|
|
|
|
|
|
|
|
Bulgaristan'da Kurban ve kardeşlik heyecanı |
|
|
İkindi namazını kılarken yanımıza gelen yaşlı Türklerden Sabahaddin Amca’nın bizimle beraber namaza durup secdede hüngür hüngür ağlamasını ise unutmak mümkün değil. Kendisi 20’li yaşlarındayken casusluk ve Türkiye’ye kaçmak istediği gibi gerekçelerle idama mahkum olmuş, hapislerde kalmış, sonra beraat etmiş, işçilikten emekli olmuş birisi. Namazdan sonra kalkıp: “Ne olursunuz, buradaki şu yıkık camimizin tamirine yardımcı olun, orayı yaparsanız ben caminin bekçisi olurum, süpürgecisi olurum, hizmetçisi olurum. Ne olur burasına destek olun da yapılsın, ibadet başlasın…” şeklindeki sözlerinden sonra hararetle bizleri kucaklamasını da unutmak mümkün değil.
Kurban Bayramı için gittiğimiz Bulgaristan’da Sofya Havaalanı’nda akşam saatlerinde Sofya-Vidin Bölge Müftüsü Necati Ali Hoca ile Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nde öğretim üyesi Dr. Sefer Hasan Bey tarafından sıcak bir şekilde karşılandık. Hava karlı ve sıcaklık -10 dolaylarında idi.
Ertesi sabah çok erken vakitlerde İHH’nın kurbanlarının kesildiği güneyde Kırcaali’ye bağlı Cebel kasabasına hareket ettik. Sofya’dan oraya kadar mesafe İstanbul-Ankara arası kadar var neredeyse. Burada çok modern bir kurban kesim merkezi kurulmuş yakın zamanda. Sahibi Kırcaali Türklerinden çalışkan bir Müslüman. İşlerin temiz ve pratik bir şekilde tamamlanması için Necati Hoca burası ile anlaşmış. Kırcaali Bölge Müftüsü Şabanali Ahmed Hoca ve fabrika müdürü Levent Bey karşıladı girişte.
Hemen kurbanların kesildiği bölüme geçtik. Kesim ve paketleme işlemleri gayet temiz şekilde hızla gerçekleştiriliyordu. Oradaki görevlilerle bayramlaştık, kurbanlarımızın başında duamızı yaptık, o akşamdan itibaren kurban etlerinin 3000 paket sevkıyatının hemen başlayacağı bilgisini aldık ve Mestanlı ilçesine yola çıktık.
Cuma namazında, merkez camide vaaz ve hutbe okumayı müftü bey bize bıraktı. Cemaatle bayramlaştıktan ve onlara Türkiye’den selamlarımızı ilettikten sonra Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖP) milletvekili Ahmed Hüseyin Bey ve bölgenin diğer görevlileri ile buluştuk. Kendileri, böyle mübarek bir günde Bulgaristan’daki kardeşlerini unutmayan Türkiye Müslümanlarına ve bu kurban organizasyonunda öncülük eden İHH’ya teşekkürlerini ve selamlarını bildirdiler. İdarecilerinin hemen tamamına yakını Türklerden olan Mestanlı Belediyesi’ni ve ardından bir kısım kurban etinin ulaştırıldığı Mestanlı İmam-Hatip Lisesi’ni (yeni adı İlahiyat Lisesi) ziyaretten sonra, yatsı vaktinde Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş Hoca’nın memleketi Velingrad ve oradaki Kur’an kursuna geçtik ve gece yarısından epey sonra Sofya’ya ulaştık.
22 Aralık Cumartesi sabahleyin erken saatlerde kuzeybatı Bulgaristan bölgesindeki Müslümanları ziyaret için yollara düştük. Rehberimiz yine bu bölgeden sorumlu Müftü Necati Hoca. Bu taraflar çok ihmale uğramış, diğer yörelerdekiler kendi dertleriyle meşgul olurken buralara pek bakılamamış ve hassaten Çingene-Roman asıllı sayılan Müslümanlar yoğun bir misyoner faaliyetine maruz kalmışlar.
Galiçe kasabasına vardık evvela. O yörede milletvekilliği seçimlerini çok az bir farkla kaybetmiş olan Mehdi Kasım Bey’in yaptırdığı şirin camiye uğradık. Orada Müslüman gençlerle, Kur’an ve din dersi öğretmenleri olan İbrahim Demirli Hoca ile buluştuk. İbrahim Hoca, Sofya Yüksek İslam mezunu. Burada ve çevrede birkaç yıldır Kur’an ve din dersi hocalığı yapıyor. Kur’an okumalarını dinledik, maşallah öğrencilere epey emek vermiş, hemen hepsi “millet” denilen “Roman” menşeli gençlerde çok ilerleme olmuş. Hediyelerini verdikten sonra Galiçe’den ayrıldık.
İkindiden sonra meşhur Tuna Nehri kıyısında bulunan Lom kasabasında idik. Karşı taraf Romanya oluyor. İnşaallah yakında yapılacak olan Lom Camii’nin yerini gördük. Münire isimli yaşlı bir hanımın öncülük ettiği Müslümanların cuma günleri toplanıp Türkiye’den getirdikleri bir mevlit kasetini dinleyerek dua ettikleri, böylece kendilerini cuma ibadetini yapmış saydıkları, kıble diye bir şeyden de hiç haberlerinin bulunmadığı bir yer imiş burası.
Akşam saatlerinde Vidin şehrine ulaştık. Vidin’in Müslüman Belediye Encümeni Azra Hanım ile sekreteri Nevin Hanım ve Nevin Hanım’ın kocası İvan Bey bizi karşıladılar. İHH’nın buralardaki kurban faaliyetinden dolayı teşekkürlerini ifade ettiler. Yatsı namazı için Pazvandoğlu Osman Ağa’nın babası için yaptırdığı merkezi durumdaki camiye geçtik. Karşımıza imam olarak bir zamanlar Türkiye’de okumasına destek olduğumuz Metin isimli bir gencin çıkıvermesi hoş bir tevafuk oldu. Fakat ne yazık ki, cuma namazında ancak bir buçuk saf cemaat olabiliyormuş.
Bu cami, mezbelelik bir halde iken bu iki hanımın öncülüğünde ısrarlı çabalar ile temizlenip ibadethane olarak açılmış. Tabii uzun yılların ihmali sonucu onların ve diğer Müslümanların İslam hakkındaki bilgileri çok sınırlı. Sadece Osmanlı torunları olma duygusu diri tutmuş seneler boyunca kendilerini. Resmi işlemlerin tamamlanması hususunda İvan Bey’in çok yardımı olmuş. Müslüman olmadığını ama papazların dediklerinin de aklına hiç yatmadığını, o yüzden kiliseye gitmediğini belirten İvan bey, aslında İslam’a davet ve tebliğe açık. Güzel metotla anlatacak insanlar lazım, ona da, hanımı Nevin’e de...
Caminin hemen bitişiğinde kütüphane olarak yapılmış kubbeli bir yapı var. Tabii ki içerisi boş, kitaplar kaybolmuş. Kütüphane binası, içine iki bilgisayar ve gerekli malzeme konarak yapılacak ufak bir çalışma ve İslam dini ve ibadetler hakkında CD’ler ve daha başka materyallerin de sağlanmasıyla ile hem Müslümanlar için bir eğitim atölyesi olabilir; hem de yazın bölgeye çok sayıda gelen yabancı turistlere yönelik camiyi ve İslam’ı anlatan broşürler ve kitapçıklar yoluyla tanıtım işi görebilir.
Vidin şehrinin kenar mahallesi olan bölgede 20 bin civarında millet (Çingene-Roman) mensubu yaşamakta. Bunların hemen hepsi eskiden Müslüman olduğunu söylermiş. Ama şimdi misyonerler vasıtasıyla bir kısmı Evangelistlerin kiliselerine gitmeye başlamış.
Vidin’den ta Sofya’ya kadar uzanan bölgede nüfuzu geçen bir kişi olan Ali Ağa ile Müftü Necati Hoca’nın iyi irtibatı olmuş. Ali Ağa kendisinin küçükken camiye gittiğini, sureleri öğrendiğini, sonradan onları unuttuğunu; Kur’an, salavat, ilahi dinlediği zaman çok ferahladığını söylermiş. Ne yazık ki, bu zat son aylarda yakalandığı kanser neticesi bayramın ikinci günü vefat etmiş. Hristiyanların etkisindeki halk gibi cenazenin takım elbiseyle gömülmesi gündeme gelmiş. Ancak Necati Hoca ve Davud Hoca isimli diğer bir hocanın ısrarlı ikna çabaları ile sonunda Ali Ağa’nın kefenle gömülmesine razı olmuş ailesi. Şimdi oralarda günün konuşma konusu: “Koskoca Ali Ağa nasıl çıplakmış gibi kefenle gömüldü?”
Cenaze evine taziyeye gittik merhumun oğlu Bayram Bey refakatinde. Bayram Bey’in annesi Emine Hanım Türkçe konuşuyor, ama çocukları, gelinleri ve torunları sadece Bulgarca biliyorlar. Kendilerine taziyelerimizi bildirdik ve ölen bir kimsenin arkasından sadaka-i cariye yapıldığında amel defterine sevap yazılmaya devam edileceğini hatırlattık. Oğlu Bayram Bey, babası adına o mahalleye bir cami yaptırmaya karar verdi ve inşaallah baharda bu işe başlayacağını söyledi. Müftülük ile yardımlaşılarak bu camide yaz başından itibaren Kur’an ve din dersleri de verilmesinin çok yararlı olacağı dile getirildi.
Vidin’den sonra uğradığımız Akçar (eski adı Akçayır) köyü Avrupa’dan Türkiye’ye uzanan tırların güzergahında. Burada yol kenarında, minaresi ayakta yıkık bir cami mahzun mahzun bakıyor geçenlere. Köy halkından yaşlı Ziynet Teyze’nin evi oranın irtibat noktası. Hemen Türkiye’den geldiğimizi duyan birkaç komşusu onun evinde toplanmış. Köyde azınlık durumundaki Türk ve Çingene-Roman menşeli Müslümanlara da kurban paketleri ulaşmış Teşekkürlerini bildirdiler. Ama özellikle bu kış ve bayram gününde hatırlanmış olmaktan ve ziyaretlerine gidilmesinden çok memnun kaldıklarını söylediler. Ziynet Teyze ve komşusu olan ilköğretim müdiresi Şirin Hanım’dan: “Biz buralarda unutulmuştuk. Sağolsun bu Necati Hoca bizi buldu, sık sık bölgeye ziyarete geliyor, bizleri arayıp soruyor, dini konularda destek oluyor, moral veriyor, yani yolunu gözlüyoruz. Türkiye’de bazı akrabalarımız var ama atalarımızın mezarları burada. Biz de burada ölmek ve Müslümanca ahirete gitmek dileğindeyiz.” şeklindeki sözleri duyunca bir caminin, bir hocanın, bir âlimin, her yerde olduğu gibi, azınlık durumuna düşmüş Bulgaristan Müslümanları için de ne kadar önemli ve lüzumlu konumda olduğunu tekrar hatırladık.
Kuzeybatı Bulgaristan’ın mühim bir ekonomik merkezi olan Montana şehrinde bizi Osman Bey karşıladı. Kendisi o şehirde Müslümanların sözcüsü durumunda. Şehrin vali yardımcısı Dr. Krumov, HÖP’den seçilmiş, hem bayram ve hem de yılbaşı günleri birleştiği için vatandaşlara ortak bir yemek daveti yapmış. Kısa bir süre katıldığımız davette oraya gelmiş Türklerle bayramlaştık. Vali yardımcısı kendisini gördüğümüzde Müslümanlara dinleri ve kurbanlarını serbestçe kesmeleri için sağladığı kolaylıklardan bahsetti, teşekkür ettik.
Burada bir odada ikindi namazını kılarken yanımıza gelen yaşlı Türklerden Sabahaddin Amca’nın bizimle beraber namaza durup secdede hüngür hüngür ağlamasını ise unutmak mümkün değil. Kendisi 20’li yaşlarındayken casusluk ve Türkiye’ye kaçmak istediği gibi gerekçelerle idama mahkum olmuş, hapislerde kalmış, sonra beraat etmiş, işçilikten emekli olmuş birisi. Namazdan sonra kalkıp: “Ne olursunuz, buradaki şu yıkık camimizin tamirine yardımcı olun, orayı yaparsanız ben caminin bekçisi olurum, süpürgecisi olurum, hizmetçisi olurum, caminin yerlerini bile yalarım, ne olur burasına destek olun da yapılsın, ibadet başlasın…” şeklindeki sözlerinden sonra hararetle bizleri kucaklamasını da unutmak mümkün değil.
Gerçekten Montana’daki bu cami, faaliyete geçtiği takdirde Sofya’nın kuzey bölgelerindeki çeşitli Müslüman kesimlerine yönelik hizmetlerde merkezi bir irtibat noktası olacak önemli bir konumda gözüküyor.
Tekrar yola koyulduk, bu defa istikametimiz Bulgaristan’ın kuzeydoğusu idi. Gece ulaştığımız Şumnu (Şumen) şehrinde pazartesi sabahı Bulgaristan Başmüftü Yardımcısı Vedat Bey’le buluştuk, beraberce imam hatip lisesini (eski Nüvvab Mektebi) ziyaret ettik. Mestanlı ve Rusçuk imam hatip liseleri, Sofya Yüksek İslam Enstitüsü yanı sıra oraya ayrılan kurban eti paketleri de yerlerine ulaştırılmıştı. Okulun ilave dersliğe ihtiyacı bulunuyor, yan tarafta derslik yapılmaya uygun olan arsayı gördük. Öğle namazını okulun hemen yanında bulunan Tombul Camii’nde kıldık, cemaatle bayramlaştık. Onlar da İHH’nın ziyaret ve faaliyetlerinden dolayı memnuniyet ve teşekkürlerini bildirdiler, Türkiye’deki kardeşlerine selam yolladılar.
Hızla devam eden ziyaretimizde tekrar Sofya’ya döndüğümüzde vakit gece yarısını geçiyordu. Ertesi gün Sofya’da tek açık cami olan merkez camiden sonra Kanuni tarafından 1528 tarihinde Mimar Sinan’a yaptırılmış olan Karataş Camii’ne gittik. Ne yazık ki, 1878 Rus işgali sırasında cami kiliseye çevrilmiş, minaresi yıkılmış, haçlar dikilmiş, halen kilise olarak kullanılıyor. Girdiğimizde Noel ayini dolayısıyla içerde Hristiyanlar vardı. Cami sanki “Burada 350 seneden daha fazla bir süre binlerce kere Kur’anlar, ezanlar okundu, namazlar kılındı, Allah Teala’nın güzel isimleri anıldı. Şimdi ise tevhidden uzak kaldım, garip düştüm ve boynum bükük. Neredesiniz ey Müslümanlar?..” diyordu. Tıpkı Ayasofya gibi melül ve mahzun diye biz de hüzünlendik tabii…
Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nde Rektör Prof. İbrahim Yalım ve Müdür Dr. Adem Yerinde beyleri ziyaret ettik. Dr. Sefer Hasan Bey refakatinde öğrencilerle sohbet imkanı oldu. Onların da teşekkür ve selam emanetlerini alıp ayrıldık.
Galiçe köyündeki camiyi yaptıran Mehdi Kasım Bey ile akşam bir araya geldik. Mehdi Bey, gittiğimiz bölgelerde bulunan, ayrıca Sofya’nın içinde sayısı 70 binden fazla olan millet (Roman) asıllı Müslümanlara diğer Müslüman unsurlarla beraber önem vermenin gereğini anlattı. Evangelistlerin etkisinin devamlı arttığını, bunlara karşı İslam’ı anlatacak davetçi mantığını kavramış rehberlere çok ihtiyaç bulunduğunu belirtti. Türkçe’yi unutanların İslam’ı da kaybettiğini, bunun için Türkçe kursları açılması lüzumundan bahsetti. “Cami yaptırdım diye medyada çok hücuma uğradım ama cami yapıldıktan sonra işsiz kalmadım çok şükür, caminin çok bereketini gördüm. Yakında hoparlör de taktırıp ezanı açıktan dinleyeceğiz inşallah.” diye anlatıyordu heyecanla.
Ziyaretler kar ve kış ortamında koşturarak geçse de ulvi bir kardeşlik görevini daha yapmış olmanın verdiği huzurla İstanbul’a dönüyorduk… |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |