|
|
|
|
|
|
|
|
Akyazili Sultan ve Tekkesine Folklorik Bir Yaklasim 223
Tarih: 14.04.2006 Saat: 20:49
Konu: Genel
AKYAZILI SULTAN VE TEKKESİNE FOLKLORİK BİR YAKLAŞIM
Dr. Aynur KOÇAK
Bu çalışma, bir Bektaşî dervişi olan ve 15. yüzyılda yaşadığı sanılan Akyazılı Sultan’ın adı, menkabeleri ve tekkesi hakkında folklorik bir yaklaşım çabasıdır. Bu Bektaşî dervişi hakkında anlatılan menkabelerde “ağaç kültü”, “bereket getirmek”, “hastaları iyileştirmek” gibi İslâm öncesi motiflere de yer verilmiştir.
ABSTRACT
This work is a folklorie approach to Akyazılı Sultan’a Bektashi dervisch believed to have lived in the 15th century, this name, his hagiography and his tekke (monasstery). In the legends told of this Bektashi dervish pre-Islamic motifs such as “tree cults”, “furtility”, “healing the seek” appear.
Anahtar Kelimeler: Akyazılı Sultan, Menkabe, Eski Türk İnançları
Key Words: Akyazili Sultan, Hagiography, Old Turkish Beliefs
GİRİŞ
Ömer Lütfi Barkan, “İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Dervişleri ve Zaviyeler” adlı çalışmasında, XVI. yüzyıl başında kaydedilmiş nüfus ve toprak sayım sicillerine dayalı 225 belgeden hareketle Osmanlı İmparatorluğu’nun yayılmacı kahramanlık yıllarında, dervişlerin yalnızca coşan ve kendinden geçen ermişler olmadıklarını, üzerinde oturulmayan topraklara gelip yerleşerek tarıma, hayvancılığa yöneldiklerini ve yerleştikleri bölgelerin kırsal ekonomisini tümüyle elleri altında bulundurduklarını göstermiştir. Rumeli’deki Türk yayılışının Anadolu’dan uzanan zengin bir tesis zincirinin en muhteşemlerinden biri de Akyazılı Sultan Tekkesi’dir.
Bu çalışmada, söz konusu tekke ve bu tekkeye adını veren Akyazılı Sultan’a folklorik açıdan yaklaşılarak sözlü-yazılı kaynaklarda yer alan bilgiler doğrultusunda değerlendirmeler yapılacaktır.
I. “AKYAZI” ADI
(i) Yer adı olarak: Akyazı, Anadolu’da yer adı olarak karşımıza çıkıyor. “Ak” kelimesinin, çeşitli ekler getirilerek ve bazı kelimelerle bileşik isim oluşturularak pek çok yere ad olduğu görülmektedir [1]. Anadolu’da ilçe ve köy adı olan “Akyazı”, aynı zamanda mahallelere de ad olmaktadır [2]. Amasya, Bolu, Çankırı, Çorum, Erzincan, Erzurum, Kırıkkale, Malatya, Mardin, Trabzon illerinin Akyazı adlı köyleri bulunmaktadır [3]. Belde olarak, Trabzon ili Akyazı beldesi, mahalle olarak Ordu ilinin Akyazı mahallesi, ilçe olarak da Sakarya ilinin Akyazı adıyla anılan bir ilçesi vardır. İncelememizin konusunu oluşturan Akyazılı Sultan’ın bu ilçeyle ilgisinin olduğu sözlü ve yazılı kaynaklarda belirtilmektedir.
Coğrafî terim olarak “yazı” ova, düzlük anlamına gelmektedir. Akyazı’nın Osmanlılarca fethine değinen değişik tarih kitaplarında Akyazı için, “Ehiyazı, Yazı Ovası, Akyazı Nahiyesi, Akova” adları geçmektedir [4].
Akyazı 1944 yılında çıkarılan bir kanunla Kocaeli vilâyetine bağlı bir kaza oldu. 1954’te Sakarya’nın vilâyet olması sebebiyle de Sakarya’ya bağlandı. Kasabanın kuzey batı yamacında Keremali Dağı bulunmaktadır. Bedri Noyan, Akyazı ilçesinden söz ederken “Keremali” adının ilginç olduğu üzerinde durmaktadır [5]. Sözlü kaynaklara göre bu dağın adı “Akyazılı Sultan Dede”nin kardeşinin adıdır. Kişi ve yer adları birbirleriyle yakından ilişkisi olan iki terimdir ve kişi adından yer adı, yer adından kişi adı verilerek canlı ya da cansız varlıklar adlandırılmaktadır [6].
(ii) Cemaat adı olarak: Başbakanlık arşiv belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğu içinde “Akyazı, Akyazılı, Akyazılu” adıyla cemaat bulunmakta ve bunların yerleşme yerleri “Ahyolu Kazası (Silistre Sancağı), Silistre, Bayramlı Kazası (Karahisar-ı Şarkî Sancağı), Birgos Kazası (Silistre Sancağı), Kocaeli Sancağı” [7] olduğu belirtilmektedir. Bugün Kars ilinde çok küçülmüş bir Akyazılı Türkmen oymağı bulunmaktadır [8]
(iii) Sözlü kaynaklara göre: Akyazı kelimesi sözlü kaynaklara göre “ak” güzel, parlak, iyi anlamında; “yazı” ise kader, talih, yazgı anlamında kullanılmış ve bu birleşik isim güzel yazgıyı karşılamıştır.
(iv) Terim olarak: Bektaşîliğe rakıyı Akyazılı’nın soktuğu, hatta mecazî olarak içkinin “akyazılı” sözcüğüyle ifade edildiği çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Birge’nin Bektaşî dervişleriyle ilgili çalışmasında “akyazı” kelimesinin karşılığı olarak “rakı, bir çeşit içki” denmektedir [9]. Bazen beyaz şaraba da Akyazılı denildiği rivayet edilir [10]. Bektaşilerce Akyazılı, hem bir Bektaşi dervişidir; hem de rakıya verilen addır.
Tarikata girmek isteyen kişiyi sınamak için “dem” denen rakıyı muhabbet meclisine sokan bu zattır. Bektaşîler “zâhir” dedikleri Bektaşî olmayanlar arasında birbirleriyle konuşurlarken, meselâ, “dün akşam filan kişide mihmandık, Akyazılı gördük” derler ve rakı içtiklerini anlatmış olurlar.
Muhabbet sofrasına oturulduğu zaman baba, yahut eski bir Bektaşî tarafından çekilen gülbankta “ Nûr ola, sırr ola, Akyazılı Sultan gücümüz-bekçimiz ola” denerek bu zâtın adı anılır [11]. Muhabbete başlanırken dem, üçlendikten, yani meze almaksızın, birbiri üstüne üç kadeh susuz rakı içildikten sonra, çekilen gülbankta da yine Akyazılı’nın adı vardır [12].
II. AKYAZILI SULTAN’IN HAYATI A. Akyazılı Sultan’ın Menkabevî Hayatı
(i) Sözlü kaynaklara göre; “Havaların çok soğuk ve kasvetli olduğu bir gün, bir aslan sırtında yöreye doğudan gün ağarırken gelen veli ve kardeşleri ile her şey değişmeye başlamış. Bu evliya ve kardeşleri doğudan batıya yol aldıkça, hava o güne kadar görülmedik bir biçimde yöreyi aydınlatmış ve ısıtmış. Onun gelişi ile güneşin yaydığı aydınlık ve parlaklık, yöredekilerin sıkıntılarını almış, yörenin yazgısı değişmiş. Aslan üzerinde yol aldığı her yerde aşağıdan yukarıya doğru yeryüzü aydınlanmış. Yöre bu aydınlık yüzlü evliyaya insanların yazgısını değiştirdiği için; “Akyazılı Sultan” demiş, mertebesinden dolayı da “dede” olarak anmıştır.
Akyazılı Sultan Dede’nin ve altı kardeşinin yöreye Horasan’dan geldiği söylenir. Ahmet Yesevî Hazretleri ve Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’nin yolunu takip eden evliya/eren olduğu halk arasında yaygın kanıdır. Akyazı ilçesi ve çevresinde kaldığı ve yörenin onun adı ile anıldığı, hatta kardeşlerinin yörede kaldığı türbelerinin de burada bulunduğu söylenmektedir. Akyazılı Sultan Dede’nin kardeşleriyle ilgili bilgiler şu şekildedir:
1.Selman/Salman Dede: Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde Karasu yolu üzerinde Çamdağı mevkiindedir. Bugün de ziyaret edilen türbenin çevresinde yılın belli bir günü, Selman Dede etkinlikleri (7 Temmuz) adı altında “hayır pilavı” dağıtılmaktadır.
2. Erenler/Eren Dede: Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde bir köprü başındadır. Burası Dereboğazı Mahallesi’ne bağlı bir mevkiidir.
3. Sarı Dede: Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi Mahmutbey Mahallesi 62 Evler Bağdat Caddesi’ndedir.
4. Keremali Dede: Türbe, Sakarya’nın Hendek İlçesi Keremali Dağı’ndadır. Mevkii olarak Göksu Köyü yakınındadır. Dağa adını veren evliya için yılda bir etkinlik düzenlenir: Keremali Dede etkinlikleri (15 Ağustos).
5. Hıdır Dede: Türbesi, Sakarya’nın Taraklı İlçesi’nde Hıdırlık Tepesi’ndedir. Burada her yıl Haziran ayının başında “Hayır Pilavı” dağıtılmaktadır: Hıdır Dede etkinlikleri (1-2 Haziran).
6.Vahap Dede: Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde Karadere Köyü yakınlarındadır.
Bölgede yapılan alan araştırmasında Akyazılı Sultan Dede türbesine ya da onun yöreden ayrılışına dair bir bilgiye rastlanmadı [13].
(ii)Yazılı kaynaklara göre;: Seyahatname’de Akyazılı Sultan’la ilgili olarak iki menkabe yer almaktadır.
Akyazılı, Pravadi’de Müslüman olan Dobruca kralından izin alarak Batova vadisinde yerleşmiş ve burada bir gün kebap yedikten sonra ağaç dalından yapılmış kebap şişini yere sapladığında “be emr-ü Hüda bir kestane ağacı h’asıl olup ol an meyve verir” bunun üzerine Aziz hazretleri buyuyrurlar ki “bu ağacın meyvesi kendi yurdumuzun koruğudur, bunun sâyesi de mekânımızdır” [14] der ve bu ağacın dibinde kırk yıl ibadet eder. Evliya Çelebi, hâlâ duran bu ağacın yumurta iriliğinde at kestanesi verdiğini, sancısı ve kızıl kurt arız olan atlara bu kestaneden yedirildiğinde derhal iyi olduklarını belirtmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Akyazılı Sultan tekkesine bir sıtma nöbeti içinde geldiğini ve burada sandukanın yeşil örtüsü altında uyuduktan sonra şifa bulduğunu yazar [15].
Evliya Çelebi’nin aktardığı ikinci menkabede Akyazılı, Orhan Gazi zamanından II. Murad devrine kadar yaşamıştır. Akyazılı Sultan, Gazi Mihal oğullarından Arslan Bey’in yanında bulunmuştur. Evliya Çelebi’nin Akyazılı’yı sırtında taşıyan ve gücünü hiç yitirmeyen Arslan Bey’le ilgili anlattığı menkabe şöyledir: “Azîz-i merhûm haytında bir cânibe teveccüh etse mezkûr Arslan Beğ’e süvar olup dağ u râğ u bâğ u deşt u sahrâ geşt ederek ba’zı zaman gazâya gidermiş. Arslan Beğ’e ba’zı fukarâlar su’âl ederlermiş kim “Sultânım azîz hazretleri sizi eğerleyüp süvâr oldukda bizler piyâde cenâb-ı şerîfinize yetişemeziz. Bu ne sırr-ı Hudâdır?” dediklerinde Arslan Beğ buyururlarmış kim “Vallahi ben de ana hayrânım ki Cenâb-ı Bârî baba bir kuvvet-i kâhire verir kim kendimi gayri gûne bulurum ve aslâ yorulmak nedir bilmem” derlermiş[16]
Akyazılı Sultan, vefat ettiğinde Arslan Bey, onu kestane ağacının alt tarafında defnettirerek üzerine kubbeli bir türbe ve yakınına da eşiz bir tekke yaptırmıştır. “ Niçe bin böyle keşf u kerâmetlerden sonra Akyazılı Sultân, Murâd Hân-ı Sânî asrında Dâr-ı bâkîye irtihâl edüp mezkûr at Arslan Beğ azîz-i-i mûmâileyhi merkûm kestane şeceri altında defn edüp üzerine ol kubbe-i pür-envârı binâ edüp mukâbelesine bir âsitâne-i Bektâşiyân inşâ eder kim bu atlas-ı gerdûnda lâ-nazîrdir[17].
Akyazılı Sultan’ın yaşamına ilişkin diğer yazılı kaynak da “Demir Baba Vilâyetnâmesi”[18]dir. Bu Vilâyetnâme’ye göre, Akyazılı Sultan, Otman Baba’dan hilâfet alarak posta geçmiş, kendisinden sonra da Demir Baba onun postuna oturmuştur. Demir Baba Vilâyetnâmesi’ne göre, Demir Baba’nın babası Hacı adında bir zattır. Vilâyetnâme’de bu kişiden şöyle söz edilir: “...Âl-i Osmân’a bir padişah geldi. Nâmına Sultân Süleyman derlerdi. Ve ol Hünkârın bir kutb’u vardı. Ve ol kutb’un ismine Akyazılı Baba derlerdi (Kaddes-Allah-u sırrah-ul azîz). Ve Akyazılı Baba Sultan her nereye seyahât tarikıyla gitse Hacı Dedeye süvâr olur ve benim Rûm Abdâlım deyüb hoşca tutardı”[19]. Hacı, sırtına semer vurup Akyazılı Sultanı bindirerek Bağdat çöllerine, Alaman diyârına, Budin iline taşırmış. Birgün Akyazılı Sultan, Hacı’yı evlendirmek ister. Hacı, yaşlı olduğunu ve ondan ayrılmak istemediğini söyler. Akyazılı: “ -Sen evlenmezsen, koçlanmazsan ya Karademir nereden gelir?”[20] der. Hacı ile Turan Halide’nin kızı Zâhide Dürdâne Hatun Bacı evlenir, Demir Baba doğar. Yıllar sonra Akyazılı Sultan, kutupluk postunu Demir Baba’ya teslim eder. Buna ilişkin Vilâyetnâme’deki ifadeler şöyledir: “ Demir, al kutupluk postu sana kutlu ola. Al emânetin, hak senindir, demiş. Demir Baba filhâl varır, mübarek elin öper, Akyazılı Sultan, Demir Baba’nın başın sığar, arkasın yapır (sıvazlar), “Kutlu ola” deyüp gülbenk eyler. Andan kendi kendiyle söylenmeye başlar. Rıhlet idüp emanetin Tanrı’ya teslim eyler”[21] .
B. Tarihî Hayatı:
Evliya Çelebi, Akyazılı Sultan’ı Ahmed Yesevî’ye bağlamakta, onun Hacı Bektaş-ı Velî’nin halifelerinden olduğunu söylemekte, önce Bursa’ya oradan da Rumeli’ye geçtiğini bildirmektedir [22].
Hasluck, “Bektaşilik Tedkikleri” adlı çalışmasında Balçık yakınlarındaki büyük tekkeden söz ederken burada yatanla ilgili olarak, “Hafız Halil Baba”, veya “Ak Yazılı Baba” olub Hıristiyanlarca da “Aya Atanoş” [23]olarak tanındığından söz etmektedir .
Bedri Noyan, Akyazılı Sultan’la ilişkili olarak yaygın olan söylentiden söz etmekte, Hacı Bektaş Velî’nin ardıllarından olduğu ve asıl adının İbrahim olduğunu belirtmektedir. Otman Baba’nın yol evlâdı olan Akyazılı Sultan, onun Hakk’a yürümesiyle (H.882-883) yerine geçmiş, H.901/ M.1495’de bir kutup olarak ünü çevreye yayılmıştır. [24]
Abdülbaki Gölpınarlı ise, onu Hurufi dervişler arasında göstermektedir. Hurufî şair Nesimi, onun halifesi Râfiî, Abdülmecit, Akyazılı İbrahim, İbrahim’in mensubu Yeminî, Muhyiddin Abdal, Kaasımî Hurufi dervişleri arasındadır [25].
Bir çalışmada Akyazılı’nın XV. yüzyılda yaşadığı bildirilmekte fakat onun Hacı Bektaş dönemine indirilmesini, düşüncesiyle olan bağından kaynaklandığı şeklinde değerlendirilmektedir [26].
Akyazılı Sultan’ın adına Bektaşi şairlerinin şiirlerinde de rastlanmaktadır. Yeminî’nin H.925 /M.1519’de yazdığı “Fazîlet-Nâme”’den H.883/M.1478’de vefat eden Otman Baba’nın yolunu tutanlar tarafından kutup tanınan ve Akyazılı Sultan adıyla anılan İbrahim-i Sânî’nin H.901/M. 1469’da zâhir olduğunu, yani doğduğunu, yahut Otman Babalılar tarafından kutup tanındığını anlaşılmaktadır.
Yeminî’nin “Faziletnâme” adlı eserinde Otman Baba’nın yerine Akyazılı Sultan’ın “Kutb” [27] olduğuna ilişkin şu mısralara rastlanılmaktadır:
Sekiz yüz seksen üç olunca hicret
Dem-i fânîden o Şah etti rıhlet
Hüsam Şah idi ismiyle o sultan
Ganî Baba der idi bazı insanNişan u kisveti seb’al-mesânî Yerine Kutb İbrahim-i sânî
Resulün hicretinden anla âhirDokuz yüz bir içinde oldu zâhir Adı Akyazılı Sultân’dır Kutb
Ki şimdi âleme ol cândır Kutb[28]
Muhyiddin Abdal [29]’ın bir nefesinde:
Bize ser-leşker olmağa
Şâh-ı kerem Alî gerek
Mürşiddir rehber olmağa
Âdem Akyazılı gerek ......
Muhyiddin derviş olmağa
Ölmezden öndin ölmeğe
Bir kişi nasîb almağa
Edeb erkân yolu gerek[30]
şeklinde geçer.
Âşık Mihmânî’ye ait başka bir şiirde de “Akyazılı” önemli bir Eren olarak anılır:
Niyaz eyledim ben gülbeng urana
Mürşid huzurunda darda durana Oniki İmamın yolun sürene
Arzulayıp size geldim ErenlerPîr Sultan sıdk ile açtı meydanı Pest ettiler Akyazılı Sultanı
Nûş eylesin gelsin Âşık Mihmânî
Arzulayıp size geldim Erenler[31]
Ruscuk’lu Zarîfî divanında:
Gamla gidip dili şâzlı
Erenler içinde nâzlı Balçık’daki Akyazılı
Maksûduma irgör beni[32]
Çeşitli nefeslerde Akyazılı Sultan’dan ve dergâhından bahsedilmektedir:
Akdenizi seyr eyledik yalıdan
Böyle aldık nasihatı Uludan
Tanrıdağı kurbu Kızıl Veli’den
Görünür İmam evleri görünür
Senin âşıkların geçti râhından
Korkmaz mısın âşıkların âhından
Akyazılı Sultan’ın dergâhından
Görünür İmam evleri görünür[33]
Fuad Köprülü, bir Bektaşî risalesinde Akyazılı adına iki ayrı Tercüman ile bir Gülbang’a rastladığından söz etmektedir [34].
III. AKYAZILI TEKKESİ
Akyazılı tekkesi, Osmanlı devri Türk sanatının klâsik çağında inşa edildiğinden Türk tekke mimarisinin oldukça eski örneklerinden [35] ve Anadolu’dan uzanan zengin bir tesis zincirinin sadece bir halkası ve en muhteşemlerinden biridir. Akyazılı Sultan âsitanesi [36] XV.-XVI. yüzyıllardaki Rumeli’de Türk yayılışının bir hatırasıdır. Bu tekke Bulgaristan’ın Varna şehrinden Balçık kasabasına giderken Hacıoğlu Pazarcığı’nın (Şimdi Dobriç) Obroçişte köyünde bulunur [37].
Yazılı kaynaklarda Akyazılı Tekkesi’nden ilk söz eden Evliya Çelebi’dir. XVII. yüzyıl ortalarında bu yerleri gezen Evliya Çelebi, tekkenin o zamanki durumunu şöyle dile getirir: Tekkenin tarlası, değirmeni, hayvanı, tek sözle çok malı mülkü; 100 kadar dervişi vardır. Taşlar post döşelidir. Dervişler post üzerine oturur, kaşık, baston, tarak yaparlar ve akşamları ise 300 kandilin ışıkları altında ibadet ederler. Tekke’nin kazanları her gün kaynar, gelen geçen yolculara sofralar konulur. Her konuğun Tekke’de en çok üç gün kalmaya hakkı vardır [38].
Ö. Lütfi Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri adlı çalışmasında “Evkaf-ı zâviye-i zeynü’l-meczûbîn merhum Akyazılu Baba....der nâhiye-i Varna der livâ-i Silistre” başlığı ile bu zâviyeye mensup beş “nefer” dervişin adlarını vermektedir [39].
Akyazılı tekkesi, biri türbe, diğeri imaret olmak üzere iki binadan oluşur. Türbe, yedi duvarlı sağlam bir binadır. Dört köşe taşlardan yapılmıştır. Kubbesi, kurşun tenekelerle örtülüdür. Tavanın altı süslüdür. Akyazılı’nın mezarı bu türbe içindedir. İmaret de türbenin 50 metre kadar kuzeyindedir ve bu da yedi köşelidir. Bir köşesinde büyük bir ocaklık vardır [40].
1920’de Yaş (Jassy) Üniversitesi Profesörü O. Tafrali’nin tekkeyle ilgili tespitleri şu şekildedir: “Düzgün kesme taşlarla yapılmış olan yapıda temiz bir işçilik görülmekte mimar ve ustaları takdir edilmektedir. Kanaatimizce bu eser Romanya’da bulunan Müslüman yapılarının en önemlisidir”[41].
M. Kâmil Dürüst, Vakıflar Dergisi’nde “Bulgaristan’da Akyazılı Sultan Tekkesi” adlı yazısında tekkenin son durumuyla ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: “ Varna civarındaki bu Müslüman- Türk mimari eserine asfalt bir yoldan arabayla yarım saatte gidilir.Yol üzerine yeni yapılmış bir duvarı, set üstünde bir alanı vardır. Ağaçlandırılmış, çiçekler dikilmiştir. Ama genellikle bakımsızdır. Üst duvar kısmen yıkık durumda görülür. Giriş yolunun başına Bulgarca bir levha konarak Tekke’nin kime ait olduğu ve türbede kimin yattığı açıklanmıştır”[42].
Semavi Eyice, Akyazılı türbesinin kayda değer iki özelliğinden söz etmektedir. Bunlardan birincisi, girişinde kubbeli bir mekânın olmasıdır. Bunu “velî’lere ait türbe”lerin bazılarında bulmak mümkündür. Akyazılı türbesinin çok önemli bir özelliği “yedi köşeli bir plân”a göre inşa edilmiş olmasıdır. Burada, özellikle Bektaşîler arasında çok yaygın olan üç, beş, yedi, on iki, kırk sembolünün mimariye aksettirilmiş bir belirtisi ile karşılmaktadır. [43]
İrene Melikoff, Edirne’nin kuzey-batısında, Hasköy’de (bugünkü Haskovo), Otman Baba Bektaşi Tekkesi’sinde ve Akyazılı’da, İbrahim Baba Tekke’sinde; yedi hizmet (yedi görev), yedi post (bu hizmetleri yapanların üzerine oturdukları koyun postları) ve yedi dem (törenlerde içilen rakı ya da şarap tas’ı) yer aldığını belirtmektedir [44].
Çek tarihçi C. Jireçek (öl.1918)’in Akyazılı Sultan Tekkesi’yle ilgili anlattığı rivayet şöyledir: “Akyazılı Sultan, Hıristiyanların azizi Athanasius’dan başkası değildir. Civar köylüler kaybolan hayvanlarını onun kerameti ile bulmaktadırlar. Fakat Jireçek’in alay ederek belirttiğine göre önceleri sadece İslâmların hayvanlarını bulan aziz artık Hıristiyanlarınkinde de kerametini göstermektedir. Müslüman ve Hıristiyan köylüler buraya hediyeler, nezirler vermekte ise de kilise bunu önlemiş. Jireçek gördüğü sırada türbe’de sandukanın yeşil örtüsü, Kur’anı, şamdan ve kandilleri henüz duruyor ve humma’dan kurtulmak için şifa umanlar etrafını dolaşıyorlar idi. Fakat esas âsitane binası harabe halinde idi” [45] .
Bektaşîler üzerine çalışmalar yapan Hasluck, bu tekkeyle ilgili bilgi verirken 1914’te Varna’da İngiliz konsolosunun tespitlerini aktarır: “Tekkenin bulunduğu köyün papazı, Balkan harbi sarasında tekkeyi ve türbeyi tamamen Hıristiyanlaştırmak için türbenin tepesine bir haç dikmiştir. Ancak bu durum uzun sürmemiş, 1914-18 harbi sırasında Rumenler tarafından Akyazılı işgal edilince yine hilâl dikilmiştir”[46].
Semavi Eyice, Akyazılı Tekkesine ilişkin araştırmasında, bir dönem Akyazılı Sultan’ın Hıristiyan azizi Athanasius (Sveti Tanaş) olarak kabul edildiğini belirtir [47]. Müslüman ve Hıristiyan köylüleri buraya gelip hediyeler ve nezirler verirlermiş. “Hayvanların ve çobanların koruyucusu” Aziz Athanasius’un makamı olduğuna dair rivayetler çeşitli yayınlarda yer almaktadır [48] . Hastalar burayı ziyaret edip bir gece kalırlar ve hasta uzuvlarını türbenin içindeki bir deliğe sokarak şifa beklerler [49].
İrene Melikoff, eski bir Bektaşî tekkesi olan Akyazılı Baba Dergâhı’nın hâlen ziyaret edildiğini belirtmekte ve ziyaretiyle ilgili olarak şunları söylemektedir: “Ziyaret ettiğimde velî’nin mezarı üzerinde ve eski Meydan evi’nin yanındaki yaşlı dut ağacının üstünde, henüz yeni erimiş mum kalıntıları vardı ve hâlâ yaşayan eski bir inanışın (culte) tanıkları olan kurdele ve bez parçaları bağlanmıştı”[50].
Sonuç olarak, kişi ve yer adlarının birbirleriyle yakından ilişkili olduğu gerçeğinden yola çıkılarak Akyazılı Sultan’ın Sakarya’nın Akyazı ilçesiyle ilgisi olabileceği gibi “Akyazı” adlı bir cemaatin varlığı ve Rumeli’de yerleşmeleri, Sultan’ın bunlarla ilgili olabileceğini de düşündürmektedir.
İnsan hangi inanç sistemi içinde, hangi zaman dilimi ve coğrafyada yaşarsa yaşasın, daima kendine manevî destek aramış, bu desteği hayattayken veya öldükten sonra bazı büyük zatlara yakın olmakta bulmuştur. Akyazılı Sultan da bunlardan biridir. Onunla ilgili anlatılan menkabelerde İslâm öncesi motiflere [51] rastlanmıştır. Bunlar, “ağaç kültü”, “bereket getirmek”, “hastaları iyileştirmek” gibi motiflerdir.
KAYNAKÇABARKAN, Ömer Lütfi, İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler, Vakıflar Dergisi, S.II, Ankara 1942.
BİRDOĞAN, Nejat, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Ocaklar-Dedeler-Soyağaçları, Alev yay., İstanbul 1992.
BIRGE, John Kingsley, The Bektashi Order of Dervishes, Hartford Seminary Press, U.S.A. 1937.
DECEİ, Aurel, “Dobruca”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1946, C.3
DÜRÜST, M. Kâmil, “Bulgaristan’da Akyazılı Sultan Tekkesi”, Türkiyemiz, C.IX, S.26, Ekim 1978, İstanbul.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Seyit Ali KAHRAMAN-Yücel DAĞLI, YKY, İstanbul 1999, C. 3.
EYİCE, Semavi, “Akyazılı Sultan Tekkesi”, Belleten T.T.K., Ekim 1967, C.XXXI , S.124.
GÖKBİLGİN, Tayip, Rumeli’de Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul 1957.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, Alevî Bektâşî Nefesleri, İnkılâp Kitabevi, 2. Baskı, ty.,
GÖLPINARLI, Abdükbaki, Tasavvuf’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İstanbul 1977.
GÖLPINARLI , Abdülbaki - P. Naili BORATAV, Pir Sultan Abdal, T.T.K. Basımevi, Ankara 1943.
GÜLENSOY, Tuncer, Türkçe Yer Adları Kılavuzu, T.D.K.yay., Ankara 1995, s. 1.
GÜLENSOY, Tuncer, “Anadolu Yer Adlarına Genel Bir Bakış”, Dursun Yıldırım Armağanı, Ankara 1998,
HASLUCK, F.R., Bektaşilik Tedkikleri, İstanbul Devlet Matbaası 1928
İNALCIK, Halil, “Türkler ve Balkanlar”, Balkanlar, Orta Doğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı yay., İstanbul 1993.
KÖPRÜLÜ, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Bakanlığı yay., 5. Basım, Ankara 1984.
Köylerimiz 1981, İç İşleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Yayın Md., Ankara 1982.
MELİKOFF, İrene, Uyur İdik Uyardılar Alevîlik-Bektaşilik Araştırmaları, Türkçesi: Turan Alptekin, 2. Baskı, Cem yayınevi, İstanbul 1994.
MELİKOFF, İrene Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, Cumhuriyet Kitapları, , 2. Bası, İstanbul 1999.
NOYAN, Bedri, Demir Baba Vilâyetnâmesi, Can yay., İstanbul 1976.
NOYAN DEDEBABA, Bedri, Bütün Yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik, Ardıç yay., C.I, İstanbul 1988.
OCAK, Ahmet Yaşar, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Enderun Kitabevi, İstanbul 1983.
ÖZ, Baki, Bektaşilik Nedir? (Bektaşilik Tarihi), Der yay., İstanbul 1997.
ÖZTÜRK, Yaşar Nuri, Tarihi Boyunca Bektaşilik, Yeni Boyut, İstanbul 1992.
Türk Ansiklopedisi, C.I, M.E.B. yay., İstanbul 1968.
TÜRKAY, Cevdet, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar, Tercüman Yay., İstanbul 1979.
Türkiye’de Meskun Yerler Kılavuzu, C.I, T.C. İç İşleri Bakanlığı yay., Ankara 1946;
DİPNOTLAR
[1] Bk. Tuncer GÜLENSOY, Türkçe Yer Adları Kılavuzu, T.D.K. Yay., Ankara 1995, s. 1.
[2] “Zonguldak ili Ereğli ilçesi Şamlar Köyü’nde “Akyazı” mahallesi, Kastamonu ili Araç ilçesi Süzey muhtarlığı “Akyazı” mahallesi” Türkiye’de Meskun Yerler Kılavuzu, C.I, T.C. İç İşleri Bakanlığı Yay., Ankara 1946; Ordu ilinin Merkez ilçesinde , Ulubey ilçesinin Yenisayaca Köyü’nde “Akyazılı Mahallesi” bulunmaktadır. Kaynak Kişi: Faruk Yavuz., KOU Fen Edebiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi.
[3] [Amasya ili Merkez ilçesi Merkez bucağı “Akyazı” köyü, Bolu ili Düzce ilçesi Konuralp bucağı “Akyazı” köyü (eski adı Muhacir Akyazı), Çankırı ili Yapraklı ilçesi Merkez bucağı “Akyazı” köyü, Çorum ili merkez ilçesi Seydim bucağı “Akyazı” köyü, Erzincan ili Merkez ilçesi Merkez bucağı “Akyazı”köyü (eski adı Nargâh), Erzurum ili Merkez ilçesi Ovacık Bucağı “Akyazı” köyü (eski adı Genepeler), Kırıkkale ili Sulakyurt ilçesi “Akyazı”köyü, Malatya ili Merkez ilçesi Yazıhan bucağı “Akyazı” köyü, Mardin ili Merkez ilçesi Yazıhan bucağı “Akyazı” köyü (eski adı Haremahaddat), Trabzon ili Merkez ilçesi Merkez Bucağı “Akyazı” köyü (eski adı Suga)] Köylerimiz 1981, İç İşleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Yayın Md., Ankara 1982.
[4] Akyazı’nın fethi konusunda değişik tarih kitaplarında şöyle anlatılmaktadır: “Osman han Hazretleri dahi işbu muvaffakiyet-i celileden sevinerek azimetle Kara nikin, Akhisar, Kuyucak ve Ehiyazı (Akyazı) ve Kocaeli kıtasını zaptetmiştir.”
“ Biz gelelim geriye bu taraftan Konuralp, Gazi Rahman, Akçakoca, Yazı ovasını, ve Korurapa’yı (Düzce), Bolu’yu ve Mudurnu ellerini fethettiler.”
“717-1317’de Padişah Şehzade Orhan’ı gazaya serdar edip harp, darp, tedbir ve güzel sevk ve idare ile Çişkara Kalesi, Sofuağzı Kalesi, Karteki Kalesi, Akyzazı Nahiyesi, Kocaeli vilayeti ve Konurpay Kalesini fethetti.”
“Konuralp, Akyazı ile Konrapa ve Akova’nın beri tarafından Sakarya Nehrinin iki tarafındaki kaleleri Rumlardan aldı.” 1892 Devlet salnamesine göre Kocaeli bağımsız sancağına bağlı Adapazarı’nın nahiyeleri şunlardı: Nevs-i Adapazarı, Sapanca, Akyazı, Hendek.
[5] Bedri NOYAN DEDEBABA, Bütün Yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik, Ardıç yay., C.I, İstanbul 1988, s.269.
[6] Tuncer GÜLENSOY, “Anadolu Yer Adlarına Genel Bir Bakış”, Dursun Yıldırım Armağanı, Ankara 1998, s. 41
[7] Cevdet TÜRKAY, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar, Tercüman Yay., İstanbul 1979, s. 192.
[8] Nejat BİRDOĞAN, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Ocaklar-Dedeler-Soyağaçları, Alev yay., İstanbul 1992, s. 64.
[9] John Kingsley BIRGE, The Bektashi Order of Dervishes, Hartford Seminary Press, U.S.A. 1937, p. 252.
[10] Abdülbaki GÖLPINARLI- P. Naili BORATAV, Pir Sultan Abdal, T.T.K. Basımevi, Ankara 1943, s. 146.
[11] Abdükbaki GÖLPINARLI, Tasavvuf’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İstanbul 1977, s.17
[12] Türk Ansiklopedisi, C.I, M.E.B. yay., İstanbul 1968, s.395.
[13] Derlemeleri yapan Folklor Araştırmacısı Sayın Ali Aktaş Bey’e teşekkür ederim.Derlemeler Hıdır Dede Etkinlikleri sırasında 1-2 Haziran 2002 tarihinde yapılmıştır. Kaynak kişi sayısı 15’dir.
[14] Evliya Çelebi Seyahatnamesi, haz. Seyit Ali KAHRAMAN-Yücel DAĞLI, YKY, İstanbul 1999, C. 3, s.198.
[15] Evliya Çelebi bu rahatsızlığı ive iyileşmesiyle ilgili olarak şu beyti söyler:
“ Humma elemin çekdim yok zerrece dermanım
Himmet et bana şimdi Akyzaılı Sultanım” s.198.
[18] Bk. Bedri NOYAN, Demir Baba Vilâyetnâmesi, Can yay., İstanbul 1976, s.52-75.
[19] NOYAN, a.g.e., s.52.
[20] NOYAN, a.g.e., s.54.
[21] NOYAN, a.g.e., s.75.
[22] “ Belh [u]Buhara ve Horasan’da cedd-i izamımız Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî halifelerindendir. Hatta Hacı Bektaş-ı Velî Horasan’dan Rum’a teveccüh etdiklerinde yetmiş aded kibar-ı kümelin erenler ile Bektaş-ı Velî Bursa gazasına Orhan Gazi’ye geldiklerinde Hazret-i Sarı Saltık Bay ki ism-i şerifi Muhammed Buhari’dir, anlar ve Keligra Sultan ve bu Akyazılı Sultan Bursa’ya bile gelüp ba’del-feth mezkûr erenler Rum diyarında Bektaş-ı Velî izniyle post sahibi olurlar.” Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. 3, s.197.
[23] F.R. Hasluk, Bektaşilik Tedkikleri, İstanbul Devlet Matbaası 1928, s. 27.
[24] NOYAN DEDEBABA, Bütün Yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik, C.I, s.265.
s.265.
[25] Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Tarihi Boyunca Bektaşilik, Yeni Boyut, İstanbul 1992, s. 168.
[26] Baki ÖZ, Bektaşilik Nedir? (Bektaşilik Tarihi), Der yay., İstanbul 197, s. 346.
[27] Kutb: Tasavufta âlemde Tanrı irâdesini temsil eden ve erenlerin en ulusu olan. Gölpınarlı, Tasavvuf’tan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, s.213.
[28] NOYAN, Bütün Yönleriyle Bektaşîlik ve Alevîlik, s.265.
[29] “Bektaşi şâirleri arasında gerçekten de orijinal ve çok kuvvetli bir şaîrdir. Hurufî inancını bütün varlığıyla benimsemiştir. 1478’de ölen Hurufî ve Kalenderî, Otman Baba’ya bağlıdır. XVI. yüzyılda, nihayet XVII. yüzyılın başlarında yaşamıştır.” Bk. Abdülbaki GÖLPINARLI, Alevî Bektâşî Nefesleri, İnkılâp Kitabevi, 2. Baskı, ty., s. 16.
[30] GÖLPINARLI, Alevî Bektaşî Nefesleri, s.115- 116.
[31] GÖLPINARLI- BORATAV, a.g.e., s.26.
[32] NOYAN, a.g.e., s. 17.
[33] Semavi EYİCE, Akyazılı Sultan Tekkesi, Belleten T.T.K., Ekim 1967, C.XXXI , S.124, s. 559.
[34] Fuad KÖPRÜLÜ, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Bakanlığı yay., 5. Basım, Ankara 1984, s.46.
[35] EYİCE, a.g.m., s.551.
[36] “Âsitane kelimesi Bektaşi Tekkelerinin en büyüğünü ifade etmek için kullanılmıştır.” Bkz. Eyice, s. 566.
[37] “Anadolu’dan Dobruca’ya ilk göç, 1263 yılında gerçekleşmiştir. Moğol baskısından kaçan II. İzzettin Keykavus, Bizans imparatoruna sığınmıştır. İmparator, II. İzzettin Keykavus’u ve onun maiyetindekileri, Dobruca’ya yerleştirmiştir. Ayrıca, II. Keykavus, İznik civarında bulunan amcası Sarı Saltuk’u Dobruca’ya davet etmiştir. Sarı Saltuk, yirmi bin kadar Selçuklu Türkü ile beraber Dobruca’ya gelmiştir[37]. Kıpçak/Kuman prensleri Dobrotiç (Dobruca adının bu Türk prensinden kaldığı tahmin edilmektedir) ile Çolpan’ın idare ettikleri Dobruca Beyliği, I. Murat zamanında Osmanlılara tâbi oldu” Bk. Halil İNALCIK, “Türkler ve Balkanlar”, Balkanlar, Orta Doğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı yay., İstanbul 1993, s. 9.; “I. Bayezid, Dobruca topraklarını aldıktan sonra, Anadolu’dan getirttiği Yörükleri bölgeye yerleştirmiştir.” Tayip GÖKBİLGİN, Rumeli’de Yörükler, Tatarlar ve Evlâd-ı Fâtihân, İstanbul 1957, s.13-17; “Osmanlılar için askerî ve stratejik öneme sahip olan Dobruca’ya daha sonraki yıllarda da Türkler yerleştirilmeye devam edilmiştir. II. Bayezid ve ardından Yavuz Sultan Selim bölgeye Türkleri ve Tatarları yerleştirmiştir.” Bk. Aurel DECEİ, “Dobruca”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1946, C.3, s. 634.
[38] EVLİYA ÇELEBİ, c. 3, s. 198-199.
[39] “Zâviyedâr Hızır Dede, türbedâr Mustafa Dede, Süleyman Dede, Yusuf Dede.” Ömer Lütfi BARKAN, İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler, Vakıflar Dergisi, S.II, Ankara 1942, s. 347.
[41] M. Kâmil DÜRÜST, “Bulgaristan’da Akyazılı Sultan Tekkesi”, Türkiyemiz, C.IX, S.26, Ekim 1978, İstanbul, s.6.
[43] EYİCE, a.g.m.,. 582.
[44] İrene MELİKOFF, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, Cumhuriyet Kitapları, , 2. Bası, İstanbul 1999, s. 169.
[47] EYİCE, a.g.m., s. 575.
[50] İrene MELİKOFF, Uyur İdik Uyardılar Alevîlik-Bektaşilik Araştırmaları, Türkçesi: Turan Alptekin, 2. Baskı, Cem yayınevi, İstanbul 1994, s. 140.
[51] Bk. Ahmet Yaşar OCAK, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Enderun Kitabevi, İstanbul 1983.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |