BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  Türk Kültür Sistemi İçinde Vakfın Yeri1 23.12.2024 03:20 (UTC)
   
 


"Vakfin efdali, nasin kenduye esedd ihtiyac ile muhtac oldugu bir seyi vakf etmektir."
Omer Hilmi, Ithafu`l-ahlaf fi Ahkami`l-evkaf, Istanbul 1307, s.15.

Dunya tarihinin akisini etkileyen onemli hareketlerden biri de Ronesans`tir. Arastirmalarda Ronesans`in farkli bicimlerde degerlendirildigi gozleniyor. Ronesansi, Antikite`nin dirilisi olarak degerlendirerek, onu Ortacag`dan tamamen koparan gorusle, XIX. yuzyilda bu goruse tepki olarak Romantizmle birlikte her seyin tohum halinde Ortacag`da bulundugunu savunan gorusu tenkit eden V.-L. Saulnier, Antikite`nin oldugu kadar Ortacag`in da buyukluklerini teslim etmek gerektigini, Ronesans`in Antikite`den oldugu kadar cok genis bir sekilde Ortacag medeniyetlerinden de yararlandigini inkar etmenin mumkun olmadigini belirtiyor ve Ronesans`in ayirici vasiflarini sayarken, kaynaklara donus zevkine, sahsi calismanin tesvikine, bu iradelerin suurlanmasina ve edebi ifadelerle yayilmasina, saheserler yaratmaktaki muessiriyete dikkat cekiyor ve Ronesans`in kaynaklara donus zevkiyle birlikte kulturde bir denge-tarih ve halihazir arasinda denge, insan davranisinin belirlenmesinde tabiat ve ilahi degerler arasinda denge, sanat ve dunya gorusu arasinda denge, gercegin dogrudan kavranisi ve sembolik yorumlara ait iddialar arasinda denge, otorite ve tenkid hakki arasinda denge- arayisindan ibaret oldugunu soyluyor (1).

Bu dengeler kurulabilmis midir? Yoksa yeniden mi bozulmustur? Gunumuz dunyasi, baris ve huzur arayisi icindedir. Sosyal ve ekonomik gelismenin surekliligi, tabii cevrenin muhafazasi, daha iyi bir hayat standardinin yakalanmasi, insan haklarinin korunmasi, herkes icin temel kamu hizmetlerine kolayca ulasilabilen saglikli ve guvenli bir hayat ortami hazirlanmasi, nihayet kulturel farkliliklarin ve kimliklerin yok edilmemesi icin kuresel dayanisma ve isbirligi arayislari vardir. Ferdin temel hurriyetlerden yararlanma hakki savunulurken, ayni kisiye diger insanlarin ve gelecek nesillerin haklarini korumakla yukumlu oldugu da hatirlatilmaktadir. Herkesten genel kamuoyunun iyiligine aktif katki beklenmekte; sivil toplum kuruluslarina, ozel sektore ve kamu sektorune mensup aktorlerin hepsinden toplumsal sorumluluk anlayisi icinde hareket etmeleri istenmektedir.

Oyleyse, Ronesans`in yukarida bahsettigimiz denge arayislari, yine gundemde demektir. Ancak bu sefer boyle bir arayis icine giren sadece Avrupa degil, butun dunyadir. Bu durumda insanlik bu dengelerin kurulmasinda eskiye nazaran daha sansli sayilabilir. Çunku yararlanacagi tarihi tecrube mirasi cok daha cesitli ve zengindir. Bu miraslarin hic birini tahrip ve taklit etmeksizin, once tahlil ederek tanimak, sonra da elde edilen unsurlari yeni terkipler icinde yeniden insanligin kullanimina sunmak gerekmektedir (2). Mesela, Selcuklular ve Osmanlilar zamanindaki Turk vakif uygulamalarinin ve bu uygulamalarin arkasinda yatan dunya ve insan anlayisinin, gunumuz insanliginin aradigi baris ve huzur ortaminin tesisine onemli olcude katki saglayabilecegi soylenebilir. Zira Selcuklular ve Osmanlilar zamaninda gerceklestirilen Turk medeniyeti de Turklerin bu genis cografya uzerinde devraldigi kultur unsurlarinin yeni bir ruh ve anlayisla yeni bir terkibe kavusturulmasi sonucu ortaya cikmistir.

Bu terkip, eski kultur unsurlarini yok etmeyen, fakat bunlari kullanan dinamik kulturun asliyetini ve kimligini de bozmayan bir terkiptir. Tipki, Racine`in trajedileri gibi. Bu trajedilerde her deyim, hatta her kelime bir Grek veya bir Latin`den alinmis. Biri Tragiques`lerden, digeri Virgile`den geliyor. Bununla beraber, kirintilar ve parcalar bir sistem halinde yeniden kompoze edilmistir. Buna ragmen, bu sistem eskilerin sisteminden tamamen farklidir. Yeni terkip, Grek veya Latin atalarin katkilarindan tamamen baska bir anlam kazanmistir (3). Anadolu Turk kultur urunleri arasinda bu tur terkip orneklerinden binlercesini bulmak mumkundur. Bilindigi uzere XI. asrin ikinci yarisindan itibaren Anadolu'ya yerlesen Turkler, bu ulkede bircok siyasi tesekkul meydana getirmislerdir. Bunlardan en buyukleri Anadolu Selcuklulari, Osmanli Devleti ve Turkiye Cumhuriyeti'dir. Selcuklulardan once ve sonra kurulan Beylikler de vardir. Bunlardan siyasi ve askeri bir varlik gosteremeyenler bile, kurduklari vakif muesseseleri sayesinde, devraldiklari kulturel miraslari en iyi sekilde degerlendirerek ve cevre kulturlerden de yararlanarak, yukarida bahsettigimiz yeni kulturel terkipleri yaratmakla sohret bulmuslardir. Mesela, Mengucekler zamaninda Ahmed Sah ve Turan Melek tarafindan vakif olarak kurulan ve bir Ulu Cami ile Darussifa'dan olusan kulliye boyle bir terkibin urunudur. Bu kulliye gercekten &quothemen hemen Yakindogu'nun hic bir sanat eserinde gorulmeyen plastik etkilerle, Sasani sanatinin, Gazne sanatinin, steplerin hayvan stilinin, Iran Selcuklu devri alci dekorasyonunun, Yakindogu ahsap isciliginin tas malzeme ile yeniden yorumlanmis ve hayranlik uyandiran bir teknikle gerceklestirilmis" essiz bir sentezidir. Bir vakif urunu olan bu camiin tac kapisinda, vakfin kurucularindan biri olan Ahmed Sah'in ailesinin ongunu olan iki basli dogan kusu da bu terkip icinde yerini almistir. Topluma din ve saglik hizmetleri sunmak uzere hayrat olarak kurulan ve surekli gelir kaynaklari (akarat )'na da sahip kilinan bu kulliyenin camiindeki minber, ahsap oymacilik sanatinin saheser orneklerinden birini teskil eder. Bu oymalar goze hos gelen birer estetik unsur olmaktan ote, Turk vakif kulturune ruh veren bir mananin ahsap minbere naksedilisine vesile olmustur. Gercekten, Ulu Camiin minberindeki bu oymalar, 7,5 asirlik bir maziden seyircisine soyle seslenmektedir: "Ilim ogreten, su getiren, kuyu kazan, meyve agaci diken, mescid bina eden, mushaf birakan ve bir de anasi babasi icin magrifet dileyen evlat yetistiren kimsenin sevabi kesilmez, oldukten sonra da devam eder".

Iste bir cok kulturden alinan muhtelif unsurlari yeniden yorumlayarak birbiri icinde eriten ve yaratici dusunceyle yeni bir senteze kavusturan asil faktor Islam Peygamberi'nin bu hadis 'inde ifadesini bulan kiymet hukumleridir. Ilim yapmak ve yaymak, toplumun su ihtiyacini gidermek, topragi agaclandirmak, mescid ve cami yapmak, kitap yazmak ve nesilden nesle gecmesini saglamak, ana-baba icin magfiret dilemek, diger bir ifadeyle atalarina karsi saygili olmak gibi, sozkonusu hadis'in ihtiva ettigi kiymet hukumleri, Selcuklu ve Osmanli asirlarinda, Turk sosyal sistemini yonlendirmis ve kontrol etmistir. Daha sonra genisleterek tekrar ele alacagimiz benzer kiymet hukumlerinden bir cogunun, musluman Turk toplumunda uygulanabilir formlara donusturulmesi, vakiflar sayesinde gerceklestirilebilmistir.

O halde vakif nedir?

Vakif, VIII. asir ortalarindan XIX. asir sonlarina kadar uzanan bir donemde Islam memleketlerinin, ozellikle Selcuklular ve Osmanlilar zamanindaki Turk dunyasinin sosyal, kulturel ve ekonomik hayatinda ehemmiyetli bir rol oynamis olan dini, hukuki ve sosyal bir muessesedir. Bir kisi mulkiyetine sahip oldugu menkul ve gayri-menkul mallardan bir kismini veya onlarin tamamini, Allah'in rizasini kazanma niyetiyle, halkin her hangi bir ihtiyacini gidermek uzere dini, hayri ve ictimai bir gayeye muebbeden tahsis ederse, malini vakfetmis, yani bir vakif muessesesi kurmus olur. Bu davranisin arkasinda her hangi bir mecburiyet veya zorlama degil, fakat insanliga karsi ferdi sorumluluk hissi, vicdani bir hizmet duygusu, diger bir ifadeyle iyilik, sefkat, yardimlasma, dayanisma, her hangi bir insani veya baska bir canliyi maddi ve manevi acidan huzura kavusturma yolunda haz duyma, ve benzeri kultur degerleri, ve bu degerleri kendisine ilke edinmis kisinin hur iradesi yatmaktadir. Oyleyse Islam vakfini, musluman toplumlarda, Islam'in kultur sistemi unsurlarindan birinin, bu toplumlara mensup bir kisiyi harekete gecirerek, onun sahsi mallarindan bir kismini kamu hizmeti gorecek kuruluslara donusturmesi eylemi olarak tanimlamamiz mumkundur. Bu eylemin, diger bir ifadeyle degerlerin musahhaslasarak muesseselesmesi olgusunun bir urunu olan vakif, Islam toplumlarinin bazi donemlerinde, ekonomik, sosyal ve kulturel hayatin her cephesinde kendisini hissettiren bir yapiya kavusmustur. Mesela, "Osmanli Imparatorlugu devrinde pek buyuk bir inkisafa mazhar olan vakiflar sayesinde bir adam vakif bir evde dogar, vakif bir besikte uyur, vakif mallardan yer ve icer, vakif kitaplardan okur, vakif bir mektepte hocalik eder; vakif idaresinden ucretini alir ve oldugu zaman kendisi vakif bir tabuta konur ve vakif bir mezarliga gomulurdu. Bu suretle beseri hayatin butun icaplarini ve ihtiyaclarini vakif mallarla temine pek ala imkan vardi". (4)

Islam vakfinin iki onemli unsuru vardir: Bizzat kendisinden yararlanmak uzere vakfedilen bina ve muesseselere hayrat; bu muesseselerin ebedi olarak yasamasi ve topluma hizmet sunabilmesi icin vakfedilen gelir kaynaklarina ise akarat denilir. Vakfin bu iki unsurunu tasvir eden ve gelir kaynaklarinin nasil isletilecegine ve hedeflenen hizmetlerin nasil gerceklestirilecegine dair ilkeleri belirleyen belgeye ise vakfiye adi verilir. Vakiflar Genel Mudurlugu Arsivi'nde Selcuklu ve Osmanlilardan kalan ve gunumuze kadar ulasan 26 bin vakfiye ve benzeri belge mevcuttur. Bu belgeler vakif kurucusunun insan ve dunya anlayisini, ayrica vakif kurma gerekcelerini aciklamamiza yarayacak verilerle doludur. Bu sebeple, sozkonusu belgelerden vakif muesseselerine hayat veren kultur sistemi unsurlarini yakalamamiz mumkundur.

Islam hukukuna gore, her hangi bir malvarliginin vakf edilebilmesi icin bu mallarin vakifin mutlak mulkiyeti altinda bulunmasi gerekir. Islam teorisinde bir malin kazanilmasi ve mulk edinilmesi siki sikiya insan emegine ve calismasina baglidir. Bu sebeple vakif kuruculari vakfiyelerinde Kur`an'in "hakikaten insan icin kendi calistigindan baskasi yoktur" (5) ayetine ve Islam Peygamberi'nin "bir kimse olu araziyi ihya ederse ona malik olur" hadisine atifta bulunmakta, vakfetmeyi dusundukleri mal varliginin kendi emekleri mahsulu halis mallari oldugunu israrla beyan etmektedirler. Bu tur aciklamalarla insanin ferdi sorumlulugunun, emeginin ve calismasinin onemi ve degeri vurgulanmak istenmektedir.

Alin teriyle kazanilan mal varligindan bir kisminin veya tamaminin baska insanlarin ihtiyaclarini gidermek uzere vakfedilmeleri konusunda ise, Balkanlardan Turkistan'a kadar Turkler tarafindan kurulmus vakiflarin vakfiyelerinde, genellikle "gonul hoslugu ile odunc vermek"(6), "Allah yolunda (fi sebilillah) mal harcamak (infak)"(7), malini akrabaya, yetimlere, yoksullara vermek (i`ta)"(8), "fakiri beslemek (it`am)"(9), "sadaka vermek"(10), ve ozellikle "hayrat yapmakta yarismak"(11) gibi mefhumlari ihtiva eden Kur`an ayetlerine atifta bulunulmaktadir.

Insani ve toplumu harekete geciren ve onlara yon veren bu kavramlardan bir kacini kendi konteksti icinde ele alarak tahlil etmek, meseleyi biraz daha aydinlatacaktir. Mesela hayrat kavraminin gectigi ayetlerden birinin tamami soyledir: quot;Kendilerine kitap verilenlerden dogruluk uzere bulunan, gece vakitlerinde Allah'in ayetlerini okuyan, secdeye kapanan bir topluluk vardir; onlar Allah'a ve ahiret gunune inanirlar, iyiligi emrederler, kotulukten vazgecirmeye calisirlar, Hayrat'ta, yani hayri ve sosyal islerde birbirleriyle yaris yaparlar, iste onlar kurtulusa erenlerdirquot;. (12)

Turk vakif literaturunde en cok kullanilan kelimelerden birisi de meberrat kelimesidir. Meberrat, sevap icin insanlik yararina tesis edilmis kuruluslar manasina gelmektedir ki, bir bakima, hayrat 'la es anlamlidir. Meberrat kelimesinin koku her turlu iyilik, hayir manasina gelen arapca birr sozcugudur ve Kur`an'dan alinti yapilarak sik sik vakfiyelerde zikredilen bir ayette soyle tanimlanmaktadir:
quot;Birr, yani iyilik ve hayir, yuzlerinizi dogu ve bati yonune dondurmeniz degildir. Fakat birr,
-Allah'a, ahiret gunune, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden,
-Ona olan sevgisine ragmen malini akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmis misafirlere, dilenenlere, kole ve esirleri kurtarmaya veren, -Namazini dosdogru kilan, zekatini veren (kimselerin),
-Ahidlestikleri zaman sozlerini yerine getirenlerin,
-Sikintida ve hastalikta ve muharebenin kizistigi zamanlarda sabir ve metanet gosterenlerin birr'idir.
-Inanclarinda sadik olan onlardir ve onlar takvaya erenlerin ta kendileridirquot;(13).

Vakfiyelerde sikca zikredilen Kur`an ayetlerinden bir digeri de sudur; "Herkesin ve (her milletin) yoneldigi bir yonu ve yontemi vardir. Siz hayrat yapmaya kosun, bu hususta birbirinizle yaris edin..." (14).

Iste bu ve benzeri prensipler, Turk kultur hareketine, Turk humanizmasina yon vermis olan dustûrlardir. Bilindigi uzere, hayrat ve meberrat, yahut muessesat-i hayriye tabirleri, Osmanli literaturunde dogrudan ve karsiliksiz olarak topluma ve butun insanlara hizmet sunmak icin yapilmis vakif bina ve kuruluslari ifade etmektedirler. Kanuni Sultan Suleyman'in Seyhulislami Ebussuud, Kur`an'daki hayrat kavramini yorumlarken, insani iki dunya saadetine kavusturan her turlu faaliyet ve eser oldugunu soylemektedir (15). Bir Osmanli hukukcusu muessesat-i hayriye 'yi soyle tanimlamaktadir: "me`abid ve medaris ve mekatib ve imaret ve daru'l-kurra ve zevaya ve kutuphane ve fukarahane ve misafirhane ve kopru ve hastahane ve daru's-sifa ve cesme ve sebilhane ve havuz ve kabristan gibi ashab- i hayr tarafindan insa ve vakf edilen asar-i hayriye 'dir" (16).

Burada karsimiza bir de ashab-i hayr kavrami cikiyor ki, hayir sahipleri manasina gelen bu tabirle, yukarida bahsettigimiz hayir eserlerini, yani bugun modern devletlerin topluma goturmek zorunda oldugu hizmetlerin hemen hemen hepsini kendi sahsi malvarliklariyla ve vakif yoluyla, muhtelif fonksiyonlu muesseseler kurarak gerceklestirmeye calisan kimseler kastediliyordu. Bu kisilerden her birine, sahibu'l-hayrat, sahibu'l-hayrat ve'l-hasenat, sahibu'l- hayrat ve'l-meberrat da deniliyordu ki, burada hasenat ve meberrat tabirleri hayrat'la ayni seyi ifade etmektedirler. Eserleriyle sosyal ihtiyaclara cozum getiren bu insanlardan bazilarina da Ebu'l-hayrat yani hayrat babasi lakabi da verilmistir. Mesela II. Murad bunlardan biridir.

Bircok eserin kurucusu olan II. Murad'in Ebu'l-Hayrat diye anilmasinin sebebini anlamak ve hayratin nasil bir butunluk teskil ettigini daha iyi kavramak icin, II. Murad'in sadece Ergene'yi nasil imar ettigini gormek yeterlidir. Bu olay, Tacu't-Tevarih'te, sadelestirilmis sekliyle soyle anlatilmaktadir: "Soylendigine gore Ergene koprusunun bulundugu yer vaktiyle Çengelistan (sik orman) imis ve cogu bucagi batak, ormanlik yoreleri ise haramilere siginak olurmus. Bu ormanlikta gizlenen yol kesiciler, her an, gelen giden yolcularin yollarini keser, nice gunahsizlari oldurerek, yok yere tepelerlermis. Hic bir gun gecmezmis ki bu korkulu ve tehlikeli yerde bir nice bicare zulum kiliciyla dogranmamis ve varliklari parcalanmamis olsun. Iste bu sebeple aydin yollari tutan padisah, zulum yollarindan keder dikenlerini kaldirmak uzere ve pek cok para sarfetmek suretiyle once bolgeyi temizledi. Orasini konaklanacak duzenli bir yer haline getirdi. Yuz yetmis dort yuksek kemer uzerine uzatilmis essiz bir kopru yaptirdi ki, cihana ornek oldu. Koprunun bir basinda Ergene adiyla anilan guzel bir kasaba kurdurup, cami, imaret, vb. yapilarla susledi. Boylece gelen ve gidenlerin, bolluk icinde olan bu kasabadan faydalanmalarini sagladi. Sozu edilen imaret tamamlaninca, Edirne'den bilginleri, fakirleri bu kasabaya cagirip solen eyledi. Ilk yemegi kerem dagitmaya aliskin eliyle ulestirdi. Bilginlere, olgun kisilere pek cok lutuflarda, ikramlarda bulundu. Camiin mumlarini bile kendi eliyle yakip kerem, comertlik ve adalet ceragiyla orada olanlarin, torene katilanlarin gonullerini aydinlatti. Bunlari yapan mimara, degerli bir hil`at ile birlikte pek cok armaganlar verdi. Koprunun ote basinda da bir ulu kubbe insa ettirerek, burasini koy haline getirdi ve gerek kasabalarda gerekse bu koyde oturan halki her turlu avariz-i divaniyeden beri ve musellem eyledi"(17).

Selcuklu ve Osmanli donemlerinin sosyal ve kulturel tarihi incelendiginde bu hayrat babalari sayesinde, modern devlet anlayisina gore, bugun kamu hizmetleri karakterini tasiyan sayisiz sosyal hizmetlerin vakif muessesesiyle gerceklestirildigi derhal gozlenebilmektedir. Hakikaten, yol ve kopru yapimi ya da sulama sebekeleri gibi alt yapi hizmetlerini; hastahanelerin insasi ve fakirlerin gozetilmesi gibi sosyal yardim hizmetlerini; mektep, kutuphane, medrese kurma, talebelere burs ve hocalara maas verme gibi egitim-ogretim ve kultur hizmetlerini, camilerin insasi ve din gorevlilerinin maaslarinin odenmesi gibi dini hizmetleri vakif muessesesi ustlenmis bulunmaktaydi.

Yapilan arastirmalar gostermektedir ki, Selcuklu ve Osmanli asirlarinda binlerce kisi kendi paralariyla, hic bir sahsi menfaat beklemeksizin sozunu ettigimiz hizmet alanlarinda binlerce muessese kurmus ve bu muesseselerin surekli bir sekilde isleyebilmesi gayesiyle, kendi mulkleri olan tarim isletmelerinden, meskenlerden, iktisadi kuruluslardan bir kismini veya birikmis paralarinin bir bolumunu gelir kaynagi olarak bu muesseselere tahsis etmislerdir. Yapilan hesaplara gore, sancak denilen ucyuz idari biriminden her birisinde takriben bine yakin vakif bulunan Osmanli Devleti'nde vakiflarin genel butcesi, devlet butcesinin ucte birine ulasmaktaydi. Demek oluyor ki, yukarda belirttigimiz kiymet hukumlerini benimseyen kisiler, hicbir zorlama karsisinda kalmaksizin kendi istekleriyle, kendi oz mallarindan, devlet butcesinin ucte biri kadar bir geliri kamu hizmetlerine aktarabilmekteydiler.

Gercekten bu muessese sayesinde, bir cok sahsiyet kendi oz mallarini cemiyetin diger fertleri yararina hizmet sunacak hayrat kurmak sûretiyle sefkat prensibini musahhaslastirmislardir. Mesru yollarla, calisarak mulk edinmis, fakat ihtiyaclarindan fazlasini amme hizmetlerine aktararak sosyal adaleti gerceklestirmislerdir. Boylece, kardeslik ve dayanisma prensipleri uygulama alanina girebilmistir. Ustelik, dil, din ve irk ayirimi gozetmeksizin herkese hizmet sunan vakif muessesesi, boylece hosgorunun de timsali olabilmistir.

Cemiyetin her kesiminde, diger bir ifadeyle kulturun her kademesinde muessir oldugunu gordugumuz vakif muessesesi sayesinde, sahsi servetler, sayisiz Turk koy ve sehrinde muslumanlarin dini, sosyal, kulturel ve hatta siyasi merkezleri olarak tezahur eden camiler haline gelmistir. Bu servetler, bazi camilerin cevresinde, medrese, imaret, cesme, sebil, kutuphane, hastahane ve bunun gibi diger kuruluslara donusmus, boylece kulliyeler olusmustur. Binalar ve hizmetler kompleksi, sosyal teskilatlar butunlugu olarak kulliyeler... Dogubeyazit'daki Ishak Pasa Kulliyesi'nden Edirne'deki Selimiye Kulliyesi'ne, Sinop'taki Ulu Cami Kulliyesi'nden Hatay'daki (Payas) Sokullu Kulliyesi'ne kadar Turkiye'nin her tarafina yayilmis yuzlerce eser... Bursa'da Yesil, Kastamonu'da Ahmed Dede, Amasya'da II. Bayezid, Manisa'da Muradiye, Istanbul'da Fatih veya Suleymaniye oluvermektedir. Bu bir medeniyet hareketidir.

Sahsi servetler, vakif sayesinde, Anadolu'nun fethinden itibaren binlerce koy, yuzlerce sehir, sehirleri birbirlerine baglayan yol, yollar uzerinde kervansaray olmustur. Ta XVIII. asirda bile, Damad Ibrahim Pasa'nin vakiflari Muskara Koyu'nu "Nevsehir" yaparken, Darussaade Agasi Besir Aga'nin vakiflari, bugun Romanya'da bulunan Sunne Bogazi'nda Sulina sehrinin temellerini ativermistir. Bir Anadolu sehri dusunun ki, oradaki vakif kuruluslarini kaldiralim ve ona quot;Turk Sehriquot; veya sadece quot;sehirquot; diyelim. Bu mumkun degildir. Mesela Bursa'da, Hudavendigar, Muradiye, Yildirim, Emir Sultan, Ulu, Yesil, Ali Pasa, Tuzpazari, Azapbey, Orhangazi camilerinin ve onlari tamamlayan diger vakif eserlerin bir an icin yok oldugunu farzedelim. Geriye Bursa'da Bursaliktan ne kalacaktir? Belki sadece yesil bir tabiat... Kars'tan Edirne'ye butun sehirlerin durumu aynidir.

Bu eserlerden gunumuze kalanlarin sayisi sadece Turkiye'de yedi bin civarindadir. Dagilan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birligi topraklari uzerinde, l9l7'den once, otuzbinden fazla vakif cami vardi. Cecenistan'daki medreselerin sayisi 800, Azerbaycan'dakilerinki ise 786 idi (18).

l879'da sadece Kibris'ta l3l vakif mevcuttu. Bunlardan 87'si cami, dokuzu mektep ve medrese, 9'u zaviye, ucu cesme ve icme suyu, ikisi turbe vakfi idi. Geriye kalan yirmi iki tanesini ise, Sultan II.Selim'in ve Osmanli donemi diger devlet adamlarindan Lala Mustafa Pasa'nin, Sadrazam Abdullah Pasa'nin, Ebubekir Pasa'nin, Sinan Pasa'nin, Arap Ahmed Pasa'nin, Ferhad Pasa'nin ve digerlerinin genis kapsamli kulliye vakiflari teskil ediyordu (19).

Ayverdi'nin tesbitlerine gore l982'de Bulgaristan'da, 3339 adet Turk Vakif hayrati mevcuttu. Bunlardan 2356'sini cami ve mescidler, l42'sini medreseler, 273'unu kopruler, l6'sini kervansaraylar, digerlerini ise, hamam, ilica, turbe, kale, cesme, sebil, kutuphane, vb.. hayrat teskil etmekteydi(20).

Hollandali sarkiyatci M. Kiel, bir Turk Vakfi olan Kidemli Baba Sultan Tekkesiyle ilgili incelemesinde, "Bulgar Imparatorlugu zamaninda, Bulgaristan'in simdiki guney-bati kosesi olan bu mintika, issiz ve bosaltilmis, hicbir insanin bulunmadigi bir toprak parcasiydi. Filibe ve Edirne arasindaki l50 km.'lik serit cok zor yasanabilecek bir yerdi... Rahat yuzu gormeyen memleket, ancak Osmanlilarin kesin fethinden sonra sukûna kavustu... Yeniden islenmesi gereken bos memleketin iskani icin derhal buyuk olcude yatirimlara girisildi" (21) demektedir ki, butun bu yatirimlar vakiflar sayesinde gerceklestiriliyordu.

Sadece bir fikir edinmemize yarayacak olan bu rakamlar suphesiz sozkonusu bolgelerdeki Turk vakiflarinin tamamini ifade etmekten uzaktir. Bununla birlikte, sirf bugune kalan Turk vakif eserlerinin tarihi tahlilleri bile vakiflarin klasik Turk kulturunde oynamis oldugu rolu butun acikligi ile gostermeye yetmektedir. Mesela, hemen hemen her Osmanli sehrinin merkez camii etrafinda kumelenen medrese, imaret, cesme, sebil, kutuphane, hastahane ve bunun gibi diger kuruluslardan olusan ve binalar ve hizmetler kompleksi, sosyal teskilatlar butunlugu olarak nitelendirebilecegimiz Osmanli kulliyeleri, sadece ibadet yeri, ogretim merkezi veya fakir mutfagi degildi. Çevrelerinde baska toplanti yerlerinin gelismesine onayak olduklari icin sosyal katalizor rolu de oynuyorlar, sosyal ve kulturel butunlesmeyi tesvik ediyorlardi. Medresenin hoca ve talebeleri, yemek saatlerinde imarette, kulliyenin diger gorevlileri, cevrenin fakirleri ve baska yerlerden oraya gelen yolcularla; yukarida zikredilenlerden baska sehir halkinin muhim bir kesimiyle de gunde bes vakit camide bir arada ve icice bulunmaktaydilar. Kulliyenin merkezinde yeralan cami ile sehrin diger cami ve mescidleri, Osmanlilarin universitesi durumunda olan medresenin halka acilan kapilari, konferans salonlari idi. Medresede elde edilen ve uretilen bilgiler, medresenin hocalari ve talebeleri tarafindan bu salonlar sayesinde halka aktarilabilmekteydi. Ulkenin cesitli yorelerinde bulunan diger camiler de ayni fonksiyonu ifa etmekteydiler. Bilindigi gibi, medresede ogretime her sene uc ay ara verilmekte, talebeler ulkenin muhtelif bolgelerine dagilmakta ve sozkonusu camiler vasitasiyla medresedeki bilgiyi memleketin en ucra koselerine kadar yaymaktaydilar. Boylece herkes okuma imkani bulamamasina ragmen, kulliyelerde gerceklestirilen surekli egitim-ogretim sayesinde ulkenin her yaninda ortak bir kultur olusmaktaydi. Bu vakif kulliyeler sayesinde, ayni kultur degerlerini ve ayni davranis normlarini benimseyen halk, ortak kimligine kavusuyor ve boylece sosyal butunlesme yayginlasiyordu (22).

Vakif kulliyeler etrafinda gelisip sekillenen sehirler, vakif kopruler ve yollarla birbirine baglanmisti. Bu yol sebekelerinin her menzilinde yer alan vakif kervansaraylar, dunyanin simdiye kadar gerceklestirdigi en medeni ve insani muesseseleri arasinda belki de ilk sirayi alabilir. Bunlardan biri Selcuklu veziri Celaleddin Karatay'in XIII. yuzyilda Kayseri yakinlarinda vakif olarak kurdugu ve hala ayakta duran ve muazzam bir sanat abidesi olan kervansarayidir. Anadolu'nun ulasim sebekesini ve ticaret yollarini canli bir sekilde ayakta tutan kervansaraylar zinciri icinde yer alan bu kervansarayda, seyyahlarin anlattiklarina gore, quot;yazlik koskler ve kislik mekanlar vardiquot;. Burada her mevsimde her seyi bulmak mumkundu. Kervansarayin ashanesi yemek takimlariyla, hastahane ise yatak takimlariyla donatilmisti. Hastahanede, aranan her ilac bulunabiliyordu. Hamam her zaman hizmete acikti. Yolcularin hayvanlarinin barinacagi yerler de mevcuttu. Kervansaray'da maaslarini vakiftan alan bir cok gorevli calismaktaydi. Kervansaraya gelen (musluman, kafir, hur ve kole) her yolcuya esit olarak yemek ikram ediliyordu. Gerektiginde yolcularin ayakkabilari tamir ediliyor, ayakkabisi olmayanlara yenisi veriliyordu. Hayvanlarin nallanmasi dahil her turlu bakimlari da bedavaydi. Hasta hayvanlarin tedavisi icin bir baytar gorevlendirilmisti. Hastalanan yolcular muayene edildikten sonra, kendilerine gerekli ilaclar veriliyor ve tedavileri yapiliyordu. Sihhatine kavusmaksizin kimse disari birakilmiyordu. Olum vaki olursa yine vakfin imkanlariyla cenazeler ebediyete ugurlaniyordu (23) .

Selcuklu ve Osmanli asirlarinda Anadolu ve Rumeli, Celaleddin Karatay gibi, cok calisarak cok kazandigi halde, dunyanin geciciligine inandigi icin maddenin ve servetin esaretine dusmeyen, servetlerini insanligin sosyo-ekonomik ve kulturel hizmetlerine sunarak ebedilestiren insanlarin kurmus olduklari bu tur vakif muesseseleriyle, hayrat'la donatilmisti. Ulasim sebekesi uzerinde kervansarayi bulunmayan menzillerde, belli olcude ayni fonksiyonu icra eden zaviye, tekke veya misafirhaneler vardi. l64l-l642 yillarinda, uc arkadasiyla birlikte, Misir'dan Istanbul'a kadar 67 gunluk bir yolculuk yapan Samuel ben David Yemsel, yollari boyunca her gece bir han veya kervansaray bulduklarini, hani ve kervansarayi olmayan iki kucuk kasabada yolculara tahsis edilmis misafir odalarinda agirlandiklarini yazmaktadir(24).

Sadece insani degil, her canliyi koruma altina alan Turk Vakif ruhu, XV. yuzyildan itibaren kuslar icin de koskler yapmaya baslanmasina vesile olmustur. "Kus sarayi" da denilen bu vakif "kus evleri"nin bazilari, minareleri, yuksek kenarli kubbeleri, hilal bicimindeki alemleriyle birer selatin camiini andirmakta ve olaganustu iscilikleriyle dikkati cekmektedir. Bu kus evlerini buyuk bir ilgiyle gozleyen Avusturya Sefiri Busbeck, l550'lerde soyle yazmaktadir. "Turkiye'de hersey insanilesmis, her kati yumusamistir. Hayvanlar bile"(25).

Bu yumusamanin, bu sevginin temelinde yatan bir inanc sistemi vardi. Selcuklu ve Osmanli asirlarinda vakif kuran hayrat sahibi insanlar, bu dunyanin gelip gecici bir misafirhane olduguna; fakat Tanri'ya donduruldugunde ebedi hayatin mutlulugunu elde edebilmek icin, bu dunyada iken cok calismak ve elde edilen kazanci, insanlari daha bu dunyada iken mutlu kilabilmek icin harcamak gerektigine inaniyorlardi. Dunyanin geciciligine inanmak, Islam dunyasinin geri kalis sebeplerinden biri oldugu sanilan "dunyadan el-etek cekme, miskinlesme ve kor bir tevekkule boyun egme" anlamina gelmiyordu. Bu, "ask ahlaki" icinde, insanca calisarak kazanmak ve kazandigini insanligin mutlulugu icin harcayarak ebediyete ulasmak anlamina geliyordu. Bu, maddenin esaretinden kurtulmakla mumkundu. Sevgi isiydi. XIII. asrin buyuk sairi Yunus Emre, "Ne varliga sevinurem / Ne yokluga yerinurem / Iskunila avunuram / Bana seni gerek seni" misralariyla, insanin maddeye ve dunyaya karsi hurriyetini dile getiriyordu. Varlik sahipleri de ellerinde mevcut mal varliklarini diger insanlarin mutlulugu icin vakfederek, bu hurriyeti bizzat yasiyorlardi.

Yunus'un "Ben gelmedim da`viyucun / Benim isim seviyucun / Dostun evi gonullerdir / Gonuller yapmaya geldim" seklinde ifade ettigi sevgiyle hareket eden insanlar, kurduklari vakiflarla gonuller yapmaya calisiyorlardi. Çalisarak kazanmanin ve kazanci insanin mutlulugu icin harcamanin gayesi bu idi. Vakiflar bu gayenin gerceklestirilmesi icin en iyi yol olarak goruluyordu. Ülkeyi mamur ve insanlari mutlu kilan her vakif ya da hayrat Yunus Emre'nin dile getirdigi sevginin meyveleriydi (26).

Turk toplumu, Selcuklu ve Osmanlilar doneminde yukarida aciklamaya calistigim dunya anlayisinin dogmasina ve bu anlayisin uygulanmasina zemin hazirlayan Kur'an ayetlerindeki "iyi is ve iyilik yapma", "hayrat yapmakta yarisma" kavramlarinin, yine yukarida izah ettigimiz vakif eserlere delalet ettigini dusunmus, bu anlayisi uygulama alanina koymak suretiyle, calismaya ve insan sevgisine dayali Turk vakif kulturunu yaratmistir.

Acaba bu ayetler bu gun nasil yorumlanabilir? Tarihi Turk Vakif medeniyeti mirasindan nasil yararlanilabilir? Bicimler degismistir, degisiyor ve degisecektir. Fakat meselenin felsefi ozu diriligini muhafaza ediyor. Bu oz, Ronesans'ta aranan kulturel denge icin bir maya teskil edebilir.

Kuzey Afrikali dusunur Lahbabi, "insan yetistiren ve onu tarihin sanatkari ve dunyanin hakimi yapan calisma, ... medeniyeti veya en azindan insani bir medeniyet icin gerekli sartlari ortaya cikarmaktadir. Bati, memleketleri kaba ve hasin bir calismayla sanayilestirmistir. Simdi, insanilesmis bir calisma sayesinde, milletleri medenilestirmek soz konusudur. Hem de butun milletleri" diyor (27).

Yunus Emre'lerin ask ve insanca calismaya dayali dunya anlayislarinin ve bu anlayistan kaynaklanan Turk Vakif mirasinin yeniden sorgulanmasi ve bazi unsurlarinin yeniden kullanim alanina sokulmasi, boyle bir medenilesme hareketine hiz katabilir.

Notlar

1) W. K. Ferguson, La Renaissance dans la Pense Historique (cev. J. Marty Payot, Paris 1950) adli esere V.-L. Saulnier`nin yazdigi onsoz, s. V-XVII.

2) Bu terkiplerin nasil yapilabilecegi konusunda bkz. B. Yediyildiz, quot;Kultur ve Yenilesmequot;, Turk Kulturu, XX/231, (Temmuz, 1982) s. 525-541.

3) J. Berque, L`orient Second, Paris 1970, s. 42-43.

4) E. Arsebuk, Medeni Hukuk, Baslangic ve Sahsin Hukuku, I, Istanbul 1938, s. 298.

5) Kur`an, LIII/39. Çalisma ve hayrat arasindaki iliski icin bkz. B. Yediyildiz, quot;Haci Bayram Veli doneminden gunumuze kadar gelen kultur eserleriquot;, I. Haci Bayram-i Veli Sempozyumu Bildirileri, Ankara Valiligi Il Kultur Mudurlugu Yayini, Ankara 1990, s. 133-143.

6) Kur`an, LVII/18; LXXIII/20.

7) Kur`an, II/195, 261.

8) Kur`an, II/177.

9) Kur`an, LXXXIX/18; CVII/3.

10) Kur`an, IV/114.

11) Kur`an, II/148; III/114.

12) Kur`an, III/113-114.

13) Kur`an, II/177.

14) Kur`an, II/148. Bu tur ayetlerin vakfiyelerde gecen yerleri icin bkz. B. Yediyildiz, Institution du vaqf au XVIII e siccle en Turquie -etude socio-historique- Ankara, 1990.

15) Ebussuud, Irsadu'l-akli's-selim ila mezaya'l- kitabi'l-kerim, Tarihsiz, C. I, s. 119.

16) Omer Hilmi Efendi, Ithafu'l-ahlaf fi ahkami'l-evkaf, Istanbul, 1307, s. 6.

17) Hoca Sadettin Efendi, Tacu't-Tevarih, (Yalinlastiran: I. Parmaksizoglu), Ankara 1974, C. II, s. 165-166.

18) B. Yediyildiz, quot;Islam'da vakifquot;, Dogusundan Gunumuze Buyuk Islam Tarihi, Istanbul 1989, C. XIV, s. 40.

19) M. Kemal Dizdar, quot;Kibris Evkafiquot;, Milletlerarasi Birinci Kibris Tetkikleri Kongresi, (14-19 Nisan, 1969) Ankara, 1971, s. 195-205.

20) Ekrem Hakki Ayverdi, Avrupa'da Osmanli Mimari Eserleri, IV, Istanbul 1982, s. 11-191.

21) M. Kiel, quot;Bulgaristan'da eski Osmanli mimarisinin bir yapitiquot;, Belleten, XXXV/137, 1971, s. 46-47.

22) Bu konuda daha genis bir tahlil icin bkz. B. Yediyildiz, quot;Sosyal teskilatlar butunlugu olarak Osmanli vakif kulliyeleriquot;, Turk Kulturu, (Mart-Nisan, 1981, Sayi: 219), s. 262-271.

23) Osman Turan, quot;Selcuklu devri vakfiyeleri III. Celaleddin Karatay vakfiyesi ve vakiflariquot;, Belleten, C. XII/45, Ankara, 1948, s. 53-59.

24) B. Lewis, quot;1641-1642'de bir Karayit'in Turkiye seyahatnamesiquot;,Vakiflar Dergisi, C. III, s. 97-106.

25) B. Yediyildiz, quot;Vakifquot;, Yeni Turk Ansiklopedisi, C. XI, Istanbul, 1985, s. 4573.

26) B. Yediyildiz, quot;Yunus Emre Donemi Turk Vakiflariquot;,VIII. Vakif Haftasi Kitabi, VGM Yayini, Ankara 1991, s. 23-28.

27) Lahbabi, Kapalidan Aciga: Milli Kulturler ve Insani Medeniyet, (cev. B. Yediyildiz) Istanbul 1980, s. 78-79.

 
 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 61 ziyaretçi (87 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol