... Oynaşır balıklar deniz dalgalı
Bugün Varnacığın başı belâlı...
Bir Türküden
"Şehrin Türk merkezi Musallâ idi. O, aynı adı taşıyan bugünkü meydandan daha geniş değildi. Fakat bir zamanların "Musallâ"sı nasıl da rengarenkti. İki kubbemsi ve dallı selvi gür akan çift kurnalı eski çeşmeyi gölgeliyordu. Çeşmenin yanında mermerden yapılmış musallâ duruyordu; iki taş kolonun üzerine serilmiş büyük ve düz bir mermer taşı. Orada Türkler önde gelen cenazelerine okuyorlar, - Allah'a teslim ediyorlardı - mus-Allah. Meydanın adı da buradan gelmekteydi. [Bu yanlış bir izah, çünkü kelimenin kökü 'salâ' - dua ve namaz olup, namaz kılmaya müsait açık yer, cenaze namazı kılınan yer anlamındadır.] Dallı selviler altına ağaç sandalyeli masalar dizilip, beyler burada kahvelerini yudumlamakta ve nargile içmekteydiler, Ramazan'da ise zurna ve davullarla burada sabahlamaktaydırlar. Bayramı da burada kutlayıp, bir de meydanda güreş tertip ederlerdi." Bu sözler tanınmış Bulgar yazarlarından Anton Straşimirov'a ait. Bu ifadeler, Osmanlı'dan arda kalan mirasın Varnaâ'daki portresini, Rumeli Türklüğünü tasvir eden bir kesiti yansıtıyor.
Malûm, şu anda Varna bu sözü edilenlerden çok uzak. Ama buna rağmen bir şeyler kalmış, aynı zamanda bu derin izler esas alınarak yeni bir yapılanmadan da söz edilebilir, her ne kadar emekleme aşamasında olsa bile...
Karadeniz'in sahilinde yatan Varna şehri gidip görülesi bir yer. Tarihi dokusuyla birlikte çağdaş dünya düzenine de ayak uyduran şehrin fotoğraf karelerine kaydedilecek epey yeri var. Şehri dolaştığımızda görebileceklerimize, makinemizin hafızasına kayıt edebileceklerimize geçmeden önce Varna'nın tarih denizine dalıp dalgaların götürdüğü yerlere bir gidelim.
Varna, İslâm'a, Türklüğe bağrını 1444 yılında açtı. Şanlı Karaca Paşa'nın dillere destan cenkleri ve Sultan II. Murad'ın obinlerce neferden oluşan haçlı ordusuna karşı takip ettiği ince harp sanatı sayesinde bu tarihten itibaren liman şehri İslâm'ın rengini almaya başladı. Ve İslâm ordusunun sahip olduğu yapıcı medeniyet anlayışı sebebiyle şehirde kısa bir zamanda onlarca kamu yararına olan yapı - hamam, mektep, medrese, imaret, han, cami, tekke, çeşme - kuruldu. Günden güne minarelerin sayısı arttı. İslâm'ın engin hoşgörüsü neticesinde susuzluktan kavrulmuş gönüller İslâm pınarından doyasıya içerek huzur ve sükûna kavuştu.
17. yüzyılda Balkanlar'a yaptığı seyahat esnasında Evliya Çelebi Varna'ya uğradığında 41 cami ve mescit müşahade edip Seyahatnâme'sine kaydetmiştir. Fakat Osmanlı ordularının daha sonraki asırlarda günden güne kayıp vermeye başlamasıyla minarelerin ucundaki hilâl, denizin öte tarafındaki Rusların gözüne batmaya başlamış ve 1828-1829 yıllarındaki Rus-Türk Savaşı'nda şehirdeki bir çok İslâm eseri yakılıp yıkılmıştır.
Bu alaboradan kısa bir zaman sonra Sultan II. Mahmut şehrin yeniden imarını emretmiş ve bunun sonucunda askerî kışla, birkaç cami, kale duvarları vs. tamir edilmiştir. 1837 yılında Rumeli'yi ziyaret ettiğinde ise Sultan, deniz yoluyla geldiği için ilk olarak Varna'ya ayak basmıştır. Bunun anısına Musallâ meydanında bulunan şehrin en büyük çeşmesine II. Mahmud'un imar çalışmalarını medh ü senâ eden yüksekliği 5.33, yüksekliği ise 3.93 metre olup 46 satırdan oluşan bir kitabe hakkedilmiş, levha asılmıştır.
Ne yazık ki, savaşa kadar var olan bütün camileri onarma imkanı olmamıştır. Fakat herşeye rağmen Varna'nın Türk idaresinde bulunduğu son dönemlerde şehirde 20 dolayında cami faaliyet göstermektedir. Varna camilerinin bir kısmının isimleri şunlardır: Abdurrahman Efendi Camii, Ahmed Paşa Camii, Çavuşzâde Camii, Osman Paşa Camii, Kavaklı Camii, Kale Camii, Hacı Ali Camii, Teşvikiye Camii, Küçük Hoca Mescidi, Hayriye Camii, Tekke Camii, Subhşâh Hâtun Camii, Aziziye Camii vs.
Ekrem Hakkı Ayverdi'nin verdiği bilgilere göre, şehirde camilerin yanı sıra Pîr Can Baba Zaviyesi, Hacı Ahim Tekkesi, Hacı Yazıcı Zaviyesi, Abdurrahman Efendi Zaviyesi, Pîrî Paşa Medresesi ve Mektebi, Kürd Ali Medresesi, Alaca Hasan Efend Medresesi ve Mektebi, Hacı Şaban Efendi Medresesi, Seyyid Ahmed Efendi Medresesi, Hüsrev Kethüdâ İmareti, Nâib Ahmed Efendi Köprü ve Çeşmeleri, Pîrî Paşa Hamam ve Çeşmeleri de bulunmaktadır.
Yukarıda adı geçen mekteblerden birinde meşhur Türk edibi Muallim Naci de okumuştur. Annesi Varnalı olan Naci çocukluğunu orada geçirdiği için daha sonraki yıllarda tâ 1950'lere kadar okulun adı Muallim Naci Türk Mektebi olarak geçmiştir. Tanınmış araştırmacı ve pedagog Osman Nuri (Peremeci), Türkiye'ye iltica etmek zorunda kalıncaya kadar bu okulda öğretmenlik ve müdürlük yapmıştır.
Burada şu önemli hususu da kaydetmeden geçemeyeceğim: Hayırseverlik sadece Osmanlı dönemine has bir meziyet değil. Göç dalgalarının durmadan Anadolu'ya attığı Bulgaristan Türk eşrafından bu topraklarda nâdiren kalabilen zevat da hayır da yarışmıştır. Nitekim 1920'li yıllarda Varnalı Hacı Ömer Bey, günümüz değeriyle milyonluk diyebileceğimiz mal-mülkü Müslümanların hayrına Allah için vakfetmiştir.
Varna'nın geçmişine yönelik böyle bir retrospeksiyon portresinin ardından terkrar günümüze dönelim.
Bugün Varna'da üç cami çalışmaktadır. İkisi Osmanlı yadigârı - Aziziye ve Hayriye camileri, biri de 2005 yılında yapılıp faaliyete geçen Sessevmez (Asparuhovo) Camii. Eski camilerin her ikisi de merkezde bulunmaktadır. Aziziye Camii beş vakit namaza için açık olup Cuma namazlarının da kılındığı yerdir. "Angel Georgiev" sokağında 25 numaralı yapıdır. Cami bakımlı, hayırseverlerin yardımlarıyla kalorifer sistemi kurulmuş ve gasilhanesi bulunmaktadır. "Dunav" No 1'de bulunan Hayriye Camii ise sadece namaz vakitlerinde açılmaktadır. Camiin bir odası encümenliğin yazıhanesi olarak kullanılmakta, arkadaki odalarda ise imam ikamet etmektedir. Camiye bitişik 20 m2 bir yer işlik olarak kiraya verilmiştir. Sessevmez Camii Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin maddi desteğiyle yapılmış küçerek hoş bir camidir. 100 dolayında cemaatin namaz kılabileceği camide Kur'ân kursu yapılabilecek güzel ve geniş bir oda, en yeni istemlere uygun bir gasilhane bulunmaktadır. Kılmış olduğumuz öğle namazında yaklaşık 15 kişinin hazır bulunduğu camiin açılışı biraz aceleye getirildiği için ne yazık ki epey nem almış bulunmaktadır.
Yukarıda sözünü ettiğim tarihî yapıların ve vakıf binalarının pek çoğunun yerinde bugün yeller esmektedir. Ayakta kalabilenlerin ise durumu içler acısı; bir kısmı devletçe işgal edilmiş, bir kısmı hain ellerce satılmış... Müslüman halkın hizmetinde olan tek bir bina bulunmaktadır. Hayriye Camiinin hemen yanında bulunan büyük bir yapı kiraya verilmiş ve Varna Cemaat-i İslâmiyesi bütçesinin ana damarını teşkil etmektedir. Ancak dikkat çeken bir husus şudur: Edindiğimiz bilgilere ve yaptığımız gözlemlere göre, 60-70 yıl öncesi Hayriye Camii'nin etrafı tamamen vakıf binalarıyla çevriliymiş. Şu andaki Gabrovo ve Tsaribrod sokakları yaklaşık 100 metre hep vakıf binasıymış.
Kalpleri sızlatan bu acı tablo yıllardır Müslümanlar üzerinde oynanan oyunların sonucu ve açık bir göstergesidir. Buna da rağmen, Varna günden güne yenilenmeye, İslâmî bakımdan yeşermeye meyilli gözükmektedir. Bundan sonra yapılacak daha sistemli, koordineli ve kontrollü çalışmalar Varna'daki dalgaları durduracak ve başındaki belâyı savma imkanı doğuracaktır.