kurulur.. Roma kumandanı Terentius Waro Lukulus, M.Ö 72 yılında Meriç nehir kıyısını ve Filipopolis’i ele geçirerek Trimoncium (3 tepeli şehir) adını koyar. Trimoncium’un Balkanlar’da stratejik ve askeri yolların kesiştiği bir nokta olması Romalıların burada kapsamlı inşaat ve yapı başlatmasına etken olmuş-tur. Kaynaklara göre şehir, bu dönemde kültürel ve ekonomik zirvesini yakala-mıştır. Romalılardan sonra Bizanslıların eline geçen şehri Bulgar Hanı Malamir (831–836) kendi toprakları içine katar. XII. yy. sonuna kadar tekrar Bizans İmparatorluğuna bağlanan şehir birkaç kez haçlı saldırıları sonucu yağmalanır ve kısmen tahrip edilir. Dönemin haçlı kaynaklarında Filibe Doğu Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olarak tanıtılır. 1203’te Bulgarların elinde olan Filibe bu tarihten Osmanlı fethine kadar Bizanslılar, Haçlılar ve Bulgarlar arasında on bir kez el değiştirdi ve küçük bir sınır kalesi haline geldi.
Türk milletinin Balkanlarla, daha doğrusu bizim tabirimizle Rumeli ile ilişkisi çok erken dönemlerde başlamıştır. Atalarımız V. yüzyıl başlarından itibaren Balkanlara girmişlerdir. Atilla’nın bu bölgenin büyük bölümünü ele geçirerek İstanbul yakınlarına kadar geldiği biliniyor. XI ve XII. yüzyıllarda ise Peçenek, Kuman ve Uz Türkleri Balkanlar’a gelip yerleştiler, XIII. yüzyıl ortalarında da muhtemelen Moğol istilasından kaçan Sarı Saltuk ile sonradan onun adıyla anılan Türkmen aşireti Balkanlar’a geçti ve Dobruca dolaylarında ilk Müslüman Türk cemaatini meydana getirdi. Fakat Balkanlarla asıl uzun süreli ve kalıcı iliş-kiler Osmanlılar zamanında başlamış ve günümüze kadar da devam etmiştir. Osmanlılardan bu ilişkiyi ilk başlatan Orhan Gazi’nin büyük oğlu Rumeli Fatih’i adıyla anılan Süleyman Paşa’dır. Onun 1354 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek Gelibolu’ya ulaşmasıyla başlayan fetih harekâtı, kendisinden sonra dalgalar halinde devam etmiş ve Balkanlar kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti'nin en önemli kanatlarından biri haline gelmiştir.
Şehir 1364 yılında Lale Şahin Paşa yönetiminde bir ordu tarafından fethedilerek yeni bir isimle anılır: Filibe. Osmanlı zamanında Filibe, imparatorluğun iç kıs-mında kalarak önemli ticari ve ekonomik merkez haline gelir. Şehirde 55 cami, han, hamam, 9 medrese, kervansaray gibi yapılar inşa edilir. Pazar yeri, Ulu (Cumaya) camii ve Meriç nehrinin arasında yer alıp 800 dükkâna kucak açar. Pazar yeri günümüzde de en hareketli meydandır. Filibe fatihi ilk Rumeli beyler-beyi Lale Şahin Paşa Meriç üzerine bir köprü yaptırmış ve çeltik yetiştirmeye oldukça elverişli olan şehrin hemen kuzeyindeki araziye pirinç ektirerek bölgeye bu ziraatı tanıtmıştır. XV. yy.dan itibaren Filibe’ye Anadolu’dan getirilen Türk aileleri yerleştirilir ve burası Rumeli beylerbeyinin merkezi haline gelir. Bu dönemde Filibe, Niğbolu’dan sonra Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri idi. Bulgaristan bağımsızlığını kazandıktan sonra Filibe, Plovdiv ismini alır. Şehrin güzelliği, âlim, zarif ve şairlerin membaı olduğu XVI. Yy. şair tezkirelerinin birin-de “ol şehr-i dehr-âşûb ‘ulemâ vü zurefâ vü şu’arâya ma’dendür” şeklinde ifade edilir (Kılıç, 1994: 781-783).
Filibe 23 Osmanlı devleti şehirleri içinde şair sayısı açısından ilk yirmide yer alan bir şehirdir. Bu sayıya sonradan Filibe’ye gelen ya da burada vefat etmiş şairler dâhil edilmemiştir. Tabloda da görüleceği üzere bu şairlerin yarısından fazlasının ölüm tarihi bilinmemektedir. Ancak, haklarında ilk bilgileri veren tez-kirenin yazılış tarihinden ve devirlerinde yaşadıkları padişahların saltanat süre-leri ile ölüm tarihlerinden hareketle bu 23 şairden 14’ünün 16.yy.da; 7’sinin 17. yy.da; 1’inin de 19.yy.da yaşadığı tespit edilmiştir. Bu durumda, yetişen şair sayısına göre Filibe özellikle XVI. yy.da bir kültür merkezi olma özelliği sergile-mektedir. Osmanlı Devleti’nin siyasî gelişimiyle paralellik gösteren bu kültürel gelişme seyrini, Rumeli şairlerinin hemen tamamında tespiti mümkündür (İsen, 1997: 148).
Tespit edilen Filibeli 23 şairden 17’sinin mesleği bilinmektedir. Bunlardan 13’ü ilmiye sınıfına mensuptur. İlmiye sınıfındaki şairlerin 11’i kadılık, 2’si de hocalık/ müderrislik görevlerinde bulunmuştur. Divan şairlerinin meslekleri üzerinde yapılan araştırmada, ilk sırayı ilmiye sınıfından şairlerin aldığı ortaya konmuştur (İsen, 1997: 221-229). Filibe doğumlu şairlerin meslekleri de bu doğrultudadır. Şairlerin en çok ilmiye sınıfına ait meslekleri tercih etmesi ya da ilmiye sınıfın-dakilerin şiirle uğraşmayı tercih etmeleri şiirle düzenli bir medrese eğitimi ara-sındaki ilgiye de işaret eder. Şiir, ilham kadar, eğitim ve teknik işidir. Düzenli eğitimin de ancak ticaret ve kent hayatı canlı, köklü medreselerin ve uzman hocaların olduğu önemli şehir ve kültür merkezlerinde verilebileceği gerçeğin-den hareketle Filibe’nin çok şair yetiştirmesi ile kültür merkezi oluşu birbirini etkileyen bir döngü oluşturduğu da görülür.
Şair Doğum Tarihi Ölüm Tarihi Memleketi/ D.yeri Mesleği 1 Ali Çelebi 1543 Filibe Müderris/kadı 2 Aşkî Filibe Müderris 3 Avnî 1664–65 Filibe Kadı
4 Bezmî 1580–81 Filibe 5 Cefayî 16.yy Filibe Kadı 6 Emanî II. Selim Devri şairi Filibe 7 Fanî Filibe Kadı 8 Fanî Filibe Hattat/kadı 9 Hafız 1631 Filibe Sadrazam 10 Haletî Filibe Kadı 11 Nalişî Filibe 12 Nâşî Filibe 13 Nazmî Filibe 14 Nurî 1502 1573 Filibe Şeyh 15 Raşid 1822 1850 Filibe Kâtip 16 Revnak 1562-63 Filibe Kadı 17 Rızayî 1579 Filibe Nakşi/hoca 18 Riyazî Filibe Kadı 19 Ruhî Filibe 20 Sakî Filibe Müderris/kadı 21 Tabibî Filibe Hekim 22 Vecdî Filibe Mülazım/Kadı 23 Zakirî Filibe Kadı
Filibeli ilk şairimiz “Hümâyûn-nâme adını verdiği (Kelile ve Dimne) çevirisiyle edebiyat tarihimizde haklı bir şöhret kazanan Ali Çelebi (ö.950/1543)’dir.
Ali Çelebi öğrenim gördükten sonra Mevlânâ Abdülvasî Efendi’den mülâzım oldu. Bu yüzden de Vâsî Alisi sanıyla tanındı. Edirne’de müderrislik, Bursa’da kadılık yaptı. Bursa kadısı iken öldü. Emir Sultan türbesi yanına gömüldü.
Ali Çelebi şiirinden çok inşasının güzelliği ile tanındı. Çelebi’nin en tanınmış eseri olan Hümâyûn-nâme Hüseyin Vâiz Kâşifi’nin “Envâr-ı Süheyli” (Kelile ve Dimne) adlı eserinin Türkçeye çevirisidir1. Hümâyûn-nâme gerek yazıldığı dönemde gerekse daha sonra başta Kanunî Sultan Süleyman olmak üzere dev-rin sanat otoriteleri ve edebiyat tarihi yazarları tarafından çok beğenilmiştir.
1 Eser, Arş. Gör. Tuncay Bülbül tarafından Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora tezi olarak çalışılmaktadır.
Tezkire yazarı Âşık Çelebi Anadolu sahasında Hümâyûn-nâme gibi bir eserin o döneme kadar yazılmadığını, inşasının akıcı, göz alıcı ve zarif olduğunu söyler. Eserin içinde yer alan mısra ve beyitlerin her birini de cennetteki Kevser suyu ya da gül bahçesindeki selviye benzetir:
“Hakkâ budur ki mülk-i inşâda pâdşâlık idüp temâm-ı ‘adl u dâd virmişdür. Gerçi birdür ammâ bir eserdür ki eser olmaz andan ber-ter. Anuñ gibi eser bir âdeme yiter belki artar. Nâzük ü nagz ser-â-ser pür-magz. Sebük ü şîrîn ve muhayyel ü rengîn. Nazmı çesbân nesri selîs ü revân inşâsı pâk u latîf edâsı zarîf ü nazîf. İnşâ esnâsında câ-be-câ münâsebetle beytler Mısrâ’:
Bâg-ı cennetde Kevsere beñzer
Hikâyeler arasında câ-be-câ mevzûn mısrâ’lar Mısrâ’: Sahn-ı gülşende ‘ar’ara beñzer
Yek-dest ü hemvâr pür-kâr u çâşnîdârdur. Hıdmetlerine irdügümüz ve kefeşlerin çevirdügü-müz efâzıl-ı ulemâ ve erbâb-ı şir ü inşâ ittifâk üzre buyurmışlardur ki Rûmda şimdiye dek bunun gibi inşâ olmamışdur ve cild-i zer-nigâr-ı sipihre dest-i sun’-ı Kirdgâr şemse-i mihr ile terence idelden ser-rişte-i eşi’’ât-ı hurşîdle eczâ-yı perîşân-ı sahâ’if-i evrâk-ı eşcâra intizâm virelden rûzgâr bu denlü çeşm-i kevâkib-i seyyârât u sevâbitle bir bunuñ gibi kitâba nazar salmamışdur. Bir cüz’i Şîrâza varsa Hâfız bu eş’ârı görüp revâk-ı rûh-ı revânından ana cild iderdi. Münşiyân-ı mütekaddimîn-i Rûmdan Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi ve Lâmi’î ve sâ’ir münşe’âtun câmi’î olanlar bir hikâyetin işitseler ‘âlem-i âhiretde kendü kitâbların cenderelere çekerdi ve bi’l-cümle Beyt:
Eserdür eserdür eserdür eser Zihî ‘ilm ü ‘irfân u fazl u hüner
Kaynak: (İpekten vd, 1988: 30; Kılıç, 1994: 606-609; Kutlu, tarihsiz: 99; Eyduran, 1999: 725-726; Tuman, 2001: 701-702)
Asıl adı Mustafa olan Aşkî hakkında bilgilerimiz sınırlı. İstanbul kadısı iken Abdülganî-zâde Nadirî Efendi’den mülâzım oldu. Küçük medreselerde müder-rislik yaptı. (Kaynak: İpekten vd, 1988: 50; Tuman, 2001: 678)
17.yy. şairlerinden Avnî’nin (ö.1075/1664-65) Asıl adı Mahmut’tur. Bazı kaynak-larda adı Mehmed olarak yazılmıştır (Mehmed Süreyya, 1996: ), ancak yanlıştır.
Kaynak: (İpekten vd, 1988: 55; Abdulkadiroğlu, 1999: 284; Tuman, 2001: 710)
Ayağı sakat olduğu için Topal Kadı lakabıyla tanınan Bezmî (ö.988/1580-81) Kadı Derviş Çelebi’nin oğlu olup asıl adı Abdullah’tır. İçkiye düşkün birisi oldu-ğundan şiirlerinde dile getirilen konular da bu çerçevededir. Müstakîmzâdenin “meyt-i mahşer” terkibi vefâtına tarihdir. Babası gibi onun da zarif, arif, kemal sahibi olduğu kaynaklarda belirtilir. Şiirleri beğenilmiştir.
Kaynak: (İpekten, 1988: 78; Kılıç, 1994: 194-197; Eyduran, 1999: 213-214; Tuman, 2001: 95)
Âşık Çelebi’ye göre Fistancıoğlu Muslihuddin Halife, Hasan Çelebi’ye göre Mestancıoğlu sanıyla tanınan Cefâyî (ö.950/1543) Özellikle güzel yazı ve hesap işlerinde üstat sayılıyordu. İstanbul kadılığı sırasında Müftî Sadi Çelebi’ye ve kazasker Muhiddin Çelebi’ye kâtiplik yaptı. Saray hocalığı görevinde bulundu. Daha sonra Rumeli şehirlerinde kadı olarak çalıştı. Aşırı içki düşkünlüğü yüzün-den azledildi. 70 yaşında düşkün bir vaziyette iken yine Filibe’de vefat etti. Tezkire yazarı Aşık Çelebi bazı fende üstadı olduğunu ve içki derdinden kurtar-mak için çok uğraşmasına rağmen başarılı olamadığını üzülerek belirtir. Şiirlerinin çok başarılı olmadığı konusunda kaynaklar hemfikirdir.
Kaynak: (İpekten, 1988: 83; Kılıç, 1994: 225-226; Eyduran, 1999: 259; Tuman, 2001: 149)
II. Selim devri şairlerinden. olan Emânî hakkında bilgimiz çok azdır. Hoca İsa Emanî Efendi olarak bilinir.
Kaynak: (Tuman, 2001: 57)
Gençliğinde Meylî mahlasını kullanan Fânî (ö.957/1550) ilerleyen yıllarda, yaşı-na istinaden Fânî mahlasını almıştır. Kaynaklardan Latifî, Hasan Çelebi, Riyazî ve Beyanî’ye göre Filibeli, Ahdî’ye göre Rumeli’de Alacahisar/Ilıcahisar Kruşevac’da doğdu. Asıl adı İsa’dır. İsa Hoca adıyla tanınır. Âşık Çelebi, Fânî’nin adının Abdülkerim olup Filibeli kadı Mehmed Çelebi’nin oğlu olduğunu söyler. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilirdi. Hattattı. Hasan Efendi’nin hankâhına girerek derviş oldu. Seyahatler yaptı. 957/1550 yılında Irak ve İran’a gitti. Bağdat’ta Ahdî ile tanıştı. Dost oldu. Tezkire yazarı Latifî’nin hocalarındandır.
Gazel ve kasideleri güzeldir. Hayat hikâyesini “Belâ-zâde” adlı kitabında nazmetti.
Kaynak: (İpekten, 1988: 127; Canım, 2000: 417; İsen, 1998: 206; Kutluk, 1997: 64; Solmaz, 2005: 477; Kılıç, 1994: 626; Eyduran, 1999: 776; Tuman, 2001: 750)
Fânî mahlasını kullanan bir başka Filibeli şair de Filibe kadısı Mehmed Çelebi’nin oğlu olarak da tanınan Abdülkerim’dir. Zeyrek-zâde’den mülazım olmuştur. Arabistan’a günlüğü 45 akçelik kadı olarak tayin edilir ve burada görev yaptığı sırada ölür. Mekke-Medine kadılığının İstanbul’dan sonra en önemli kadılık sayılmasına rağmen, kaleme aldığı şu beyitten Arabistan’da görev yap-mayı pek de istemediği anlaşılmaktadır:
“Meyl itdi ruhuñdan dil gîsû-yı perîşânaRûmilini terk itdüñ düşdüñ Arabistâna”
Şeyh Vefa Rûz-nâmesi adıyla bir eser telif etmiştir. Âşık Çelebi, eserin adından dolayı yanılgıya düşülerek Şeyh Vefa’ya isnat edildiğini ancak bunun doğru olmadığını bildirir.
Kaynak: (İpekten vd, 1988: 127; Kılıç, 1994: 626; Tuman, 2001: 751; Eyduran, 1999: 777)
Sultan I. Ahmed’in kızı Ayşe Sultan’la evli olduğu için Damad Hafız Ahmed Paşa olarak bilinen sadrazam Müezzinzade Hâfız, 1041/1631’de Bağdat seferinde öldürüldü. İstanbul’da Karacaahmed’de medfundur.
Kaynak: Tuman, 2001: 706 Abdülkadiroğlu, 1999:84, Oğraş 2001: 80)
1566’da ölen Hâletî’nin asıl adı Abdullah’dır. Latifî ve Ahdî’ye göre Ilıca, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi, Riyâzî ve Beyânî’ye göre Köstendil, Âlî’nin Künhü’l-ahbâr’da belirttiğine göre ise Filibe doğumludur. Âlî’nin “bu hakîr kendüler ile ülfet itdüm. Âşkâne eşara hususâ Hayretî merhûmdan sudûr iden güftâra ragbetini müşahede kıl-dum” ifadesinden Hâleti ile tanışıklığı olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple Âlî’nin doğum yeri konusundaki tespiti daha doğru olmalıdır. Hâletî, Filibe’de kadılık yapan Sanavber Çelebi’nin oğludur. Kadirî Efendi’den mülazım olmuş ve kadılık mesleğine girmiştir. Mir |