BALKAN KÜLTÜR ESERLERİ  
 
  BALKAN İZLENİMLERİ 28.04.2024 15:36 (UTC)
   
 

 

 

 

 

PRİŞTİNA-PRİZREN

 

Belgrad’da iki güne yakın geçirdikten sonra, Kragujevac üzerinden asıl hedefimiz olan Kosova’ya doğru yola koyulduk. Aslında bulunduğumuz noktaya Saray Bosna daha yakın olmasına rağmen, biz önce güneye doğru gidip Kosova’daki işlerimizi halletmek, sonra da kuzey batı istikametine yönelip Bosna Hersek’e geçmeye karar verdik. Bunun sebebi de, sorunlu bir bölge olan Kosova’yı erkenden gezip bitirmekti. Türkiye’yi Almanya’ya bağlayan uzun ve düz E75 karayolundan hızlıca güneye doğru devam ederek, Üsküp’e yaklaştığımız noktadan batıya yönelip Priştina’ya doğru yolumuza devam ettik. Priştina şu anda NATO yönetimindeki Kosova’nın başşehri. Türk askerlerinin de görev yaptığı KFOR (Kosovo Force) yönetiminde bağımsızlığına kavuşan Kosova’ya girişimiz biraz vakit aldıysa da, büyük bir sorunla karşılaşmadık. Kosova’ya girer girmez camilerin yükseldiğini görmek, içimize bir huzur veriyor. Müslüman bir beldeye geldiğimizi anlıyoruz böylece.

Priştina karmaşık bir şehir. Henüz savaşın izleri tam olarak silinmemiş ve şehir gelişmişliğini sağlayamamış. Hızlı, ancak gelişigüzel bir hayat akışı seziliyor caddelerde. Merkezde bulunan parlamento binasının önüne savaşta ölenlerin resimleri asılmış ve acılarının dinmediği belirtilmiş. Priştina’da, hemen merkezde bulunan Adil Usta adında bir kebapçıda Türk usûlü yemekler yiyebilirsiniz. Adil Usta, Türkiye’den Kosova’ya oradaki Türk okulunun aşçısı olarak gelmiş ve sonradan kendi işletmesini kurmuş, şimdi Priştina’ya gelen her Türk burada yemek yiyor. Burası Türk diplomatların ve askerlerin de uğrak mekânı olmuş.

Başşehir Priştina yakınlarındaki Sultan Murad (Hüdavendigâr) türbesine gidiyoruz sonra. Orada KFOR’daki Türk taburundan askerlerin türbenin etrafındaki yaban otlarını temizlediğini görüyoruz. Kendileriyle sıcak bir sohbete giriyoruz. Bu türbe, Türk askerleri gelmeden önce harap haldeymiş. Türkiye’nin girişimleriyle restore edilmiş ve şu anda çok iyi bir halde bulunuyor. Askerlerimiz de sürekli bakımını yapıyorlar zaten. Nitekim Türk askerlerinin Kosova’da varlığı, buradaki Müslümanlar için çok önemli. Türk askerleri kutsal mekânları muhafaza ediyor ve ayrıca muhtaç durumdaki halka da her türlü yardımda bulunuyor. Dindaşlarının zor duruma düşmesine izin vermiyorlar. Sırf bu sebepten Türk askerinin Lübnan’a da gitmesi gerektiğini düşünüyorduk zaten. Nitekim gitmeleri de iyi oldu. Priştina’ya yarım saat mesafede, Prizren var. Prizren’de Türkçe konuşma oranı Priştina’ya göre daha fazla. Ayrıca Prizren savaştan daha az etkilenmiş olacak ki, daha mamur bir şekilde hayatiyetini koruyor. Buradaki yapıları ihya etmede, tabiî ki TİKA’nın girişimlerini de unutmamak gerekir. Dünyanın gittiğimiz her bölgesinde olduğu gibi, burada da TİKA’nın güzel çalışmalarına şahit olduk.

Prizren’den sonra, artık Saray Bosna’ya gitme vakti gelmişti. Bu sebeple biraz geldiğimiz yollardan geri dönerek, Nis, Kraljevo ve Cacak üzerinden Sarajevo’ya, yani Saray Bosna’ya gidiyoruz. Sınıra varmadan 30-40 km’de aracımızdan dumanlar yükselmeye başlayınca, telâşlı bir şekilde kenara çektik. Ve dağ başında yardım beklemeye koyulduk, bizi gören bir Sırp, aracını durdurdu ve yardım etmek istedi. Hemen telefonuna sarılıp tamirci çağırdı. Bir yandan bizim dumandan dolayı endişelendiğimizi anlayıp, içmemiz için su getirdi. Daha önce İstanbul’a geldiğini ve çok beğendiğini söyleyen bu Sırp, bize en çok ihtiyacımız olduğu anda büyük bir yardım yapmıştı. Yardımları için en azından tamirci ücretini vermek istedikse de, kesinlikle kabul etmedi. Arabamızda önemli bir problem olmadığına mutmain olduktan sonra, Saraybosna’ya doğru yolumuza devam ettik.

 

SARAY BOSNA

 

Saray Bosna’ya, Sırp sınırından 2 saat sonra varıyorsunuz. Bu arada sayısız tünellerden geçiyorsunuz. Alabildiğine dağlık ve ormanlık bir coğrafya Bosna Hersek. Yemyeşil dağlar ve sarp kayalar arasında yeşil ırmaklar ve nehirler akıyor. Sayamadık, ama belki de yüzden fazla tünel var Saray Bosna yolunda. Bu tüneller 1984 Saray Bosna kış olimpiyatlarının düzenlendiği zamanlarda açılmış ve halen hizmet vermeye devam ediyor.

Saray Bosna harika bir şehir. Yemyeşil dağlar arasında, tarih kokan sıcak bir havası var. Savaşın izleri, artık tamamen silinmiş gibi. Başşehir Saray Bosna gündüz ve gece yaşayan bir şehir. Turist sayısı oldukça fazla. Merkezde etnik farklılıklar pek ayırd edilemiyor. Herkes birbirine karışmış çünkü. Şehrin merkezindeki Millî Kütüphane, Sırp holiganlar tarafından içindeki kitaplarla birlikte yakılmış ve savaşın utanç verici bir abidesi olarak muhteşem mimarîsiyle harap bir şekilde duruyor.

Bosna Hersek’in tek ovası bu şehirde bulunuyor. Fatih, buraları fethetmeden önce pek bir önemi yokmuş Sarajevo’nun, ancak bu dönemden sonra cazibe merkezi olmuş.

1914 yılında Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun veliahtının öldürülmesi ile I. Dünya Savaşı başlamıştı. İşte bu suikast Saray Bosna'daki Latin Köprüsü üzerinde gerçekleşmiştir.

Bosna Hersek’in bir özelliği de çok soğuk olması. Yazın ortasında sıfıra yakın derecelere kadar düştüğü oluyor sıcaklığın. Ayrıca dağlık olması hasebiyle ve de hava şartları yüzünden uçakların iniş yapmada en zorlandığı bölgelerden biri. Çoğu uçak, burası yerine Zagreb’e yönlendiriliyormuş. Şehrin merkezine Başçarşı deniliyor. Başçarşı’da çok güzel bir çeşme ve bir çok da cami bulunuyor. Bunun yanında, Türk hamamı ve de bedesteni de görülmeye değer. Şehir manzarası olarak nadide şehirlerden biri Saray Bosna. Şehrin çevre yolu, dağın eteğinden geçiyor. En güzel şehir manzarası da buralardan seyredilebiliyor. Şehir turist dolu. Merkezde karnınız acıkırsa, en az İnegöl’deki kadar lezzetli “cevab” adındaki köftelerden yemenizi tavsiye ediyoruz. Zaten kokuları sizi mutlaka kendine çekecektir. Başçarşı’daki Ferhadje caddesi boyunca camiler, kiliseler, sinagoglar ve eski yapılar, konaklar serpilmiş şehre. Şimdilerde şehre bir barış havası hakim. Sırplar, Boşnaklar, Hırvatlar bir arada yaşıyorlar.

Bosna’da Türk okulunu da ziyaret ettik ve buradaki eğitim hizmetlerini yerinde görmek imkânı da bulduk aynı zamanda. Saray Bosna Avrupa’nın orta yerindeki Osmanlı şehri olarak hayatiyetini sürdürüyor.

 

—Devam Edecek—

 

 

 

 

Dünden devam

 

PEÇ

 

Budapeşte’den sonraki durağımız Macaristan sınırları içinde yer alan Peç (Pecs) şehri olacak. Peç, Almanya’nın Essen şehri ve İstanbul ile birlikte 2010 Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilen üç şehirden biri olma özelliğini taşıyor. Şehrin kalbine girer girmez tarihî binalar ve parke döşeli dar sokaklar sizi karşılıyor zaten. Şehrin hemen her yanı san’at galerileri ile dolu, aynı zamanda panel, konferans ve kültür merkezleri de var bu şehirde. Biz oradayken bir festival ve birden fazla kongreye ev sahipliği yapıyordu bu şehir. Hemen merkezinde bulunan bir cami ise, şimdi kiliseye çevrilmiş. Kubbenin üzerindeki hilâl üzerine bir haç oturtulmuş. Ayrıca içerideki bazı âyet ve hadisler de halen duruyor. Şehrin en görkemli yapısı olarak yükselen camimiz şu anda kilise hizmeti veriyor.

Şehirde bulunan diğer cami ise, Yakovalı Hasan Paşa Camii. Burası da müzeye çevrilmiş. Eskiden Mevlevîhane olan bu mekânda, şimdi Mevlevî müzesi bulunuyor. Cami kısmı ise, müzenin bir bölümü olarak muhafaza ediliyor. Buradaki minber ve vaaz kürsüsü Türkiye Diyaneti tarafından bağışlanmış. Cami ibadete açık olmasa da biz yaşlı bayan görevlilerden izin alıp namaz kılıyoruz. Sağolsunlar sorun etmiyorlar bu durumu. Böylece camide uzun bir aradan sonra ilk kez ibadet edilmiş oluyor. Turistler de bu yapıya ilgi gösteriyorlar.

 

SZEGED veya ZİGETVAR

 

Peç’den sonraki durağımız tarihî bir savaşa şahitlik eden Szeged şehri olacak. Zigetvar Kalesinin bulunduğu ve Zigetvar savaşının gerçekleştiği şehir burası. Aynı zamanda büyük padişah Kanunî Sultan Süleyman’ın hayatını kaybettiği şehir... Zigetvar Kalesi şu anda turistik olarak kullanılıyor. İçinde bulunan mescit de müzeye çevrilmiş. Burada temsilî bir Türk otağı bile kurulmuş.

Kaleye girişte bulunan tanıtım yazısında ve broşürlerde Türklerin Zigetvar Kalesi günleri “işgal günleri” olarak nitelendirilmiş ve Osmanlı kuvvetleri için “işgalci” tabiri uygun görülmüş. Osmanlı’nın muzaffer olduğu, ancak Macarların da kahramanca savaştığı ve kanlarının son damlasına kadar kale için çarpıştıkları hikâye edilmiş. Kanunî Sultan Süleyman için ise, “zaferi göremeden öldü” denilmiş.

Kalenin bir kaç kilometre açıklarında Szeged şehrinin hemen girişlerinde savaşın meydana geldiği ovaya da bir Macar-Türk dostluk parkı inşa edilmiş. Burada iki ordunun komutanları Kanunî Sultan Süleyman ile Zrinyi Miklos’un iki tarafın hükümetlerince yaptırılan heykelleri ile Kanunî’nin temsilî bir mezarlığı da var. Hemen yakınlarda Türk karargâhının kurulduğu yer bulunuyor. Bu civara gelen Türkler, büyük sultan Kanunî’nin hayatını kaybettiği ve iç organlarının gömülü olduğu bu yeri mutlak surette ziyaret ediyor.

 

BELGRAD

 

Zigetvar’dan sonra, artık daha batıya gitmeden yönümüzü güneye Timeşvar yakınlarından NoviSad üzerinden Belgrad’a doğru yönlendiriyoruz. Sırbistan’a geçtikten sonra, iki ülke arasında, yani Sırbistan ile Macaristan arasındaki gelişmişlik farkını yakından görüyoruz. İç savaşlarla çalkalanan Sırbistan halkı, yanı başlarındaki Macarlara göre daha kötü şartlarda yaşamak zorundalar. Sırbistan’da iç siyasî sorunlar henüz bitmiş değil. Bilmeyenler için kısaca özetleyelim: Sırbistan-Karadağ eski Yugoslavya’nın bir arada kalan iki parçası olan Sırbistan ve Karadağ arasında, önce 1992’de Yugoslavya Federal Cumhuriyeti adıyla oluşturdukları, ancak bu tanımın uluslar arası camiada kabul görmemesi üzerine, 4 Şubat 2003’de resmen benimsedikleri birliğin adıdır. Bu birlik içindeki iki ulusal oluşumu teşkil eden Sırbistan (başşehri Belgrad) ve Karadağ (başşehri Podgorica) pek çok alanda kendi politikalarını belirleme serbestliğine sahiptirler. Sırbistan-Karadağ’ın ayrıca iki otonom bölgesi bulunmaktadır. Bunlar Voyvodina (başşehri Novi Sad) ve Kosova’dır (başşehri Priştina). Nüfusun çoğunluğunun Arnavut olduğu Kosova’daki etnik çatışmalar sebebiyle, bu bölgeye NATO birlikleri konuşlandırılmış bulunduğundan, Kosova, Sırbistan-Karadağ yönetiminin fiilen dışındadır. 21 Mayıs 2006’da Karadağ’da yapılan bağımsızlık referandumunda Karadağ halkının % 55,5’lik kısmı bağımsızlık istedi. Sonuçta da Sırbistan-Karadağ, Sırbistan ve Karadağ diye resmen ikiye bölündü. 3 Haziran 2006 günü Karadağ resmen Sırbistan-Karadağ’dan ayrılıp bağımsız bir devlet olmuştur. Sırbistan hükümeti ise, Sırbistan-Karadağ’ın yasal ve siyasî halefi olduğunu ilân etmiştir.

Biz de böyle karışık bir bölgede önce Belgrad’a, oradan da Kosova’ya geçmek niyetindeydik. Belgrad’a Sırbistanlılar Beograd diyorlar. İngilizce söylemiyle ise, Belgrade olan şehrin adı bize de Belgrad olarak geçmiş. Şehir, Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği platoda kurulmuş. Orta ve Batı Avrupa’yı Ön Asya ülkelerine bağlayan ana yollar Belgrad’dan geçer. Bu sebeple eskiden beri önemli bir yerleşim merkezidir. Avrupa ve Ön Asya’nın endüstri ve ticaret bölgelerinin de kavşak noktası olması dolayısıyla önemlidir. Ayrıca önemli tarihsel yolların kesişme noktasıdır. 1389 Kosova Muharebesi’nden sonra Osmanlıların nüfuz sahasına giren Sırp Devleti, başşehrini Belgrad’a nakletti (1404). Ancak artan Osmanlı baskısıyla şehir Macarlara bırakıldı. Osmanlılar Belgrad’ı ilk kez II. Murat zamanında (1441) kuşattılar. Ancak II. Murat’ın da katıldığı altı ay süren kuşatma başarılı olmadı. Belgrad ikinci kez Fatih Sultan Mehmet tarafından 1456’da kuşatıldı. Vidin’deki Osmanlı donanması Belgrad önlerine geldi. Ancak ordunun yağmaya erken başlaması ve dağınık olması yüzünden başarı sağlanamadı. Osmanlı ordusu geri çekildi ve kuşatma kaldırıldı.

2. Belgrad seferi Kanunî dönemindedir. Kanunî Sultan Süleyman, 1 Ağustos 1521’de Belgrad önlerindeki ordugâha geldi. Günlerce süren savaştan sonra 8 Ağustos’ta Belgrad alındı. Kanunî, 30 Ağustos’ta Belgrad’a girdi ve şehrin en büyük kilisesini camiye çevirdi. Ayrıca Belgrad’ın imarını emretti. Osmanlı hâkimiyetindeki Belgrad, 16. ve 17. yüzyıllarda giderek gelişti, aynı zamanda önemli bir askerî üs ve ticaret merkezi oldu. 2. Viyana Kuşatması yenilgisini fırsat bilen Avusturyalılar, Belgrad’a kadar ilerlediler ve Osmanlıların toparlanmasına fırsat vermeden şehri kuşattılar. Belgrad Kalesi, 8 Eylül 1688’de Avusturya’nın eline geçti. Osmanlıların yoğun baskısıyla şehir geri alındıysa da, tahribatın boyutları çok büyüktü. Osmanlı kısa sürede şehri imar etti, fakat 1717-1739 ve 1789-1791 yılları arasındaki Avusturya saldırıları ile yeniden tahrip edilmiştir. Belgrad dönem dönem Avusturya’ya (Pasarofça Antlaşması), dönem dönem de Osmanlı hâkimiyetine girmiştir (Ziştovi Antlaşması).

Sırplar Kara Yorgi önderliğinde tarihe Sırp İsyanı diye geçen isyanı başlattılar. Rusların desteklediği Kara Yorgi 13 Aralık 1806’da Belgrad’a girdi. 1812’de Osmanlılar Sırbistan’ı tanıdıysa da 1813’de Rusya’nın Napolyon’la savaşmasından yararlanarak Belgrad’ı yeniden aldı. 1521’de Kanunî döneminde Osmanlı topraklarına katılan Belgrad, 1878 Belgrad Antlaşmasına kadar Osmanlı’da kaldı. Bu tarihten sonra Sırbistan istiklâlini kazandı ve Belgrad başşehir oldu. Bugün hâlâ Belgrad’da Türk tarihinin ve kültürünün izlerini görmek mümkün. Osmanlılardan kalma Bayraklı Camii bugün hâlâ Belgrad’daki Müslümanlara hizmet veriyor. Ancak defalarca yıkılıp yeniden imar edilen bu güzide şehir, Prag, Viyana ve Budapeşte gibi mimarîsi ile değil, derin tarihi, kültürü ve insanları ile ilgiyi çekiyor.

Belgrad, 1. Dünya Savaşı’nda Avusturya’nın işgaline uğradıysa da Sırpların mücadelesiyle Sırbistan’a başşehirlik yapmayı sürdürdü. 2. Dünya Savaşı’nda üç gün devam eden ve 20 bin sivilin ölümüne sebep olan Alman hava bombardımanı şehri harap etti. 1944’de Yugoslav partizanların yardımıyla Talbuhin’in Sovyet birlikleri tarafından kurtarıldı.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayileşme sebebiyle kırsal kesimden aldığı göç, şehrin nüfusunu hızla arttırdı. Günümüzde şehirde oturanların çoğu Sırptır, en büyük azınlıklar Hırvatlar ve Karadağlılardır.

Belgrad günümüzde bir sanayi merkezidir. Makine aletleri, motorlu araçlar, elektrik donanımı, dokuma ve yapı malzemeleri üretilir. Yugoslavya’nın en büyük ticaret merkezi olarak dış ticaretin yarıdan fazlasını elinde tutar.

Belgrad beyaz şehir olarak da bilinir. Çok soğuk olmasıyla ünlüdür. Bu sebeple, sıcacık kahve ve et suyu çorbaların bolca tüketildiği bir yerdir. Yazın ortasında da gitseniz, Belgrad’da Doğu Avrupa’nın bir çok şehri gibi hava kapalı ve serindir. Nitekim biz oradayken, kapalı bir hava ve yağmur bile vardı. Kalemegdan (Kale Meydanı) şehrin en önemli tarihî mekânıdır. Zaten şehir de esasında bu burun etrafında gelişmiştir. İsmi, aynen Türk hakimiyeti zamanında olduğu gibi, muhafaza edilmiştir. Burada bir türbe ve eski mescid de bulunmaktadır. Tuna’nın en yeşil manzaralarını, yine bu Kalemegdan üzerinden seyretmenin keyfine varabilirsiniz.

 

—Devam Edecek—

 

 

 

Dünden devam

 

BUDAPEŞTE

 

Ertesi gün Macaristan’ın başşehri Budapeşte’ye gitmek üzere yola çıktık. Macaristan’a girer girmez, gerçek bir Avrupa ülkesine geldiğinizi hissediyorsunuz. Yerleşim yerlerinden geçtikçe düzen ve intizam bizi şaşırtıyor. Özellikle yer üstünde hiçbir iletim hattının bulunmaması, elektrik, telefon direklerinin olmayışı çok hoşumuza gitti. Bu şehirlerde alt yapının çok sağlam olduğu her halinden belliydi. Budapeşte’ye varır varmaz, büyük bir şehre geldiğinizi anlıyorsunuz. İnanılmaz san’atlı ve süslü yapılar karşılıyor sizi. Türk konsolosluğunu ve oteli de bulduktan sonra, hemen şehir turuna başlıyoruz. Konsolosluk meşhur Kahramanlar Meydanı’na 5 dakika mesafede olduğu için, ilk olarak bu meydanı geziyoruz. Kahramanlar Meydanı, Budapeşte’nin kalbinin attığı yer aynı zamanda. Burada askerî ve millî törenler düzenleniyor. Bu geniş ve güzel meydanın etrafında mimarîsi çok güzel san’at galerileri yükseliyor. Hemen yanı başında da müthiş ve yemyeşil bir park var. Kahramanlar Meydanı’ndan aşağıya doğru uzanan geniş caddeden 45 dakika yürürseniz şehri Buda ve Peşte diye ikiye bölen Tuna nehrine varırsınız. Ve Tuna’nın iki yakasını bir araya getiren ve gece manzaraları harika olan köprüler görürsünüz. Çeşitli dönem ve tarzlarda inşa edilmiş kilise ve eski yapıların bulunduğu Buda kısmında bulunan kaleden diğer tarafı seyrederken, gözünüze ilk çarpan Tuna’yı birleştiren inci gibi işlenmiş köprüler, parlamento ve opera binaları oluyor.

Bir de Tuna Nehri üzerinde iki yaka arasında Margarita Adası bulunuyor. Margarita Köprüsünü kullanarak bu adaya geçiş yapabileceğiniz gibi, Kahramanlar Meydanı’nın bulunduğu Buda kısmından da aslanlı köprüyü kullanarak Peşte’ye geçebilirsiniz. Peşte’de kıyının hemen üstünde Gül Baba Türbesi yükseliyor. Osmanlı’dan yadigâr bir kaç eserden biri. Bir de iki adet Osmanlı hamamı var, Buda kısmında, millî parkın yakınlarında. Peşte tepesinde bulunan zeytin dalı tutan kadın heykeli de Buda yamaçlarından çok güzel görünüyor. Bizim İstiklal Caddesi’nin bir eşi de Budapeşte’de Vagi Utca denilen caddede bulunuyor. “Utca” Macar dilince cadde demek zaten. Vagi caddesi üzerinde kozmopolit bir havada yükselen keman sesleri eşliğinde tarih içinde bir yürüyüş yapma imkânı buluyorsunuz. Budapeşte için Avrupa’nın en romantik şehirlerinden biri denilir. Geceleri özellikle çok esrarengizdir. Tuna’yı birleştiren köprülerin gece manzarası görülmeye değerdir. Geniş caddelerinde çok güzel yürüyüş ve bisiklet yolları vardır. Burada en yaygın ulaşım araçları arabalardan sonra paten, bisiklet ve kaykaylardır. Özellikle gençler Budapeşte caddelerinde hep bu araçlarla seyrediyorlar. Bunun yanında hemen herkesin yanında gezdirdiği bir de köpeği var Budapeşte’de. Bu sebeple yürüyüş yollarının kenarları genelde köpeklerin hacet giderdiği yerler haline gelmiş. Ancak belediye elinden geldiğince temiz tutmaya çalışıyor buraları. Geniş caddelerde volta atarken, banklarda uyuyakalmış sarhoşlara rastlamak çok tabiî bir hadise burada. Akşamdan kalanlar günün çoğunu bu banklarda uyuklayarak geçiriyorlar. Tozlanmış tarihî binalar enteresan bir hava katıyor Budapeşte’ye. Binalar hep heykellerle bezeli, binbir suratlı heykeller üzerlerindeki tozdan bezmişcesine kendilerine bakan gözlere tarihi anlatıyor sanki. Bir de park kenarlarını süsleyen inek heykelleri var buranın. Hemen her köşede farklı ve rengârenk bir inek heykeli ile karşılaşıyorsunuz. Bu da belediyenin yeni bir hizmeti. Macarlar başşehirlerini süslemeyi çok seviyorlar anlaşılan. Turistler de bu heykellerin yanında poz veriyorlar. Heykeller işe yaramış gibi...

Bir de tarihin en eski metro ağı bulunuyor Budapeşte’de. Çok karmaşık olmasıyla ünlü bir metro hattı var şehrin. Şehirde ulaşım sorunu bulunmuyor. Geniş caddelerden vızır vızır geçen motosikletler zaman zaman rahatsız etse de, hoş bir asalet akıyor sokaklardan şehre.

En merkezî caddelerden birinde boylu boyunca Türk büfeleri uzanıyor. Macaristan’da Türk mafyasının çok güçlü olduğunu öğreniyoruz bu arada. Birçok bar ve kafenin işletmesi de Türklere aitmiş. Türk büfelerinde gönlünüzce karnınızı doyurabiliyorsunuz. Zaten Macar yemekleri de bize pek hitap etmiyor. Bu açıdan Türk büfelerinin varlığı insanın içini rahatlatıyor. Bu büfeleri Török kelimesinden anlayabilirsiniz. Török, Macar dilinde Türk demek zira.

Mimarî ve heykel san’atları bakımından Avrupa’daki bütün san’at akımlarının izlerini Budapeşte’de bulmanın mümkün olduğu söylenir. Ki bu durum kendini çok güçlü bir şekilde hissettiriyor.

Bütün bu özelliklerine rağmen, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun üç yadigârından Prag, Viyana ve Budapeşte kıyaslandığında, çoğu kişinin “Budapeşte de neymiş?” dediğini duyar gibi oluyorum. Zira Prag ve Viyana daha iyi korunmuş ve daha gerçek anlamda san’at ve tarihin hayat bulduğu şehirlerdir. Ancak Budapeşte’nin de kendine özgü bir havası olduğu da kabul edilmelidir herhalde.

 

—Devam Edecek—

 

 

 

 

 

Dünden devam

 

KARPATLAR

 

Yaşadığımız ilginç deneyimin etkisinde güle güle Kişinev’i geride bırakıp, İaşi kapısından yeniden Romanya’ya geçmek üzere yolumuza devam ediyoruz. Bu arada Moldova’nın yemyeşil köylerinden geçerken buralara hayran kalıyoruz. Her biri birbirinden güzel tabiat manzaralarını geride bırakıyoruz. İaşi’ye gecenin bir yarısı varıyoruz ve ertesi günkü zorlu yolculuğumuza hazırlanıyoruz.

Ertesi gün sabahtan hemen yola koyuluyoruz. Hedefimiz Romanya’yı doğudan batıya boydan boya kat ederek Macaristan’a ulaşmak. Bunun için İaşi’den başlayarak Bacau, Targu Mures, Cluj Napoca şehirlerini geçerek yine Romanya’nın Oradea şehrinden Macaristan’ın başşehri Budapeşte’ye gideceğiz. Tabiî bunu gerçekleştirmek kolay değil, çünkü söz konusu bölge Orta ve Batı Karpatları aşmak anlamına geliyor. Karpatlar demişken, bu sırada Karpatların Maradonası olarak ünlenen Hagi’nin de köyünün çok yakınlarından geçeceğimizi öğreniyoruz. Tam bir gün süren Karpat yolculuğumuzda, harika tabiat manzaraları bizi karşılıyor. Romanya’nın bu bölgeleri, Avrupa Birliği finansmanıyla oluşturulan örnek yerleşim yerlerini de barındıran bir bölge. Avrupalıların yayla turizmi için de en gözde mekânlarından biri. Dağ, bayır, ova hep düzgün ve yemyeşil. Her tarafta otlar muntazaman biçiliyor. Bu sebeple tek bir sararmış ot bulamıyorsunuz. Ayrıca biçilmiş otlar da bir araya getirilip balyalanıyor. Bu da çok hoş bir manzara oluşturuyor. Her yer saman balyaları ile dolu. Bunlar kuruyunca, fazlaları da yakıldığı için, burnunuza sürekli bir yanık ot kokusu geliyor. Avrupa Birliği, aynı zamanda yolları da yaptırıyor Romanya’da. Bu sebeple, sürekli bir inşaat çalışması var. Romanya’nın en doğusundan en batısına kadar hiç mübalâğasız hemen her bir kilometrede bir yol çalışması var. Bu sebeple uzun yol daha da uzuyor.

Dağ köylülerini görüyoruz zaman zaman. Çoğunluğu sadece ot yolmakla meşgul. Ziraat yapılacak alan pek yok burada, çünkü daha çok bölge yayla turizmi için düşünülmüş. Yemyeşil dağlar arasında, dereler çağlıyor. Muntazam kulübeciklerin etrafında insanlar ot yolmaya devam ediyorlar tırpanlarıyla. Sonra da bunları düzgünce balyalıyorlar. Ayrıca hayvancılık da çok gelişmiş durumda, hayvanlar da öyle. Zira Romanya’da karşılaştığımız her at ve sığır neredeyse insanı ürkütecek derecelerde büyük görünüyor. Gözlerimiz daha mütevazi boyutta olanlara alıştığı için midir nedir, bu hayvanlar bize çok ilginç geliyor. Bu arada yeşil dağların eteklerinde bir sağa, bir sola koşuşturup duran ve özgürlüğün tadını çıkaran yılkı atlarına rastlıyoruz. İçimiz geçiyor onları görünce. Hemen durup deklanşöre basıyoruz.

 

TRANSİLVANYA

 

Bu arada Romanya’nın kuzeybatı bölümünü kaplayan, güneyinde Karpatların “Güney Transilvanya Alpleri” adıyla anılan bölümü ile Oltenia bölgesinden, batıda Transfagaraşan adıyla anılan Doğu Karpatlar ile Moldova bölgesinden ayrılan coğrafî bölge olan Transilvanya’dan da geçiyoruz. Transilvanya Hollywood’un Kont Drakula’sının memleketi olması hasebiyle bizim tarafından vampirler şehri olarak bilinse de esasında burası bugünkü Romanya sınırlarında kalan ormanlık ve şatolarıyla ve şaşalı yapılarıyla ünlü sevimli bir bölgedir. Bu bölgenin Batı kısmı Ardel olarak da bilinir. Transilvanya’nın doğusunda yer alan Banat bölgesi de üzüm bağları ile meşhurdur.

Transilvanya’nın kelime anlamı “ormanlar arası” olarak çevrilebilir. Trans: öte, ilvan: orman, ya: ülke adı yapım eki olmak üzere: ‘Ormanın ötesindeki ülke anlamına gelir. Erdel olarak bildiğimiz bölge uzun süre Osmanlı’ya bağlı bir prenslik olarak varlığını sürdürmüştür. Erdel kelimesi de Macarca’dan geçmedir, zira Macarlar bölgeye Erdely demektedirler. Yani Transilvanya eskiden bir Osmanlı prensliğidir denebilir. Bu bölgede Macar nüfusu da bir hayli fazladır.

 

ORADEA

 

Romanya’yı baştan başa geçtikten sonra, artık bu ülkedeki son durağımız Oradea’ya varmış olduk. Buradan Budapeşte’ye geçeceğiz. Ancak Oradea’ya çok geç bir saatte vardık. Karnımız çok acıktığı için hemen yiyecek bir şey aramaya koyulduk. Geç olduğu için her yer kapalı idi, yolda yürüyen bir gence sormak istedik. Yaklaşıp sorduğumuzda ise, büyük bir sürprizle karşılaştık. Zira soru sorduğumuz genç Türk olduğumuzu anladıktan sonra akıcı İngilizcesiyle, “Ben de Müslümanım, ben de Müslümanım” demeye başladı. Oradea gibi bir yerde gecenin bir yarısı bir Müslümana rastlamak büyük sürpriz olmuştu. Hem de bu genç bundan tam 6 yıl önce Müslüman olmuş ve aslen Hıristiyan kökenli bir aileden geliyor. Asıl adı Romeo olan bu genç, sonradan Yusuf adını almış. Bize çok yardımcı oldu. Önce yemek yiyeceğimiz bir yere götürdü, sonra da otel bulmamıza yardımcı oldu. Bunları yaparken çok mutlu görünüyordu ve “Ben çok günahkârım, size iyilik yapmak istiyorum” diyordu sürekli. Yusuf’un vicdanındaki bu ses, hepimizi duygulandırmıştı. Kaderin bir cilvesi olan bu karşılaşmanın verdiği huzur ile Yusufla helâlleştikten sonra dinlenmeye çekildik.

 

Devam edecek

 

 

 

 

 

 

Dünden devam

 

 

KIRIM - YEVPATORYA (GÖZLEVE)

 

Odessa’dan sonra Kherson üzerinden Karadeniz sahilini takip ederek ve Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne bağlanan darboğazı geçmek suretiyle hafif doğuda önce Yevpatorya (Bahçesaray), sonra ise daha doğuda başşehir Simferepol’e, yani Akmescit’e varıyoruz. Ukrayna’dan Kırım’a geçerken farklı bir ülkeye geçtiğiniz hissine kapılmayın, zira Kırım sadece temsilî özerklik verilmiş bir bölge. Zira tamamıyla Ukrayna’ya bağlı olan bu bölgenin, sadece sözde kalan bir özerkliği bulunuyor. Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin nüfusu toplam 2 milyon 400 bin civarındadır. Bu nüfusun yüzde 11’i Kırım Tatarı, yüzde 60’ı Rus, yüzde 24’ü Ukraynalı, geriye kalan yüzde 5’i de ağırlığı farklı Tatar ırklarından oluşan karışık bir etnik yelpazede dağılmaktadır. Ukrayna’nın idarî bölümlenmesinde Kırım Özerk Cumhuriyeti (KÖC) ve Akyar (Sivastopol) şehir yönetimi ayrı idarî birimler olarak kabul görüyor ve nüfus sayımları da buna göre ayrı ayrı ilân ediliyor.

Kırım’a gidecek olanlara, THY’nin İstanbul-Akmescit seferlerini tavsiye ediyorum, çünkü karayolu ile ulaşmak gerçekten çok zor. Zira 1.700 km’lik Türkiye - Bulgaristan - Romanya - Moldova - Ukrayna – Kırım kara yolunu kullanmak zorundasınız. Bunun dışında TIR’lar için haftada en az bir sefer Ro-Ro taşımacılığı için Zonguldak-Gözleve Limanlarına sefer düzenlenmekte. Ayrıca İstanbul Karaköy Limanından da haftada en az üç sefer Akyar, Yalta ve Gözleve limanlarına yolcu gemileri seferleri yapılıyor.

Zorlu karayolu seferinden sonra nihayet ilk olarak Yevpatoria’da, yani Gözleve’deyiz. Gözleve’ye akşama doğru vardık. Gözleve de bir tatil beldesi. Burada bulunan Mevlevîhaneyi gezdik ve kayıt altına aldık. Mevlevîhane şu anda kültür merkezi olarak Elife Yaşlavskaya isimli bir Tatar Hanımefendi tarafından korunuyor. Elife Hanımın hikâyesi çok ilginç. Ailesi ile birlikte Kırım’dan sürgün edilenlerden o da. Uzun yıllar Özbekistan’da sürgün yaşadıktan sonra ülkesine geri dönen Yaşlavskaya, burada çok mücadeleler vermiş ve bu tarihten kalma Mevlevîhane’yi korumayı kendine vazife bilmiş. Kırım’daki Tatar varlığı konusunda ve Mevlevîlikle de ilgili kitaplar yazmış, tahsilli bir pîr-i fanî Elife Hanım. “Anadan üryan” diye tabir ettiği Ukraynalı ve Rus kadınları Mevlevîhaneye sokmuyor, kapıda azarlıyor ve onlara uygun kıyafetler verdikten sonra içeriyi gezmelerine izin veriyor. Çok tatlı bir şive ile Türkçe konuşuyor Yaşlavskaya, aynı zamanda Rusça’yı da çok iyi biliyor.

Gözleve turizm merkezi haline gelmiş. Özellikle Ruslar için uğrak bir mekân burası. Rusya’dan gelen bir çok turist bulunuyor burada. Bunun yanında, hemen merkezde de güzel bir cami yükseliyor, kilisenin tam karşısında. Burada turistler Tatar geleneksel kıyafetleri giyerek poz veriyorlar ve camiyi de geziyorlar.

 

SİMFEREPOL ve BAHÇESARAY

 

Gözleve’den sonraki durağımız Kırım’ın başşehri Simferepol, yani Akmescit olacak. Sivastopol’u güneybatıda bırakıp Akmescit’e yöneliyoruz. Akmescit’te bizi Kırım Fahri Konsolosu Seyran Osmanov’un yardımcısı Server Bey karşıladı ve ağırladı. Burada Kırım Haber Ajansı’ndan muhabirler ekibimize ilgi gösterip haber yaptılar. Burada dinlenip Akmescit’i de gezdikten sonra tarihî Kırım Hanlığının sarayı olan Hansaray’ın bulunduğu Bahçesaray iline hareket ettik. Bahçesaray sürgünden dönen Kırım Tatarlarının en yoğun olarak yaşadığı bölge. Bahçesaray’da yaşayan yazar İdris Assanin’i de ziyaret ettik. İdris Bey, Rus Sovyet hapishanelerinde tam 25 yıl mahkûm olarak yaşadıktan sonra vatanına geri dönebilmiş. İdris Bey’in yakındığı bir nokta var, o da Türkiye’nin bölgeye yeterince ilgi göstermemesi. Ayrıca İdris Bey Rusların dilini öğrenmek gerektiğinden de bahsediyor. İlginç bulduğum için aktarmak istiyorum, İdris Bey “Kişi düşmanının dilini mutlaka öğrenmelidir” diyor. Zira İdris Beyin söylediğine göre, bugün Rusya’da hükümet bütün ajanlarına Türkçe öğretiyor. İdris Bey “Biz de onların dillerini öğrenmeliyiz” diyor.

Bu ziyaretten sonra Hansaray’a gittik. Hansaray tamamen turistik bir ziyaretgâh haline gelmiş. İçerisi tıklım tıklım turist kaynıyor. Tabiî ki bunların çoğu da Rusya’dan geliyor, Almanlar da ağırlıkta. Hansaray çok iyi korunmuş bir halde. Buranın camiinden ezan okunuyor. Biz de hemen abdest alıp o camide namaz kılıyoruz. Ne yazık ki, içeride bizden başka kimse yoktu.

Hediyelik eşyalar satanlar hep Türkçe konuşuyorlar. Bizim Türkiye’den geldiğimizi anladıklarında, hemen ilgi gösteriyorlar. Bahçesaray mutlaka görülmesi gereken bir yer. Hemen merkezde bizi kahraman İsmail Gaspıralı’nın heykeli karşılıyor. Heykelin üstünde İsmail Gaspirinsky yazıyor. Hansaray’a giden yol üzerinde de ünlü Rus yazar Puşkin’in heykeli var.

Gaspıralı’yı tanımayanlar olabilir. Türk dünyasının büyük düşünce adamlarından ve reformistlerinden biri olan Gaspıralı İsmail Bey, Kırım Harbi (1853-1856) bütün şiddetiyle devam ederken, Bahçesaray’a iki saat mesafedeki Avcıköy’de dünyaya geldi. Babasının doğduğu köye nisbetle Gaspirinsky (Gaspıralı) lâkabını alan İsmail Bey’in çocukluğu, Kırım Türk kültürünün beşiği olan Bahçesaray’da geçmiş ve bu şehir, onun ruhunda, sokakları, camileri, evleri ve özellikle Hansaray ile silinmez izler bırakmış. Gaspıralı İsmail Bey, 11 Eylül 1914 Cuma günü Bahçesaray’da vefat etmiş. Ertesi gün muhteşem bir cenaze töreniyle, Mengligiray Han türbesi civarında toprağa verilmiş.

Bunca gezintiden sonra, artık Kırım’dan geri dönüş yolculuğuna başlama zamanı gelmişti.

 

TRANSDNİESTER BÖLGESİ

 

Geri dönüşte Dzahnkoy ve Kherson üzerinden bu sefer Odessa’yı paralel geçip Tiraspol kapısından Moldova’nın başşehri Kişinev’e gideceğiz. Ancak Tiraspol kapısından Kişinev’e gidecekken karşımızda Moldova sınırı yerine, farklı bir ülkenin bayrakları ile bezeli bir sınır buluyoruz. Haritalarımızı tekrar tekrar kontrol ediyoruz, ancak durum anlaşılır gibi değil. İlk anda harita okuma ve tercümanlık görevi bende olduğu için ekip arkadaşlarım şaşkınlık içinde bana bakıyorlar “Nereye geldik?” der gibi. Ancak kesinlikle doğru yerde bulunduğuma emin olduğum için, hemen inip kapıdaki görevlilere durumu soruyorum. Yarım yamalak İngilizceleriyle buranın Moldova olmadığını ve bağımsız Transdniester bölgesi olduğunu açıklıyorlar. Burası ayrılıkçı Moldovalıların, Moldova’ya bağlı olmak istemedikleri için Rus askerleri ile birlikte özerkliklerini ilân ettikleri bölge. 1992 yılında Sovyetlerden sonra yapılan toprak dağılımlarında sorun teşkil eden yerlerden biri de bu bölgeymiş meğer. Burada yaşayan halkın çoğunluğu Rus olduğu için Moldova’ya bağlı olmak istemiyorlar, çözümü de böyle bağımsız bir ülke kurmakta bulmuşlar. Bu bilgileri tabiî sonradan öğreniyoruz, askerlere sorduğumda durumu pek açıklayamıyorlar, onlardan ülkeleri ile ilgili bir broşür istiyorum, broşürleri olmadığını söylüyorlar. En azından bir internet sitesi var mı diye sorduğumda da, bizi saatlerce güldüren bir cevap verdiler: “Ülkemizin adını Google’a yazın oradan gerekli bilgileri bulursunuz”...

Bu şekilde adam başı 25’er Euro ödeyerek bu ülkeye giriyoruz. Zaten kapının kuruluş amacı da o olsa gerek. İnsanlardan para almak. Arabamızla ilerlerken Moldova’ya giriş kapısını arıyoruz haliyle. Orta yaşın üstünde bir vatandaşın yanında durarak sormak istiyoruz. “Moldova ne tarafta?” Adam gayet sakin bir şekilde “Moldova burası ya” deyip yanımızdan ayrılıyor. Herhalde akşam haberlerini izlemiyor, başka bir ülkenin kurulduğundan habersiz diye düşünüp daha genç birine soruyoruz. Bu genç olaylardan haberdar, bize hemen Moldova kapısını tarif ediyor. Bununla da kalmayıp, bu ülkenin durumunu soruyoruz kendisine, olayları 1992 yılından bugüne kadar sırasıyla anlatıyor. Teşekkür edip kapıya doğru yolumuza devam ediyoruz. Bu ülkeyi 10 dakikada doğudan batıya kat edip diğer taraftan Kişinev’e doğru geçmek üzere bu sefer gerçekten Moldova kapısına vardığımızda, Moldova’daki sarhoş güvenlik görevlisi bu absürd durumu özetleyecek son noktayı koyuyor. Diyalog aynen şu şekilde cereyan ediyor:

Görevli: Nereden geliyorsunuz?

Ben: Transdniester’den.

Dostoyevski’nin romanlarındaki Saint Petersburg sarhoşlarının edasıyla ıslak bir kahkaha atarak:

Görevli: Haaa! Şu Muz Cumhuriyeti mi? (“Banana Republika” diyor aynen...)

 

—Devam Edecek—

 

 

 

 

 

 

—Dünden devam—

 

BÜKREŞ

 

Rusçuk’ta bir gece geçirdikten sonra, Bulgaristan’ın kuzeyinden Romanya’ya giriş yapıyoruz. Romanya yemyeşil bir ülke. Sınırı geçer geçmez tarım ekonomisinin de çok yaygın olduğunu anlıyorsunuz. Yol kenarlarında Romen vatandaşların kendi ürettikleri sebze ve meyveleri size satmaya çalıştıklarına şahit oluyorsunuz. Çingene nüfusun çok yaygın olduğu Romanya’da, bu vatandaşlar genelde tarımla uğraşıyorlar ve evlerini çok süslü mimarî ile inşa ettiriyorlar. Romanya da 2007 itibariyle Avrupa Birliği’ne girdiği için, hummalı çalışmalar göze çarpıyor. Hemen hemen Romanya’nın dört bir tarafında yol çalışmaları var. Ülke adeta bir şantiyeye dönmüş durumda.

Nihayet Bükreş’e vardığımızda, koskocaman bir şehirle karşılaşıyoruz. Çünkü bu şehirde her şey devâsâ ölçekte. Caddeler bir uçağın rahatlıkla inebileceği boyutlarda. Binalar da en az yollar kadar büyük ve süslü inşa edilmiş. Şehirde yeşil alanlar da en az mamur bölgeler kadar çoğunlukta. Kalabalık bir metropol olduğu her halinden belli olan şehirde, bizi bir Türk işadamı karşılıyor. Bauplast’ın Romanya distribütörü olan Ali Karaçayır, Romanya sınırları içinde ev sahipliğimizi üstlendi. Karaçayır, tam bir Türk girişimci. Çok küçük bir sermaye ile sadece bir şirketin mallarını burada pazarlamak üzere geldiği Romanya’da, bugün kendi fabrikasını kurmuş ve kendi ürettiği malları yaygın dağıtım ağıyla Romanyalılara pazarlayan başarılı bir işadamı konumuna yükselmiş. Akıcı ve düzgün konuştuğu Romencesiyle de piyasada tanımadığı kimse olmadığını söylüyor. Bize fabrikasını gezdiren Karaçayır, aynı zamanda Bükreş’i bize gezdirmek üzere yanımıza bir de rehber veriyor. Ali Karaçayır, Romanya’da yüzlerce Türk girişimcinin zamanında büyük yatırımlar yaptığını anlatıyor.

Romenler, Bükreş’e Bucureşti derler. Uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde kalan Bükreş, daha sonra komünist dönem yaşamış. Bunun etkisi şehir üzerinde rahatlıkla hissediliyor. Geniş caddeler, büyük binalar ve raylı ulaşım hatları komünist dönemin birer hediyesi buraya. Zaten Balkanların genelinde aynı manzara ile karşılaşmak mümkün. Çavuşesku yönetimi döneminde üçte biri yerle bir edilip, açılan boşluğa Sovyet tarzı abartılı geniş caddeli, donuk gri yüksek binalı semtlerin ve tabiî bir de o meşhur Çavuşesku Sarayı’nın kondurulduğu şehir Bükreş. Geçmişte barok ve neoklasik tarzdaki binaları, küçük meydanlara açılan dar Arnavut kaldırım kaplı sokaklarıyla pek hoş bir şehirmiş.

Çavuşesku Sarayı, Pentagon’dan sonra, dünyanın en büyük ikinci binası. Hakikaten de yanına gittiğinizde başınız dönüyor. Öyle ki çok uzak bir mesafeden bile fotoğraf makinesinin karesine bir seferde sığdırmakta zorlandım.

Bükreş, gündüz olduğu kadar, geceleri de canlı bir şehir. Bükreş’in nüfusu 2,3 milyon civarında ve Avrupa Birliği’nin yeni gözdesi olma yolunda hızla ilerliyor.

 

KÖSTENCE

 

Bükreş’ten ayrılıp Moldova üzerinden Ukrayna’ya geçmek için yola çıkıyoruz. Önceki hedefimiz ise, Moldova yolu üzerinde bulunan Romanya’nın liman ve sahil şehri Constanta, yani Köstence. Köstence önemli Osmanlı şehirlerinden biri. Köstence’nin Mamaia adlı bir de turistik sahili var. Şehirde toplam 5 adet cami bulunuyor. Burada beş vakit ezan sesi duymak mümkün. Ezan sesini takip ederek müftülüğü buluyoruz. Müftü Murat Yusuf’la tanışıyoruz, Hünkâr Camiinin hemen üst katında. Şehirde tam merkezde ayrıca çok güzel bir Kral Camii var. Turistler buraya çok ilgi gösteriyorlar. Camiin minaresine çıkıp geniş bir Köstence manzarası

 
  balkonoloji-niyazi akkılıç
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  niyaziye göre zaman tamamdır.
  ATATÜRK SÖZLERİ
Bugün Kurban Bayramı, kurbanlar kesilecek sevap niyetiyle etler dağıtılacak herkese. Yürekler bir olacak gönüllere kilitlenecek. Gökler rahmet bereketiyle yağmurlar boşaltacak yeryüzüne. Bugün hepimizin yüreği şenlenip bayram sevinciyle coşacak. Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun. İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

www.htmlmekani.tr.gg
FİKRİ HÜR, İRFANI HÜR VİJDANI HÜR ,BİREYLER OLMALIYIZ. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AKLIN VE BİLİMİN ÖNCÜLÜGÜNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ÇAGDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ ÜZERİNDE OLMASI VE GELİŞMESİDİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ULUSLARA EGEMENLİK -FERTLERE ÖZGÜRLÜK! BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ ÇAGRI BALKANOLOJİ Merkezinin ilk kurma kararını toplantısı25 Mayıs1988 yılı Toplantı yeri Kartagümrük/Fatih-İstanbul Adesinde kararlaştırılarak Balkanlarda Türk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Dernegi olarak kurulmuştu.Lakin Dernek Üc yıl sonra 1991 yılında maddi olanaksızlıklar Tarafından kapandı. Bu duruma meydan vermemek için ve Balkanlardaki Kültür, Dil, Mimari Tarih EGİTİM, Edebiyat ve Sanat kıyımına tahamül edemeyen sayın NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL/Gaziosmanpaşa Merkezinde ÖZEL kurduğu, BALKANOLOJİ ARAŞTIRMALARI Merkezi Salih paşa caddesiN.14. adresinde Altaylardan Tunaya Darneginin catısı altındadır.Kurucular ve üye. 1.-NİYAZİ AKKILIÇ Başkan Emekli Memur. 2.İDRİZ KAHRAMAN Başkan Yardımcısı Gazeteci ve Emekli. 3.MELEK TABAK ALTAY TUNA Dernegi Sekreteri 4.NİZAMİ ALPER AKKILIÇ Kurucu üye-öğrençi. 5.HÜSNÜ ZAKİR-ÖĞRETMEN Kurucu üye Bulgaristan BALKANOLOJİNİN BAŞLIÇA AMACI Niyazi Akkılıçın 40 yı boyunça topladığı 600 yıllık eski kitaplar, belgeleri, süreli yayınlardaki Balkan haberleri, belgeleri, resimleri korumak Mimari Türk-İslam İzlerini ve Mirasımızı araştırmak ve Tanıtmak ENVANTERİNİ VE Arşivini düzenlemek, kültürel eserlerimizi itinalı bir şekilde deizmek, restore ettirmek, Araştırmacıları, Uzmanların hızmetine sunmak, Katoloklar ve kitaplar hazırlamak Radyo ve Televizyon gazete ve Dergi, gibi duysal görsel, yazısal, yayın araçları ile ülke ve BalkaN Türk Dünyasının Tarihi kültürel sanat varlığını DİĞER Ülkelere ve Dış Dünyamıza tanıtmak için Sergiler, Paneller, Konferanslar düzenlemek ve İnsanların Dikkatine Hızmet ve tanıtımına sunmaktır.BU NEDENLE tarihimizdenen bu ğüne kadar Balkan Ülkelerinden Anavatan Türkiyemize Göç ETMİŞ Bulunan Balkan-Rummeli Göçmen Vatandaşı Türk ve Müslüman vatandaşlarımızın ellerindeki kültürel Tarihi BİLGİLERİ-Resimleri,tapu, evlilik, gazete- matbuat,broşür,kitap, vesika gazete, dergi, okul şahadetnamesi v.s. herne varsa bildirmeleri içi ÇAGRIDA BULUNMAKTAYIZ. Bu Çagrı aynen Balkanlarda yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz içinde geçerli olup gereken ilgiyi Balkanoloji Araştırmaları Merkezine göstermelerini beklemekteyiz.Bu Çagrı Balkanlarda zor kalan Türkçemizin ve Tüm ECDADIMIZIN, SİZLERE HİTABEN KUTSAL ÇAGRISIDIR. Bu Çagrı ecdat yadiğarı yıkılan, yakılan,kırılan, yok olan, ayni zamanda ayakta dimdik kalmayı saglayan ben varım diyen Camilerimiz, Mescitlerimiz, Saat KULELERİMİZ, Çeşmelerimiz, Tarihi Türk evleri, konakları, Sarayları, köşkleri, pınarları, hastaneleri, demiryoları istasyonları, kütüphaneleri, Çiftlikleri, v.s. her adım başı Türklük kokan Tarihi kültür sanat eserlerimizin tanıtım ve araştırılmadsı için Han Vhamamlarımız, dag, tepe, bag, bahçe, tarlalarımız, okul ve Dükkanlar, arölyeler, işlikler, fabrikalar Osmanlıda bvu ğüne kadar her nr varsa hepsinin bildirilmesi için bu merkeze baş vurmanızı ve irtibata geçmenizi bekleriz. niyaziakkilic@hotmail.com http./balkanolojicom.tr.gg../ Tel.+905357910694 Veya Altay Tuna Göç Dernegi-Balkanoloji Araştırma Merkezibaşkanlığı. Salihpaşa cad.N.14/K.5.. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul. Adresine bekleriz. Güzel Anadolumuzda hür ve Müsatakil /bagımsız/ yaşamak için Balkanları-Rumelliyi unutamayız. Rumeliyi –Balkanları unutmak Kendimizi inkara çalışmaktır.Bizler kültür hazinesinin bireyleri olarak, Ulusumuzun gencinden yaşlısına kadar, memur, köylü, işçi, şair, yazar, Cumhurbaşkanından Başbakanına kadar Millet vekilleri, gazeteci, televizyoncu, yayıncı, üniversite öğretim üyeleri, Bakanlarımız ve Bilim adamlarımız Aydınlarımız ve öğretmenlerimize kadar dernekçilerimize yedisinden yetmişine kadar hepimize BÜTÜN Balkan kökenli ve Anadolu olan hepimize çandan yalvarıyoruz ve çağrıyoruz. Geliniz Balkanolojide3 Buluşalım.Sizler bizlere sahip çıkarsanız bizlerde dünya durdukça yaşamaya devam edeçegiz.BNoşuna öşmedi bu kadar insan. Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum. Kalk artık uya. Yalvarıyoruz. Yalvaruyoruz. Sözde sizlerin sazda sizlerin. Madi ve Manevi yardemlarınızı bekleyoruz.Çünkü bizleri BNalkanlarda Binlerce köy, şehir samanlıklarında, tavanlarında, sandık köşelerindeki, hatta kömürlüklerdeki çöplüklerdeki onları ateşlerden topşlayarak farelerin kemirmesinden, örümçek aglarıdan kurtararak 10 BİNLERCE VE 100BİNLERCE DOLAYINI BULABILECEK KÜLTÜR TARİH İNÇİSİNİ İstanbul ilinin Gaziosmanpaşa ilçesinin Salih paşa Sokagı N.14. K.5. Berec ADRESİNE Balkanoloji Araştırmaları Balkan Türklerinin abide Şahsiyeti sayın Araştırmacı BaşkanNİYAZİ AKKILIÇ Beye göndermenizi bekler candan teşekür etmeyide bir borc biliriz. Unutma ve şu mısralarıda hatırlayalım. Boşuna akmadı bunça kan Boşuna ölmedi bu kadar insan, Boş yere akmadı oluk oluk kan. Kalk artık ulusum , kalk arttık uyan. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ DİYORKİ,Balkanlardaki Türk Kültürünü varlığını araştırmak, bulmak, tanıtmakl, yaymak ve yaşatmak her Türkün en Kutsal görevidir. Eger Milletleri bir ulu Meşe AGACINA BENZETİRSEK BU AGAÇ MUHTAC OLDUĞU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE/GELECEGE/ KÖK SALAR.Atalarımızın bıraktığı Tarihi Kültürel eserler Gelecegimizin en büyük teminatıdır.. /güvencesidir/Onları yok olmaktan kurtarmak bizim birinci görevimizdir. İşte bunun Çagrısını AnaDOLU Türküne ve Balkan Türklerine içtenlikle yaparak bu göreve bir nebze olsun yardımlarını beklemekteyiz. Saygı ve selamlarımızla Balkanoloji Araştırma Merkezi başkanı Niyazi Akkılıç-İstanbul. İrtiat. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http/hurbalkancom.tr.gg./ Tel.+905357910694. Salihpaşa cad.N.14. Gaziosmanpaşa/İSTANBUL. HÜRMET VE SAGI DOLU SELAMLARIMIZLA. Balkan Türklerini catımıza haberlerini ve desteklerini bekleyoruz. BALKANOLOJİ BAŞKANI-Niyazi Akkılıç-istanbul.
  TÜRK TARİHİNDE ÜÇ ATA
OĞUZ ATA ,KORKUT ATA KEMAL ATA 1:OĞUZ ATANIN İLİ BİZİM ORTAK İLİMİZ. 2:KORKUT ATANIN DİLİ ,BİZİM ORTAK İLİMİZ 3:BİZİM ORTAK YOLUMUZ
Osmanlıda Giyinim

sitene ekle

Myspace Graphics
  DELİORMAN TÜRKLERİNE
BALKAN TÜRK VARLIGINA DOGRU YOLU GÖSTERECEK ÇOBAN YILDIZIBİR ÜMİD VEİMAN GÜNEŞİ HALİNDE DOĞARAK YÜKSELMİŞTİR.DELİORMAN TÜRKLERİ İÇİN TEKYOL DEMOKRASİDİR-ZAFERDİR-ADALETİR.BU ZAFER ÖZGÜRLÜĞÜN TEK YOLUDUR.KABUL ETMELİYİZ.
NİYAZİ AKKILIÇ

BALKONOLOJİ ARAŞTIRMASINDAN ÖZETLER
BULGARİSTANDA TÜRKLÜK MÜÇADELESİ
Balkanoloji araştırma merkezi başkanlığı olarak özetlemek istersek,Altaylardan Tunaya
Göçmenler Dernegi ve onun rehberliğinde yörütülen Balkan dil, kültür, Tarih, Mimari Egitim, Edebiyat v.s. Araştırmalarımız Balkanoloji Araştırma Merkezi adı altında Başkan
Niyazi Akkılıç yönetiminde Balkan-RumelliTürk kültür varlıklarının Mirasını araştırmak ve tanıtmak plan ve projeli uygulamalarlan arşiv ve Eanvanterini çıkarıp Balkan Türklerine sunabilmektir. Başlıçada genel amacımız bu yönde yapılan çalışmalardır.
Balkanoloji Merkezinin bu yönde yürüttüğü araştırma ve çalışmaları destekleyen Ana DOLU Türkleri VE Balkanlardaki TÜRKLER VE Göç etmiş bulunan Balkanlı aydınlarımızın bu konuda BALKANOLOJİ olarak açık ve net olarak her Türkün – her bir AYDIN KİŞİNİN öğretim üyesi veya gazeteci – Tarihçi kim neler Balkanlar ile ilgili neler bilirseler, bize fikir ve düşünçelerini hiç sakınmadan bildirmelerini içabında kendi özel fikir ve düşünçelerinide sunarak katkı ve desteklerini ve bizimle birlikte yer almalarını bir Balkanlı Türkü olarak beklemekteyiz. Emai,l. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.gg./ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694 olarak arayabilir ve iletişim kurabiliriz.Muhterem Balkanlı Türkleri-Bizler yani atalarımız Balkanlara-Anadoludan gelen ve göç eden yürük Türkmen Türkleridir.
Balkanolojinin başlıça genel amacıda önçelikle Balkanlardan Anavatan Türkiyemize göç gelmiş olan Balkan Türklerinle ve Oralarda kalan akrabalarımızla balkanlı türklerlen kültürel, sosyal, Tarihsel baglarımızın derin köklerini araştırmak tanıtmak ve yaşatmak için yerliyerinde bilimsel araştırmalar yapılarak Türk kültür tarih varlığını yeninesle daha iyi tanıtmak için bunuda belirli zamanlarda bizim olan ve yüreklerimizde ve beleklerimizde halen bizim bilinen Balkanları ve oradaKİ VE YAŞAYAN ÜÇBEYLERİ VE Türklerlen ilğili bilinen bütün haber ve bilgileri, hep berabercesine, Birlik- Beraberlik- Dirlik ve Dayanışma içersinde hepberaberçe kanımız çiğerimiz olarak paylaşmaktır. Bunun için Balkanoloji araştırma merkezi sizlerden düşünçe ve fikirlerinizden bu konuda katkılarınızı ivedilikle beklemekteyiz.BULGARİSTANDAN DÜNDEN BU GÜNE YAPILAN GÖÇLE
1878-80 Yılları1,000.000. kişi aile,
1880-1912 yılları440.000kişi ailr.
1912-1951yılları154.000kişiaile.
1951-1978 yılları130.000kişi aile
1978-1990 yılları345.000 kişi aile
1990-2000ylları185.000 kişi aile
Böylece Bulgaristandan Rus-Türk harbinden sonra başlayan ve 2000 yılına kadar süren 130 yıllık bir zaman içinde Bulgaristandan 2,254. 000 Türk ailesi göç ermiştir. BU göç ailelerini ortalama 3 kişi olarak hesap etsek 6.762.000 Türk bulgaristandan göç etmiş oluyor.
Bu ğüm yapılan Araştırmalara göre Balkanlardan GELEN Türk Göçmenlerinin sayısı Anadoluda 36575 850 kişi olarak biliniyor bu rakamın 18725250 si Bulgaristan kökenli olduğu amlaşılmaktadır.Bunun için Bulgaristan ve Türkiyede secimlerde yapılan ikili anlaşmalar bu konuda büyük rolü olmaktadır. Bulgarista HÖH-nin lideri olan sn. Ahmed Doğan için bu rakamlar Bulgaristan Türkleri için Barışın VE Daletin saglanmasında Demokrasinin genel unsurlarıdır.Unutmayalım ve devamlı kalplerimizden silinmeyen AZILI KOMUNİST Rejminin Mimarı Todor Jivkof döneminde Mestanlı meydanı basan taklar ve altında ölenler sonra benkovskide küçük Türkkanın Anakuçagında öldürülmesi ve yine HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜÇADELESİ VEREN Niyazi İbrahimin oglu StaraZagora İLİNİN Rıjena/Hamursuz / köyünde boğzlanmadını babası Müslüman Pomak Türklerinin haklarını savunup müçadele verdiğinden öldürülerek tam g göç etmeside altı ay sonraya bırakılması ve baskıda bulunması nasıl unutulur. Bu iki küçük çoçuğun ölüm sonrası Analar ve Babalarda şehit edilmedimi, Birçokları Zındanlara gönderilmedimi, SÜRGÜNLERE Balenelere gönderilmedimi. Bütün Bulgaristan Türk aydınları, gazeteci, yazarı, doktoru v,s. Baskılara tabii olmadını. Zorla isimler degişmedimi, dil- din kültür ve Türkçemiz yasaklanmadımı hangisini sayalım okadar çok yasaklar vardıki. Bütün bunlar nasıl unutulur.
Bulgarlaştırma ve soykırımı için yapılan katliamlı baskıları zulmün pençesinden kurtulmak için Binlerce Şehitimizin akan Sıçak kanları için onları yad etmek savunmak için davaya milli şuurla destek verenler BELENE SÜRGÜNÇÜLERİ VE Cezaevi mahkümları v.s. her bir tutuklu ve zulum gören Türkler ve Müslümanlar kendi milli yapılarınla ve Milliyetçi Türklük duyğularınla mücadeleler vererek örnek olmaya gayret göstermekteydiler. Türk milletine örnek olmak için Önçe Türkçemiz Dil Egitimimizin yeniden destek görmesi için Her Bulgaristan Türkünün BAŞI Göklere ERMESİNİ BEKLERKEN MAALESEF HALA DAHA TÜM Demokrasilere ve ÖZGÜRLÜKLERE RAGMEN Avrupa Ülkesi olan Bulgarista Yinede Türk okullarını önemsemediler. Türk Milletvekileri ve lider SNaHMED Doğan yine yalnız kaldı. Ataka milliyetcilerine yenilmiş oldu. OBİR GÜNEŞTİ LAKİN Bulgaristan Türklerine Sıçaklığını verip kanadı altına alamadı. BURADA Türk MİLLETİ YİNE ÖKSÜZ VE YETİM KALDI. Bulgarlaşmada dökülen ASİL Türk kanlarının tam terzisini bularak tartamadılar. BU KANI YERDE BIRAKMAMAK İÇİN BAŞTA Bulgaristan Türklerinin baskılarını ve zulmü unuturabilmek için bir nebze Türk OKULLARINI AÇARAK Türkçe egitime yön verilmemesi çok çok acıların ve zızıların nar taneçiği olarak bırakılmıştır.UYARIYORUM. sakın daha geç sayılmaz. Asla asla unutmayınız ve unutmayınızki unutulmasın tarihin mazisi hatırlasın ve özgürlük günesinin aydınlığı herkesi Demokrasi içinde ısıtabilsin.Bulgaristan bu gün Türk ve Müslüman 3750560 kişi bu olayların gerçekleşmesini beklemektedir.Ey Balkanlı Türküm dur hemen gitme. Durduğun yere hele bir bak. ŞU ANDA Balkanlardasın. Bulgaristanda geldiğin Deliorman veya Güller vadisindesin hiç fark etmez.Bu Topraklar Anavatandan koparıldıktan sonra topragın bereketinebıraktığın evine yurduna malına bahçe ve tarlanaı nasıl yitirdiğini biliyorsun. Kalmadımı BEŞPARASIZ VE HİÇ PULSUZ BULGARLARA TESLİM EDİLMEDİMİ.Arkasında kocaman bir Türk mirası ve hatırası olan bu topraklar atalarımızın alın terinle kazandığı topraklar degilmiydi. Bunun için sen hala Evladı Fatihanların bir neferisin ve evladısın. Torunusun.Unutma sen hala fatihanların topraklarındasın. Çünkü TAPULAR Ankarada HALA ARŞİVLERİMİZDE SAKLANMAKTADIR.
Şehitlerimizin ve Gazilerimizin bu topraklarda akan Sıçak kanları vardır. Bunu size milli duyğularumla anımsatıyorum. Bastığın Bulgaristan Topraklarında unutma 600 yıllık ceddinin ve atalarının müçadele şerefi şanı, emegi var. Anıları ve tarihi var olup yazılmış tarihi miras tapularımız vardır. Başını rg ve şunuda hiç unutma durduğun yere bir bak. Bir Fatiha oku. SONRA GENE DURDUĞUN YERE BAK UNUTMADAN Milli Müçadelemizi
Tanı daha fazla tarihinden bilgi almak isterseniz bizi ara niyaziakkilic@hotmail.com.
http./balkanolojicom.tr.gg../ http./hurbalkancom.tr.gg../ +905357910694. ara ve sor öğren.
Şehitlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız. Nerede kaldı Türklerin DOĞAL HAKLARI. Nerede kaldı Şehit Türkümün akıtılan saf temiz kanları. Bunları Bulgaristan Baş Duşmanı Jivkof yönetiminin Devamçılarına peşkeşmi çekileçektir. Yoksa ADALET YERİNE GELEÇEKMİDİR.Böyle giderse Türk ve Bulgar bie arada yaşaması zorlaşaçak gibi geliyor Buşlgaristan Türk halkına. Avrupa Birliğine girdik onlarıda ikna etmedeBulgarlar kadar zormudur. UYANIK milletvekili Türklerimiz nerede YOKSA kara para veya dalevera peşindelermi. BÖYLE BİR VAKA VARSA NASIL ÇIKARSINIZ KARANLUIIKLARDAN AYDINLIĞA. Unutma Bulgarisrand Nigboludan başlar Türk Müslüman İMTİHANLARI, vidin, PLEVEN, VARNA, ŞUNMNU, ŞİPKA KAZANLIK eskizagra, tırnava, Filibe , Burgaz, elena gibi uzar gider Türkün verdiği kahraman şehitlerinin kanı unutmayın egri işler yapmayınız. Sizlerde kafirler gibi bu kanlarda boğulma ihtimallerine sakın düşmeyiniz. Yine SULANMAsın ATATOPRAKLARI ŞEHİT KANLARINLA METİN OLUP Milletin sadık erleri olalım.şimdi Balkanoloji olarak ATATÜRKÜN SÖZLERİNLE BİTİRİYORUM.
Bizler Altaylardan Tunaya göçmen TÜRKLERİ VE ÜYELERİ Balkanoloji Araştırma çalışanları olarakta, Bulgaristanda Şehitlerimizi büyük saygıyla anıyoruz. Türk milleti ve onun çocukları olarak her zaman ACDADINI TANIDIKÇA, ONLARA SAHİP ÇIKTIKÇA YİNE BÜYÜK İŞLER YAPAÇAKTIR. Türk Medeniyetinin ufkundan doğan yeni bir güneş gibi devamlı parlayaçak ve Tarih sayfasında yine Türk ası ilebet yazılacaktır. Mustafa Kemal AtaTürk.. metini yazan ve hazırlayan . Balkanoloji kültür tarih başkanı Niyazi AKKILIÇ-İSTANBUL. SAYGI VE HÜRMETLE BALKAN Türklerinden yanıt ve destekler beklemekteyim. 9.01.2009.yılı. NİYAZİAKKILIÇ-İSTANBUL.


BALKANOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ ÇALIŞANLARI ADINA YAPTIĞIMIZ BALKAN TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARININ UYGARLIĞINDAN BU ĞÜNE KADAR BALKANLARDAKİ GELENEK, GÖRENEK, ÖRF VE ADETLERİMİZ DİLİMİZ, DİNİMİZ, KÜLTÜR VE TARİHİMİZ EGİTİM VE EDEBİYATIMIZ KİMLİĞİMİZ VE VARLIĞIMIZ HER YÖNÜYLE BİLİMSEL AÇIDAN ARAŞTIRILARAK KAYITLARA GEÇMEKTEDİR. BU GÜNE KADAR BİRÇOK ÇALIŞMALARDA BULUNDUK. GENELLİKLE BULGARİSTAN DAKİ MİMARİ KÜLTÜR İZLERİMİZİN DÜNÜ VE BUĞÜNÜ 600YILLIK MİMARİMİZ ESKİ EV VE KONAKLARIMIZ V.S. OLMAK ŞARTINLA BULGARİSTANDA TÜRK YAPISI KESİN OLMAYAN BİR 3339 ADET ESER GÖSTERİLİYORDU. BUNLAR ÇOK YETERSİZ OLDUĞUDA BİLİNİYORDU SON BULGARİSTAN ÇALIŞMASINI BAGLANTISINDA GÖRÜLDÜKİ 222812 ADET ESERİMİZİN YANLIZ 168750 ADEDİ TARİHİ TÜRK KLASİK STİL YAŞADIĞIMIZ ECDAT EVLERİ ÇIKMIŞTIR.1660ADET YENİ VE ESKİ CAMİ VE MESÇİT VARDIR.YANİ UZATMAYAÇAGIM BU ESERLERİN LİSTESİ 55ADET CEDVELDE TOPLANIYOR. TÜRKLÜK VE MÜSLÜMANLIK KÜLTÜRÜ OKADAR ÇOK DERİNKİ ANLATMAYLA SON BULMAYOR. BÖYLE BÜYÜK BİR IRKIN VE FATİHİN TORUNLARI OLARAK BİZLER GEÇMİŞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SET ÇEKENLERİ UYARALIM VE GERÇEGİ ANLATALIM. BİRLİK, DİRİLİK, BERABERLİK DAYANIŞMA BU DÖRT SÖZÜ KEMİKLEŞTİREREK TÜRKLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM. NETEKİM SAYIN ERDİNÇ BEYİN SÖYLEDİKLERİ ÇOK YERLİ YERİNDE TÜRKSEK SAPINA KADAR TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BİLELİM VE KİMŞİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. SÖZ EDİLEN ERDİNÇ KARDEŞİMİZİN GİBİLERİNİN DAHA ÇOK OLMASINI DİLER BALKANOLOJİ ÇATISI ALTINDA TOPLANMAMIZI BEKLEMEKTEYİM. BÖYLE ARKADAŞLARLAN GURUR DUYMAK TÜM TÜRK MİLLETİNİN HAKI OLMASINI İSTERİM ENDERİN SELAM VE SAYGILARIMLA NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL.BALKANOLOJİ BAŞKANI.


DUYURU

BALKANOLOJİ MERKEZİ
Balkanlarda Türk Dil Kültür Tarih Araştırmaları merkezinin kuruluşunun yegane amacı bütü Balkan Ülkelerindeki gecen 600 yıllık Türk –Müslüman Kültür Medeniyetinin varlığını araştırmak ve bu ülkelerde çeşitli sebebler yaratılarak kaybolan Mimari anıtlarımızın ve kültürel güzeliğimizin yıkılması, yok edilmesi, kaybolması, yakılması ve yıktırılması gibi birçok nedenlerlen GEÇMİŞ TARİHİMİZDEN BU ĞÜNE KADAR KENDİNİ KORUYABİLMİŞ VE DİMDİK AYAKTA KALAN Mimari kültür izlerimizin ve Osmanlı
Yapıtarınıo tek tek köy ve şehir demeden araştırarak , meydana getirmek istediğimiz Balkan Mimari Eserlerinin dünü ve buğünü diye Envanterini ve arşivini çıkarıp gereğinçe düzenlemektir.Bizlere bu konuda daha ayrıntılı ve verimli çalışabilmek için, daha bilimsel çalışmalarda bulunmak ve katkı saglamak, bilği alışverişini hızlandırmak, özğür ve daha çok yaratıcı birer bireyler olarak Balkanlılara genç Araştırmacılar yetiştirmek ve böylecede ilmi ve bilimsel sonuçlar çıkararak ortaya koyabilmektir.Böylecede Balkanlardaki yıkılan köprüleri yeniden inşa etmek demek Balkan Ülkeleri halkları arasında yeniden bagları genişleterek İşbirliği ve Dostluklar kurarak, kuvvetlendirmektir.Kardeşliği güçlendirmek gayesinlede Dünyamızın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için Evrensel mücadeleleri Dünya Barışına, Demokrasi yolunda hak ve adaletini saglamakla yeni içerikli elemanlar saglanmasında, yetiştirilmesinde düşündüğümüz amaçlardan yeganesidir.
Balkanoloji di, kültür tarih araştırma merkezinin ayrıça kısa adıda BALKANOLOJİolarak
Saptanmıştır.Bu Kuruluş 1988 yılında bir Balkanlı Osmanlı kuruluşu olarak kurularak
İstanbul-Gaziosmanpaşa ilçesinde Tüm Balkan Türklerini kapsayan bir bilimsel araştırma kuruluşu olarakTarihi Türkiyemizin İstabul kentinde nufusun önemli bir bölümü Balkan Türkleri oluşturması göze alınarakBalkanlarda Dil, Kültür, Tarih Mimari ARAŞTIRMA MERKEZİ Kordinatörü ve Araştırmacı Sn. Niyazi Akkılıç Başkanlığında kurulmuştur.
Kuruluşumuz bütü Balkan Türklerine ve Göçmen Derneklerine kapısı açık olup gerekli Balkan ülkelerinle ilğili balkan Türklerinden bildikleri bilgileri, belgeleri, eserleri ulaştırmada gayret gösteren birçok Balkan Türkleri derneklerine ve Altay Tuna Dernegi Üyelerine gönülden teşekürler eder ve mütemadiyen daha hızlı bir akışla şu iletişime yer vermelidirler. niyaziakkilic@hotmail.com. http./balkanolojicom.tr.ğğ./ +9053579106.
Adres.Salih kardeşler cadesi.N.14. Berec-Gaziosmanpaşa/İstanbul.Niyazi Akkılıç.
  EĞEMENLİK-ÖZĞÜRLÜK
ULUSLARA EGEMENLİK FERTLERE ÖZĞÜRLÜK
M.K.ATATÜRK.

BİTİRDİM ESRİMİ SİLDİM KALEMİM
NİYAZİ AKKILIÇ

DİLDE ,FİKİRDE, İŞTE BİRLİK . İ.GASPIRALI-KIRIM

BALKANLARDA TÜRK KÜLTÜR VARLIGINI ARAŞTIRMAK BULMAK ,TANITIP YAYMAK HER TÜRKÜN EN KUTSAL GÖREVİDİR.

EGER MİLLETLERİ BİR BÜYÜK MEŞE AĞAÇINA BENZETİRSEK ,BU AĞAÇ MUHTAC OLDUGU NEMİ GEÇMİŞTEN ALIR VE O SAYEDE İSTİKBALE KÖK SALAR. ATALARIMIZIN BAKTIGI TARİHİ KÜLTÜREL ESERLER ,GELECEGİMİZİN EN BÜYÜK TEMİNATIDIR.ONLARI,YOK OLMAKTAN KURTARMAK BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZDİR
NİYAZİ AKKILIÇ.

TÜRKÇEMİZ

ANALARIMIZIN DİLİ ,ANADİL ,DİLLER GÜZELLİK YERİNE KILIÇTAN KESKİN ,ÇELİK TEN SERT , KAYADAN SARP,BORADAN HIZLI, İPEKTEN İNCE ,KELEPEKTEN UÇUÇU, ÇİÇEKTEN RENKLİ ,ALTINDA PARLAK , SUDAN DURU ,TÜRKÇEMİZ....
NİYAZİ AKKILIÇ

EY TÜRK EVLADI
KİM OLDUGUNU, NERELERDEN GELDİĞİNİ VE ŞİMDİ NERELERDE OLDUĞUNU HİÇ SOR GULAMA FIRSATIN OLDU MU? BAYRAGININ RENGİNİ TOPRAĞINI KOKUSUNUN KANININ ASLETİNİN FARKINDA MISIN?

Türkün sesiTürklüğün sesi olmalıdır.
TÜRKLÜĞÜN DIŞINDAKİ SES TÜRKLÜĞÜN SESİ SAYILMAZ. Yahya Kemal.


BÜYÜK ŞEYLERLERİ YANLIZ BÜYÜK MİLLETLER YAPAR.
ATATÜRK

TÜRKLÜGÜN 6 İLKESİ
1:Siyasi varlıkta birlik .
2:Dil birligi
3:Yurt birligi
4:Irk ve menşe birligi
5:Tarihi karabet.
6:Ahlaki karabet

eger bir millet büyük se kendini tanımakla daha büyük olur.(ATATÜRK)

KUŞLAR GİBİ UÇMAYI BALIKLAR GİBİ YÜZMEYİ ÖĞREN dİK FAKAT Ç BASIT BİR SANATI UNUTTUK İNSAN GİBİ YAŞAMAYI BİLİYORMUSUN BUGÜN dÜNYA dOSTLAR GÜNÜ MESAJI SEV İĞİN dOSTLARINA GÖNdER EĞER BENdE O SEVdİĞİN dOSTLARINdAN BİRİYSEM BANAdA YOLLA BUNU ARKAdAŞLARINA GÖNdER BAK KAÇ CEVAP GELECEK EĞER 7 dEN FAZLA İSE SEVİLEN BİR dOSTSUN yazar:Alper akkılıç

ALLAHNASİP EDER,ÖMRÜM VEFA EDERSE ,MUSUL-KERKÜK VE ADALARI GERİ ALACĞIM.SELANİK DE DAHİL.BATI TRAKYAYI TÜRKİYE HUDUTLARI İÇİNE KATAÇAĞIM.MUSTAFA.KEMAL. ATATÜRK.


BALKANOLOJİ KÜLTÜR BAŞKANI NİYAZİ AKKILIÇ İBRET VERİÇİ SÖZLERİ

Balkan Türkleri bilinen Bulgaristan Türkleri Büyük önder ATATÜRK Düşünçelerine ve fikirlerinden esinlenerek ve cizdiği doğru politikalarından esinlenerek Bulgaristan Türkünün akılçı politikasınla doğru istikamette ilerleyerek,DELİORMAN VE RODOPLAR – Gülvadisi – Dobruca ve Tuna boyu Türkleri tek vüçüd birleşerek,Totaliter baskıçı Todor Jivkof yönetimine SİLAH KUŞANARAK SAVAŞMADAN, Dağa çıkarak isyan etmeden, TERÖR YARATMADANM,,Bulgaristanmda Zulümçü devletine resmi ve özel işyerlerini kırıp dökmeden Türklüğe yakışır bir şekilde,Avrupa ve diğer ülkelere örnek olabileçek şekilde Medeniyetinin Milli Türklük Şuurunla Sayın Liderlerinin AHMED DOĞAN ile Türk Milli ATATÜRKÇÜ Teşkilatının uyğuladığı DEMOKRASİ varlığının ğeleçegini, Özğürlük güneşinin doğacağını,Hak ve ADALETİN, Barışın var olaçagına inanarak H.Ö.H. nin kurulmasınla Jivkofun BKP nin 45 yıllık yönetimini YIKARAK tuz ve buz etmede Türklerin yıkıçı olmayarak çaLIŞMALARI HER ZAMAN TAMAMLAYIÇI OLDUĞUNU VE Bulgaristan Türkünün ulus olarak kültür değerlerine sahip çıkarak Türk varlığının BÜTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTERMİŞ OLARAK ÖNEMİNİ,TANITIMINI VE YERİNİ LAYIK OLARAK GÖSTERMİŞTİR. Niyazi akkılıç-Balkanoloji başkanı.



2.TÜRK DİLİ ,TÜRKÇE DEMEK TÜRK DEMEKTİR.
Ne Mutlu Türküm diyene.


3.Milletce, aziz şehitlerimizi, kahraman gazilerimizi, milli,Birlik ve Beraberlik için ,vatan için, fedakarca çalışan, serdenğeçen Alperen Mehmetçikler en kutsal duyğularlan selamlar sevği, sayğı, ile hürmetli dualarımızı balkan Türklüğü olarak içtenlikle sunarız.
4Her kahraman vatansever Bayrağının direğidir.Gönüllerde layık olmalı, her Türkün başı göklere değmelidir.Albayrağı saglam tutmak en büyük ödevimizdir.Sen Necipsin Türk MİLLETTİ BU SENİN KUTSAL VAZİFENDİR.. NİYAZİ AKKILIÇ- Balkanoloji başkanlığının sözlerinden.


5.Şehit gazilerimizin şanlı hatırı için Balkan Türkleri ve Deliorman Türkleri tüm Bulgaristan Türkleri şehit ve gazilerimize minnet ,şükran, sunarak, Dualarını kalplerinin enderinliğinden ifa etmektedirler.. Balkanoloji başkanı Niyazi akkılıç.istanbul


6.Sizler unutulmayan ruhumuzun çiçegi olan şanlı şehitlerimiz,Sizler her zaman HİLALİN ve Yıldızların cennet mekanınıda görmelisiniz. Sizler Türk Millettinin kırçiçegi ve Balkan TÜRKÜNÜN kardelanısınız ölümden korkmayan aşıklarsınız. SİZİNLE Tüm Dünya Türkleri gurur ve onur duyarak okudukları Dualarlan Fatihalarla yanınızdadır.NiyaziAkkılıç.Balkanoloji kültür başkanı – İstanbul



7.Balkanlar 600 yıl Türklük yaşadı.Bu Memleket Tarihte Türktü,Şimdiki Durumundada Türklük yasşamaktadır.Balkanlarda Türk varlığı var oldukça, Türklük ebediyen var olaçaktır.Türk toplumunun yegane dayanağıda TC NİN Dimdik ayakta var olmasıdır.
Milletim TÜRK.Vatanım Türkiye,Ülküm Türklüktür.Ulu önder ATATÜRK REHBERİMİZDİR.En büyük Türkiye Canımız kanımız sizlere feda olsun. Balkanoloji başkanı Niyazi AKKILIÇ-İstanbul. Adımız Türk ve Andımızdır.Bulgaristan ve Deliorman Türkleri olarak,Türklük adına, Vatan ve Bayrağımız adına ,Türklük ugruna Canımızı ve kanımızı hiç esirgemeden korkmadan koyarız. Balkanoloji başkanı.NİYAZİ AKKILIÇ- İstanbul.Nasıl güçlü oluruz, Bir araya gelemezisek.Nasıl sahip çıkarız geleçeğimize, Geçmişimizi bilmezisek, Biz neler anlatırız ki var olan torunlarımıza ve genç neslimize. Atalarımızı tanıyıp araştırıp anlayamazisek .Nasıl karşı koyarız zulmün zorbalıklarına.Biribirimizi tanıyıp güçümüzü bilmezisek, Gelin bir yol bulalım ,Bir olalım. Balkanlarda Türk Birliğini kuralım. Böylecede yıkılmaz bir kale olalım. Türkün GÜÇÜNÜ BİRDEFA DAHA CİHANA GÖSTERELİM. Balkanoloji başkanı NİYAZİ AKKILIÇ-İSTANBUL. Aziz Balkan Türkleri,ARTIK BU GÜNÜMÜZÜ,Geçmişimizi ve geleçeğimizi çok doğru olarak bilerek konuşalım ve düşünçelerimizi istikbalimizin aynası olmasına yardımcı olalım.Türk ğibi Diri olalım Kale olarakta ayakta olalım.
Balkanoloji kültür başkanı Niyazi akkılıç- İstanbul.

Bu memleket, Dünya'nın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna
mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı yedibin
senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin
içindeki çacuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın
şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu sonra
onlar alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Birgün o
tabiatın çocugu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu.
TÜRK oldu.
TÜRK budur;
Yıldırımdır,
Kasırgadır,
Dünya'yı aydınlatan Güneştir.
Bugün 440 ziyaretçi (524 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol