Zorunlu Göçün Belgeseli…
Zaman hızla geçiyor… Bulgaristan’a ilk kez 1992 yılında Makedonya’ya giderken uğramıştım. 19 Haziran 3 Temmuz 1999 tarihlerinde Bulgaristan Dışişleri Bakanlığın’dan belgesel çekim izni alan ilk Türk gazetecisiyim. Son olarak 1999 yıllı sonlarında Bulgaristan’a gitmiştim.
Aradan tam on yıl geçmiş,Şimdi Balkan Türkleri Derneği’nin misafiri olarak yine Bulgaristan’dayım. Bu kez Mayıs 1989 yılında yaşanan zorunlu göçün belgeselini çekeceğim.1985 yılında Bulgaristan’da yaşayan Türkleri Bulgarlaştırma olayını ilk kez Türk kamuoyuna biz duyurmuştuk.1989 yılında yaşanan zorunlu göçü hem gazeteci ve hemde o yıllarda TRT ve Anadolu Ajansı Gebze temsilcisi olarak yakından takip etmiştim.
Ben Bulgaristan’da araştırma yaparken sizleri 10 yıl önce Bulgaristan’ı adım adım gezerek çektiğim ve bugün bir çok tv kanalında beğeni ile izlenen “Bulgarsitan’da Osmanlı Medeniyeti “ Belgeseli’nin senaryo metni ile baş başa bırakıyorum. .. 10 yıl önce neler yazmıştık birlikte okuyalım…..
TÜRKİSTAN’DAN BALKANLAR’A KUTSAL GÖÇÜN DESTANI...
Bulgaristan'da Osmanlı Medeniyeti Belgeseli
* Türkistan'dan Anadoluya Kutsal Göç..
Türklerin Ortaasya bozkırları, Altay dağları ve Horasan'dan başlayan göçleri asırlarca devam etmiş.Beylikler ve devletler kurulmuş.Türk göçleri en çok Anadolu'da karar kılmış. İslamiyet’i kendi istekleri ile kabul eden Türkler Karahanlılarla başlayan bir çok Devletin kurulmasına imza atmışlar.
Oğuz Türkleri'nin "Günhan" kolu, Kayı boyundan olan Osmanlılar,Selçukluların dağılmasından sonra Söğüt ve Domaniç'de kurdukları beyliğin 600 yıl devam edeceğini kendileride bilmiyordu. Söğüt ve Domaniç ovalarında temeli atılan Osmanlı Medeniyeti'nin 700 yılı tüm dünya tarafından ilgi ile takip edilmekte. Asırlar sonra bile Osmanlı'nın kurduğu idari ve sosyal sistem ve medeniyet gündemeki yerini bütün tazeliği ile korumakta.
3 kıtada 623 yıl hüküm süren 20 milyon M2'lik toprak üstünde 50 kadar üllkeye sahip olan. 36 Padişah, 219 Sadrazam ve 129 Şeyhül islamın idaresinde çok uluslu ve çok dinli milletleri bir arada tutmayı başaran bir biri ile kaynaştırıp asırlarca idare eden Osmanlılardan başka bir başka imparatorluğu tarih kayd etmemiştir..
Dünya barışını tehdit eden Ortadoğu ve balkanlardaki devlet ve milletler en huzurlu günlerini Osmanlı döneminde yaşamış. Filistin ve İsrail Savaşı'nın sona ermesi ve barış sürecinin başlatılması için Osmanlı'nın uyguladığı yöntemlerden meded umulmakta,Osmanlı'nın bir çok alanda uyguladığı yöntem ve ilkeler gelişmiş dünya ülkeleri tarafından bugün kabul görmekte.
Osmanlı balkanlarda asırlarca barış ve huzur içinde hüküm sürdü. Bu ülkelerin başında 485 yıllık bir süre ile Bulgaristan geliyor..
Aradan bir asır geçmesine rağmen, Ortadoğu, Balkanlar, Afrika, Kafkaslar 'da halan Osmanlı medeniyetinden izler bulunuyor.Osmanlı'nın mühürleri her yerde bem varım diye haykırıyor..
** Türkler Rumeli Topraklarında..
Osmanlı'nın Rumeli'ye geçişi ayrı bir destan. 1357 yılında Süleyman paşa komutasındaki Osmanlı birliğinde Hacı ilbey, Ecebey, Gazi fazıl bey, Evranos bey ve Akçakoca beyler gibi 80 seçkin gazi sallarla Rumeli'ye geçen Osmanlı Türkleri geçmiş'de 17 kez Rumeliye geçtikleri halde buralarda kalamayan dedelerininde ruhlarını şad ediyordu.
Edirne'den sonra Balkan dağlarına eteklerinde Sofya'ya kurulan Rumeli beylerbeyliğinin Osmanlı yönetiminde çok önemli yeri bulunmuyor. Paşa ünvanıda verilen Rumeli beylerbeyliği asırlarca Sofya'dan idare edilmiş.Bu eyalete bağlı sancaklar'dada söz edelim. İşte Sofya'ya bağlı sancaklardan bazıları. Mora, Üsküp, Yanya,Selanik, Elbasan, Pizren,Ohri,Köstendil,Delvina,Avlonya,Dukagin, Alacahisar, Vılçitirin, ,Semendire ve Yanova
Tuna ve İşkodra eyaletleri'de ,Rumeli beylerbeyliğin'den sonra kurulmuş. Bir çok bölgeye medeniyet götürülmüş, Tuna nehri'nin Osmanlı Türk tarihinde çok önemli yeri vardı. Akıncı beyleri kılıç kuşanarak Tuna nehri üzerinden geçtikleri sayılarla Akıncı beylerinin rutbe almasın'da kaynak teşkil ediyordu.Almanya'nın Tunao eşingen şehrinden doğan Tuna nehri üzerindeki Osmanlı bir çok medeniyet kurmuş. Osmanlı'nın kurduğu medeniyet izleri Tuna nehrinde kendisini göstermekte, gezip görenleri büyülemekte.
Rumeli Osmanlı Cihan devletinin yüzlerce yıl hüküm sürüp medeniyet kurduğu bölgeler Rumeli Beyler beyi tarafından idare edilen bu yerlerde bugün bir çok devlet bulunuyor.Osmanlı'dan sonra bir biri ile selamlaşan bu milletler Dünya barışını tehdit ederken, Osmanlı'nın geçmişdeki siyasi ve idari otoritesini'de gösteriyor.
Balkanlar ve özellikle Bulgaristan'ın Osmanlı Cihan devletinde çok önemli yeri var. Bulgaristan feth edildikten sonra Osmanlının, Balkanlar, Afrika ,Ortadoğu ve Kafkaslarda önü açılmış. İstanbul Bulgaris'tan feth edildikten sonra alınabilmiş.
Balkanların Osmanlılar tarafından fethi İslam alemindede büyük bir nefas aldırmış acımasız Haçlı orduları Balkanların feth edilmesinden sonra önleri kesilmiş.Osmanlı dışındaki İslam ülkeleri haçlı orduları'nın saldırısından Osmanlılar sayesinde kurtulmuş..
* Bulgaristanda 485 yıllık Osmanlı Medeniyetinin İzlerini aramak ...
BULGARİSTANA YOLCULUK...
600 yıl Osmanlı Medeniyetine beşiklik eden,yiğitlere mezar, gazilere siper olan Koca Balkanlar..
Balkanlarda Osmanlılar tarafından kurulan 600 yıllık Kültür ve Medeniyeti araştırmak için, zaman tünelinde Balkanlara, yolculuğa çıkıyoruz..
Osmanlı’ya bir asra yakın başkentlik yapmış Edirne'den başlayan belgesel çekimimize, muhteşem Selimiye Cami'nin önünden başladık...
Edirne Fatihi’nin doğum yeri, Murad-ı Hüdavendigar’ın Balkanlara, seferler düzenlediği mekan. Bir zamanlar 400 camisi ile muhteşem Osmanlı şehri...
Osmanlı'nın 485 yıl kaldığı Balkanlardaki ilk durağımız Bulgaristan'dayız. Balkan dağlarının ikiye böldüğü... Filibe, Harmanlı... Kazanlık... Köstendil... Vidin... Plevne... Niğbolu... Şumen... Rusçuk...Silistre... Varna ,Burgaz , Aytos, Silven şehirleri... Osmanlı Rus savaşının yapıldığı... tarihe altın harflerle geçen Plevne ve Şıpka savaşları'na sahne olan Bulgaristan’dayız...
RUMELİ EYALETİNİN BAŞKENTİ SOFYA...
Tarih boyu bir çok medeniyete beşiklik eden Sofya tarihin her döneminde önemini korumuş. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemindeki medeniyet eserlerinden bugün fazla bir şey görülmüyor.I.Murat tarafından 1378'de Osmanlı topraklarına katılan Sofya, Rumeli beylerbeyinin eyalet merkeziydi,1540 yılında bu eyalete 25 sancak bağlıydı. Osmanlı medeniyetine ait 170 vakıf eserinden Bir zamanlar 82 cami ve bir çok Osmanlı eserleri bulunan Sofya'da bugün 1456 yılında yapılan Seyfullah Efendi camisi kalmış.
Seyfullah Efendi camisinin minaresinden ezan okunuyor.caminin içi Osmanlı Türk süsleme sanatının en güzel örnekleri ile bezenmiş.
Camiye Banyabaşı Camiside deniyor. Osmanlı gittiği her yerde camii, mektep,çeşme , han ve medrese yanında da mutlaka hamamını yapmış. Fatih Camii'nin hemen arkasında hamam her halinden Osmanlı Türk eseri olduğunu görünüyor.
Osmanlı'nın Balkanlara vurduğu mührünün halen tüm ihtişamı ile kendini gösterdiği belki asırlarca göstereceğini düşünerek Sofya'da yolumuza devam ediyoruz. Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı binası, Parlamento binası ve hemen yanıbaşındaki Mahmut Paşa Camii. Bu cami bugün Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor. Dev gökdelenlerin yanında bu eser ayrı bir mimari zarafet örneği .
Ressamlar binası olarak kullanılan tarihî Türk konağı ise bütün ihtişamı ve farklı mimarî stili ile dimdik ayakta. Cumhurbaşkanlığı köşkü olarak kullanılmak istenen bu bina ressamların karşı çıkması ile resim galerisi ve sergi salonu olarak kalmayı başarmış.
Sofya'da 1528 yılında Kanunî Sultan Süleyman'ın emri ile Mimar Sinan'ın yaptığı eşsiz mimari güzellikteki Kara camii 1903 yılın da kiliseye çevrilmiş.
Yeşillikler içindeki bu bahçe'nin etrafı belki sarıklı mezar taşları'nın süslediği asırlık mezarlıktı. Ancak buralar artık park haline gelmiş.
* TÜRKİYE BÜYÜK ELÇİLİĞİ..
Sofya'ya gelip'de Türkiye Büyükelçiliğini ziyaret etmeden geçmek olur mu ? Sofya Büyükelçisi Tahsin Burcuoğlu önemli açıklamalar yapıyor. Keşke Türkiye’yi dışarda temsil eden diğer büyükelçilerimiz Tahsin bey gibi olabilse..
Sofya'da Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Merkezinde,Genel Başkan yardımcısı Kasım Dal'dan bilgi alıyoruz. HÖH'ün, 19 Milletvekili, 29 şehir Belediye Başkanı, 240 Muhtarlık seçimlerini kazandığını açıklayıp,hak ve özgürlük mücadelesi verdiklerini söylüyordu.
* BLAGOVGRD (GORNE CUMA) ŞEHRİNDE OSMANLI ESERLERİ
Balkanlardaki gezimize Blagovgrad şehrinde devam ediyoruz. bu şehir Rodop dağlarının eteğinde Yunanistan, Makedonya üçgeninde güzel bir şehir. Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurulan kolej ve üniversitede onbinlerce Bulgar ve Türk genci eğitim görürken.
Türk mahallesi her hali ile geçmişden izler taşıyor. Evlerin arasındaki bir kilise dikkatimizi çekiyor. Kilise’nin mimari stili bir camiden çevrildiği hemen anlaşılıyor. Çeşme'nin kitabesi sökülmüş,
İçeri girdiğimizde her yerin camiden bozulma olduğu kendisini gösteriyor. İşte mihrap, minber kısmı, mahfile çıkış,
12 Müslüman Türk'ün kaldığı Yukarı Cuma şehrinin merkezinde tek minareli cami Cemaat olmadığı için artık kullanılmıyor. Vakıflar tarafından kiraya verilen cami market yapılmış. İçki şişeleri ve domuz etlerinin satıldığı bu dükkânda çekimler yapıyoruz. Minare ve cami mahzun Yukarı Cuma kasabası artık camisiz kalmış.
* Rodoplarda Osmanlı'nın hoşgörü sembolü Riski Manastrı
Rodop dağlarının manzarası gerçekten muhteşem. Dağın zirvesine yakın yerde çam ağaçları arasından gürül gürül suların çağlayıp aktığı dağ yamaçında kurulan Rıski Manastırı görülmeye değer güzellikte. Murad-ı Hüdavendigâr'ın özel izni ile yapılan bu manastır ve papaz okulu ihtişamını halen koruyor. Riski Manastırında Osmanlı'nın gerçekten hoşgörüsünü görmek mümkün. Osmanlı'nın özel izni ile yapılan manastıra 12 Padişah tarafından özgürlük fermanları verilmiş.
Köstendil şehrinde Osmanlı medeniyetine ait eser arıyoruz. Bir zamanlar 91 mektep, medrese, han, cami ve kütüphanenin bulunduğu Köstendil'de bu eserler yıkılıp yok edilmiş.
Fatih Camii Unesco tarafından koruma altına alınmasına rağmen yıkılmak üzere,
Köstendil’de başka Osmanlı eserleri de var. 1571 yılında yapılan Melek Ahmet Paşa Cami, minaresi yıkılmış müze haline getirilmiş. İşte caminin hemen karşısındaki çifte hamam her halinden Osmanlı eseri olduğu görülüyor.1923 yılında tamir gören Alay hamamı halen faaliyetini sürdürüyor.
Yıkılıp hastane yapılan bir caminin sütunları hastane girişlerini süslüyor. Köstendil Makedonya sınır kapısına çok yakın bir merkezde bir çok köprü ve ihtişamlı Osmanlı eserinden geriye sadece bir kaçı kalmış. Şehre hakim bir tepe üstüne çıkarak Köstendil’i sağnak yağış altında hüzünlü bir şekilde seyrediyoruz.
* Varatsa ve Montana şehirlerinde üzücü manzaralar
Balkan dağlarına doğru yola çıkıyoruz hedefimiz Vidin'e gitmek. Kocabalkanlar'ı aşıp Vidin'e gideceğiz. Osmanlı akıncılarının at koşturup su içtiği çeşmeler ve Balkan dağları arkamızda kalıyor.
Balkan Dağları'nın eteğindeki Türk şehri Vratsa'daayız.bir çok cami ve Türk eseri'nden hiç bir şey kalmamış. Yıkık ve perişan halde bir hamam buluyoruz. Hamamın karşısındaki cami yıkılmış yerine kereste fabrikası kurulmuş.
Montana şehrine geliyoruz. Bulgar Irkçılık, bencillik ve şövanizmin hakim olduğu bu şehirde ayakta kalmış tek bir cami var. Uzaktan minaresini görüyoruz. Minarenin şerefeleri yıkılmış, Caminin kapı ve pencereleri sökülmüş, uzun süre ahır olarak kullanılmış caminin metruk ve perişan hali içimizi sızlatıyor.
Yavaş yavaş Tuna'ya doğru yaklaşıyoruz. Lom şehri uzaktan görülüyor. Şehre yakın bir yerde yanmış ve minaresinin yarısı yıkılmış bir cami ile karşılaşıyoruz. . Ot ve dikenlerin kapladığı cami çevresi, yıkık minare ve harabe hali ile geçmişin ihtişam ve gururunu haykırıyordu.
Lom Tuna boylarında gördüğümüz ilk şehir, bir tesbih tanesi gibi dizilen Tuna boylarındaki şehirleri teker teker gezeceğiz. Ecdadımızın medeniyet kurduğu Tuna boylarında Osmanlı eseri aramayı sürdüreceğiz. Bir zamanlar 6 cami 1 medresenin bulunduğu Lom’da tüm aramalarımıza rağmen hiç bir esere raslayamıyoruz.
* Pazvantoğlu Osman Paşa'nın Vidin şehrindeyiz..
Vidin şehrindeyiz. Pazvantoğlu Osmanpaşa'nın Osmanlı'ya kafa tuttuğu, ünlü kalesı ile meşhur Vidin ve köylerinde bir zamanlar 90 civarında cami,mektep ve medrese bulunuyordu. Pazvantoğlu Osman Paşa Camiinin dışardan görünümü çok iyi içerisi ise çıkarılan yangın nedeniyle perişandı. Kapısı kapalı, camiinin bahçesindeki kütüphanenin mimari uslübü görülmeye değer güzellikteydi. Kitabesi sökülmeye çalışılan bu eserin bahçesine rast gele atılmış mezar taşları insanı etkiliyor. Tuna sahilindeki bu caminin hemen ilerisinde Askeri Kışla bulunuyor.
Tuna sahilindeki Pazvantoğlu Osman Paşa Kalesi mimari açıdan bir sanat harikası.Kale burçlarından Osmanlı Türk tarihi ile özdeşleşmiş Tuna nehrini seyretmek ayrı bir güzellik. Asırlarca ayakta kalan bu kale geçmişte yaşadığı fırtınalı günlerin izlerini taşıyor.
Vidin merkezinde bir abide dikkatimizi çekiyor. 200 yıl önce Halil ve İbrahim adlı iki kardeş adına dikilen bu abidenin üstündeki yazılar da bu iki kardeşin bütün mallarını vakfederek bulundukları bölgeye cami yaptırıp dükkanlarını bağışladıklarını yazıyor.Bu abide bize Osmanlı'nın gittiği yerleri nasıl mamur hale getirdiğini, vakıflar ve hayır işleri ile nasıl hizmet yaptığını da gösteriyor. Vakf edilen bu yer üzerine yapılan cami yıkılmış bahçesi otopark haline getirilmiş.Dükkanlar özel kişilerin eline geçmiş.
Vidin'de kaldırım içinde ve apartman kenarında kalmış bir mezar dikkatimi çekiyor. Bu mezarın bir zamanların ünlü Pazvantoğlu Osmanpaşa'ya ait olduğunu öğreniyoruz. Bölgede hiç bir eser bırakmayan koministler belki Osmanlı'ya kafa tutup bağımsızlık ilân etti diye bu mezara sahip çıkmışlar.Şehir içinde güneş batarken yola çıkıyoruz. Alaca karanlık içinde ecdadın at koşturup kervanlarını suladığı Tuna boylarından geçerek Plevne'ye gidiyoruz
* Gaziosmanpaşa'nın Plevne’sinde.....Tuna nehri akmam diyor...
Rüyalarımız gerçek oldu. Düşmanlarının bile takdirini kazanan Gaziosmanpaşa'nın Plevne şehrindeyiz. Yıllarca marş olarak mırıldandığımız ... "Tuna Nehri Akmam Diyor... Etrafımı Yıkmam Diyor.../ Şanı Büyük Osmanpaşa.../ Plevne'den Çıkmam Diyor.../"mısrları dudağımızdan dökülüyor.
1. Murad'ın sadrazamı Çandarlı Ali Paşa tarafından 1388 yılında feth edilen Plevne 1878 yılına kadar Osmanlı şehri kalmış. Tarihe altın harflerle geçen, mertlik ve yiğitliği ile düşmanlarının bile saygı ve sevgisini kazanan, Osman Paşa aylarca aç ve susuz Plevne’yi başarı ile savundu.
Plevne'de Osmanlı medeniyetinden eser bulmak için araştırmamıza başlıyoruz. Bir zamanlar köyleri ile birlikte 80 Osmanlı eserinin bulunduğu şehir merkezinde 24 camiden sadece biri kalmış.
Bizi Plevne'de asıl ilgilendiren Plevne savaşları. Rusları dize getiren ve aylarca uğraştıran Gaziosmanpaşa ünlü Plevne savaşlarını nerede yaptı?. Savaşların en şiddetli yapıldığı tepeye bir bina yapılmış. Panorama adını verdikleri silindir şeklindeki bu binanın içinde Bulgar ve Rus 14 ressam tarafından çizilen tablolarla savaş anlatılmış dev binanın son katına çıktığımız da kendimizi Plevne savaşlarının içinde buluyoruz.
1000 m2 elde dokunmuş halı üstüne Plevne savaşlarının resimli olarak anlatıldığı tablo karşısında insan dehşete kapılıyor.Tepe noktadaki panoda savaşın tüm boyutlarını görüyoruz.
Panorama binasının üstünden onbinlerce Türk askerinin şehit olup, yüzbinlerce Rus askerinin öldüğü savaş yapılan yerlerde bir Türk şehitlik abidesi arıyoruz, ama nafile bulamğyoruz.
İşte Vid ırmağı ve Osmanpaşa'nın yaralanarak kılıcını teslim ettiği köprü. Harabe haline gelmiş , Başkaları gibi Plevneyi yakıp sivil halka zarar verme imkânı olmasına rağmen Osman Paşa'nın bunlara hiç tenezzül etmeyerek yiğitçe savaşması hem Bulgarları ve hem de Rusları hayran etmiş ve Osman Paşa'nın kılıcını alan Rus Çarı 2 saat sonra kılıcını Osman Paşa'ya iade etmiş.
Osmanpaşa'nın kılıcını geri aldığı ev aslına uygun muhafaza edilmiş. Plevne savaşları Osmanpaşa'nın ne derece büyük asker olduğunu göstermiş. Plevne'nin düşmesi Rusların İstanbul yakınlarına kadar gelmesine sebep olurken, Osmanlıya'da balkan topraklarını kaybettirmiştir. Plevne savaşları üzerine yazılıp ,söylenecek çok şey var.Ancak burada dedelerini kaybeden kaç Türk Plevne'yi ziyaret ederek fatihalar okudu sorusunu sormadan edemiyorum..? Gazi Osmanpaşa ve Plevne şehitlerimizin aziz ruhlarına fatihalar okuyarak yolumuza devam ediyoruz.
* Niğbolu Savaşları ve Yıldırım Beyazıt...
Tuna boylarındaki Niğbolu’dayız. 1396 yılında Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı toprağı olan bu şehirdeki tarihi kaledeyiz. Bugün sadece kapısı kalan kalenin içinde kurulan muhteşem türk şehrinin izlerine rastlıyoruz. Macar Kralı'nın öncülüğünde toplanan Haçlı orduları'nın kuşattığı bu kaleyi kurtarmak için 24 saat içinde Edirne'den Niğbolu'ya gelen Yıldırım Beyazıt'a Yıldırım ünvanının verildiği Niğbolu kalesi 3 savaş görmüş. Dinamitlerle yıkılan bu kaleden Tuna boylarını seyer etmek insanı geçmişe götürüyor.
Köyleri ile birlikte 117 osmanlı eserinın bulunduğu Niğbolu merkezindeki 38 cami ve mescidden geriye sadece 3 cami ve 2 çeşme ile Hacı İbrahim Tekkesi kalmış. 70 bin nüfusu olan şehirde bugün 6 bin insanı yaşıyor bunların 4 bini müslüman. Tarladan dönen Türklerle sohbet ederken, yaşlı nineler bizlere Türklerin buraları unuttuğunu söylüyordu. Niğbolu kasabasının perişan hali ve yaşlı Fadime ninenin hüzünlü bakışlarını düşünerek Tuna boylarındaki gezimize devam ediyoruz.
Son dönemlerde adını dünyaya zulümle duyuran Niğbolu ile Ziştovi arasındaki Belene ölüm kampı ile ünlenen şehirdeyiz. Tuna nehri içinde bir ada olan bu kampın bulunduğu yerdeyiz. Güneş batmak üzere sahildeki balıkçılarla sohbet ediyoruz. Kampın uzaktan görüntülerken, burda da kominist dönemde işkence ile öldürülen Türk ve Bulgarları saygı ile anıyoruz. Bugün Belene kampı yine hapishane ama zulüm eden yok.
Akşam geç vakitlerde Ziştoviye (Siviştov) geliyoruz. Köyleri ile birlikte 39 eserin bulunduğu bu şehirde bugün bir iki cami kalmış.Tuna sahilinde yeşillikler içinde bulunan şehir1791 yılında Osmanlı Avusturya
savaşlarına son verilmesi için barış anlaşmasının imzalandığı yer. Tarihte çok parlak günler geçiren Ziştovi bugün unutulmuş kaderi ile baş başa bırakılmış. "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur " sözünü Ziştovi'de biraz daha iyi anlıyoruz.
* Rusçuk'daki Osmanlı Trenleri geçmişin medeniyet abidesi...
Plevne - Rusçuk arasındaki beyaz anlamına gelen Bayala'ya uğramadan geçmek olur mu? Biz de bu güzel ve şirin kasabaya şöyle bir uğruyoruz. Adeta bem beyaz akan Bayala ırmağı üzerinde Osmanlı'nın son dönemlerinde yapılan tarihî taşköprü bütün ihtişamı ile karşımızda .
Biz köprünün çekimlerini yaparken yanımıza sürülerini otlatmaya götüren bir çoban yaklaşıp selâm veriyor. Balık tutan Bulgarlar da yanımıza geliyor. Türk çoban köprüyü bir Türk paşasının yaptığını anlatıp,şehir merkezine bir de cami yaptıklarını gururla söylüyordu.
Tuna boylarında yolumuza Rusçuk'da devam ediyoruz.1393 yılında Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı toprağına katılan Rusçuk'da 1773 ile 1877 yıllarında iki kez Ruslarla savaş yapılmış. Rusçuk; Avusturyalılar'ın isteği üzerine 1790'da Osmanlı ile barış anlaşması imzalandığı yer olarak da tarihe geçiyor.
Demirköprü ile, Romanya ile bağlantısı olan Rusçuk Mithat Paşa tarafından Osmanlı'da ilk demir yolunun Varna ile Rusçuk arasına yapılması ile biliniyor. Köyleri ile birlikte 256 Osmanlı kültür eserinin bulunduğu Rusçuk'da bugün ayakta sadece birisi yeni 2 cami kalmış. Çeşmeler, köprüler, han, hamam ve medrese gibi bir çok kültür ve vakıf eseri Ruslar tarafından yıkılarak yok edilmiş.
Rusuçukta gezimize devam ediyoruz.1875 yılında yapılan Mirza Sait Paşa Camisinin yanındaki konak Türkiye Diyanet Vakfı'nın katkıları ile Erkek İmam Hatip Lisesi haline getirilmiş.Türk Diyanet Vakfı'nın destekleri ile kurulan Kız İmam Hatip Lisesi bu Camiye çok yakın bir yerde.Okul Mirza Sait Paşa tarafından yapılmış bir konak'da hizmet veriyor, kapısında İslâm Kalkınma Bankası'nın katkısı ile restore edildiği yazılı. Kız ve erkek öğrencilerle sohbet ediyoruz.
Şehir merkezinde bir başka camiye gidiyoruz. 1993 yılında eski caminin temelleri üzerine yapılan beyaz kurşun kubbeli Hacı Mehmet Bey Cami İmamı bizlere Rusçuk'da yaşayan Türkler hakkında bilgiler veriyor. Tuna sahilindeki Osmanlı Tren garı gerçekten görülmeye değer. Mithat Paşa tarafından satın alınan lokomotif ve vagonlar koruma altına alınmış.
Sultan Abdülaziz'in bindiği Tren vagonu ziyaretçilere kapalı. Bulgar bekçi bizlere kapıyı açarak içeri buyur edip istediğimiz gibi Osmanlı trenlerinin çekimlerini yaptırdı. İstasyon binası geçmişin izlerini taşıyor, istasyondaki tarihî lokomotif ve vagonlar Osmanlı'nın Balkanlar'ı sömürdüğünü söyleyenlerin suratına âdetâ Osmanlı tokadı atar gibi duruyordu.
Rehberimiz, Mithat Paşa tarafından kurulan ziraat ve hayvancılık çiftliklerinin halen faal olduğunu da söylüyor. Şehre hakim tepede kurulu televizyon kulesinden ; Rusçuk şehri,Tuna nehri ve Romanya sahillerinin bir birinden güzel görüntülerini çekerek Rusçuk'a veda ediyoruz.
* RAZGRAD'DA İBRAHİM PAŞA CAMİİ VE SAAT KULESİ
Şimdiki durağımız Razgrad , Süleymanpaşa tarafından 1393 yılında Osmanlı toprağına katılan bu şehir 1878 yılına kadar Silistre sancağının kazasıydı. Razgrad şehrinin uzaktan manzarası insanı etkiliyor.
Şehrin merkezindeki meydanlıkta bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın veziri makbul ve maktül İbrahim Paşa tarafından1609 yılında yaptırılan bu güzel ve şirin caminin son cemaat mahalli yıkılmış. Her taraf perişan ve içersi kapalı. Cami avlusundaki tarihî hamam'ın dinamit ve tanklarla yıkılıp yerine bir kültür merkezi kurulduğunu öğreniyoruz. Cami'nin hemen yanında 1854 yılında Mithat Paşa tarafından yapılan Saat Kulesindeki saat halen çalışıyor. Değişen tek şey tepesindeki Hilâl'in yerini haç almış.
Razgrad merkezinde cuma günleri açılan 1608 yılında yapılan yeşillikler içindeki Ahmet Bey Camisine geliyoruz. Minaredeki güzellik bizi etkiliyor. 177 Osmanlı Vakıf Eseri'nin bulunduğu Hezrgrad şehir merkezinde geriye sadece 3 eser kalmış .
* Deliorman veya Dolu Orman bölgesindeki Kemaller kasabası İsperih olmuş...
Yolumuz çok.... Zamanımız yok. Gezimizi; Tuna boylarından sonra Osmanlı tarihinde çok önemli yeri olan yiğit ve mert askerlerin, güçlü pehlivanların, alim ve fazıl din adamlarının, bilgi ve becerikli devlet adamlarının yetiştiği Deliorman (Dolu orman) bölgesinde sürdürüyoruz. Bol ve çok ormanı olan bölge anlamına gelen Deliorman birçok şehir ve kasaba'nın bulunduğu Balkandağları ile Tuna nehri arasında kalan geniş bir ova. Deliorman'ın merkez bölgelerinden birisi olan İsperih (Kemaller) kasabasındayız. Belediye Başkanı Adil Raşitoğlu bizleri samimi bir hava içinde karşılayıp İsperih'in adının Han Asparuh'dan geldiğini, kasabanın adının daha önce Kemaller olduğunu söylüyor.
Belediye Başkanı'ndan Deliorman doğumlu ve bu bölgede yetişen ünlülerle ilgili bilgiler alıyoruz.İşte Deliorman'ın yetiştirdiği ünlülerden bazıları; Celal Bayar,İsmet İnönü'nün annesi Cevriye ve eşi Mevhibe Hanım, Ahmet Cevdet Paşa, Muallim Naci, Org. Nurettin Ersin ve Salih Omurtak, Pehlivanlardan Kel Aliço, Filiz Nurullah, Koca Yusuf, Kara Ahmet, Kurtdereli Mehmet.
İslamiyete büyük hizmeti olan ünlü din adamlarından Süleyman Hilmi Tunahan, Ahmet Davutoğlu ve Osman Keskioğlu'nun yanı sıra Türkiye'de işinde ve mesleğinde başarılı olmuş bir çok kişi'nin kökenlerinin Deliorman bölgesinden olduğunu söylüyor ve bu isimleri sıralıyor.
. Kökenleri bu bölgeden olan bir çok ünlü kişi imkânları olmasına rağmen bölgeyle ilişkilerini kesmişler. Ancak bir isim varki talebeleri bu bölgeye büyük ilgi gösteriyor. Bu ünlü isim Süleyman Hilmi Tunahan. Başkan Raşitoğlu bizleri İsperih'e10 Km. mesafedeki Süleyman Hilmi Tunahan'ın doğduğu Ferhatlar ( Varatlar) köyüne götürüyor.
Osmanlı'nın son döneminde yetişmiş bir çok medreseyi başarı ile tamamlamış büyük ilim ve tasavvuf adamı Süleyman Hilmi Tunahan'ın doğduğu ve çocukluk yıllarının geçtiği Ferhatlar köyündeyiz.Osmanlı döneminde ordudan emekli olan askerler tarafından kurulan bu köy buram buram Anadolu kokuyor.
400 yıllık geçmişi olan bu köyün içinde muhteşem bir cami yapılmış. Başkan Raşitoğlu bu güzel caminin Süleyman Efendi'nin talebeleri tarafından yapıldığını, camiyi yapanlara teşekkür etmeyi de unutmuyordu.
Misafirhanesi olan bu cami gerçekten görülmeye değer. Bulgarsitanla ilişkisi olan herkes ama herkes kendi alanlarında Süleyman Efendi'nin talebelerinin yaptığı kadar bu bölgeyle ilgilenseler. Bulgaristan'da yaşayan Türkler her bakımdan güçlenir ve ekonomik alanda kalkınır.
Sülâlesi Fatih Sultan Mehmet'in eniştesine dayanan, Süleyman Efendi'nin doğduğu eve gidiyoruz. Bizleri Hocaefendi'nin amcazadeleri karşılıyor.
Evin hiç bir şeyi değiştirilmeden talebeleri tarafından tamir edilmiş. Türkiye'de bir çok müftü, vaiz, imam ve din adamı yetiştiren, tek parti döneminde büyük haksızlığa uğramasına rağmen hakkında açılan tüm davalardan berat eden Büyük ilim, din ve tasavvuf adamı Süleyman Hilmi Tunahan'ın Babası ve ilk hocası müdderris Osman efendi'nin mezarını'da ziyaret ederek İsperih'ten ayrılıyoruz.
* Balkanların manevi fatihleriden Demirbaba türbesindeyiz...
Balkanların manevi fatihlerinden Demirbaba tekesine giderken, Belediye başkanı; Türkiye'de yaşayan 6 milyon Bulgaristan kökenli Türk'ün Ferhatlar köyünde olduğu gibi baba ve dede memleketlerini unutmayarak bu bölgelerle ilgilenmesini ve en az Süleyman Hilmi Tunahan efendi'nin talebeleri kadar Bulgaristan'a ilgi duymasını istiyordu.
Demirbaba tekkesini Bulgar kültür Bakanlığı restore etmiş. Muhteşem taş işçiliğine sahip tekke görülmeye değer mimari güzellikte.Tekkenin gerek suyu ve gerekse havası adeta şifa kaynağı. İsperih'in suyunun bu tekke'nin bulunduğu yerden gidiyor.
* Türk gibi kuvvetli, Kocayusuf Pehlivan'ın köyü...
Deliorman bölgesi güreşçileriylede ünlü.. Güç ve kuvvet de Türk gibi sözünü dünyaya duyuran ve kazandığı Dünya şampiyonlukları ile adını tarihe altın harflerle yazdıran ünlü Türk pehlivanı Koca Yusuf'un köyündeyiz. Kaderi ile baş başa bırakılmış köyde Koca Yusuf'un bizzat kendi yaptırdığı evin bulunduğu yerdeyiz.
Evin sahibi İdris bey evi 25 bin leveya bir Bulgardan satın aldığını, Bazı Türk işadamlarının bu evi satın alarak müze yapmak istediğini söylüyor. Koca Yusuf'un İdman yaptığı 400 Kiloluk taş'ın etrafı tel çevrilmiş.
* OSMANLI'NIN ASKERİ MERKEZİ ŞUMNU..
Deliorman bölgesinde, Osmanlı'ya askeri üs ve doğal kale görevi yapmış Şumnu'dayız. Şehir girişinde bizi1741 yılında Şerif Halil Paşa tarafından yaptırılan Tombul cami karşılıyor. 1389 yılında Çandarlı Ali Paşa tarafından Osmanlı toprağına katılan Şumnu stratejik önemi olan bir şehir.
1810 yılında Osmanlı Rus savaşlarında Ruslar 50 bin ölü vererek savaşı kaybetmişler. Yeşil bir dağ yamacının eteğinde kurulan Şumnu'da dev gökdelenlerin yanında Kale ve Tombul cami geçmiş'den izler taşıyor.
Osmanlı döneminde 63'ü şehir merkezinde olmak üzere , tarihi belgelere baktığımızda Şumnu'nun genelinde 229 Osmanlı eseri bulunuyordu. Bu eserlerden bugün geriye sadece bir kaçı kalmış. Şehir merkezindeki bu eserleri bir bir geziyoruz. Şerif Halil Paşa camii ve medresesi gerçekten görülmeye değer güzellikte. Bu cami'nin bir de
hikayesi var. "Ben sana Paşa değil Adam olamazsın dedim'" diyen babayı memnun etmek için yapılan muhteşem cami bugün yer yer yıkılmaya yüz tutumuş. Cami içinde müftü ve imamla görüştüğümüzde bizlere, zamanın Cumhurbaşkanı Demirel'in kendilerine 10 bin kişi'in huzurunda verdiği tamir sözünü hatırlatarak sitem edip Türkiye Cumhuriyetinin sözünü tutmasını istiyorlardı.
Bugün Bulgar yöneticiler tarafından yıkılmak istenen şumnu saat kulesi Mehmet Doducuoğlu tarafından yapılmış.1740 yılından beri her 15 dakikada bir gong sesi ile Şumnu’yu çınlatan
İşte tarihî Bedestan 17. Yüz yıl Osmanlı eseri ... 1922 yılında tamir gören bu bedestan tüm ihtişamı ile ayakta. Bedestanın yanı başındaki Köprübaşı hamamı 10 yıl önce terk edilmiş bugün yıkılmak üzere . 1749 yılında yapılan Kalak camii ibadete açık. 1851 yılında Rıfat paşa tarafından yaptırılan Rıfat Paşa Tatar cami ve medresesi tüm vefasızlığa rağmen ayakta kalma mücadelesi veriyor.
1654 yılında yapılan Ravna çeşmesi susuzluktan kurumuş oluk ve kürünü parçalanmış. Yıllardan beri suya hasret. Muhteşem bir mimariye sahip bu çeşme suyunun akacağı günü hasretle bekliyor.
* ŞUMNU İMAM HATİP LİSESİ..
Şeref Halil Paşa cami karşısındaki Erkek İmam Hatip lisesi bir başka adla Nüvap okulunu ziyaret ediyoruz. Bulgaristan'ın çeşitli yerlerinden okumak üzere buraya gelmiş gençlerle konuşyoruz. Okul müdürü Osman İsmail okul hakkında bilgiler veriyor. Şumnu'daki tarihî eserlerin bir bir yok edildiğini söyleyen Osman İsmail Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç eden Bulgaristan Türklerine sitem ederek, geçmişi unutmamalarını söylüyor ...
Şumnu'da Şehre hakim bir tepe üzerinde bir Osmanlı eseri var. Geçmişte zindan olan bu eser bir süre lokanta olarak kullanılmış. Zindanın karşısındaki kale Osmanlı döneminde çok az kullanılmasına rağmen 3 bin yıllık bir geçmişe sahip.
* Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistresi...
Tuna boylarında Silistre ve Dobnice kasabalarındaki Osmanlı medeniyetine yönelik eserleri araştıracağız. Tuna sahilindeki Silistre şehri 1.Murad-ı Hüdavendigâr tarafından 1389 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. 1878 yılına kadar iki ayrı Osmanlı Rus savaşına sahne olmuş. Ruslar bu savaşlarda çok ağır yenilgiler almış.
Silistre'de ilk durağımız Silistre kalesi. Aslına uygun bir şekilde tamir edilmiş. Tuna'ya hakim bir tepe üzerine kurulan bu kale, Namık Kemal'in " Vatan Yahut Silistre " adlı piyesine ilham kaynağı olmuş. Kalenin kapısı açık, İçerisini otlar kaplamış. Kale içindeki Osmanlı çeşmesinden geçmişe ağlar gibi az da olsa su akıyor.
Kale içinde bir kitabe dikkatlerimizi çekiyor. Kominist yönetimin yıkılmasından sonra ekonomik zorluk sebebi ile fazla bakım görmeyen bu kaledeki yazıyı rehberimiz Rıdvan Ömer beyden tercüme etmesini istiyoruz. " Kitabe'de Bulgar ajanın Ruslara şu tavsiyesini okuyoruz " Ey Rus komutanlar, önce Silistre kalesini gezip görmelisiniz ve bu kale hakkında bigiler almalısınız. Bu kaleyi almadan Bulgaristan'a girmek Türkler'i yenmek hiç mümkün değil " evet stratejik önemi büyük olan bu kalede geçmişten bir çok izler Osmanlı'yı hatırlatıyordu.
126’sı cami 95'i kervansaray, hamam, çeşme ve medreseden meydana gelen toplam 221 Osmanlı eserinden geriye ne kaldığına merakla bakmak üzere Silistre merkezindeyiz. Zamana karşı direnen tek bir cami ile karşılaşıyoruz. Bayraklı Cami'nin etrafı içkili lokanta ve büfe haline getirilmiş. Duvarlar çatlamış, Cami'nin bahçesindeki bir çok ünlü din ve ilim adamı yetiştiren Satırlı medresesi yok.
Cami avlusundaki mezarlar sökülüp taşları yıkılarak etrafa atılmış .Silistre'den ayrılıp, geçmişdeki şanlı tarihi , Namık Kemal'in "Vatan yahut Silistre" piyesinde anlatılanları düşünerek Tunaboylarında gezimizi sürdürüyoruz.
* TUNABOYLARINDA DOBRUCA BÖLGESİ..
Tuna boylarında verimli bir ovada kurulan Dubnice'de Osmanlı eserlerini araştıracağız, Ecdat sayıları 72 olarak tesbit edilen, cami, kervansaray, han , hamam yapmış medreseler kurmuş. Bugün bu eserlerden geriye sadece 3 tanesi kalmış.
Saat kulesi ve Sancak konağının bulunduğu orjinal Türk mahallesindeyiz. Çekimler sırasında lokantada çalışan orta yaşlı bir Türk hanım, bu eserlerin her geçen gün yok olduğunu söylüyor, Türklerin bu eserlere sahip çıkmasını istiyordu.
Sancak konağının her bakımdan bir cami olduğunu görmek mümkün. Saat kulesi bütün ihtişamı ile ben Osmanlı eseriyim diye haykırıyor.Şehrin içindeki tek camiye geldiğimiz'de cami çoktan kapanmıştı. Akşamın alaca karanlığında şehirden ayrılıyoruz. Menzili maksudumuz Varna, Balçık ve Burgaz .
* Tunaboylarından Karadenize...
Karadeniz sahilinde liman şehri Varna’da 64 Osmanlı eserinden geriye ne kalmış olabilir ki?; Murad-ı Hüdavendigar'ın 1389'da Osmanlı toprağına kattığı Varna şehri,1878 yılına kadar 3 önemli savaşa sahne olmuş.1444 yılında Macar kralının komutasındaki Haçlı orduları ile yapılan savaşda Osmanlı kesin zafer elde etmiş. Bu savaşta Beylerbeyi Karacabey ile Umurbeyoğlu Osman Çelebi şehit düştü.
1774 yılındaki Rus savaşında Osmanlı yine kesin zafer elde etmesine karşın 1828'de Rus savaşında kale muhafızının Ruslara sığınması ile Osmanlı yenilmiş.Askeri ve ekonomik açıdan önemli rolü olan Varna'da bugün 1835'de yapılan Hayriye camisi ile kitabesi olmayan Aziziye camisi bakıma muhtaç perişan halde Osmanlı'nın torunlarının ilgisini bekliyor.
Balçık Karadeniz sahilinde şirin bir kasaba ...1389 ile 1878 yılları arasında Osmanlı toprağı olan ve Hacıoğlu Pazarcığı'na bağlı bir nahiye. Devrin kraliçesi tarafından aşık olduğu Türk Paşası onuruna yapılan Minareli saray bizleri derinden etkiliyor. Osmanlı'nın yaptığı 55 kültür ve sosyal eserden geriye birkaç tane kaldığını üzülerek öğreniyoruz.
Bir zamanlar Osmanlı donanmalarını uğurlayan Karadeniz dalgalarının sesleri kulaklarımızda çınlayarak Balçık'tan ayrılıp Burgaz'a doğru yola çıkıyoruz. Burgaz'da ilk durağımız Türkiye'nin Burgaz Başkonsolosluğu, konsolosluk vekâleten yürütülüyor. Tatil günü olduğu için vekil konsolos ziyaretimizden rahatsız ...Konsolosun bu tavrını protesto ediyoruz.
* Ay ve Yıldız anlamına gelen Aytosdayız...
Ay ve yıldız anlamına gelen yeşillikler içindeki Aydos şehrindeyiz. Osmanlı'nın önemli eserler yaptığı bu şehir'de köyleri ile birlikte 75 cami,medrese, Hamam ve diğer Osmanlı vakıf eserlerinden geriye kalanının tesbiti için çalışma başlatıyoruz.
Şehir merkezinde 21 vakıf eserinden geriye sadece bir cami kalmış.1435 yılında yapılan Yıldırım Bayezıt camisinde günde 5 vakit ezan okunuyor. Öğle namazına gelen müslüman cemaatle cami içinde konuşup sohbet ederken, geçmişin hatıralarını hep birlikte yaşıyoruz.
Kiremitli köyündeki o güzel eşsiz mimariye sahip camileri görmeden geçmek olur mu biz de uğrayarak geçiyoruz. Meşe ormanlı dağlar arasındaki Aydos şehrinden ayrılırken geçmişde yaşanan şanlı tarih hatırımıza geliyo.
* Karinabad'da osmanlı eserleri
Karniabad'da Osmanlı'nın yaptığı 43 eser'den geriye sadece 3 eser kalmış. Şehir merkezindeki çok güzel mimarî sitil'de cumbalı olarak kesme taşlardan yapılmış Karaca Cami'nin güzelliği insanı duygulandırıyor. Caminin hemen karşısındaki Sinan bey hamamının içi yıkılmış. Tabanlar delinerek sular kesilmiş.Tarih ve medeniyet düşmanlığı yapanlar utansın
* Yambul ve Silven şehirlerini gördünüz mü ?
Bir zamanlar küçük bir köy olan Yambol'u Osmanlılar şehir yapmış, 23'ü şehir merkezinde olmak üzere köyleri ile birlikte camii medrese hamam ve kütüphaneden meydana gelen 64 vakıf eseri yapmışlar. Bu eserlerden şehir merkezinde sadece bir cami ile Bedesten kalmış. Ebübekir veya Eski cami adı ile anılan caminin 1413 yılında yapıldığını tesbit ediyoruz.
Bedastan ve cami karşı karşıya , Bedestanda onlarca dükkan var. Modern dev binalar arasında sıkışıp kalmalarına rağmen bu iki güzel eser Yambul'a âdetâ Osmanlı'nın mührünü vurmuş. Bütün vefasızlığa rağmen bu mühür asırlarca burada duracak.
Yeşillikler içindeki cami ve bedestana el sallayarak Silven yoluna çıkıyoruz. Silven girişinde bir çingene düğünü ile karşılaşıyoruz. Çingenler tarafından etrafımız kuşatılıyor. Osmanlı'nın 43 vakıf eseri yaptığı Silven'de Binaların arasında kalmış yıkılmak üzere olan Türk hamamının görüntülerini çekme isteğimize inşaat bekçisi Bulgar yardımcı oluyor.
Saat kulesi yanmış, askerî elbise dikim evi olarak kullanılan Osmanlı'dan kalma çuha fabrikası ise yıkılmak üzere, 1822 yılında kalma bir kartpostaldan şehrin geçmişteki durumunu tespit ediyoruz.
Silven şehrinin üstündeki yüksek dağların arkasında güneşin batımı ile şehr karanlığa gömülürken, Rus işgalcilerinin Bulgaristan'da yaptığı tahribatın boyutlarını gezdikçe daha iyi anlıyoruz. dur durak bilmeden Bulgaristanda Osmanlı medeniyet eserlerini aradığımız gezimize devam ediyoruz.
* Koca Balkanlar'daki Şıpka'da bir gece...
Güneşli bir gün vakit öğle... Tirkoviçte ( Eski Cuma) kasabasındayız. Ecdat burayı da ihmal etmemiş 15'i şehir merkezinde olmak üzere 33 cami, medrese mektep ve hamam yaparak burayı da mamur bir şehir haline getirmiş. Bu eserlerden acaba geride ne kaldı diye araştırmaya koyuluyoruz.
Bir pazar yerinin yanında gösterişli minaresi ile bizleri selâmlayan camideyiz. Cami'nin imamı Rafet Hatipoğlu bizleri karşılıyor. 5 vakit minaresinden ezan okunan cami veya Saat camii, içinde sohbet edip bilgi alıyoruz. Şehirde yaşayan 50 bin kişiden onbini Türk.
Plevnede Gazi Osman Paşa'nın yardımına giden Süleyman Paşa komutasındaki 6700 askerin Ruslarla yapılan çetin savaş'da şehit olduğu Şıpka geçidinin bulunduğu tepeye savaş'da ölen onbinlerce Rus askeri'nin anısına yapılan görkemli anıta çıkacağız.
* Şıpka savaşları gerçekten dehşet verici...
Eksi 45 derecilik soğuk'da çarpışan Süleyman Paşa komutasında Osmanlı askerleri ile Rus askerlerinin yaptığı çetin savaşı tasvir eden tabloların tesbit edilen görüntülerini müze içinde çekiyoruz.
Şıpka savaşı gerçekten dehşet verici.Her iki tarafın mermisi bitince taş ve insan cesetleri ile bir birine saldırmış ,eksi 45 derecilik soğukda donarak ölmüşler,Ruslar gerek Şıpka tepesinde ve gerekse Şıpka eteklerinde burda ölen askerlerin anısına Rus halkından toplanan paralarla görkemli anıtlar ve abideler yapmışlar.
Plevne de olduğu gibi Şıpka'da da Şehit Osmanlı askerleri için bir nişan ve abide yok.Bizde sadece fatihalar okuyup şehitlerimizin aziz ruhlarına ithaf ediyoruz. Ruhları şad olsun.
Bugün Bulgaristan'da yönetim değişmiş. Gerek Plevne ve gerekse Şıpka'da feda-i can eden aziz şehitlerimizin manevi hatıralarını unutmamak için küçükde olsa birer abide yapılamaz mı?
Bulgaristan'da sadece Şıpka ve Plevnede savaş olmadı daha bir çok savaşlar yapıldı. Bu savaşların bir çoğu Haçlılar ile Rus ordularının saldırısı ile gerçekleşti,Osmanlı sadece kendisini savundu, bu savaşlarda bir çok şehit verildi.
Şıpka geçidini geride bırakıp yeşil ormanlar arasında dönerek Kazanlık şehrine doğru yola çıkıyoruz. Balkan dağlarında şehit kanları ile sulanmış yem ye#