Sevdalinka melodileri çınlıyor kulaklıkta. Öyle ya, Saraybosna sokaklarında yürürken Boşnakların aşk şarkısından başka ne dinlenir ki? Sabahın erken saatinde Başçarşı'ya varmışken başka bir ses sevdalinkayı bastırıyor.Sevdalinkaya ara verip sese kulak verince Saraybosna'nın orta yerinde Orhan Hakalmaz türküsü dinlemenin şaşkınlığına düşüyor insan. Köşedeki börekçiden geliyor türkü sesi. Boşnak böreğinden tatmak kaçınılmaz artık.Sac Börekçisi'nde lezzetli Boşnak böreği yediğimiz sırada Orhan Hakalmaz'ın türküsü de bitiyor. 'Herhalde artık Boşnakça bir şey çalar.' diye düşünsek de Belkıs Akkale'nin 'karam' türküsü başlıyor. Hemen ardından kimin söylediğini bilmediğimiz 'Le le le Malatya' diyen türkü... Yanı başımızda börek yiyen Boşnak kızlarıyla paylaşıyoruz şaşkınlığımızı. Mebrura Smajloviç ve Azalea Abaspahiç adlı iki lise öğrencisi. Buraya çok sık gelirlermiş. Türküleri beğenerek dinliyorlar ama ikisi de Mustafa Sandal hayranı. Türkçe müziklerin son yıllarda hemen her kafede çalındığını söylüyorlar. Börekçiden çıkıp meydandaki sebile doğru yürürken yandaki kafeden duyulan Bendeniz'in 'Ya sen ya hiç' şarkısını duymak şaşırtmıyor artık. Mimarisiyle, kültürüyle pek bir tanıdık şehri etraftan duyulan Türkçe müzikler eşliğinde turlamak gayet olağan şimdi.
Aslında Balkan coğrafyasında böylesi bir tecrübeyi yaşamak da çok olağan. Çünkü Rumeli insanının Türkiye'ye karşı gitgide artan bir ilgisi var. Tarihi bağlar bir yana Türkiye'nin son yıllarda Balkan ülkeleriyle siyasi ve kültürel alanlarda geliştirdiği ilişkilerle Rumeli'ye 'yeniden merhaba' demesi büyük önem taşıyor bu aşamada. Tabii Anadolulunun Rumeli'de, Rumelilinin Anadolu'da aidiyet duygusunu paylaşacağı binlerce ortak noktayı unutmamak gerek. Haliyle devletler, kurumlar ya da toplumlar arasındaki küçücük selamlaşmalar, hal hatır sormalar bile insanları kaynaştırıyor. Türkiye'deki hareketlenmeyi gözlemlemek mümkün. Elveda Rumeli dizisinin yakaladığı başarıyı, tatil anlayışına eklenen Rumeli turlarını hatırlatmak yeter de artar bile. Bu yakınlaşmaya Balkan coğrafyasından bakınca yüzümüz daha bir gülüyor. Gönül köprüleri o kadar sağlam kurulmuş ki; sokakta, kitapçıda, kafede, sinemada, tiyatroda, mp3 çaların şarkı listesinde, kısacası hayatın aktığı her yerde Türkiye'yi, Türkçeyi, Türk olanı görmek mümkün.
Ayşe Hatun Önal bile Bosna'da!
Saraybosna sokaklarında turlarken Türk sanatçıların izine rastlamanın, sesini duymanın şaşırtıcı olmadığına kanaat getirdik. Hele ki Gazi Hüsrev Bey Camii'nin karşısındaki CD mağazasının raflarında Ayşe Hatun Önal'ın albümünü gördükten sonra. Mağazayı işleten 20 yaşındaki Arman Kosotiç, gençlerin Tarkan ve Mustafa Sandal hayranı olduğunu, büyüklerin ise İbrahim Tatlıses dinlediklerini söylüyor. Arman, "Türk müziklerini hep dinliyorduk. Ama son dört beş yılda ilgi daha çok arttı." diyor. Arman'la vedalaşıp Ferhadija Caddesi'ndeki bir kitapçıda soluğu alıyoruz. Türkçeden İngilizceye çevrilmiş çok sayıda eser var burada. Görevliye 'Türkçeden Boşnakçaya çevrilen eser var mı?' diye sorduğumuzda bizi Ayşe Kulin ve Orhan Pamuk kitaplarının bulunduğu rafa yönlendiriyor. Bir gün önce Mostar Köprüsü'nün hemen dibindeki kitapçıda da aynı sahneyi yaşamıştık. Mostar'daki kitapçının, "Bu kadar ilgi varken neden daha fazla kitabınızı Boşnakçaya çevirmiyorsunuz?" sorusunu hatırlıyoruz. Farklı ülkelere ait eserlerin çok sayıda çevirisini göstermişti Sait amca. Çok haklıydı. O raflarda Türk yazarların eserleri daha çok olmalı. Ferhadija Caddesi'nde üzerinde Türk bayrağı bulunan Boşnakça bir afiş dikkatimizi çekiyor. Yoldan geçen bir gence ne olduğunu soruyoruz. Afişteki bayrak bizim, Boşnakça onun. Konuştuğumuz dil İngiliz'in. Varsın olsun, gönüller bir! Meğer afiş genç Boşnakların Türkiye'yle ilişkileri konuşacağı bir programı tanıtıyormuş.
Saraybosna'da konuğu olduğumuz Amir ve Almira Golos, TRT Türk kanalını izleyenlerden. Çocuklarına da Türkçe öğretiyorlar.
Sadece Bosna caddelerindeki Türkiye'yi gözlemlemek yetmez tabii. Boşnak bir aileye akşam misafirliğine gidiyoruz. Saraybosna'yı çevreleyen dağların eteğine kurulmuş hoş bir mahalledeyiz. Ev sahibimiz 35 yaşındaki Amir Golos. Bizim için arka bahçede mangalı yakmış bile. Tüm aile bahçede. Annesi Zehra, eşi Almira, çocukları Amina, Nuceyma ve daha bir yaşındaki Süleyman... Hatta kayınbiraderi Nezir, eniştesi Ziyad, eşleri ve yeğenleri... Amir, bir yandan mangalda köfteleri pişiriyor bir yandan muhabbete katılıyor. İyi Türkçe konuşuyor. Savaş başlayınca 18 yaşında orduya katılmış. Bahçesinden yukarıları işaret ederek, "Üç yüz metre yukarıdan saldırıyorlardı. Ailemi korumak zorundaydım." diyor.
Yaklaşık dört yıl savaşmış. Savaş ruhunda olduğu kadar bedeninde de iz bırakmış. Kafası ve karnından yara almış. Savaş sonrasında yüksek askerî okulda okuyup yüzbaşı olmuş. Ardından da 6 ay dil, 6 ay da askerlik eğitimi için Türkiye'ye gelmiş. Ülkesine döndüğünde üsteğmen rütbesini alıp emekli olmuş. "Savaşta kimse kazanmadı." diyor. Amir'in leziz köftelerini yerken Nezir'in minik kızı Cenneta'dan tanıdık kelimeler duyuyoruz. Salıncakta sallanırken Türkçe rakamları sayıyor. Babası öğretmiş. Dokuza kadar sayabiliyor, ama dokuzu Boşnakçada fakir anlamına gelen 'kokuz' olarak telaffuz edebiliyor. Cenneta, her kokuz deyişinde büyükler gülümsüyor. Nezir'in cep telefonu çalıyor. Melodi Yedi Karanfil'den.
Kosova geçtiğimiz yılın başında bağımsızlığını ilan etti. Kosovalıların coştuğu bağımsızlık kutlamalarında Türk bayrakları dalgalandı.
Köfte sonrası kahvelerimiz geliyor. Yanında lokum. Kahvelerimizi yudumlayıp erkek muhabbetine başlıyoruz. Konu tabii ki futbol. Amir, Ziyad ve Nezir koyu Fenerbahçeli. Şampiyonlar Ligi'ndeki Sevilla maçını İstanbul'da izlemişler. Bosna-Hersek ve Türkiye'nin Dünya Kupası elemelerinde aynı grupta yer alması muhabbete yön veriyor tabii. Son Avrupa şampiyonası elemelerini hatırlatarak, "Geçen sefer siz gittiniz bu sefer biz gideceğiz." diyorlar. Amir, milli maçı Türk ve Bosna-Hersek bayraklarıyla izlediklerini söylüyor ve maçtan fotoğraflar gösteriyor. Hatta Türk bayraklarıyla Saraybosna caddelerinde konvoy bile yapmışlar. Futboldan siyasete kayıyoruz biraz. Nezir sıkı bir Recep Tayyip Erdoğan hayranı. Ülkelerini ziyaret eden bakanları, milletvekillerini tek tek sıralıyor. Televizyon açılıyor bu arada. TRT Türk izliyor Boşnak aile. Uydu aracılığıyla diğer Türk kanallarını da takip ediyorlarmış. Coğrafya öğretmeni Almira, Türkçeyi anlayamadığı için dizi takip edemediğini söylüyor. Ama Türkiyeli sanatçıların müziklerini dinliyormuş. Sıcak muhabbetin ardından ayrılma vakti geliyor. Misafirperver ev sahiplerimiz 'Yine bekleriz.' diyor. Biz de onları Türkiye'ye davet edip yola koyuluyoruz. o.deligoz@zaman.com.tr
Makedonya'da Kosovalı rüzgârı
Makedonya'da yaşayan 80 bin Türk için 'Bedenleri Makedonya'da, ruhları Türkiye'de.' demek mümkün. Üsküp, Gostivar ve Kalkandelen gibi şehirlerde Türkçe konuşan birilerini görmeniz hiç de şaşırtıcı değil. Bütün gününüzü Türkçe konuşarak geçirebilirsiniz bile. Üsküp kitapçılarında Türkçeden Makedoncaya çevrilmiş kitapları bulmak mümkün. Son birkaç yılda Mevlânâ ve Yunus Emre kitapları yazar İlhami Emin tarafından Makedoncaya kazandırılmış. Tabii Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'u unutmamak lazım. Yazarın Makedonca 'Beyaz Kale' ve 'Benim Adım Kırmızı' kitapları raflarda. Merhum başbakan Bülent Ecevit'in şair Esad Bayram tarafından Makedoncaya çevrilmiş şiirlerini içeren kitap de raflarda.
Birçok müzik markette Türk pop ve Türk halk müziği sanatçılarının CD'leri satılıyor. Raflarda daha çok Tarkan, Hadise ve İbrahim Tatlıses görülüyor. Üsküp'ün meşhur bit pazarındaki CD mağazasında en çok rağbet gören sanatçılar ise İsmail YK ve Emrah. Hatta Emrah'ın Küçük Emrah olduğu döneme ait albümleri bile var burada. Dükkan sahibi Türkiye'de yeni çıkan her albümü bir iki gün içerisinde Makedonya'ya getirdiklerini söylüyor. Bu arada Türk sanatçılar kızar mı bilinmez ama Makedonya'da korsan CD'lerin sokak başı tezgahlarında satıldığını da söyleyelim.
Makedonya'da Türk dizileri de rağbet görüyor. Arnavutça yayın yapan televizyonlarda Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Acı Hayat gibi diziler dönüyor. Arnavutçaya çevrilerek yayınlanan dizilerin sayısı gitgide artıyor. Arnavut televizyonlardan biri Samanyolu televizyonunda yayınlanan Sırlar Dünyası, Beşinci Boyut gibi dizileri yakında yayınlayacağını duyurmuş mesela. Makedonyalı Arnavutlar özellikle Acı Hayat dizisindeki Mehmet Kosovalı karakterini çok beğeniyor.
Bulgarlar Türk dizilerini izliyor
Bulgar televizyonlarında çok sayıda Türk dizisi yayınlanıyor. Türk dizilerinin Bulgarcaya çevrilip Bulgar televizyonlarında yayınlanması çok eskiye dayanmıyor. Yaklaşık üç ay önce Binbir Gece dizisiyle başlamış bu serüven. Şimdilerde Dudaktan Kalbe ve Gümüş gibi diziler gösterimde. Hatta bu aralar bir Bulgar kanalı altı Türk dizisini yayınlamak üzere satın almış.
Türklerin yoğun olarak yaşadığı Güney Bulgaristan ile Kuzey Bulgaristan'da halkın neredeyse tamamı Türkçe televizyon izliyor. Soydaşların yoğun yaşadığı bölgelerde Türk kanallarının izlenme oranı yüzde 80 civarında. Bu oran büyükşehirlerde yüzde 5'e düşüyor. Bulgaristan'da Türk kanalları uydu aracılığı ile izleniyor. Bulgaristan'da Türk kanallarının yanı sıra Türk müziklerine de büyük rağbet var. Bulgarlar özellikle Tarkan dinlemeyi seviyor. Soydaşlarımızın beğenisini ise Tarkan'ın yanı sıra, İbrahim Tatlıses, Rafet El Roman gibi sanatçılar topluyor. Bu sanatçıların albümleri Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde hemen her müzik markette bulunabiliyor. Sofya gibi büyükşehirlerdeki bazı müzik marketlerde de Türkçe albümler raflardaki yerini alıyor elbette.
Geçmişten günümüze Bulgarcadan Türkçeye çok sayıda eser çevrildi. Fakat son üç yılda Türkçeden Bulgarcaya çeviri konusunda büyük bir hareketlilik var. Orhan Pamuk'un bugüne kadar Yeni Hayat, İstanbul, Kara Kitap, Kar, Benim Adım Kırmızı gibi kitapları Bulgarcaya çevrilmişi. Ayrıca Tarihçi İlber Oltaylı'nın Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek adlı eseri, İpek Çalışlar'ın Latife Hanım gibi kitapları da son birkaç ay içinde Bulgarca olarak kitapçılarda yerini almış. Tuna Kiremitçi ve Kürşat Başar'ın Bulgarcaya çevrilmiş kitapları da var. Bu arada Türkiye'yi tanıtıcı kitapların sayısında ciddi bir artış var.