Ünlü Bulgar
yazarı Yordan Yovkov'un babası Kocabalkan'm
yoksul bir köylüsü iken, Dobruca'ya, Türklerin
yoğun olduğu bölgeye yerleşir ve çok geçmeden
600 dekarın üzerinde toprağa sahip olmuştur.
Bu Göç Tarihinin başlangıcından günümüze
kadar imzalanmış birçok uluslararası ve Türkiye
ile Bulgaristan arasındaki ikili antlaşmaların, Bul-
garistan'daki Türk ve Müslüman azınlığa tanıdığı
can ve mal güvenliği, özgürlük, göç edenlerin ta-
şınır ve taşınmaz mallan hakkındaki güvenceler,
Bulgar devleti tarafından hiçe sayılarak yerine ge-
tirilmemiştir. Böyle gelmiş, böyle de gitmektedir.
Bulgar devleti kurulalıdan beri birçok hükümetler
değişmiş, rejimler değişmiş, ancak Türklerin göçe
zorlanması politikasında hiçbir değişme ol-
mamıştır. Bulgaristan Türkünün hakları ulus-
lararası forumlarda gereken ciddiyetle hiçbir ülke
tarafından gündeme getirilmemiş, Bulgarlardan da
hesap soran olmamıştır.
1989 yılı göçü Bulgaristan Türklerinin göç ta-
rihinde BÜYÜK GÖÇ olarak bilinir. Büyük göçlerle
ilgili tabloya bakınca, bundan önceki büyük göç-
lerin ikisi de savaşlar zamanında yapılmıştır, yani
Türk-Rus ve Balkan Savaşlarında. Bulgaristan'daki
totaliter rejim yıllarında ise savaş yok, cephe yok,
karşı taraflar arasında bir çarpışma yoktu; ama,
Türklere yapılan barbarlık, savaşlar zamanında ya-
pılandan farklı değildi. Masum Türklerin okulları
kapatıldı, ana dilleri yasaklandı, adları Bulgar ad-
larıyla değiştirildi, sonra da yüzbinlerce Türk göçe
zorlandı. Utanç trenleri, uçaklar, kilometrelerce
uzayan otomobil ve kamyon kervanları Bul-
garistan Türklerini Türkiye'ye taşıyorlardı. 2 Ha-
ziran 1989'dan 22 Ağustos 1989 gününe kadar,
yani iki buçuk aylık kısa bir süre içinde toplam
311.862 Bulgaristan Türkü Türkiye'ye giriş yap-
mıştır. Türklere yapılan bu insanlık dışı işkenceler,
acımasız olaylar bazı Bulgar aydınlarının da tep-
kisini çekti. İşte bu günlerde, Temmuz 1989 ta-
rihinde dünyaca ünlü kadın şair ve yazar, sonra da
Bulgaristan cumhurbaşkanı yardımcısı seçilen
Blaga Dimitrova BİR AD başlıklı kısa eserleriyle bu
olayları kınadı ve masum Türklere manevi destek
oldu. Yazarın sözleri yüreklere bir ok gibi işledi,
güçlü bir silâh niteliğinde, yapılan zorbalıklara
ateş püskürdü, karanlıkların perdesini yırtarak sı-
yırıp attı. "Hür Avrupa", "Almanya'nın Sesi" ve
"BBC" radyolarında da okunan bu eser, özgürlük
ve adaletin simgesine dönüştü.
İşte sanatçının tarihî yazısından alıntılar:
"Eğer öz adını senden zorla alınarak yerine bir
başka ad kabul ettirmeye kalkışırlarsa, kişiliğine
karşı en büyük ve dayanılmaz bir saldırıda bu-
lunmuş olurlar. Bu tür bir terörist saldın so-
nucunda özsaygın daha kaynağında, özbilincinde
yaralanmış oluyor. Aslında insanoğlunun bütün
çabalan bir ad uğruna değil midir?..."
"Bir adın zorla değiştirilmesi geçmişi ortadan
kaldınyor, tecrübeyi silip atıyor, tarihi ayaklar al-
tına alıyor."
Bulgar makamlarının Türklere işte böylesine
kaba bir saldırıda bulunduklarını yazan sanatçı
şöyle devam ediyor:
"Eğer Müslüman vatandaşlann adlanna do-
kunulmasıydı, kendi dillerini konuşmalan, dinî
âdetlerini yapmaları yasaklanmasaydı, eminim ki
hiçbir iç ve dış tahrik bunlan kafileler halinde yol-
lara düşürmeyecekti. Evlerini, malını mülkünü, ya-
kınlarının aziz mezarlarını, bağ ve bahçelerini öy-
lece bırakıp yollara düşen bu zavallılar, çiğnenen
insan onurlarını kazanmak için her şeyi göze al-
mışlardı. Boşalan şu tütün tarlaları, şu ıssız atölye
ve kırlar, şu endişeli bakışlar, bütün bunlar beş yıl-
dır üzerlerine uygulanan o çirkin baskıya bir ce-
vaptı. Kendilerine örnek patriot (vatansever) de-
dikleri o bizim yüksek çevre mensuplan, kendi
Türk soyadlarını neden değiştirmediler? Ken-
dimizin katlanamayacağmız zorbalığı neden baş-
kalarına uyguluyoruz?..."
Sözümona "yeniden doğuş" sürecinin suçlulan
hakkında da şöyle diyor:
"Anonim suç yok. Suçlular bulunmalı. O bir
avuç sorumsuz fonksiyoner açıklanmalıdır. Bir de
şu var, hepimiz susmasaydık, bürokratik me-
kanizma böylesine çalışmazdı... Ayn ayn hepimiz
suçluyuz. Vatanın yaşam temposu bozuldu: Emek-
liler fabrikalarda çalışıyor güçleri yettiği kadar, öğ-
renciler ve öğretmenler tarlalarda mahsulü top-
lamaya çalışıyorlar... Bu ağır suçun cezasını yann
çocuklarımız çekecek. Belki de bize lanet edecekler.