BALKANLARA YERLEŞME
Rumeli
İslam dünyası, Osmanlılardan önce Roma İmparatorluğunun ülkesini Bilâd-i Rum veya Memleketü’l Rum olarak tanıyordu. Selçuklularla birlikte Türk hâkimiyetine geçen Anadolu’da Rum ismi vaktiyle Bizans idaresinde bulunmuş olan Anadolu'yu gösteren coğrafi terim olarak kullanılır oldu. XII. Yüzyıldan itibaren Anadolu’dan geçen batili gezginler Anadolu’ya ; Turquemenie veya Turquie, Bizans İmparatorluğuna tabii yerlere Romanie veya Romania demeye başladılar. Kısa süre sonra bu kavram Balkan Yarımadasının tamamı için kullanılır oldu. Osmanlılar, Bizans’tan fethettikleri Balkan Yarımadası toprakları için Romanya’dan esinlenerek Rum-ili adini kullanmağa başladılar. Rum adi eski anlamını korudu ve coğrafi ad olarak devam etti.
Süleyman Paşa Bizans'a yardim amacıyla Trakya'ya geçtiği andan itibaren Rumeli, Türkler için çok önemli oldu. I. Murad (1360-1389), 1362’de Edirne'nin fethinden sonra Rumeli Beylerbeyliğini oluşturarak Lala Şahin Paşayı Beylerbeyi atadı. Rumeli Beylerbeyliği kurulusunda; idari olmaktan ziyade askeri bir kimliğe sahipti ve Rumeli toprakları Osmanlı sınırlarının dışında kalıncaya kadar ayrıcalıklı statüsünü korudu, daima Anadolu Beylerbeyliğinden önde geldi.
Rumeli'de Türklerin İlk Yerleşmesi
Çeşitli Türk kavimleri Kuzey Karadeniz steplerinden gelip VI. Yüzyıldan itibaren Balkan yarımadasına yerleşmişlerdir. Fakat Bizans’ın dini başkişi ve önceden yerleşik hayata geçmiş olan Slavlarla karışarak ortadan kaybolmuşlardır.
Türklerin güneyden gelip Kuzeydoğu Bulgaristan’da yerleşmesi Anadolu Selçuklu Sultani II.Izzeddin Keykavus’un (1238-1278) Dobruca’daki sürgün hayatıyla yakından bağlantılıdır. Sultana bağlılığı devam eden çok sayıda Türkmen Anadolu’dan gelip Dobruca’ya yerleşti. Türkmenlerin bölgeye gelişi ile ilgili çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bunların odak noktasında daima Sari Saltuk yer almaktadır. Sari Saltuk, manevi olarak kendisine bağlı olan kalabalık sayıdaki Türkmen nüfusla birlikte Rumeli'ye gelmiş ve burasını yurt edinmiştir.
Rumeli’nin Iskânı
Osmanlı Devleti, fethettiği topraklarda sömürge siyaseti takip etmediği için fetihten kısa bir süre sonra Balkan yarımadasının iskânına öncelik verdi. Gelenlerin çoğunun gayesi Rumeli’yi yurt edinmekti.
Anadolu’da olduğu gibi Balkanlarda da Türkleşme ve İslamlaşma, birbirine paralel yürüdü. Ancak Anadolu’nun Türkler tarafından iskânı ile Rumeli’nin iskânı arasında önemli bir fark olduğu görülmektedir.
Anadolu’ya gelenler; Moğol baskısı sonucu göç eden Türkmenlerdir. Aşiret reislerinin yönetiminde güvenli ortam bulabilmek amacıyla daha batıya gitmişler ve Anadolu’nun her tarafında yerleşmişlerdir. Buna rağmen XV ve XVI. yüzyıllarda Doğu ve Güney doğu Anadolu’da Türk nüfusun Bati Anadolu’dan çok daha az olduğu bilinmektedir.
Anadolu’nun fethiyle birlikte dalgalar halinde Anadolu’ya gelen göçmenler önceki yasam koşullarına uygun olarak göçebe, yerleşik ve kent yaşamını genellikle kendileri seçmişlerdi. Selçuklu Devleti gelen göçmenleri uçlara iskân edebilmişse karşılığında onlardan ülkenin sınırlarını savunma ve koruma görevi istemiştir. Uçlara gönderilen konargöçerler çok siki takip edilmesine rağmen bir türlü denetim altına alınamamış, göçerler daima devlete problem yaratmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti; siyasi zafiyeti nedeniyle XIII. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren kalabalık gruplar halinde gelen göçmenleri iskân edemeyecek hale gelmiştir. Buna rağmen aşiret reisleri ve gaziler Anadolu’yu yurt edinip yerleşme amacı güttükleri için kendilerini güvencede hissettikleri yerlere konmuşlardır. Nitekim bir süre sonra Selçuklu iktidarının zayıflaması ve Moğol istilası nedeniyle Türkmen Beylikleri ayrı ayrı bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.
Rumeli’deki yerleşme Anadolu’dakinden farklı olarak daima devletin benimsediği resmi iskân politikasına uygun olarak gelişmiştir. Osmanlının Rumeli’deki iskân politikasında, Ortaçağda yaygın olan bir görüsün izleri bulunmaktadır. Buna göre devlet, fethettiği topraklara Anadolu’dan nüfus getirip yerleştirmiş, bölge halkını da kolayca denetim altında tutabilmek amacıyla başka yere nakletmiştir. Fethedilen topraklarda, ayaklanma potansiyeli olarak görünen kitlelere dikkat edilmiş, onlar Türk nüfusun yoğun olduğu yerlere taşınıp iskân edilmiştir.
Osmanlı Devleti, Rumeli’nin iskânı konusunda çok dikkatli davranmış ve iskân politikasını hassasiyetle uygulamıştır. Devlet Anadolu’da hayvanlarına otlak bulmak için mevsime göre yer değiştiren konargöçerlere iskân konusunda öncelik vermeyi tercih etmiştir. Böylece miri arazi haline getirilmiş olan Rumeli’de, konargöçerlerin toprağa bağlanması, askeri sınıfa dâhil olmaları, Rumeli’de nüfus ve tımarlı sipahi şayisinin arttırılması ayni anda sağlanmış oluyordu.
Rumeli’ye İlk Yerleştirilenler
Rumeli’nin iskânına öncülük edenler; Çandarlı Ali Pasa ile birlikte sağ kolun fethine katılan gaziler, aşiret reisleri, aşiret mensupları, Anadolu yayaları, akıncılar, dervişler ve tımarlı sipahilerdi. Iskân konusu ön plana alınarak incelendiğinde ilk seferin ayni zamanda bir kesif ve yurt arama seferi olduğu görülmektedir. 1388 yılında I. Murad, askeri anlamda kuzey ve kuzeydoğu Bulgaristan’ın tamamını denetim altına almış olmasına rağmen idari yönden bir işlem yapmamıştı. Rumeli’nin iskân politikası Yıldırım Bayezid döneminde sancak teşkilatı kurulduktan sonra uygulamaya konuldu.
Bayezid hâkimiyetini fiilen hissettirebilmek için iskân siyasetini bütün Osmanlı ülkesinde uygulamıştı. Örneğin İstanbul kuşatmasını kaldırırken yaptığı anlaşmanın maddeleri arasına Sirkeci’de bir Türk mahallesinin kurulması ve Kadı atanması bulunuyordu. Nitekim kısa süre sonra Göynük ve Tarakçı Yenicesi halkından İstanbul’a göçer evler nakledilmişti.
XIV. yüzyılda gaziler ve aşiret reisleri, Rumeli seferlerine katılırken kahraman olarak ün yapmanın yani sıra ekonomik güç elde etmeyi de arzu ediyorlardı. Osmanlı’ya tabi beyliklere mensup olanlar da Gaza ve ganimet niyetiyle gelenlerin arasında bulunuyordu. Gelenlerin arasında yerleşmeyi tercih edenler de vardı.
Osmanlı Devletinin kurulusunda etkin olan gaza politikası Rumeli’nin fethinde de devam etti. Aşiret reislerinin, aşiret üyeleri üzerindeki gücü onların toplu olarak hareket etmesini kolaylaştırıyordu. İslamiyet’i benimsemiş olan Türkmen gaziler kahramanlık ve ekonomik koşulların bir araya geldiği yasam biçimi içinde, Osmanlı Devletine hizmet ederken Rumeli’nin fethi ve iskânını da kolaylaştırıyorlardı. Seferlerde basarili olan gaziler tımar sahibi olup devlete daha fazla ve sürekli hizmet etmeyi umuyorlardı. Nitekim pek çoğu bu emeline ulaştı. aşiret reisleri ve onlara bağlı olanlar dirlik sahibi olarak fethedilen topraklara yerleştiler.
Ayni tarihlerde Anadolu’da bulunan diğer Türkmen Beylikleri gaza ve cihadı ön plana çıkarırken siyasal, sosyal ve ekonomik güç kazanmanın peşindeydiler. Ancak Türkmen Beylikleri Müslüman komsularına karsı cihad açma şansına sahip olmadıkları için Osmanlı devletinin başarısına ulaşamadılar.
Rumeli’nin fethinde hizmeti çok büyük olan akıncılar yerleşme konusunda da öncülük etmişlerdir. Akıncı Beylerinden olan Timur tas Pasa-oğlu Yahşi Bey, Pasa Yiğit, Yancı Bey, Kutlu Boğa sefer esnasında Çandarli Ali Paşanın en büyük yardımcıları olmuşlardır. akıncılar arasında Rumeli’de hizmet etmek için “Il ve boy” halinde karsı yakaya geçerek yerleşenlerin şayisi bir hayli fazlaydı. Bunlar bağlı oldukları Akıncı beyleri ile birlikte hareket ediyor onlara ayrılan yörelere yerleşiyorlardı Rumeli’nin ücra yerlerinde Pasayigit, Korkud, Mihaloglu gibi akıncı gazilerin adına kurulan köyler bunu göstermektedir.
Anadolu Yaya sancakbeyi Saruca Pasa, ona bağlı yaya basılarından Kara Mukbil, Pazarlı Togan , Incecük Balaban, Müstecap, Papas oğlu Şahin, Kutluca, Lala Şahin 1388’de Çandarli Ali Paşa’nın seferine katılmışlar, yayalarını birlikte götürmüşlerdi. Yaya-başılar, aşiret reisleri ve birlikte gelenler toplu halde hareket etmişler, yerleştikleri yeni çevrede yalnızlık duygusu yasamamışlardır.
Orduyla birlikte hareket eden çeşitli tarikatlara mensup şeyh ve dervişlerin cesaret verici ve olumlu davranışları yeni toprakların benimsenmesinde gazilerin ve göçmenlerin üzerindeki etkisi çok büyük olmuştur. Şeyh ve dervişler daha Süleyman Pasa ile Rumeli’ye geçişlerinden itibaren yol kavşaklarına, derbentlere ve iskana uygun yerlere yerleşerek zaviyeler kurmuşlar, çevrelerini şenlendirmişlerdir.
IX. Saruhan-İlinden Sağ Kol’a Göç ve Sürgünler
Osmanlı padişahları ve devlet adamları Anadolu’nun insan kaynağını çok iyi tanıyorlardı. Öncelikle, hareket yeteneği yüksek olan göçerleri ele aldılar. Toplumun huzuru bakımından bu karar son derece önemliydi. Sipahi, yaya, müsellem, vakıf gibi bir kuruma bağlı olan ve vergisini ödeyen yerleşik nüfusun hukuki durumu değiştirilmedi. Bati Anadolu’da kalabalık olan Yürük grupları arasında ilk göçürülenler Karesi Bölgesinde konaklayanlar oldu. Bunlar daha Süleyman Pasa tarafından Gelibolu’ya iskan edilmişlerdi (1356-1357). 1374-75 yıllarında Lala Şahin Pasa Drama, Seren ve Karaferya’yi fethettikten sonra Saruhan’ daki göçerlerin bir kısmı buraya nakledildi.
Yıldırım Bayezid Bati Anadolu harekatı sırasında (1390) Saruhan Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. Padişah buradaki nüfus yoğunluğunu azaltmak ve fethedilen bölgenin nüfusunun yerini değiştirmek geleneğine uyarak Saruhan bölgesinde oturan Yürükleri Rumeli’ye geçirdi. Bu durumda Saruhan ili, Karesi’den sonra göç veren ikinci bölge oldu.
Osmanlı Devleti, Türkmen Beyliklerinin topraklarını fethettikçe beylik mensubu olan yerleşik ve göçerlerle önemli sorunlar yasamıştır. Bunlar kendi beylerinden uzaklaşmak istememişler, Osmanlıyı benimsememişlerdir. Bu durum daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiş, her biri Saruhanlı, Dülkadirli, Karamanlı olarak kalmağa devam etmiştir. Bu nedenle Osmanlı sınırları içinde yer almalarına rağmen Bati Anadolu’daki Türkmen beyliklerinin topraklarında oturan halk bir süre sonra Osmanlı Devleti için sorun olmuş ve bu durum devam etmiştir. Çok yoğun biçimde göçebe nüfus barındıran bölgede aşiret geleneği hakimdi ve aşiret mensupları merkezi otoriteyi kabul etmek yerine kendi aşiret reislerinin sözlerinden dışarı çıkmak istemiyorlardı. Yıldırım Bayezid, göçerleri verimli ve geniş Rumeli topraklarına göndererek çözüm üretmek istedi. Devlet, Osmanlı hizmetine girmiş olan Anadolu Beylikleri yöneticilerini de Rumeli’de çeşitli görevlere tayin ederek bir taraftan onları onurlandırmış diğer taraftan eski hakimiyet alanlarından uzaklaştırmış oldu. Anadolu’da Türkmen Beylikleri Osmanlı sınırına dahil olduktan sonra uyum sağlayamayan beylik halkı zaman zaman Rumeli’ye geçirilerek iskan edildi.
Kronikler, genellikle Saruhan ‘dan sol kola yapılan göçlerden söz etmekte, sağ kola yapılan göçlerin üzerinde durmamaktadır. Sağ koldaki iskan hareketi daha Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Pasa ve Kara Timur tas Paşanın askeri faaliyeti sırasında başlamıştı. Buna rağmen Saruhan ilinden sağ kola göç ancak Osmanlı Devleti Saruhan Beyliğine sahip olduktan sonra yoğun şekilde gerçekleşti. Önce gelenler daha ziyade askeri faaliyet içinde yer almış olan beylik mensuplarıydı.
Yıldırım Bayezid’in Sürgün Emri ve Uygulanması
Yıldırım Bayezid 1390 yılında Saruhan İlini topraklarına ilave ettikten sonra oğlu Şehzade Ertuğrul’u buraya Sancakbeyi tayin etti. Saruhan bölgesi; göçerlerin çok yoğun yasadığı bölge olması, aşiretlerin otorite tanımaz olması, öte yandan tuz yasağına uymamaları Yıldırım Bayezid’in yeni fethettiği bölge halkı için sürgün kararı almasına neden oldu. Babasının emri ile Sancakbeyi olan Şehzade Ertuğrul Çelebi sürgün uygulamasını başlattı. Kroniklerde verilen bilgiye göre Şehzade Ertuğrul; “Kavmin ulusu Pasa Yiğit Bey” başkanlığında göçerleri Filibe yöresine gönderdi.
Asık Pasa-zade sürgün olayının onur kırıcı olduğunu ,ancak bir yerin imarı ve mamur hale gelmesi için bu yöntemin padişahlar tarafından uyguladığını hüzünlü bir ifade ile anlatmıştır.
Balkan Göçmenlerinin Derneği olan www.balgoc.org.tr adresinden yararlanılmıştır
BALKANLARDAN GÖÇ
Bulgaristan'dan. Rusların 1828'de Tuna'yı asarak Edirne'ye kadar gelmesi ve Bulgarları Türklerin üzerine saldırtması sonucunda bozguna uğrayan şehir ve kasabalardan, perişan halde 30 000 Türk, Türkiye'ye göç etti. 1876'da Rusya, Almanya ve Avusturya tarafından Balkanlar bölündü. Avusturya, Bosna-Hersek'i aldı, ayrıca Bulgarlara ve Sırplara, Rusya himayesinde bağımsızlık verildi. Ayni yıl Bulgarlar, Türklere karsı şiddet hareketlerine giriştiler; buradaki Türkleri korumakla görevli Türk ordusunun hareketi, Avrupa devletlerinin müdahalesiyle durduruldu. Binlerce Türk, Edirne, İstanbul ve Anadolu'ya göç etti. 1877 Osmanlı-Rus Savasından sonra yapılan Berlin Antlaşması'yla Bulgaristan devletinin kurulması kabul edildi. Bu durum, Bulgaristan'daki Türkler için kötü oldu ve 1876-1878 yılları arasında 200 000 Türk Edirne ve civarına yerleşti. 300 000 göçmen, Rumeli'den Anadolu'ya geçti. 75 000'i Halep ve Sam'a, 25000'i Adana'ya, 10 000'i Konya ve Kastamonu'ya, 10 000'i Kıbrıs'a yerleşti. Sivas, Amasya ve Diyarbakır'a beser bin kişi, Cezayir'e 500 kişi gönderildi. Kuzey Bulgaristan'dan göç eden bir kişim Türkler, Rodoplar'da Ruslarla çarpışan Pomaklarla birleştiler. Birçok silâhlı saldırıya uğrayan göç kafilesi, ağır kayıplar vererek Türkiye'ye gelebildi. Doğu ve Bati Trakya ile İstanbul göçmenlerle doldu.