|
|
|
|
|
|
|
|
|
1992-1995 YILLARI ARASINDA, AVRUPA'NIN ORTA YERİNDE, İNSANLARI YALNIZCA MÜSLÜMAN OLDUKLARI İÇİN ACIMASIZCA KATLEDEN, İSLAMI VE OSMANLIYI ÇAĞRIŞTIRAN HER KALINTIYI BOMBALAYIP YOK EDENLER, ŞİMDİ DE RUSÇUK BELEDİYE MECLİSİ'NDE ALDIKLARI KARARLA SAİT PAŞA CAMİİNDE OKUNAN EZAN SESİNİ SUSTURMAYA ÇALIŞIYORLAR.
TÜRK VE İSLAM TARİHİNİ BİLENLER AÇISINDAN "RUSÇUK'TA EZANLAR SUSTURULMAK İSTENİYOR" HABERİ KAHREDİCİ BİR GELİŞMEDİR.
BU MİLLET AYAKTA KALDIĞI SÜRECE, ALTI YÜZYIL AT KOŞTURDUĞUMUZ BALKAN COĞRAFYASINDA EZAN-I MUHAMMEDİ, GÜNDE BEŞ VAKİT AYNI ŞEVKLE OKUNMAYA DEVAM EDECEKTİR. EZANI SUSTURMAYA HİÇBİR ZAMAN GÜÇLERİ YETMEDİ; SUSTURAMADILAR, SUSTURAMAYACAKLAR!..
SUSTURAMAYACAKLAR, ÇÜNKÜ YİYECEK BULAMADIKLARI İÇİN, ASKERLERİYLE BİRLİKTE ZAMAN ZAMAN ÇÖL ÇEKİRGESİ YİYEREK MEDİNE'Yİ VE HZ. MUHAMMED'İN İÇİN ÜÇ YIL BOYUNCA SAVUNAN ÖMER FAHRETTİN PAŞA RUSÇUKLUDUR!
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA MEDİNE'DE ÇANAKKALE BENZERİ BİR DESTAN YAZAN RUSÇUKLU ÖMER FAHRETTİN PAŞA KOMUTASINDAKİ TÜRK ASKERLERİ, HZ. MUHAMMED'İN MEZARINI SAVUNURKEN GÖSTERDİKLERİ EFSANEVİ BAŞARIDAN DOLAYI, O TARİHTEN SONRA "MEHMETÇİK" OLARAK ANILMIŞLARDIR.
HER BİRİ BİR ÖMER FAHRETTİN PAŞA OLAN BALKAN KÖKENLİ TÜRKLER, DERNEKLERİ ARACILIĞI İLE BU HAKSIZLIĞA DUR DEMEK ÜZERE HAREKETE GEÇTİLER..
Gazetemizin Türk Dünyasına olan duyarlılığı bilindiğinden, tarihte yurt edindiğimiz bir coğrafya parselinde yaşanan bir sıkıntı, en kısa sürede yazarlarımızın elektronik posta kutularına yansıtılıyor.
Geçen gün bir okuyucumuz, Rusçuk Belediye Meclisi, ATAKA'nın teklifi üzerine aldığı bir kararla, Sait Paşa Camii'ndeezan sesinin kısılması yönünde bir karar alındığını bildiriyor, ayrıntılarını Balkan Türkleri Dayanışma ve Kültür Derneği'nin yayınladığı "BALKAN SENTEZİ" gazetesinde bulabileceğimizi söylüyordu. Balkan Türkleri Dayanışma ve Kültür Derneği Genel Başkanı Av. Seyhan TÜRKKAN da, Genel Sekreteri Arif GÜNDOĞDU da tanıdığımız insanlardı; yılar yılı hem o coğrafyada yaşayan, hem de oralardan göçüp gelmiş insanlarımızın sorunlarına çözüm bulabilmek için çırpınmakta, Balkan Türkleri'nin güçlü sesi Balkan Sentezi'ni 1985'ten bu yana aksatmaktan yayınlamaktalar..
'Demek ki, Balkan Sentezi'nin henüz elimize geçmeyen sayısında, bizi yüreğimizden yaralayacak çok önemli haberler var' diye hayıflanırken, gazeteyi posta kutumuzda bulduk. Gönderenler sağolsunlar..
"RUSÇUK'TA EZAN SESİNE YASAK"
Balkan Sentezi'ni merakla, heyacanla okuduk. Haber doğruydu. Birinci sayfadan verilen habere göre, Ruçuk Belediye Meclisi, ATAKA'nın teklifi üzerine, şehir merkezindeki Sait Paşa Camii'nden günde beş vakit okunmakta olan ezan sesini kısmaya karar vermişti. Karara Rusçuk Müslümanları adına karşı çıkan Müftü Necip DAVUT, "Ezan sesini kısmak, mümin haklarına da, insan haklarına da tecavüzdür" diyordu.
Rusçuk'taki Sait Paşa Cami'nde günde beş vakit okunmakta olan ezan sesini kısmaya ne AB'nin, ne de Bulgarların gücü yetmez.
Yetmez, çünkü, 1393 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından fethedilen 'Urusçuk'un Osmanlı tarihindede, İslam tarihinde de çok önemli bir yeri vardır. Fetihten sonra Konyadan getirilen Karamanlılar Rusçuk'a yerleştirililmişlerdir. Romalılar döneminden (Prisca) beri tarihte çok önemli, stratejik bir yeri olan Ruşcuk, Osmanlılar zamanında tam bir Türk şehri olarak yeniden kurulmuştur. Bulgar Başpiskoposu Philip Stanoslavov'un kayıtlarına göre, 1659'da Rusçuk'ta 6 bin Türk evi ve 30 tane de cami vardı.
Rusçuk pekçok devlet adamı, edebiyatçı ve sanatkar yetiştirmiştir. Rusçuk Osmanlı tarihinde pekçok önemli olayla birlikte anılmaktadır. Bunlardan Rusçuklu Ömer Fahrettin Paşa'nın, Mondros Mütarekesi'ni tanımayarak, bir avuç askerle, 'çekirge kavurması' yiyerek Medine'yi, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mezarını savunurken yazdığı destanı, Türk askerinin "Mehmetçik" adını almasının hikayesini anlatmak isteriz..
MEDİNE SAVUNMASI
20 yüzyılın başları; yıl 1914.. Emperyalist devletler, Osmanlı'nın zengin petrol yatakları barındıran Ortadoğu ve Arabistan'daki topraklarını ele geçirmek üzere hazırladıkları planlarını uygulamaya koymuşlardı. Topraklarını parçalayabilmek, tarih sahnesinden silebilmek amacıyla, uzun yıllara dayanan çalışmalar sonrasında ekonomisi çökertilen Osmanlı, bir oyuna getirilerek 1. Dünya Savaşı'na sokuldu. Emperyalistler, hedeflerine kolaylıkla ulaşabilmek için, Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan halkları, din ve etnik ayrılıkları körükleyerek birbirine düşürdüler. Ünlü İngiliz ajanı Lawrens gibi Müslüman kılığındaki özel yetiştirilmiş görevliler, Osmanlı'nın bugün Orta doğu denilen El Cezire ve Hicaz (Arabistan) bölgelerinde yaşayan Müslümanlar arasına kin ve ayrılık tohumları ekiyorlardı. Bu alanda çok büyük çaba sarfeden Ingiliz ajanı Lawrens, Müslüman Arapları çeşitli vaad ve hilelerle Osmanlıya karşı kışkırtmayı başarmış, oyunu bozmak amacıyla Arabistan'a giden Mehmet Akif (Ersoy) ve Kuşçubaşı Eşref'in çabaları işe yaramamış, 1916 yılında Araplar, Şerif Hüseyin önderliğinde Osmanlı'ya karşı isyan etmişlerdi. Bütün bunlar olup biterken, Medine'yi, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in mezarını savunma görevi Ömer Fahrettin Paşa'ya düşmüştü. Ömer Fahrettin Paşa, din kardeşlerinin akıl almaz ihanetine rağmen, büyük bir fedakarlıkla Medine'yi, özellikle de Peygamberimizin mezarını üç yıl boyunca savunurken gerçek bir iman ve kahramanlık destanı yazmıştı. Ancak, savaşın genel gidişatı Osmanlı ve müttefiklerinin aleyhinde seyrediyor, Fahrettin Paşa ve askerlerinin içerisinde bulunduğu koşullar kötüleşiyor, Peygamberimizin mezarını (Mescid-i Nebevi) savunmak giderek zorlaşıyordu. Gelişmelerin kötüye gittiğni, din kardeşlerinin kendilerine sırt çevirdiğini gören Ömer Fahrettin Paşa, birgün, sabah namazını Mescid-i Nebevi'de kıldıktan sonra, askerlerini de yanına alarak Peygamberimizin kabri başına geldi ve manevi huzurunda yemin etti, şeref sözü verdi:
"Ya Resulullah!. Son neferimize kadar şehit olmadıkça senin mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz! Ya Rabbim, yeminimize şahit ol, yeminimize şahit ol, yeminimize şahit ol.."
Ömer Fahrettin Paşa ve kahraman askerleri Hz. Muhammed'in manevi huzurunda verdikleri söze, ettikleri yemine sadık kaldılar. Hicaz bölgesi düşman eline geçti, ama bir tek düşman askeri bile Medine-i Münevvere'ye asla ayak basamadı!.
Ömer Fahrettin Paşa ve askerlerinin Medine-i Münevvere'yi savunmaları, gerçek bir destan olduğu kadar, günümüzdeki gelişmelere de ışık tutan ve ibret alınması gereken bir olaydır.. Yiyecekleri ve cephaneleri giderek azalan Ömer Fahrettin Paşa'nın, emrindeki bir avuç askerle emperyalist güçlere karşı öyle destanlar yazmıştır ki, ünlü İngiliz casusu Lawrens, daha sonra paşadan söz ederken, onu, "Çöl Kaplanı" olarak anmıştır. Ömer Fahrettin Paşa'nın tek amacı, canından çok sevdiği Peygamberinin kabrini ve O'nu bağrında barındıran kutsal Medine şehrini düşmanın kirli çizmesine çiğnetmemekti. O'nu en fazla düşündüren şey, bir mağlubiyet durumunda nasıl davranacağı konusuydu. Canı sağ kaldıkça, ne kendisi ne de askerleri, Mescid-i Nebevi'yi asla düşmana teslim etmeyeceklerdi. Aralarında konuşurlarken, "Medine'yi düşmana bırakıp gidersek, yarın Peygamberimizin huzurna hangi yüzle çıkarız, nasıl şefaat dileriz?" diyorlardı.. Yüklendikleri mesuliyet gerçekten çok ağırdı..
Ömer Fahrettin Paşa, Medine'yi savunurken din kardeşlerinin de ihanetine uğradı. Yiyecekleri bittiğinde, din kardeşleri bu konuda kendilerine hiç yardımcı olmadılar. Ömer Fahrettin Paşa askerlerine çöl çekirgesi toplayıp yemelerini önerdi. Kendisinin de çekirge yediğini belirterek, bir de yemek tarifi verdi: "Tavası çok güzel oluyor. Hele zeytinyağlı, limonlu salatası pek lezzetli". Çok acıdır, ama Türk askerinin Medine'yi, Peygamberinin kabrini savunurken, 73 gün boyunca çöl çekirgesi kavurarak yemek zorunda kaldıkları tarihi bir gerçektir!
"PEYGAMBERİMİN KABRİNİ KİMSEYE TESLİM EDEMEM"
Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı ve müttefiklerinin yenilgisiyle sona erdi ve Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Yirmibeş maddelik Mondros Mütarekesinin en can alıcı maddelerinden birinde Hicaz, Yemen, Suriye Irak, Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı kuvvetlerin en yakın düşman birliklerine teslim olmaları emrediyordu! İstanbul hükümeti, özel bir kurye göndererek, Ömer Fahrettin Paşa'dan Medine şehrini tahliye etmesini istedi. Ömer Fahrettin Paşa bu emre kesinlikle karşı çıktı: "Ben ve askerlerim yemin ettik; Peygamberimin kabrini kimseye teslim edemem!" dedi.
Fahrettin Paşa uzun süre yazışmalarla İstanbul'u oyaladı ve şehri teslim etmedi. Sonunda görevinden alındı. Çaresiz kalan Ömer Fahrettin Paşa, yeniden Peygamberinin manevi huzuruna çıktı, af diledi ve silahını O'na teslim ederek vedalaştı. Paşa dönüş yolunda, Medine'de kendilerine yiyecek vermeyen Arapların askerlerin geçtiği yollardaki su kuyularına zehir attıklarını öğrendiğinde, emperyalistlerin, çıkarları uğruna, din kardeşlerini nasıl birbirlerine düşürdüklerini gördü, bir kez daha kahroldu.
Medine savunmsını ayrıntılarıyla anlattığı "Peygamberimizin Gölgesindeki Son Türkler" isimli kitabında Feridun Kandemir, "Medine Savunması öylesine müstesna bir destandır ki, yazılamaz" diyor. Şu tarihi gerçeği de, yeri gelmişken not düşelim: Türk askerine "MEHMETÇİK" adı Medine Savunmasından sonra verilmiştir.
Dini, inancı uğruna yıllarca çekirge kavurması yemeği göze alabilen bu millet, Ruçuk'taki Sait Paşa Camii'nde ezan sesinin kısılmasına asla izin vermeyecektir. Elbette Bulgaristan'a savaş açacak halimiz yok, Fakat, Balkan Türkleri Dayanışma ve Kültür Derneği gibi tuttuğunu koparan sivil toplum kuruluşlarımız var. Balkan Türklerinin haklarını koruduklarını söyleyen dernekler, haydi gösterin kendinizi! |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |