Balkanlar, Türklerin daima var olduğu ve varlığını ilelebet sürdüreceği bir coğrafya olması sebebiyle, günümüz Türkiye’sinden hiçbir zaman soyutlanamaz.
Balkanlar’da beş asırdan fazla süren Osmanlı döneminde, fethin ilk yıllarından itibaren sistemli bir iskân politikası yürütülmüştür. Anadolu’nun değişik bölgelerinde (özellikle Konya, Karaman, Aydın ve Maraş) aşiretlerinin zorunlu iskâna tabi tutulmasıyla bölge kısa zamanda Türkleşmiş ve İslâmlaşmıştır. (Tayyib Gökbilgin, “15. ve 16. Asırlarda Edirne ve Paşaeli Livası”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, s. 3, İstanbul 1952, s.158) Bölgenin sahip olduğu askerî, ticarî, ekonomik, kültürel ve sosyal önemden dolayı Osmanlılar Balkanlar’da yoğun bir imar faaliyeti yürütmüşlerdir. Mevcut şehirler yeni bir anlayışla imar ve ihya edilirken, yeni şehirler ve yerleşim yerleri de kurulmuştur. Şehirlerde, bir cami etrafında gelişen külliye yapıları, şehrin fizikî yapısına yön vermiştir. (Hamdija Kreşevljakoviç“, Stari Bosanski Gradovi”, Naşe Starine, s. 2, Sarajevo 1954, s. 12)
Şehir merkezlerinde, cami-mescit, tekke-zaviye ve türbe gibi dinî; han, bedesten, arasta, ve çarşı gibi ticarî; imaret, hamam, köprü, su kemeri, çeşme ve kulesi gibi sosyal; mektep, medrese ve kütüphane gibi eğitim; kale, kule-ocak, burç ve tabyalar gibi askerî yapılar inşa etmek suretiyle, Türk şehir dokusu anlayışı bölgeye hakim kılınmıştır. Bu suretle bölgeye yeni bir yaşama tarzı, hayat ve medeniyet getirilmiştir. Değerli araştırmacı ve mimar merhum Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi belgelerine dayanarak kaleme aldığı “Avrupa’da Osmanlı Mimarisi” adlı dört ciltlik külliyatında, (Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri, c. 1- c. 4, Kitap 1-6, İstanbul, 1981- 1982) Balkanlar’da beş asırdan fazla Türk hakimiyeti döneminde 15.787 mimarî değeri olan yapının inşa edildiğini ortaya koymuştur. Bir de buna araştırılmamış veya kayıp vakıf kayıtlarındaki eserleri ilâve edecek olursak bu sayı daha da artması mümkündür. Bu eserlerden günümüze kadar ayakta kalabilenlerin sayısı takriben sadece % 10’dur.
Bu yapıların Balkanlar’da mevcut ülkelere ve kullanım amaçlarına göre dağılımı şu şekildedir:
Arnavutluk’ta arşivlerde kaydı geçen toplam 1015 yapıdan, 664’ü dinî (cami-mescit, tekke, türbe), 139’u eğitim (medrese, mektep, kütüphane), 76’sı sosyal (imaret, hamam, köprü, çeşme, saat kulesi, konak-saray), 123’ü ticarî (han, kervansaray, bedesten) ve 13’ü askerî (kale, kule-ocak) yapıları olarak inşa edilmiştir. (E.H. Ayverdi, a.g.e.,C.4, s.420) Günümüzde ise kısmen veya tamamen ayakta olan yapıların sayısı takribi olarak 110 yapıyı geçmemektedir. Malumunuz, Arnavutluk’ta katı komünist döneminde, gerek Hristiyan ve gerekse Türk-İslâm yapılarına karşı sistematik bir tahribat olmuştur. Ayakta kalabilen örnekler farklı amaçlar için kullanılmak üzere korunabilmişlerdir.
Bosna-Hersek’te toplam 3560 vakıf eserinin arşiv belgelerinde kaydı geçtiği bilinmektedir. Bunlardan 1392’si dinî, 960’ı eğitim, 373’ü sosyal, 636’sı ticarî ve 199’u askerî yapılardır. (E. H. Ayverdi, a.g.e., c. 2, s. 247; Amir Paşiç, İslamic Architekture ın Bosnıa and Hercegovina, İstanbul, 1994, s. 206) Burada Türk eserlerine karşı Avusturya işgaliyle başlamıştır. Nitekim 1717-1738 yılları arasında Saraybosna’yı işgal eden Avusturyalı’lar sadece bir gecede şehirde mevcut 177 camiden 120’sini ateşe vermişlerdir. (Hazim Şabanoviç, Postanak i Razvoj Sarajevo, Sarajevo 1959, s. 28) Bosna-Hersek’te Türk eserlerine karşı tahribat krallık ve komunist dönemi Yugoslavya’sında da devam etmiştir. Ancak, son 1992-1995 yılları arasındaki savaşta, Sırp ve Hırvat güçleri tarafından mevcut 1000’e yakın yapıdan 860’ı kısmen veya tamamen tahrip edildiği bilinmektedir. (Muharem Omerdiç, Prilozi İzuçavnju Genocida nad Boşnacima (1992- 1995), Sarajevo, 1999, s. 46-467) Foça Alaca Camii, Banjaluka’da Ferhadiye ve Arnavudiye Camileri, Mostar Köprüsü gibi yapılar sadece birkaç örnekten biridir.
Bulgaristan’da arşiv kayıtlarında 3339 vakıf eserimizin ismi geçmektedir. Kullanım amacına göre yapıların dağılımı 2557 dinî, 419’u eğitim, 221’i sosyal, 136’sı ticarî ve 6’sı askerîdir. (Ayverdi, a.g.e., c. 4, s. 143) Bunlardan günümüze kadar takribî olarak 130’a yakın yapının ayakta olduğu tahmin edilmektedir. Burada da Türk eserine karşı gözle görünür bir tahribat olmuştur. Ayakta kalabilenler, şehir merkezindeki gözde yapılar ve Türk Müslüman soydaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdeki yapılardır.
Hırvatistan’da arşivlerde kaydı geçen toplam 187 yapı ismi bulunmaktadır. Bunlardan kullanım amacına göre, 111’i dinî, 25’i eğitim, 20’si sosyal, 17’si ticarî ve 14’ü askerî yapılardır. (E. H. Ayverdi, a.g.e., c. 4, s. 420) Günümüzde bu yapılardan sadece 50 yapının izlerini bulabilmek mümkündür. Burada da Avusturya’nın Türk eserlerine karşı başlattığı temizlik hareketi tamamen uygulandığını görüyoruz.
Kosova’da arşiv kayıtlarında toplam 361 vakıf eserinin ismi geçmektedir. Bunlardan 248’i dinî, 41’i eğitim, 27’si sosyal, 422’si ticarî ve 3’ü askerî yapılardır. (Aydın Yüksel, “ Kosova’da Türk Eserleri”, I. Kosova Zaferinin 600. Yıldönümü Sempozyumu, 26 Nisan 1989, Ankara 1992, s. 44-54) Günümüzde ayakta kalan yapıların sayısı 70’dir. Son 1999’daki Sırp işgalinde kısmen tahrip olan yapıların sayısı 30’dur.
Macaristan’da arşiv kayıtlarında toplam 724 yapının ismi geçmektedir. Bunlardan 352’si dini, 127’si eğitim, 179’u sosyal, 31’i ticarî ve 35’i askerî yapılardır. (Ayverdi, a.g.e., C.1, s.271) Günümüzde kısmen veya tamamen ayakta olan yapı sayısı 28’dir. Ayakta olan cami örneklerinden bir kısmı müze, birkaçı kiliseye dönüştürülmüş, geriye kalanları da farklı amaçlar için kullanılmaktadır.
Makedonya’da arşiv kayıtlarına dayanarak 1411 yapının inşa edildiği tespit edilmiştir. Bu eserlerden 884’ü dinî, 208’i eğitim, 221’i sosyal, 75’i ticarî ve 23’ü askerî yapılardır. (Ayverdi, a.g.e., c. 3, s. 349) Makedonya’da Osmanlı idaresinin çekilmesinden sonra özellikle şehir varoşları ile köylerde eski vakıf eserlerin yerine yeni vakıf eserleri inşa edilmiştir. Günümüzde bunlardan ayakta kalabilen vakıf eserlerin sayısı 667’dir. Bu verdiğimiz rakamlar da bizlere Balkanlar’da Türk vakıf eserlerinin en iyi korunan Balkan ülkelerinden biri Makedonya ve Bosna-Hersek olduğu anlaşılmaktadır.
Romanya ile ilgili arşiv belgelerinde toplam 291 vakıf eserinin ismi geçmektedir. Yapıların kullanım amaçlarına göre dağılımı, 179’u dinî, 48’i eğitim, 32’si sosyal, 20’si ticarî ve 12’si askerî yapılardır. (Ayverdi, a.g.e., c. 1, s. 68) Bu eserlerde günümüzde sadece 50’ye yakın yapı gelebilmiştir. Burada ayakta kalabilmiş Türk eserlerinin çoğu Köstence, İsahakça ve Mecitli, Babadağ ve Tulça bölgelerindedir.
Sırbistan ve Karadağ’da ise, arşiv belgelerine dayanarak toplam 1098 vakıf eserinin ismi geçmektedir. Yapıların kullanım amacına göre dağılımı 580’i dinî, 193’ü eğitim, 199’u sosyal, 103’ü ticarî ve 23’ü askerî olarak inşa edilmiştir. (Ayverdi, a.g.e., c. 2, s. 250) TTK adına 2005 yılında yaptığımız envanter çalışmasında Sırbistan’da sadece 86 yapı ayakta kalabilmiştir. Ayakta olan yapıların çoğu Sancak bölgesinde Novi Pazar, Sjenica ve Tutin’de, Kardağ Cumhuriyeti’nde de Podgoriça, Bar ve Rojaj şehirlerindedir. Sırbistan’da Türk eserlerinin mevcut durumu ise yok denecek kadar azdır. Belgrat ve Niş gibi merkezlerde göstermelik olarak 5-6 eser ayakta kalabilmiştir.
Yunanistan’da Türk eserleriyle ilgili ismi geçmektedir. Yapıların kullanımı amaçlarına göre dağılımı, 2673’ü dinî, 504’ü eğitim, 391’i sosyal, 181’i ticarî 22’si askerî yapılardır. (Ayverdi, a.g.e., c. 4, s. 384) Bunlardan günümüze gelebilen yapıların sayısı 300 civarındadır. Ayakta kalabilen yapıların çoğu Türklerin yoğun olduğu Batı Trakya ve Adalar bölgeleridir.
Balkanlar’da 1913’te Türk hâkimiyetinin çekilmesinden sonra, Türk yapılarının büyük bir kısmı zamanla yıkılıp ortadan kaldırılmış; bir kısmı birkaç duvar parçası veya harabe halinde, çok az bir kısmı da eski orijinal veya tamiratlarda değişerek günümüze ulaşabilmiştir. Yapıların büyük bir kısmı yok olmasında değişik tarihlerde vuku bulunan savaşların, yangın ve deprem gibi tabii afetlerin yanı sıra tarihi mirasa sahip çıkması gereken kurum, kuruluş ve kişilerin bilinçsizliğinin de rolü vardır. En önemli sebep ise, Balkan ülkelerindeki yönetimlerin şehir görüntüsünü Osmanlı varlığı ve kültürüne ait yapılardan “temizlemek” maksadıyla şehir imar plânlarının bahane ederek giriştikleri kasıtlı tutumlardır.
Balkanlarda Türk eserlerinin durumuna genel olarak baktığımızda, Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova’daki yapılar, diğer Balkan ülkelerine nispetle daha iyi korunmuş ve bakımlı olduklarını söyleyebiliriz. Balkanlar’da Türk ve Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı Makedonya, Bosna-Hersek ve Kosova’da Türk eserleri kısmi de olsa korunabilmiştir. Türkler’in ve Müslüman’ların azınlıkta kaldığı veya tamamen terkettikleri Sırbistan, Macaristan, Bulgaristan, Karadağ ve Hırvatistan gibi ülkelerde bulunan Türk eserlerindeki tahribat büyük boyuttadır.
Bu ülkelerdeki Türk eserleri ya bakımsız ya da kendi hallerine terkedilmiş durumdadırlar. Burada ayakta kalabilen bir kısım eser de sahipsiz kaldığı için farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Buna örnek olarak, Bulgaristan’da Sofya’da Mahmut Paşa Camii başlangıçta kilise, şimdi müze; Macaristan’da Peç’te Kasım Paşa ve Zigetvar’da Ali Paşa camileri kilise; Yunanistan Kavala’da Süleyman Şah Camii, Girit Adasında Kandilli (Heraklia)’da Melek Ahmet Paşa Camii ve Resmo’da Hünkâr Camii kilise olarak kullanılmaktadır.
Balkanlarda Türk eserleri, Türklerin haklı olarak iftihar kaynağı olmanın yanı sıra, aynı zamanda bölgede yaşayan insanların ve insanlığın ortak mirası ve zenginliğidir. Bu itibarla söz konusu eserlerin korunması, aslına uygun bir şekilde restore edilmesi ve kullanılması için öncelikle Türkiye ve Balkan ülkelerinin ilgili kurumlarının işbirliği içerisinde bulunmaları gerekmektedir. Başlangıçta Balkanlarda envanteri çıkarılmamış Arnavutluk, Karadağ, Yunanistan, Romanya ve Macaristan’daki Türk eserlerinin bir envanterinin çıkarılmasına acilen ihtiyaç vardır. Bunların içinden restorasyona acil ihtiyacı olanların tespit edilip onarılmasına ihtiyaç vardır. Günümüzde bu çalışmalar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı, TİKA, bazı vakıf ve belediyelerimizin özel gayretleri ile yürütülmektedir. Özerk bir birim veya kuruluşun sadece bu işlerle ilgilenmesi durumunda, haliyle eserlerle ilgili bir veri bankası oluşacak ve müdahaleler daha etkin ve hızlı oluşacaktır.