Asırlardır Osmanlının idaresinde olan ve Osmanlının himayesinde huzur ve güven içinde yaşayan Türkler, örf ve adetlerini bugüne kadar devam ettirdiler. Balkan topraklarında binlerce şehidimizin ebedi uykularını uyudukları mezarlıklar ve kabristanlar maalesef tarumar edildi. Balkanlardan Türk izlerini silmek isteyen ve Türkleri zorunlu göçe zorlayan Bulgaristan asırlar boyunca Türklerin başına bela oldu. 1989 yılında Balkanlardan göçe zorlanan binlerce Balkan türkü doğum büyüdükleri topraklardan adeta kopartıldı. Zorunlu göç öncesi çok sayıda Balkan türkü bir ölüm kampı olarak bilinen Belene toplama kampında işkence edilerek isimlerinin değiştirilmesine zorlandılar. İvan, Pavlov, Maria ve Kristin ismi almak istemeyen soydaşlarımızın çoğu Belene kampına gönderildiler.
KANLI SAVAŞLAR OLDU
Tarihe “ 93 harbi” Balkan Savaşlarının en acımasızı Plovdiv kuşatmasıdır. Yani Plevne. Gazi Osman Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu kazanmak üzere olduğu bir savaşı Rusların ve Romenlerin Bulgarlara yardım etmesiyle kaybetmiştik. Bulgaristan topraklarında en kanlı savaş ünlü KOTEL Boğazı’nda meydana geldi. İncelemelerde bulunduğum Kotel boğazı çok dar bir geçit. Yüksek kaya tepecikleri ile adeta bir kale görünümünde. Osmanlı askerlerinin Bulgaristan içlerine ilerlemesini ve yayılmasını önlemek isteyen Bulgar ordusu bu lanet boğazda ordumuzu pusuya düşürdü ve kalleşçe imha etti. Şıpka savaşıda çok kanlı oldu. Plevne savaşında olduğu gibi Osmanlı ordusu bu savaştanda maalesef yenik düştü. Türk ordusunu ancak kalleşlikle, binbir türlü tuzaklarla ve Rusların destek ve katkıları ile mağlup eden Bulgarlar daha sonra sözde bağımsızlıklarına kavuştular, kendi devletlerini kurdular.
SİLEMEDİLER
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Bulgarlar Osmanlının izlerini, eserlerini ve varlıklarını ortadan kaldıramadılar. Bulgarlar zaman zaman soydaşlarımıza karşı harekete geçtiler ve onları zorunlu göçlere zorladılar. Balkan Savaşı’esnasında Edirne’yi işkal eden cani Bulgar ordusu şehirde çok büyük katliamlar yaptılar. Bugün tarihi Kırkpınar Yağlı Pehlivan Güreşlerinin yapıldığı alanda esir aldıkları Türk askerlerini günlerce aç ve susuz bıraktılar. Kahraman ekserlerimiz elleri arkalarından bağlı olmasına rağmen tutuldukları ağaçların gövdelerindeki kabukları yediler ve bir süre sonrada hayatlarını kaybettiler.Bu arada Bulgar caniler askerlerimizin bir kısmını da canlı canlı kör ve derin kuyulara atarak şehit ettiler.Güreşlerin yapıldığı Saray içi mesire alanının yanında yer alan “Balkan Savaşı Şehitleri” mezarlığı Bulgarların acımasızca aç ve susuz bırakarak imha ettiği kahramanlarımızın ebedi uykularını uyudukları yerdir.Nur içinde yatsınlar,mekanları cennet olsun.
Bulgaristan’a gidenler bilir. Kırcalı, Eski Cuma, Rargırat, Rusçuk, Plovdiv, Şumnu, İsperik, Şeytancık, Yeni Zara, Aydos, Burgaz, Yanbolu, Rakitova, Filibe, silis tre ve Bulgaristan’ın çeşitli il, ilçe,belde ve köylerinde yaklaşık 2 milyon 500 bin soydaşımız yaşamakta. Şu anda Bulgaristan Parlemontasında çok sayıda Türk Milletvekili bulunmakta. Hatta Halk ve Özgürlükler Partisi Milletvekili yakan arkadaşım Emel Etem, Başbakan yardımcısı. Bu arada yine aynı partinin Milletvekili Habil’de tarım ve Orman Bakanı olarak görev yapmakta. Bu değerli bakan hem benim, hemde Samandıra eski Belediye Başkanımız Sayın Abdullah Bayram’ın arkadaşıdır. Bir kaza sonuncu eşini vuran Habil Beyin, tazminatını bizzat Sayın Abdullah Bayram, karşılamıştı. Tabi o zaman nereden bilebilirdik ki, yakın arkadaşlarımız olan(10 yıl önce) Emel Etem ve Habil Beyin bakan olacaklarını. Gelelim konumuza. Bulgaristan’da kendi yağı ile kavrulan soydaşlarımız, bizim Balkanlardaki varlıklarımız ve bekçilerimiz olarak yaşamlarını devam ettiriyorlar.
CADILARIN VARLIĞI İSPATLANDI
Burada ilginç ve ürkütücü bir konuyu okurlarıma aktarmak istedim. Tırnova cadıları belgelerle ispat edilmiş bir olay olarak tarihe geçmiş.
Yazar Reşat Ekrem Koçu’nun tarihimizde garip olaylar isimli kitabında bahsettiği 19.yy da şu an Bulgaristan sınırlarında kalan Tırnova ilimizde meydana gelen garip olayın kahramanları,devrin Tırnova mutasarrıfı İstanbul’ a yazdığı mektupta şehirde geceleri cadıların görüldüğünü,evlere saldırdıklarını,yağma yaptıklarını ve çok korkunç görüntülü yaratıklar olduğunu görgü tanıklarının ağzından anlatmaktadır.Daha sonra yörede cadı avcılığı yapan bir Rumun çağrıldığını,kendisinin şehir mezarlığında garip aletlerle araştırma yaptığını ve 8 ay kadar önce ölen iki yaşlı yeniçeri eskisinin mezarını işaret ettiğini söyler,adı geçen yeniçerilerin mezarları açılır ve iki sininde tırnakları,saç sakalları uzamış ve korkunç bir görüntüde mezarda oldukları tespit edilir.Daha sonra Rumun isteği ile cesetlerin yakıldığı ve böylece cadılardan kurtulduğu söylenmekte.Olay gerçektir.İster inanın,ister inanmayın.